YEŞİL SERİN, BETON SICAKTIR
Yeşiller kayboldukca betonun sıcagı bizi yakacak, kışın ise tersidir, beton soguk ahşab, dogal olan sıcaktır.. Yazın beton bizi yakacak, kilimalar calışacak, kışın beton bizi donduracak, kombiler sobalar yanacak… Kısacası her ne gerekceyle betonu hayatımıza luzumundan fazla sokarsak dogaya da, bize de maliyeti bir o kadar artarak devam edecek…
Bu yaz ya çok sıcak, ya da sıcagı biz çok hissediyoruz, bunun yanı sıra betonun sıcaklığının da katkısı oluyor, ben bunu iki durumda yaşayarak hissettim… Hava çok sıcak ilcemizdeyim ortalık ya beton ya asfalt betona çarpan güneşin sıcaklığı yüzüme alev gibi vuruyor… Biri de Ankara da hissettim yine asfaltın, ladırımlaroın sıcağından tam bıkmıştım ki bir parka girdim, cimler yeni biçilmiş çim kokusu ve beni serinlik karşıladı, kendi kendime dogl olan bize kucak acan diye düşündüm…
Sadece bu alan da mı, yok her alanda doga bizi besler, cünki yaratıcı dogaya rızkımızı yaymış, biz dogal düzeni kimi maden arayışlarıyla, kimi enerji üretmek için, kimikez de yüksek yüksek binalar dikmek için bozarız… Bu dogayı her fırsatta bozmamızın karşlığını parasal alacagız ama, doga bizim karşımız da kaybettik ce biz de onun bir parcası olan insanlar olarak kaybedecegiz.. İnsan hep paradoksal bir canlı, bindigi, üzerinde durduğu dalı kesiyor. Nereye kadar?
Bunu kestirmek zor, bilim insanları sürekli uyarıyor, dogal işleyişi bozmayalım, dogal alanı, dogal olanu koruyalım… Eko sistem bir bütün bunu ne genetik, ne biyolojik, ne de ekolojik olarak sistemin işleyişini bozmayalım diyor… Dinleyen kim, ne küresel, ne de yerel sermaye, ne uluslarası etkin devletler, nede diger devletler ne yeşili, ne dogayı koruma konusun da yeteri kadar hassas degil… Biz de şehrin için kalmış son yeşil alanlar, ya 15-20 katlı gökdelenler yapılıyor, ya da muhtarlıklar, kafeteryalar, büfeler, taksi durakları, bankamatikler sırasıyla işgal ediyor yeşil alanları… Ayrıca bir de parklar da ve bahceler de yapısal hatalar var, öyle bir plan yapıyorlar ki, o yeşil alanın yarısı beton oluyor, zaten biz sokaklardan kaldırımlardan binalardan betona doymuşuz, nefes almak için parklara gidiyoruz orada da bizi yine müzmin hastalığımız betonlaşma bizi karşılıyor…
Evet, yeşil alanları binalar işgal ediyor, tarım alanlarını inşaata acıyoruz, ister enerji, ister maden için dogayı bozuyoruz, makinelerimizin gücü arttıkca bu bozma seviyemiz de artıyor… Nereye kadar derseniz doganın tokatını yiyinceye kadar… Ne zaman yeriz, böyle giderse çok beklemeyiz, bu hızla dogayı üzmeye, canını sıkmaya, yormaya, eksoz dumanlarıyla, kimyasal buharlarla, kimyasal deterjanlarla, her fırsatta oksijen yakarak dogayı strese sokmaya devam edersek… tokatını yememize az kaldı demektir…
Biz dogayı korurken, dogada bizi korur. Fikri Adil
Dogal olan güzeldir, ""DOGAL OLAN, YAŞAMA UYGUN OLANDIR"" doga bize kucak acar, bize kucak acan bu dogaya biz de kucak acalım, bizi heracıdan beslyen dogayı biz de besleyelim, yani sevgimiz karşılıklı olsun… Dogaya hep ver demeyelim, biraz da biz aldığımız oranın 1/5 ‘i oranın da yardım da edelim… Diyelim ki yardım etmiyoruz yararlanırken az zarar verelim… Yaşarken sürekli, havasını, suyunu, topragını kirletmeyelim… Doga bizi sıçak ve sevimli karşılar, beton soguk ve sevimsiz… Dogayı sevmeyi, onun dogallığına saygı duymayı çocuklarımıza öğretelim, kendimiz de sevme örnekliklir sergileyelim dilerimle, selam ve sevgilerimle…
Hüseyin Benek – Agustos 15 --- www.vatandasfikri.com
Ankara Büyük Şehir Belediyesi
İzmir Büyük Şehir Belediyesi
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi
|