VATANDAŞLARA VE TÜRKİYE YÖNETİMİNE GENEL DURUM RAPORUDUR!!
Faize Karşıyız, Borçla, Tüketerek Değil, Üreterek Büyüyeceğiz.!! Ülkeyi Yönetenlerin ve Ekonomi Yönetiminin Söylemi Bu, Eylemi Bu mu?
18 yılda ödediğimiz faiz 492 milyar dolar, borcumuz ne kadar 450 milyar dolar, aldığımız borç paraları ne yaptık borç aldığımız ülkelerden araba, bilgisayar, silah aldık…
İyi ki faize karşı bir yönetimimiz var, ya faize karşı olmasalardı ne yapardık, faize karşı olamayan bir iktidarımız olmuş olsaydı 800-900 milyar dolar bütçe kadar faiz öderdik herhalde… İyi ki karşıyız, iyi ki kaşılar… Birde bu faizin ne kadarı yurt dışına ne kadarı yurt içine ödendi bu da önemli, yurt dışına çıkan her para bizi fakirleştiriyor, giren para zenginleştiriyor, bu bilinçle yaklaşmış olsaydık bu kadar faiz ödermiydik? Bu aldığımız faizli paralarla ne yaptık itibar gösterisi, bu kadar dış acık, zarar verirmiydik, üretmeyen fiziki yatırımlar yaparmıydık, bakın şimdi üretim yok, gelir yok, borçlar çok, birde virüs belası al sana krizin alası… Bu kadar faiz ödemesi yeter mi, yetmez, çünkü karşıyız ya faize karşıyım ya faize..
2021 yılı bütçesinden ödenecek faiz 178 milyar TL olacağı tahmin ediliyor, genelde bu tahminler aşılır, bu bütçeden hareketle, hatta geçmişte ödediğimiz faizlerle gelecek on yılda 1.788.000.000 TL ödeyeceğiz demektir, geçmiş 18 yılda 492 milyar dolar ödemişsek, bu Türk lirasıyla 3.690.000.000 TL ediyorsa, bunu on sekize bölüp 10’unu alalım 2.050.000.00 TL eder, Yukardaki 1.788.000.000 TL’yi de bu sayıya eklersek.. 3.838.000.000 TL eder, geçmiş on yılda bu kadar faiz ödemişsek gelecek on yılda daha çok öderiz, çünkü faiz sarmalı aynı kartopu gibi büyür, belki daha fazla öderiz… Biz kimdik fanatik faize karşı bir kişi, kurum, hükümet, liderdik… Her neyse çok hesap kafamızı karıştırıyor biz dönelim söze…
Bu ödediğimiz faizin büyüklüğünü görebilmek için geçmiş on sekiz yılda Milli Eğitim Bakanlığı ile tüm üniversitelere ayrılan ödenek ile eşit olduğunu düşünürsek bu faiz belasının nasıl büyük bir bela olduğunu daha iyi anlarız… Anlarsak önlem alırız, önlem demek teşviklerle, yatırım kredileriyle üretimin ve tasarruf önünü açmak demektir.. . Biz tüketim için araç, ev, tüketici kredilerinin önünü para basarak açtık ve yine tıkandık… Öte yandan bir o kadar da cari acık veriyoruz, aslında dış acık daha fazla olabilir, biz buna dış ticaret zararı diyebiliriz… Dış acık, iç acık derken ödenmesi gerekn borçlar, dünyanın izim eko0momimize bakışı değişmiş, riskli ülkeler grubuna düşmüşüz adımıza kırılgan ekonomi demişler ve borç istediğimizde faizi yükselmişler.. Türkiye’nin ise 2020 Kasım ayı borçlanma faizi %5.95 olmuş, dünya piyasalarında ve bizde böyle yüksek faize tefeci faizi derler… Cari acık, tüm dış gelirlere rağmen olan acık hangi seviyede..
Türkiye ekonomisi, son 18 yılda 550 milyar dolar civarında cari açık vermişiz, bunun ana sebebi üretememek, tüketim, tasarruf açığı olsa da, neredeyse yarısı, 276 milyar doları, yüksek teknoloji ürünleri için yapılan ithalat, enerji için yapılan ithalatı da bunu eklediğimiz de ne için acık verdiğimizi görmüş oluruz… Açıkları, zararları gördüğümüz de önlem alınması gerekmez mi? 2011 yılındaki 105 milyar dolarlık dış açığı eleştirdiğimiz de paramız var ki alıyoruz dendi, borç ödendiği, çevrilebildiği sürece sorun değil dendi, gelinen noktada hem ithalatı, dış açıkları karşılamak, hem de borç ödemek için oluşan döviz açığı nedeniyle, şimdilerde borcu borçla kapattığımız için dünya genelinde düşen faizlere rağmen bize faiz oranları, bu nedenlerle daha yüksek oluyor..
Neden böyle oldu ekonomimiz?
Gelinen noktayı, birtakım siyasal sloganlarla, milli, dini duygu yoğunluklu miting ve grup konuşmalarıyla kapatılmayacak bir dış acık varken yerli milli üretim olmaması… Bunun yanı sıra her alanı, tüm yasal, sosyal, siyasal, ekonomi alanını kapsayan bir yapısal erezyonlar var… Dini, mili hassasiyetler ve medyanın algı gücü kullanılarak sorunların üstünün örtülmüş olmasına rağmen, sorunlara karşı algı körlüğü oluşturulmasına rağmen artık bıçak kemiğe dayandığından herkes hissetmeye başladı sıkıntıları… Siyasal alanda demokratik işleyişinde gerileyişler var, kişi hak ve hürriyetleri meselesi, adalet meselesi, eğitim meselesi, dış politikadan yansıyan sorunlar var… 6-7 milyona yakın sığınmacı var, bunların ne olacağı belirsizliği var..
Bütün bunların ekonomiye yansıması var ve özel sektörde istihdam artışı yok denecek seviyede hatta belkide işten çıkarma yasaklarına rağmen eksiye düşmüş durum da... Vatandaşların para birimimize güveni sarsılmış durum da, artık tasarruflarını döviz mevduatı olarak değerlendiriyorlar, T.C tarihin de ilk kez döviz mevduatı lira mevduatını geçmiş durum da... Bunları değerlendirecek ekonomi uzmanları, iktisat fakülteleri akademisyenleri, sosyal, siyasal, kurumsal baskılarla konuşmamakta, yada konuşamamakta… Konuşanların ise medya aracılığıyla sesi kesilmekte… Milli görüşün ekonomisti Prof. Dr. Osman Altuğ nerede? Hangi kanala çıkıyor veya çıktığı kanalların izlenme oranları nedir? Her neyse… Neden ekonomimiz bu noktaya geldi, bunu enine, boyuna düşünmek zorundayız, düşünüyormuyuz?
Acaba Yargı, Akademi, İktisadi Kurumsal Özerklikler ve Kurumlar da Uzmanlıga dayalı Yönetim Eksikligi Bir Neden Olabilir mi?
“Devlet, kurumlar ve kurallar bütünüdür. Devlet ancak güçlü kurumları üzerinden işlevini adaletle yapabilir. Örnegin ekonomimiz önemli bir kurumu olan Merkez Bankaları hedefler açısından siyasi iradeye tâbidir, ancak, bunu gerçekleştirmek için kullanacağı yöntemler ve çalışma esasları bakımından ekonomik esaslara bağlı siyasal bağımsız olmalıdır. Son hükümetimiz özerk yapıya kavuşmuş bir merkez bankası devraldı ve uzun bir süre bunun nimetlerinden de istifade etmiştir…
Fakat, özellikle Cumhurbaşkanının denge unsuru oluşunun 2014 yılından sonra vaz geçildi, iktidar, etrafındaki her alanı kontrol altına alma gayesi devletin kurumlarının uzmanlığa dayalı karar alma ve iş yapabilme kapasitesini akamete (Kısırlık/Verimsizlik) uğrattı… TÜİK, RTÜK, TBMM, HSK gibi kurumlar güçlü hükümet karşısında yıprandı, yani her alanda hükümet vesayeti yaşandı… En çok yaşayanlardan biri de TMB, Merkez Bankası bu süreçten birinci derecede etkilendi. Bunu nereden anlıyoruz, Son iki yılda Merkez Bankası bilançosundan çıkmış 130 milyar dolar ve daha önce şahit olmadığımız bir rezerv açığı, eksi 55 milyar dolar olduğu söylenen acıktır… Buna ilave olarak olağanüstü akçelerin harcanmasıdır derken, kurumsal güven erezyonunun zirvesindeyiz… Sonuç ekonomik olarak gelinen noktadan, ne başkan, nede hükümet, nede muhalefet nede en çok etkilenen vatandaş memnun değildir… Bunun nedeni nedir dersek, ben denetimsiz hükümet derim…
Meclis, Mahkeme, Medya, Muhalefet Denetimi ne durumda? Dahası Denetim yapabiliyor mu?
Meclis Kanun Yaparak ve Soru Önergeleriyle denetim yapar, yapabiliyor mu?, Başkanın istediği her kanun teklifi kanun oluyorsa, soru önergeleri ya cevaplanmıyor, ya eksik cevaplanıyor yada matbu cevaplar veriliyorsa meclis denetimi yok gibi diyebiliriz.. Mahkeme denetimi ise iki örnekle nasıl akamete uğradığını görerek bu konuya bakalım.. Biri İstanbul Belediye seçimlerinde yeteri kadar delil yokkenseçimlerin iptal edilmesi.. İkincisi ise bir baş savcının önce yüksek mahkeme üyesi olması ardından en yüksek yargı mahkemesine üye atanması , üst mahkemeleri dinlemeyen alt mahkemelerin oluşu, yargı denetinin durumunu anlatıyor sanırım.. Medya denetimi, ise yerlere yeksan neden medya sahipliği, üzerinden ciddi sansür uygulanıyor, bir bakan istifa ediyor, biz bunu bizim medyanızdan değil dış haber ajanslarından duyuyoruz… Bırakın yolsuzlukları, yanlış kararları, haber yapmayı normal bir haberi bile haber yapamaz hal de olan bir medyamız var… Muhalefet ise önce bu malum medya tarafından sesi kısılmış, sonra yine bu medya aracılığıyla muhalefete karşı bir ön yargı oluşturulmuş, zillet denmiş, dış güçlerin işbirlikçileri denmiş, vatandaşların daha çok da mevcut hükümete oy verenler nezdinde muhalefetin etkisizleştirilmiş durumda.. Normal vatandaşlar arasında bile muhalif sesler dikkate alınmaz hale getirilmiş ve muhalefet denetimi zayıflatılmış durumda… Denetimsizliği zirvesi nedir derseniz, Türkiye Varlık Fonu ile büyük bölümü her türlü̈ denetimden muaf hale gelmiş durum da olan KÖİ’ ler (Kamu Özel İşbirliği) alanına giren yatırımlar (Oto Yollar, Yeni Köprü ve Alt, Tünel Geçişleri işletmeleri, Şehir Hastaneleri) ve işletmeler ya kısmen, yada tamamen denetime kapalı. Doğalgaz alımından, hastane sözleşmelerine kadar her şey gizli bir şekilde, devlet sırrı niteliğinde yürütülüyor.
Kimden Gizleniyor? Başka Ülke Kurumlarından mı, Yok Onlara Bilgi Veriliyor, Bizim Kamuoyu Bilgileri Oralardan Alıyor.. Gizlenen kurumlar şunlar…
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden. Vatandaş, Meclis adına denetim görevi yapan Sayıştay dan, bilgiler gizleniyor… Bütçe dışı kalemler artmış durum da, açıklık ilkesi gölgelenmiş durum da, şeffaflık yoka yakın, ülkeyi yönetenler denetimsiz durum da… Son Olarak, kısaca…
2002 den daha çok işsizlik var mı, var, İşsizlik oranı, 2001 yılında yüzde 10.6 iken, 2002'de yüzde 11.34'e çıkmış… Şimdi yüzde kaç TÜİK’in tüm düşük çıkarma cabalarına rağmen… Bugün TÜİK’in açıkladığı verilerde yer alan 4 milyon 227 bin kişiye bu sayı eklendiğinde “gerçek işsiz sayısı” 8 milyon 428 bin oluyor. Bu da yüzde 13.4 olan işsizlik oranını yüzde 26 seviyesine çıkarıyor.
2002 den daha çok borçlumuyuz, evet nereden çıkarıyoruz? Borçluluk oranımız 2016’da ilk kez 2002 oranının üzerine çıkması olmuş. 2002’de Türkiye dış borcu GSYH’sinin %56,2’si iken, 2016’da bu oran %59,5’e çıkmış durumda, şimdi ne durum da? Mart 2019 da, Türkiye'nin brüt dış borcu 453 milyar dolarla milli gelirin yüzde 60'ına yükselmiş durum da…
Enflasyon oranı 2002 yılındaki oran TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) yüzde 29.7 olmuş, Toptan Eşya Fiyatları (TEFE) yıllık oran da yüzde 30.8 olmuş.. Şimdi ne kadar artık TÜİK’e göre enflasyon ile Bağımsız Ekonomistlere ve Marketlere göre enflasyon arasında ki fark çook açılmış durumda… İkisine de bakalım mı? TÜİK’e göre enflasyon Yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 14,60, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 25,15 olarak gerçekleşti. Enflasyon Araştırma Grubuna Göre ise enflasyon, (ENAG), TÜİK’in yüzde 14,60 olarak açıkladığı 2020 enflasyonunu yüzde 36,72 olarak tahmin etmiştir… Başka kaynaklar %25, daha başka kaynaklar %30 demektedir.. Benim gördüğüm ise %25-30 arası bir enflasyon benim alım gücümü erezyona uğratmış durumdadır…
Türkiye, 8-9 önce 2023 de ilk on ekonomi içine olma hedefi vardı bu siyasi ve ekonomik koşullarla 2023 de ilk 20 de kalma ihtimalimiz bile zayıflamış durum da… Türkiye, 2001 krizi öncesinde (2000 yılında) dünyada 17’nci sırada yer alıyordu. Kriz sonrası uyguladığı ekonomik programın yarattığı ivmeyle 2014 yılında 16’ncı sıraya yükselmişti. Ne var ki burada kalamadı ve 2017 yılında tekrar 17’nci sıraya, 2018 yılında ise 18’inci sıraya geriledi. Eğer IMF’nin tahminleri gerçekleşirse 2019 yılı sonunda 20’nci sıraya düşeceği anlaşılıyor.
Demokratik ilkelerle birlikte hukukun üstünlüğünden uzaklaşışın yanı sıra liyakate dayalı görev ve ilerlemeden de uzaklaşmaların kamu yönetimin de büyük sorunlara dönüşmek üzere… Bu soruna neden olan, nedenler ortadan kaldırılırsa ekonomide bir çıkış yakalamak mümkün olabilir… Hükümet yargı reformu çalışmalarını yapmayı planlıyor… Bu ekonomi reformlarına benzemesin, dilerim… Dünya demokrasi endeksine göre endeks ülkeleri dört tür rejim başlığı altında topluyor: “tam demokrasi”, “kusurlu demokrasi”, “melez rejim” veya “otoriter rejim” olarak değerlendirebilmek için şu ölçülere vuruyor..
Seçimlerin adil ve özgür yapılmasını engelleyen düzensizlikler // Muhalefet üzerinde baskının varlığı // Siyasi kültür, hükümetin işleyişi ve siyasi katılımda kusurlu demokrasilerden çok daha ciddi zayıflıklar // Yaygın yolsuzluk // Cılız sivil toplum kuruluşları // Aşınmış hukukun üstünlüğü // Baskı altına alınmış gazeteciler // Bağımsızlığını yitirmiş yargı gibi değerlendirmelerle kıyaslamasını yapıyor… Ne yazık ki ülkemiz Türkiye, endeks sıralamasında Gambiya, Sri Lanka, Uganda, Pakistan ve Nijerya’nın gerisinde 110. sırada yer alıyor.
Demokrasimiz 110 sıraya düşerken bundan 5-6 yıl önce yazdığım yazıda 89 sırada oluşumuza üzülüyordum, şimdi 110’unculuga üzülmeyi bıraktık alışmaya çalışıyoruz… Bu arada ekonomimiz 2014 de 16’cılıktan 20’cilige doğru düşüyor… Hala dış güçler, hala muhalefeti suçlamalar gibi algıya yönelik söylemlerle durumu kurtarmaya çalışıyoruz, kurtarabilirmiyiz? Bilmiyoruz, bilmek gerek ve liyakat, ehliyet sahibi dalkavukluktan uzak uzmanları göreve çağıralım ve kurtuluş reçetelerine uyalım, ricasıyla, dileğiyle, selam ve saygılarımla…
Hüseyin benek --- vatandasfikri.com -- 19.1.2021
Kaynaklar
9*https://tr.euronews.com/2020/06/21/turkiye-nin-dunya-ekonomileri-s-ralamas-
ndaki-yeri-ne-ilk-10-a-en-yak-n-noktada-m
10*https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/gercek-issiz-sayisi-aciklanan-rakamin-iki-kati-6077381/#:~:text=GER%C3%87EK%20SAYI&text=T%C3%9C%C4%B0K%20taraf%C4%
B1ndan%20i%C5%9Fsiz%20say%C4%B1lmayan%20toplam,8%20milyon%20428%20bin%20oluyor.
11* https://odatv4.com/iktidarin-karnesi-belli-oldu-turkiye-sinifta-kaldi-12052059.html
|