|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
TOPLUMSAL SORUMLULUK |
Toplumsal Sorumluluk
İnsan, doğası gereği topluluk halinde yaşama ihtiyacı duymuştur. Çünkü insan doğduğu anda diğer canlılarla kıyaslandığında güçsüz ve uzun bir süre bakıma ihtiyacı olduğu bir gerçektir. İnsanların yetenekleri ve ihtiyaçlarını değerlendirirsek topluluk halin de yaşamanın yararları daha iyi anlaşılır. Toplum halinde yaşamakta toplumsal sorumluluk ve kurallarla mümkündür. Toplumsal sorumluluk ise ortak değerler ve kültürle ortaya çıkar ve toplumsal yaşayışa yön verir. İnsanlar topluluk halinde yaşayabilmek için bazı ortak kural ve kaidelere ihtiyaç duymuşlardır. Bu kurallar inşaa edilirken ortak noktalarda anlaşmalar sağlanmış ve ortak değerler ortaya çıkmıştır. Böylece değerlerin ilk tuğlaları konulmuş ve kültürler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu değerler ve kültür bizde ortak bir ruh, dayanışma ve paylaşma ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu değerler vatan, inanış, ,düşünüş ve aynı geleneksel davranış sonucu ortaya çıkan yaşam şekilleridir. Bize toplumsallaşma ruhu veren bu değerleri, topluluklar ve kişiler tarafından yaygın bir şekilde kabul edildiği oranda toplumsal sorumluluk bilinci gelişmiş ve amaç birliği sağlamış olur. Toplumun değerlerinin inşasında toplumun bütün kurumlarına görev düşmektedir. Eğitimiyle okullarında, dinin toplumsallaştırma yeteneğiyle Camide, aydınlarıyla düşünce şekillerinde, medyasıyla iletişim kanallarında, sivil toplum örgütleriyle (sendikalarda, derneklerde, meslek odalarında), bütün işyerlerinde, siyasi partileriyle politik ortamda, askeriyle kışlada toplumsallaşmanın yolları ve faydaları anlatılmalı, ülkenin ve içinde yaşadığımız toplumun değerleri sürekli işlenerek üyelerin gönüllü kabulü ve yeni üyelere aktarma işlemi kesintisiz bir şekilde yapılmalıdır. Ancak böylece bireylere toplumsal zincirin bir parçası olduğu bilinci verilebilir. Bu yapılmadığında, kapitalist kültürün tüketim kültürünün etkisiyle ancak Pazar oluruz şimdi olduğumuz gibi. Bu kültürel işgalin önüne geçebilmek için, üretim ve tasarruf kültürü geliştirmek ancak kendi öz değerlerimizle bu değerlerin hayata geçirilmesi ile mümkündür. Bütün toplumsal potansiyellerimiz ve zenginlik kaynaklarımız atıl duruyorsa, nedeni bize yön verecek kendi kültürel değerlerimizden uzak duruşumuzdur.
Ortak değerler ortak eylemlere, ortak eylemlerde toplumsal uyuma ve gelişmelere neden olur (fikri adil). Toplumsal değerler çerçevesinde toplumsallığını tamamlamış milletler daha uyumlu, daha üretken daha verimli olurlar. Her nimetin bir külfeti olduğunu düşünürler. Vatandaşı için, insanlık için ürettiğinin bilincinde olur. Bir anlamda toplumu oluşturan bireyler kendi kişisel çıkarlarından vazgeçerek topluma katkı sundukça ve toplumsal sorumluluk bilinci geliştikçe toplumsallaşma sorununu da aşmış oluruz. Bu; vergi vererek, askerlikle yurt savunmasına katkıda bulunarak, olağan üstü durumlarda toplumun zorda kalan fertlerine yardımla yaşadığımız topluma karşı toplumsal dayanışma duygumuz ortaya çıkmış olur. Sizlerle yaşadığım bir anımı paylaşmak istiyorum. Bir gün pazarda diğerlerinin aksine yarı yarıya ucuz kayısı satan bir sakallı dede gördüm. Dede neden böyle satıyorsun dediğimde yavrum bir insanın kursağında bitsin bunlar, Allah bu sene bol verdi dedi. Anladım ki dedemin kapitalist sistemden haberi yok iyi ki yok. Anadolu’nun o komşusu açken tok yatan bizden değildir kültürünü inadına yaşamaktadır dedemiz. İnşallah herkese nasip olur. Yeni bir madde keşfetmiyoruz bu değerler bizde olması gereken değerlerdir. Biz kar ve para hırsı ile bu değerleri es geçmekteyiz.
Değerlerinden uzaklaşan bireyler ve toplumlar yanlış yapmaya acık hale gelirler.(FİKRİ ADİL)
Bu değerlerin oluşması için ortak bir zihnin toplumlarda var olması gerekir. Bu zihinsel birikim nasıl var olur? İçine doğduğumuz toplum bize kendi değerlerini (kültürünü) ve tarihten gelen bağını, bilgi birikimini aktararak ortak zihin oluşmasını saglar. Bu aktarış toplumun fertlerine değerlerini özümsetecek seviyede olmalıdır. Bize aktarılan değerleri biz kendi algılamamız çerçevesinde yorumlar ve kabul ederiz. Kabul ettiğimiz ölçüde o toplumun bir ferdi/vatandaşı oluruz. Kabul edip toplumsal uyumunu tamamlamış birey olmak toplumsal ve bireysel fayda acısından gereklidir. Toplumun değerlerini ve kültürünü özümsemiş birey olmak, sosyal sorumluluk duygusu yüksek birey olmak demektir. Bu durum her zaman böyle istenilen şekilde olmamaktadır. Bazen hatta iletişimim yoğunlaştığı günümüz toplumun da değerler ve kültür aktarımında başka değerlerin ve kültürlerin de algılanması gündeme gelmektedir. Bu başlı başına bir yazı konusu olduğu için girmeyelim isterseniz. Bizi toplumsallaştıran bizde ortak zihin yapısı oluşturan değerleri kısaca inceleyelim.
Vatan; yani vatansever olmak; Aynı toprak parçası üzerinde yaşayanlar arasında dayanışma duygusunun gelişmesidir. Kimi bu duyguyu önemser ve böylece dayanışma örnekleri sergiler. Böylece toplumsallaşır ve içinde yaşadığı toplumun kurallarına uyar. Vatansever ülkesinde yaşayan herkesi vatandaşı bilir. Ülke çıkarlarını dikkate alarak tavır belirler. Bu duygu daha çok vatanın tehlikeye düştüğü anlarda yoğunlaşır. Vatansever başka vatanları sevenlerle karşılaşınca onları anlayışla karşılar. Çünkü onlarda vatanını ve içinde yaşadıkları toplumu seviyor diye düşünürler. Vatanını sevenler vatandaşlarını da severler. Toplumlarını sevenlerde kendi toplumlarının ilerlemesi, gelişmesi için çalışarak toplumsal gelişmeye katkı sağlarlar. Başka canlılar yaşamları incelendiğinde onların vatanı olan yuvaları ve alanları için gerekirse canlarını seve, seve verdiklerini görmekteyiz. Yani diğer canlılarda vatanseverlerdir. Onlar bunu içgüdüleriyle yaparlarken biz hem içgüdümüzle hem de aklımızla yapmalı değilmiyiz.
Din, yani tanrı inancı birçok insan bu duygudan etkilenir. Tanrı sevgisi/ korkusu, haram/helal inanışlarıyla haramdan ve kötü düşüncelerden, kötü işlerden uzak durmaya çalışılır. Ben insanları dünyayı imar etsinler diye yarattım, Ana, Babaya öf bile demeyeceksin emirlerine inanmak ve yaratılanı yaratandan dolayı severim kaidesi kişileri etkili bir şekilde toplumsallaştırmaktadır. Demokratik kuralları benimsemiş toplumlarda yaşayan dindarlar, kendileri gibi inanmayanlara hoşgörüyle bakar ve inanışlarına saygı duyarlar ve kendi inançlarına da saygı ve hoşgörü beklerler. İnanç insanı ödül (cennet) ceza(cehennem) olgularıyla da toplumsallaştırır.İnanan insan toplumsal faydaya en çok dikkat etmesi gereken insandır. Nedeni ise bu dünya yaşamından sonra öbür dünyada buradaki yaşamının değerlendirileceği ve ona göre ödül veya ceza alacağı ikinci bir yaşama inanmaktadır inananlar ve bilirler ki ikinci hayatları bu dünyadakinden binlerce defa daha uzundur. O zaman ona göre yaşayalım kaygısı inananları toplumsallaştırır.
Etnik kökeninden etkilenerek dayanışma ve toplumsallaşma sağlamış insanlarımızda vardır. Bu insanlarımızda kendi etnik kökeninden kişilerle dayanışma sağlarlar. Kendi etnik kökeninden kişilerle dayanışma sağlarken diğer etnik kökenden kişilerin varlığını tehlikeye sokacak davranış sergilemez, farklılıklara saygı duyar. Kendi etnik kökenine layık gördüğü davranışları diğerlerine de layık görür. İnançlarımızdan ve etnik kökenimizden gelen inanışları ve gelenekleri demokratik siyasete taşımak zaman, zaman sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle bu kabullerimizi siyasi ortama topluluk halinde değil birey halinde taşımalıyız. Kişi Müslüman kimliği ile siyaset yapmalı, yapabilmeli, kişi Türk kimliği ile siyaset yapmalı, yapabilmeli, kişi Kürt kimliği ile siyaset yapmalı yapabilmeli ama siyasete etnik köken milliyetçiliğini artıracak bir etnik köken partisi kurulmamalıdır. Bu durumu milletimiz Osmanlının yıkılış anında kötü tecrübe etti. Etnik köken milliyetçiliği genel yapıya zarar vermektedir. Bu günlerde ülkemiz böyle bir sorunla uğraşmaktadır, ülkemizde yaşayan etnik köken mensupları grupları adına ettikleri taleplerin sınırlarını genel yapıya zarar vermeyecek seviyede tutmalı bu sınırların yasal sınırlar olduğu nu kabül etmelidirler. Şu an komşumuz olan bir ülkede hiçbir etnik yapının kazanamadığını oradaki grupların nasıl oyuna geldiğini unutmayalım demiyorum, şu anda yaşanıyor. Biraz bu sorunun üzerinde düşünelim göreceğiz sorunun çözümüne katkı sunmadığımıza. Ama sorun var ve çözümünü de mutlaka bulmalıyız. Yoksa bu sorun üzerinden bizi daha çok birbirimize düşürürler.
Bu iki değerde kişileri etkiler ve toplumsal sorumluluk bilincinin gelişmesine katkı sağlar. Birini diğerinden üstün tutmak, görmek diğerlerini inciterek toplumdan uzaklaşmasına neden olur.Düşünüş, yani siyasi birliktelikler aynı zamanda demokrasinin olmazsa olmazları. Bunların içine siyasi partiler, sendikalar, meslek odaları, dernekler girer, böylece insanları toplumsallaştırırlar. Bu örgütsel yapıda vatandaşlar yasama eliyle sistemin iyi işlemesi ve düşüncelerinin sisteme yansıması için yasalar yapılır ve bütün vatandaşlardan da bu kurallara uyulması beklenir. Böylece kişileri toplumsallaştırırken değerlerimiz içinde yerini alan demokrasinin de işlemesi sağlanmış olur. Toplumsal sorumluluk ve çıkar birliği için toplumun ortak değerlerini genel geçer kurallar haline getirmeliyiz.
Bu yukarda saydıklarımın hepsi kişiden kişiye göre önemi değişmekle beraber toplumsal uyum ve dayanışma için önemlidir. Bu duygular hepimizin de bildiği gibi yasalara eşit uzaklıkta olmakla beraber bireylerin algılamalarına farklı algılanışlar olarak yansıyabilmektedir. Bireyler bazılarını birincil, bazılarını ikincil algılayabilir ve bunlardan birini kendine kimlik seçer, bununla kendini ifade eder. İnsan toplulukları bu farklılıkları da kabul edip herkesin duruşuna saygı duyarak yeni yasalar yapmış ve bu yasalara uyulmaması halinde cezai yaptırımlar getirmiştir. Bu kural ve kaidelere uygun davranılıp davranılmamasının denetimi içinde devlet otoritesine ihtiyaç duyulmuş ve devletler ortaya çıkmıştır. Devletin ilkelerini dini kurallardan veya bir kabilenin geleneksel kurallarından değil herkese aynı mesafede duran akla uygun kurallardan oluşmasına özen gösterilmiştir. Kabül etmeliyiz ki demokrasi kültürü bütün diğer kimlikleri de kapsamış ve demokrasi içinde yaşamak isteyen herkese yaşama hakkı tanıyarak haklarını güvence altına almıştır. Bu güven ortamı insanlığın çok renkliliğinin hem ifadesine hem de gelişmesine olanak sağlamıştır. Biz biliriz ki demokratik kurallar hem beni hem de benden farklı düşünen ötekini korur. Demokratik kurallar uygulanırken her vatandaşa adil bir şekilde uygulanır, uygulanmalıdır. Bu devlet otoritesini kullanan kurum ve kişilerin görevidir.
Biz kendi zihnimizde ağır basan ister etnik kökeni isterse dini inanışı yâda mesleksel veya sınıfsal özelliklerimizi, başkaca düşünen, inanan, yaşayan insanlara (ötekilere) kabüle zorlamamalıyız. Zorladığımızda tepkiyle karşılaşacağımızı unutmamalıyız. Zorlayamayız çünkü demokratik yasalar tarafından herkesin yaşam tarzı korunmaktadır. İnsanlık demokratik kuralları geliştirinceye kadar çok sıkıntılar çekti, büyük mücadelelerden sonra şu anda yaşadığımız demokratik gelişmeyi sağlayabildi. Farklılığa izin veren ama farklıya ve demokratik kurallara saygı duyan demokratik kültürü davranış haline getirmeliyiz. Birlikte yaşamanın ön koşulu budur aynı zamanda.
Burada toplulukların yazılı hale getirilmiş kurallara (yasalara) uyarak ülkede yaşayan herkese saygılı davranabileceğini görmekteyiz. Örnek; trafik kurallarına uyanlar hem kendilerinin, hem de o anda trafikte bulunan herkesin güvenliğine katkı sağlamış oluşunu gösterebiliriz. Bu kurallar uygulanırken hiç kimseye neci, kim olduğu sorulmaz. Demokrasilerde her kural böyledir, biz kurala uyar iken aynı zamanda toplumsallaşırız da. Toplumsallaşan kişi toplumsal sorumluluklarının bilincinde olan ve bu bilinçle hareket eden kişidir. Her meslek mensubu ve kişi toplumsal zincirin bir parçası olduğunun farkında olmalıdır.
Değerlerin yok olması toplumda yozlaşmaya neden olurken, dayatılması da toplumsal huzursuzluğa neden olabilmektedir. Huzursuz bir toplumda güven ortamı kalmayacağından ekonomik ve siyasi istikrarı sağlamak zor olacaktır. Yaşadığı bu ülkeyi, mensup olduğu etnik gurubu, dinsel inanışı ve mensuplarını seven kişi toplumsal uyum için gereken fedakârlığı yapacaktır. Toplumsal huzuru topluluk veya bireysel çıkarlara feda etmeyelim diyor, ülkemizin ve içinde yaşadığımız toplumun çıkarları neyi gerektiriyorsa öyle davranılacağını düşünüyorum ve öyle umut ediyorum. Değerlere dayanarak, toplumsal uyumu tamamlamış ve sorumluluk duygusu gelişmiş bireyler ülkemizin ekonomik, teknolojik, siyasi gelişmesine daha çok katkıda bulunacaktır.
Demokratik kurallara inanmış, kurallarını hayatında yaşayarak kültür haline getirmiş kişilerle toplumsal sorunlar daha kolay aşılacaktır.
KENDİ DEĞERLERİMİZİ ÖNEMSEYEREK YAŞAYALIM, ÖTEKİNİN YAŞAYIŞINA İNANIŞINA SAYGIYLA YAKLAŞALIM, DİLEĞİYLE....
Selam ve sevgiler.
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|