KURUMLARA GÜVEN
(YSK ve Seçimler Üzerinden)
Kurumlara güven iki şekliyle oluşur, ilk olarak kurum kurulma gerekçelerini sorumlulukla, titizlikle yerine getirmesiyle… İkinci olarak güven devletin diğer kurumları, konunun uzmanı akademisyenler, Meslek Örgütleri, Sivil Toplum Örgütleri, o kurumun kararlarını siyasal tarafgirlikle değil, kurumun yaptığı işin niteliğine, konunun içeriğine, neden, sonuç ilişki üzerine değerlendirmeleri, eleştirilerini yapmalarıyla, vatandaşların kuruma güvenilirliği böylece oluşur… Son yaşadığımız seçimlerde istisnalar dışında bir çok hukukçumuz taraf oldu ve bağımsızlıklarını, bununla birlikte hukukçu kimliklerini kaybettiler… Oysa ki…
Hukukçular, sadece ve sadece bir şeye bağlı olurlar, hukukun üstünlüğüne, bu düşünceye dayalı olarak da adaletin gerçekleştirilmesine bağlı kalırlar… Gördüğüm şudur, siyasiler bile bazı hukukçulardan daha dikkatli davrandılar, onlar hukukçu kimlikleriyle hukuku adeta zor durumda bıraktılar… Vatandaşların kafasını karıştırdılar, seçim işlerinde tek sorumlu olan kurumumuzu söylemleriyle zor durumda bıraktılar… Düşünün bir kere, tek merci var ve biz de siyasal okumalarımızla, söylemlerimizle bu kurumu yıpratıyoruz… Bizim tezlerimizde, iddialarımızda hiçbir eksiklik yok, bizim, iddiamız, partimiz %199 haklı, ama karşımızdakilerin iddiası, partisi, yüzde, beş yüz haksız!! Böyle nasıl bir uzlaşma, anlaşma çıkar, böyle nasıl kurumlara güven oluşur… Bunlar meslek mensubu hukukçuların yıpratmaları… Birde biz vatandaşların yıpratmaları var ki…
Şimdi sosyal medyayı izliyorum, bir taraf bayram yaparken, diğer taraf utanmasa küfür edecek YSK hakimlerine… Gecenler de Ülkemizin ünlü İlahiyatçı akademisyenlerinden birini bir seminerde dinliyorum… Dediği şey şu…
Sosyal medya tabir caizse …. çukuru haile geldi, herkes içindekini bu alana döküyor, dökerken kime saygısızlık yaptığını düşünmüyor, kendine saygı bekliyor, tepki gösterenlere de küfür ediyor… Yani orada iyi paylaşımla, karşılıklı saygıyla, güvene, dayalı iletişim ve haberleşme olacağına başka şeyler oluyor… Vatandaşın da durumu bu… Ama asıl bizi ilgilendiren, konu hukuksa hukukçunun, konu ekenomiyse ekonomisttin tavrı önemli… Ama bakıyoruz ve gördüğümüz şey…
Üzülerek söylüyorum bazı akademisyenler, gazeteciler mesleklerini tv’lerde ki tartışmalarla yerin dibine batırıyorlar… Hukukçu nasıl hukuk ve adaleti peşindeyse, Akademisyen de doğru peşindedir, ekonomist de ekonomik faysa ve değer üretme peşindedir… Şimdi size soruyorum kaç akademisyen doğru peşinde, kaç akademisyen yönetim kadrolarının her yaptığını savunma derdinde? Böyle nasıl uzmanlığa, kurumlara, kişilere güven inşa ederiz… işte sorun iki taraflı hatta üç taraflı…
Yargı ve hukuk üzerinden düşünecek olursak… Önce ister avukat, ister akademisyen, düşünür hukukçularımız olsun, bu kadar siyasileşmemelidir, bu kadar olaylarda tarafgirlikle savunu yapmamalıdırlar… Tarafgirliği onların hukukçuluk olmalıdır, zaten yargıçlar düşünce beyan edememektedir, düşünce beyan eden hukukçularımızda, hukuk teorilerine, demokratik hukuk sistemine dayalı anayasaya dayanarak, kanuna, içtihat oluşturan eski kararlara, tüzük, yönetmelik gibi, hukuki metinlere dayalı düşüneler üzerinden görüş beyan etmelidirler… Sonra her alanda ki akademisyenler bu gibi tartışmalı durumlarda uzmanlıklarına dayalı seslerini çıkarmalıdır… Sonra bu düşünceleri önce yönetim kadroları, sonra biz vatandaşlar dikkat almalıyız ki karşılıklı güven oluşsun…
Öncelikle siyasiler, sonra vatandaşlar bu sunulan düşüncelere dayanarak konuşmalı ve toplumumuzu el birliğiyle kurumlarımıza, özelliklede yargı kurumlarımıza güvenini tesis etmeliyiz… Yoksa herkes kendi çıkarı için her olayı kendinden yana çekerse, nasıl toplumsal huzur sağlayabiliriz ki.. Toplumsal uzlaşmanın, barışın garantisi işlerini layıkıyla yapan kişi, kurumların yanı sıra hukuk ve adaletten geçer… İşlerimizi layıkıyla yaparak, hukuk, adalet ve ahlak üzerine yaşama düşüncesiyle selam ve sevgilerimle..
Hüseyin Benek – 18.4.19 – vatandasfikri.com
|