KESİN DOĞRU, KESİN YANLIŞ!!
(Bizce Kesin Doğrularımızla, Bizce Kesin Yanlışlarımızı Çatıştırmak)
Örnegin bir dava var, Pakistan da, Başbakan Anayasa Mahkemesi tarafından azlediliyor… Birileri bu kararı protesto ediyor, birileri alkışlıyor, birilerine göre doğru, diğerlerine göre yanlış…. Konu ne, başbakanın yolsuzluğa bulaştığı, belge var mı, var neden itiraz ediyorsun, bizim lider, sizin lider hata yapamaz mı, yapar, yapmış olamaz mı, olur… Gelelim bizim ülkeye bir mahkeme oluyor, bir başbakan ben davanın savcısıyım diyor….
Taraftarlarından biri de çıkıp efendim savcılık bağımsız bir makamdır, hukuk sistemi içinde çalışır, siyasetçisiniz ve yürütme erkinde başbakansınız, dedi mi? Ne haddine, liderin sözü üstüne söz mü olur? Taraftarları sadece alkışladı, muhalefet tepki gösterdi, sonuç siz biliyorsunuz… Burada mahkeme sonu ne oldu, deliller neydi, suçlular varmıydı, suçlulara ne oldu? Bizim alanımızın dışındayken biz neden savcı, hakim olduk? ……. Soruları çoğaltabiliriz, gelelim başka bir konuya…
Geçenlerde dini konuları tartışan iki kişiyi dinledim, biri sidiğin tedavide kullanılması meselesini ve kadın sünnetini normal karşılıyor ve bunun dini olarak algılanmasını istiyor… Bu birilerine saçma geliyor, birileri saçmada olsa dini bilgi olarak kabul ediyor… Tartışma başlıyor, kesin bilimsel bilgi gibi kimse tereddüt etmiyor, bilimsel doğruların bile yeni bilgiler karşısında doğrulukları tartışıldığı biliniyor ve kabul görürken, biz görüyorum ki bir rivayet üzerinden nasıl tartışıyoruz… Tartışmaların kavgalara dönüştüğüne tanık oluyoruz, aklım almıyor diyeceğim ama alıyor…
Kültürel doğrular, kendi ön kabüle dayalı doğrularımızdır, bu ne demektir, yani senin ister inanç, ister geleneksel olarak ön kabülle, içine doğduğumuz ailenin ve toplumdan topluma değişiklik gösterdiği, ön kabulle, doğru kabul ettiğimiz, doğruluğunu senin tartışmadığın ama başka kültürlerin ve başka bakış acılarının tartışılabileceği, hatta ret edebileceği kişiye ve topluluklara ait kültürel bilgiler, sosyal doğrular olduğunu unutursak… Bu bilgilere dayalı tartışmaları, yaşamsal nedenlere bağlayarak, yaşamları ve yaşamlarımızı yok edersek… Ne kazanırız, şuanda kaos yaşayan toplumların yaşadığı kaosu kazanırız… Niyetimiz bu mu? Değil diye düşünüyorum… Biz toplum olarak hem dini, hem de milli tarih tecrübesi, kökleri olan bir toplumuz, bu tarih tecrübeleri bize sözleşmeye dayalı yaşamın gereğinin altını çiziyor…
Sözleşmeye dayalı hayat ise ne senin ön doğrularına, nede benim ön doğrularıma dayanmamalı, aynı Peygamberimizin, Medine vesikasın da yaptığı gibi, aynı son iki imparatorluğumuzda tüm dinlerin, kültürlerin icaplarını tanıdığımız gibi ortak alanlarda ortak kuralların belirlenmesine dayanmalı ki… Doğrularımızın, başka doğrularla çatışmaması sağlanabilsin… Kaldı ki dini ve kültürümüzü bile bizden farklı anlayan, yorumlayan bizden kişi ve toplulukların da olduğunu, bunların vatandaşlık bağıyla devletimize bağlı olduğunu bilerek hareket etmek zorundayız…
Niyetimiz tartışmaları çatışmaya dönüştürmeden toplumsal barışımızı sağlamak mı, bence evet, o zaman her tarafın ortak alanlarda, ortak kurallara saygı duyulması gerekir ki…. Barış içinde yaşamaya devam edebilelim, etmek dileğiyle, Selam ve Sevgilerimle…
Hüseyin Benek -- 29.7.17 --- vatandasfikri.com
|