|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
SOSYAL BELEDİYECİLİK |
SOSYAL BELEDİYECİLİK
Sosyalleşme yolunda ki belediyeciliğimiz, yerel yönetimlerimiz….
Belediyelerin de için de olduğu yerel yönetimler gercekten de hayatımız da en çok yer alan bir kamu kurumlarıdır, o kadar çok yer alır ki daha sokaga adım atar atmaz bu kurumların daha çok da belediyenin hizmetleriyle karşılaşırız. Çöp alınmış mı, geri kazanılabilen atıklar kazanılmış mı, parklar yeşil alanlar otoparklar, imar ve ruhsat işleri, denetim ve düzenleme, ortak alanlar, toplu taşıma, içme suyu ve atık sular, cenaze hizmetlerine kadar yüzlerce hizmeti belediyeler yapar. Bu hizmeleri yaparken adeta vatandaşla iç içe girer… Bu kurumlar vatandaşa en yakın olan kurumlardır…
Bu saydığımız hizmetler çok yer de yapılagelen işler olduğundan artık toplum belediyelerden klasik hizmetlerin dışından başka yeni yeni hizmetler ve daha çok da sosyal bir belediyecilik beklemektedir. Bu ise kültür ve degeri de içine alan, vatandaşların sosyalleşmelerini de sağlayan bir sosyal belediyecilikle mümkün görünmektedir…
Bu düşünce üzerinden hareketle hayatın her alanın da olduğu gibi kamu yönetimin de ve özelllikle ise yerel yönetimler de yeni hizmet alanları, yönetim şekilleri, yeni anlayışlar gelişmeler yaşanmaktadır. Bu gelişmeler ve beklentiler daha çok sosyal alanlar da olmakta, yaşanmaktadır…
Bu gelişmeleri yakından takip ederek, ister yeni çıkan mevzuatların bilinmesi, isterseniz yeni eklenen hizmetlerin mevcut hizmetlere eklemlenmesi hizmet zenginliğinin yanın da demokratik siyasetin gelişmesine de neden olacağın dan yerel yönetimlere daha çok sosyalite katacaktır. Bu sosyalleşen kurumsal anlayış yönetimin her aşamasın da vatandaşı da karar mekanizmalarının içine katmayı gerektirmektedir.
Böylece kentin iki ana aktörü olan vatandaş ve belediyenin kent yönetimin de söz sahibi olacağı ve kentin daha demokratik bir şekil de yönetilecegini, bu tür bir yönetim tarzının da belediyeciliğimizle vatandaşın daha da kaynaşarak, karşılıklı memnuniyetinin artacağını ve bu yöntemi uygulayan kentlerin de sayısının da gün be gün arttığını görüyoruz.
Hizmet çeşidiyle birlikte hizmet yöntemlerinde de gelişmeler olmakta, bu gelişmeler yakından izlenmeli ve gelişmeler belediyelerimize kurumsal olarak aktarılmalıdır. Günümüzün en önemli sorunlarından biri olan çevre sorunlarının da kaynağı olan atıkların yeniden kazanılmasıdır ki buda sosyal belediyeciliğin çevre yanının da güçlü olması geregini ortaya çıkarmaktadır, burada ki ihmal birçok alan da sorunları da tetiklemektedir.
Yeniden kazanılabilecek atığın çöp olması demek hem kaynak israfı hem de çevre kirliliği demektir ki, çevreye ve ekonomiye maliyeti çok yüksek olmakta, nihai olarak bu maliyeti vatandaş karşılamakta, bozulan çevre ise insan yaşamının niteliğini düşürmektedir…
Belediyelerimizin, çogu vatandaşdan aldığı atıkları şehirin biraz dışın da bir yerlere yığarak çöp haline getirmektedir. Oysa ki metal, cam, kâğıt, plastik ve sayamadığımız onlarca çeşit katı atığın yeniden kazanımı yoluyla hammadde haline getirilerek ekonomiye katkı sunulabilecek ve çevrenin kirlenmesi engellenebilecekken bu alan da büyük eksiklikler olduğunu görüyoruz. Nitelikli bir sosyal hayat ancak temiz ve dogal bir çevreyle mümkün görünmektedir.
Şuan da belediyelerimizin çoğunun yaptığı bu kazanılması mümkün olan maddeleri ya yakmak, ya üstünü toprakla örtmektir. Yalnız istisnai haller vardır ve atıkların yeniden kazanma konusun da çok güzel örnekleri de vardır. Bunlar azınlıktadır, daha çok üstün körü bir ayrımla kabaca kazanılabilecekleri kazanmak, geri kalanların ise ya toprakla kapatılarak, yada yakılarak imha yolu seçilmektedir. Seçilen bu yolların da ciddi çevre sorunlarına neden olduğu ve bu çevre kirliliğinin gelecekte dünyanın yaşanılabilirliliğine zarar verecegidir. Yaşanan çevre sorunları insanlığın gelecegin de daha büyük sorunlar yaşanacagının şimdiden habercileridir. Bu nedenle Belediyecilik sadece Belediyecilik olmaktan çıkmış, toplumların geleceginin, sağlığının, mutluluğunun toplumsallığın kurumsallaşması haline gelmiştir. Bu nedenle sosyal belediyecilik gelecegin belediyeciliği desek abartmış sayılmayız…
Belediye vatandaşa en yakın kurum olması, hem de çevreyi koruyacak kurum olması, kentin temizlik ve su temini gibi hayati görevlerinin olması, kent içi yoları, parkları, kaldırımları yapması, cenazelerimizi defnetmesi, sosyal alanların oluşmasın da öncülük edecek olan kurum olması, çok önemli bu saydığımız ve bura da sayamadığımız yüzlerce hizmetleri nedeniyle önemli bir kamu kurumu halin de oluşu belediyenin önemini ve sosyal hayatta ki yerini bize anlatmaktadır.
Bu kurumlarımız önemi nispetin de güçlendirilmesi bu klasik hizmetlerin yanına Sosyal, kültürel belediyeciliği de ekleyerek bu kadar önemli kurumun güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için de, demokratik katılımcı bir belediyecilik ve yönetişim alanların da, hem başkanlar kişisel olarak, hem de bediyeler kurumsal olarak önceliklerini sosyal belediyeclik anlayışı şeklin de belirlemelidirler. Bu konu üzerine daha neler yapılabiliri, hep beraber düşünerek bulmaya çalışalım…
Sosyal belediyeciliği biraz daha açarak devam edelim, isterseniz üzerin de düşünmeye…
Sosyal belediyecilik, artık belediyeciliğin bilinen temel hizmetleri aşarak, kültürel hizmetlere belediyenin kurumsal olarak geçme halidir diyebiliriz.
Bunlar kültür evleri, kıreşler, mahalleler de bulunan belediye hizmet binalarının mahalle konakları haline getirilmesi veya yenilerinin yapılarak işlevsel olarak daha çok vatandaşların yararlanacağı sosyal mekanlar haline getirilerek bu alanların vatandaşların kullanımına sunulması sağlanarak sosyal belediyeciliğimizi toplum olarak geliştirebiliriz.
Yine bu mekanlar da kültürel etkinliklerin yanı sıra meslek, sanat ve hobi kurslarının yagınlaştırılması bu mekanların işlevselliklerine dayanarak bu mekanlar da vatandaş trafiginin artırılarak sosyal belediyeciliğimiz geliştirebilir. Mahaller de yapılacak bu birimler adeta kültür merkezlerine çevrilerek kentin sosyal hayatına canlılık getirilebilir.
Ayrıca, dini ve milli bayramlar da, nevruz ve hıdırellez, hasat şenliklerin de, tarihi ve kültürel tanıtım festivallerin de, eglencelerin de daha da artırılması, milli ve dini degerlerin üzerinden toplumsal kaynaşmanın, dayanışmaya dönüştürülmesi için sosyal belediyeciliğin gerekliliği toplumsal yaşamımızın tehlikeye girecek kadar toplumsal hayatın dışın da kalışlarımızı degerlendirirsek, hem kurumlarımızın hem de bizim biraz daha sosyalleşmemiz gerektiği anlaşılmaktadır.
Sosyal belediyeciligi, bu faaliyetler üzerinden vatandaşların sosyal hayatın içine aktif halde katılmasını sağlayan belediyecilik anlayıştır da diyebiliriz.
Sosyal belediyeciliğin içeriğinin ise çeşitlendiğini görüyoruz. Bunlar gönüllü kuruluşlar, kişiler, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluşlarının işbirliği ile oluşmuş destekleri ile ortalşa da yapıldığını görüyoruz. Biz de ise geleneksel olarak bu hizmetler vakıflara bırakılmıştır. Vakıfcılığın zayıflaması üzerine bu alanda ki eksiklikler Beldiye ve Valilik gibi yerel kurumlar aracılığıyla giderilmeye çalışılmaktadır…
Sosyal belediyeciliğin üç önemli ayağı vardır, birincisi, yardıma ihtiyacı olanları tespit etmek, sonra yardım etmek ya da yardımı organize etmektir. İkinci ise mahaller de kurulacak ihtiyaca göre oluşturulacak kültür ve sanat merkezleri ile halkın kültürel degerlerinin yaşanmasına katkılar sunmaktır. Üçüncüsü ise vatandaşları sanatsal faailiyetlerin içine çekmektir ki belediyeciliğin sosyal bir içerikle kurumsallaşmasına vatandaşlar da ihtiyaç duymaktadır.
Sosyal kurumsallığın mantığı ise soruna yakın olan kurumların(valilik ve belediyeler gibi) bu sorunu yaşayanlara yakın kurum olan yerel yönetimleri sosyal sorunları çözmekte donanımlı hale getirilerek sosyalligi ağır basan yerel kurumlar ortaya çıkarılarak sosyalleşen bir toplum sağlanabilir. Sosyalleşen, toplumsal yaşamla kişisel hayatlar daha nitelikli hale getirilerek vatandaşın yaşamsal ölçülerinin artırılmasının da önü açılacaktır. Bu sosyalite artması aynı zaman da toplum da birlik ve dayanışma ruhunun gelişmesine de neden olacaktır… Vatandaşların toplumsal hayatının gelişebilmesi için bunu orğanize edecek bir kurumsal yapı gerektigi ortadadır. Bu yapının ortaya çıkarılması için sosyal yanı ağır basan bir kurumsal yapılanmaya ihtiyaç duyulmaktadır...
YEREL YÖNETİMLERİN SOSYAL YANININ GÜÇLENDİRİLMESİ
Yerel kurumların sosyal sorunları çözme yeteneginin artırılması, sosyal yaşama katkılar sunacaktır. Bunun için de yasal ve ekonomik olarak bu kurumların güçlendirilmesiyle oluşturulan yerel kurumlar aynı zaman da vatandaşın sosyal hayatının güçlendirilmesi demektir. Bunun için vatandaşa yakın olan kurumların sosyal sorunları çözecek yetkilerle, imkanlarla donatılması gereği anlaşılmıştır.
İletişimin gelişmesiyle dünya küçülürken, diger yanda yerelleşme daha önemli bir hale gelmektedir. Bu küreseleşme süreçin de yaşanmakta olan her şeyin genelleşmesi yöresel kültürleri gölgeler hale gelmiştir. Bunun için bile yerel dinamiklere dayanarak değerlerin ve yerel kültürlerin ön plana çıkarılarak yerel sorunlara yaklaşan yerel kurumların olması vatandaş memnuniyetini de artıracaktır. Makul aralıklarla vatandaşın kurumsal memenuniyetinin de araştırılması sosyal kurumun niteliksel özelliklerinden biri olmalıdır.
Genel sorunlara merkezi yönetimlerin, küresel sorunlara da küresel çözüm aktörlerinin çözüm arayışları sorunların karmaşıklığına bağlı olarak sorunların sınıflandırılması geregi ile ortaya çıkarmıştır. Sorunların çözümü aşamaların da tıkanıklıkların ve çözümsüzlüklerin aşılabilmesi için yerel sorunlar da yerel aktörlerin çözüm konusun da ön plana çıkması artık neredeyse zorunlu hale gelmiştir.
Kentlerin nufus yogunlukları dikkatre alındığın da ülke büyüklüğün de şehirlerle karşılaşmaktayız. Bu kadar büyük caplı nufusun sorununlarının büyük olduğu ve çeşitlendiği ortadadır. Sadece bu durum bile yerel yönetimlerin sosyal politikalarla güçlendirilmesi gereginin işaretidir…
Güçlü ve demokratik sosyal politikaları önceleyen bir yerel, yerinden yönetim anlayışı, yerel topluluklara hizmet götürürken, vatandaşların yaşam tarzlarını, önem verdikleri dini inançları, foklörik ve kültürel degerleri bilerek önemseyerek karşılaşılan toplumsal sorunlara yerel yöntemlerle, yerel zihniyetlere, yerel sorunlara, uygun politikalarla yaklaşabilmeleri için de bu kurumlara sosyal güç verecek reformlar gereği ortadadır. Yerel yöneticiler ve vatandaşlar bu düzenlemeleri beklemektedir.
Bunun içindir ki yöre de yaşayan vatandaşlarımıza, belirli bir hukuksal çerçeve içinde, temsil organları aracılığıyla yerel hizmetlerle ilgili kararlara katılma, bu kararların uygulanması aşamaların da vatandaşın fahri bile olsa denetime katılabilmesinin de sağlanması sosyal belediyeciliğin yanı sıra demokrasinin topluma ve kurumlara yayılması demektir.
Bu yasal düzenlemelerle ortaya çıkacak olan yerel yönetim anlayışının degişmesiyle oluşturulaçak sosyal yanı ağır basan kurumların temellerinin atıldığı anlayış yerel yönetimlerimizden başlayarak vatandaşını dikkate alan demoktratik, sosyal bir hukuk devleti ortaya çıkacağı için de bu alanda ki adımlara ihtiyaç vardır.
Yaşanan hızlı teknik, ekonomik değişimle birlikte, artan nufüsla, göç edenlerle birlikte degişen sosyo kültürel yapılar ve ortamların yanı sıra sorunların çeşitlenmesi, kişisel ve toplumsal sorunların tetiklenmesine neden olmaktadır. Bunu en iyi izleyebilecek kurumlar ise yine yerel kurumlarımızdır. İzlemek ve tespit etmenin yanı sıra sorunları çözmek sorunların üstesinden gelmekte bu kurumlarımızın imkansızlığından dolayı zorlandığını görüyoruz. Bu yerel yönetimlerin yeterince geliştirilmemiş olması, her türlü sorunun merkeze havale edilmesine bu havale ediş ise çözümün daha da zorlaşması demektir. Hatta çok zaman sorunun çözümsüzlük yolculuğuna çıkarılması da diyebilecegimiz bu durum sosyal belediyeciliğin güçlenmesiyle aşılaçaktır.
Merkezi yönetime havale edilen sorunların çözmün de vatandaş muhatap bulamamakta, ya da çözüm merkezi uzaklaştığından çözüm talebinde bulunmamakta veya bulunduğu talebi takip edememektedir…
Vatandaşların sorunlarının zamanında, çözüme odaklı bir şekil sosyalizasyonu tamamlanan kurumlarla çözmenin yerel yönetimlerin yetki ve kaynak yönünden güçlendirilmesi ile mümkün görünmektedir.
Bunun için yerel yönetimler, il özel idare ve valilik gibi, bakanlıkların il müdürlükleri aracılığıyla yerel sorunların tespiti ve çözüme yönelik politikalar belirlenmelidir. Yönetsel ve sorunçözme acısından işlevsel yerel kurumlar sorunlara özgürce yakşalabilmeli, sorunlar karşısın da çözüm kararlarını bagımsızca alabilmeli, bu kararlarını yaşama geçiribilmek için gerekli yetenekler kazandırılarak sorunların çözümü kolaylaştırlmış olacaktır..
Bu sorunları aşabilmek için yeteri kadar kadrolarını oluşturabilen, vatandaşları ile gerekli diyaloğları oluşturan, en önemlisi bu hizmetlerin gerektirdiği kayanağı ve fiziksel imkanları, kendi öz kaynaklarıyla sağlayabilen, bir anlamıyla daha bagımsız ama bir o kadar da vatandaş ve yasal denetime acık olan şeffaf kurumsallığa dayalı yerel yönetimler topumsal sorunları aşmada yardımcı olacagı düşünülmektedir.
KAMU HİZMETLERİNİN DAHA BİR SOSYAL KARAKTER KAZANMASI
Yurttaşlarının sosyal durumlarıyla, refahlarıyla, onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamaya dönük çalışmalar içinde olan, onların yaşamsal standarlarını artıran bunları bir ödev bilen devlet ilkelerine dayalı kurumsal yapılarla donatılmış devleti sosyal devlet diyebiliriz…
Sosyal devlet aynı zaman da bireylerinin durumlarına ançak vatandaş hakları bazın da bakar, dinsel ve etnik kökenine bakmaz, demokratik çoğulculuğa dayanır, ama azınlıkta kalanların haklarını da hukuk düzenine dayalı bir şekilde garantiye alır. Demokratik devlet anlayışı ile oluşan toplumlar da insanların devletten beklentileri artmış, insanlar eskisi gibi sadece yol, su, kanal istemiyor, bunların yanı sıra sosyal, kültürel, sportif hizmetlerden de yararlanabilecegi kültür merkezleri de istemektedirler. Bunları da aşan, sosyal ve psikolojik danışma hizmetleri bile yerel yönetimlerden artık beklenilmektedir. Sosyal sorumluluğu yüksek kurum vatandaşının beklentilerine göre sunduğu hizmeti çeşitlendirebilen kurumdur.
İnsan hakları anlayışı geliştirilmiş, insan unsuruna ve onuruna yakışır bir yaşam standardını bütün vatandaşlarına ulaştırması "Sosyal Devlet" olmanın vazgeçilmez unsuru olarak devletlerin ve toplumların önüne çıkmıştır.
ÜLKEMİZ DE SOSYAL DEVLET ANLAYIŞI
Sosyal devlet anlayışının kurumsallaşması, vatandaşlarını tam anlamıyla sosyal adalet ve sosyal güvenlik şemsiyesi altına alması sosyal devletin temel hedefidir. Toplumlar ekonomik, teknolojik gelişimlerini başardıkca ve bunu toplumlarına paylaşarak, yaydıkca sosyal devlet ve toplum olurlar.
Sosyal devlet olma yolunun en temel sorunu,toplumsal geliri toplumsal tabana daha iyi yayama ve paylaştırma sistemidir ki bu başarıldıkca devletin sosyalitesi artmış ve sosyal refah ve sosyal güvenlik alanların da ilerlemiş sosyal devlet olmuş sayılır.
1961 Anayasası ile devletin gündemine giren sosyal devlet anlayışı, ülkemizde, demokratikleşme ve sosyalleşmenin gelişmensine büyük katkılar sunmuştur.
Sosyal devlet anlayışı ilk defa anayasada yer almış, sendika ve örgütlenme özgürlüğünü, grev ve toplu sözleşme hakkı anayasada hükme bağlanarak sosyal devlet anlayışı devletimiz tarafından ilkesel olarak kabul edilerek 1961 anayasasın da yer almıştır. Yalnız uygulama da siyasetcilerin tavırlarına göre inişli çıkışlı bir seyir izlemiş ve hala izlemeye devam etmektedir.
1982 anayasasına geldiğimiz de, Türkiye Cumhuriyetinin "Sosyal Hukuk Devleti" olduğu belirtilmektedir. Anayasamızın 5. maddesinde de Devletin temel amaç ve görevleri tanımlanırken "kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak" olarak, devletin sosyal görevleri de belirtilmiştir.
Sosyal devlet olma anlayışının temeli anayasadır, demokratik devletler ve kurumlar vatandaşlarının düşüncelerine ve ihtiyaçlarına göre politika geliştirerek sosyal devlet olurlar…
Sosyal devlet yolun da daha da ilerlemek istiyorsak ki sağ da ve sol da siyaset yapan bütün siyasetcilerin görüşleri bu doğrultudadır. (Liberaller dışında) Yazımızın birkaç yerin de belirttiğimiz gibi daha da sosyalleşen toplum için, daha da sosyal bir devlet gerekmekte ve bu da vatandaşa en yakın olan yerel yönetimlerin bu konuda ki görevlerinin gerektirdiği kaynaklarla yerel yönetimleri yeniden yapılandırmaktan geçmektedir.
Avrupa konseyi çalışmaları kapsamında Nisan 2000 tarihinde İstanbul'da toplanan yerel yönetimlerden sorumlu bakanlar konferansında bu konu üzerinde durulmuş ve sosyal hizmetlerin sunulmasında yerel yönetimlerin daha da aktif rol üstlenmelerinin kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir.
Sosyalleşme, toplumun bir parçası haline gelme yolun da, kişinin aile de, okul da, mesleki örgütler de bazen gönüllü bazen eğitimle toplumsal yapı içinde yer alacak kadar sosyalleşme aşamalarıdır ki ne kadar başarılı olunursa o kadar sosyalleşmenin önü açılmış olur. Toplumsal kurumların ve genelde yaşadığı kültürel ortamın kendisinden beklediği şekilde davranmayı ve diğer bireylerle uyum içinde yaşamayı öğrenme süreci de diyebilecegimiz bu süreçte, öğrendikce sosyalleşecegiz, sosyalleştikce de öğrencegiz ve toplumsallaşacağız.
Sosyalleşme toplumsal hayatın kacılması mümkün olmayan bir geregidir. Bunun için egitim kurumları başta olmak üzere yerel yönetimlere çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu görev ve sorumluluklarının bilincin de olan yönetimler ve kurumlar toplumsal hayatı daha nitelikli hale getireceklerdir.
Sanırım hepimiz daha nitelikli bir sosyal ortam da yaşamak isteriz… Bu istegimizi geliştirecek düşünceleri ve politikaları destekelemek düşüncesiyle… Selam ve sevgilerimle...
Hüseyin Benek – www.vatandasfikri.com 2.3.2014 Kastamonu
Kaynaklar
1- Büyükşehir Belediye Yasası
2-http://www.toplumvesiyaset.com/yaziOku.php?id=56
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|