CUMHURİYET, NEDEN KURULDU, NE KAZANDIK?
(Cumhuriyet Bayramı Milletimize Kutlu Olsun)
Cumhuriyet, dilimize Arapçadan geçmiş bir kelimedir, halkın idaresi demek olduğunu hepimiz biliyoruz ve yaşıyoruz... Bu kelime ‘cumhur’dan yani halktan çıkmıştır. Cumhuriyette egemenlik, kral, kraliçe, padişah, sultan gibi tek bir kişiye değil halka ait olduğunu yaşıyoruz, nimetlerinden yararlanıyoruz. Halk, vatandaşlar belirli aralıklarla oy vererek, yine halkın içinden yöneticileri seçerek devleti kimin yöneteceğini Cumhuriyetin verdiği hakla belirlerler. Bu haklar dikkate alındığın da iyi ki Cumhuriyet kurulmuş, çünkü vatandaşsın, yöneticilerini seçebiliyorsun..
Antik Yunan döneminde ilk uygulamalarını gördüğümüz demokrasi, çok dar bir demokrasiydi.. Oy kullanma hakkı sadece erkek ve toprak sahiplerinindi, elitlerindi… Bir de yabancılar ve köleleri vardı; onların oy kullanma hakkı ve vatandaşlık hukukları yoktu… Kısacası çok küçük bir vatandaş kitlesi oy verirdi, günümüz de kullanılan bu kadar geniş haklara sahip vatandaşlık Cumhuriyet ve Demokrasiyle ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet öncesine baktığımız da ise Padişahlıkta, Krallık da vatandaş yoktu, teba vardı, bunların da seçme-seçilme hakları da yoktu, yönetme hakkı ailelere mahsusdu…
Büyük devletlerarasında bir tek Fransa cumhuriyetti, oda 1789 da yapılan aydınlanma devrimiyle vatandaşlar bu hakkı almıştı… Aynı dönem de yükselen bir devlet olan Amerika Birleşik Devletleri de cumhuriyetti. Bu iki cumhuriyet, Batı dünyasında bu Cumhuriyetlere dayalı sistemle atılımlarla, öncelikle batı, sonra dünya da yönetim anlayışları kökten değişmiştir. Hele hele tek adama dayalı otoritelerin neden olduğu savaşlar düşünülürse, Cumhuriyetin ve demokrasinin İnsanlığa katkısı daha iyi anlaşılır… Bu nedenlere dayanarak kurucu kadro Cumhuriyeti tercih etmiş… Günümüz de ülkemiz Türkiye dahil, dünyada birçok ülke cumhuriyetle/demokrasiyle yönetiliyor, olduğunu da görüyoruz biliyoruz.. Cumhuriyetten önce milletimiz acısından durum nasıldı?
TÜRKİYE DE CUMHURİYET’TEN ÖNCESİ
Cumhuriyetin kurulduğu tarihe kadar neler yaşandı, 1750’lerden, 29 Ekim 1923’e, 200-250 yıl da neler yaşandı, nasıl gelindi bu yakın tarihimiz çok ciddi okunmalıdır. Yani Cumhuriyet’in ilanına gelene kadar, ülkemizin ne koşullar altında olduğunu bilmek çok önemlidir. Türkiye, I. Dünya Savaşı’ndan sonra çok şey kaybetmiş, dört yıl süren savaş bütün ülkeleri zor durumda bırakmış... Bu savaşa kadar bu kadar geniş cepheli, bu kadar uzun, bu kadar büyük, savaş tecrübesi ülkelerin yoktu. Bu kadar tahrip edici silahlarla topyekûn savaşılmamıştı. Savaş yenilenleri de, kazananları da perişan etmişti… Sadece savaşın galiplerinin galip hukuku vardı.
Biz de millet olarak çok büyük kayıplar yaşadık, sadece toprak değil, yetişmiş ve yetişmekte olan insan kaynaklarımızı, en başta aydınlarımızı, bütün yüksekokullarından, Tıbbiye’nin, Mühendis Mektebi’nin sınıfları savaşmak boşalmıştık… Ayrıca zanaatkârlar, tarlaları süren çiftçiler, eli ayağı tutanları da, bu gençlerle birlikte büyük bir çoğunluğu kaybettik şehit oldu… Birçok cephede yaşanılan bu savaşlar, bizde milli bir bilinç geliştirdi. Ordularımıza dayanıklılık, milletimize dayanma gücü verdi, harbin içinde kaybettiğimiz cepheler oldu ama kazandıklarımız da oldu. En başta Çanakkale, Irak’ta Kûtu’l-Amâre; fakat sonunda mağlupların arasındaydık ve ağır, can ve toprak kayıpları verdik. Bu savaş sonunda Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kaldık, vatanımız işgal edildi ve bu işgal üstelik galiplerin keyfine, bu anlaşmayla bırakıldı… Bu anlaşmayı kim yaptı, yapmak zorunda kaldı? Tarihimizi hikaye, komplo, övme, yerme şeklin de değil de, neden sonuç ilişkisi içinde okursak, gerçekleri göreceğiz, yaşanılanları daha gerçekçi değerlendirebileceğiz…
O günlerin etkin devleti İngiltere lüzumlu gördüğü her yeri işgal ediyor, işgal edemediği anda da sonradan savaşa giren yedek kuvveti, müttefiki Yunanistan’ı da Ege’ye çıkarıyordu. İşte Türkiye, Türkler buna dayanamadı, Ege’de yer yer direnişler başladı. Aynı dönem de vatanın diğer yerlerde de tepkiler direnişler başladı, bu direnişler başsızdı ve bir merkezden idare edilemiyordu… Direnişler de önemli olan direnişler kadar, bunların birlik içinde aynı merkezden idare edilmesiydi… Her kafadan bir ses çıkarsa bu işi başarabilirmiydik, yapabilir miydik? Başaramazdık, lider lazımdı, plan proje, kaynak lazımdı, bunların birlikte organize edileceği bir merkez lazımdı.. Görünen odur ki milletimize bir baş lazımdı, bir merkez lazımdır, işte bu baş Mustafa Kemal Paşa oldu... Onun, Çanakkale’de, Bitlis’ten, Filistin cephesinden de tecrübeleri olan genç bir komutandı. İyi yetişmiş bir Osmanlı kurmay subayıydı, kurmaylık bugün olduğu gibi o gün de çok önemliydi… Yani kurmay subay, harp okulundan sonra eğitime devam eden, karar mekanizmalarına oturan, savaş planlarını yapan demektir. Kurucular genel olarak iyi yetişmiş kimselerdi, bunun yanı sıra Mustafa Kemal, zeki bir insandı, bu nedenle kurucu kadroların lideri olarak seçilmişti… Kurucu kadrolar neden Cumhuriyet dedi?
NEDEN CUMHURİYET?
23 Nisan 1920’de, Ankara’da, Türkiye’yi işgal eden düşmanlara karşı direnişi sürdüren, Kurtuluş Savaşı’nı yürüten Mustafa Kemal önderliğinde bir meclis kuruldu, Bu meclisin adı ‘hükümet’ti, Meclis hükümetiydi.
Ta başlangıçta 1920 Nisan’ında, ufuktaki Türkiye’nin rejimi ve saltanatın kaderi belli olmaya başlamış... Meclis en başta padişahı reddetmese de, Cumhuriyet, fikren ortaya çıkmaya başlamış... Mesela bu mecliste bakanlar vardı, onları meclis seçiyordu. Meclis her şeye hâkimdi. Başkomutan Mustafa Kemal de meclisin emrindeydi ama aynı zamanda meclisin de başkanıydı…
Bu, 1923’te, egemenliğini halktan alan, halkın kendi kendini yönettiği bir cumhuriyete dönüştü. Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları cumhuriyeti ilan ederek bu sistemin adını koydu. Ancak, adını koymanın çok kolay olduğunu sanmayın, çocuklar. Çünkü mebuslar (milletvekilleri) içinde hâlâ halifeyi ve padişahı isteyenler vardı. Hatta bunların bazıları Kurtuluş Savaşı komutanlarıydı, “Biz padişaha yemin etmişiz, öyle asker olmuşuz” demişlerdi.
İşte burada Atatürk faktörü devreye giriyor. Atatürk olmasaydı zaten bu kadar insanı bir araya getiremezdiniz. İkincisi, Atatürk’ün uzak görüşlülüğünün önemi büyüktür... Daha en başında, Cumhuriyet kurulmadan da önce, Kurtuluş Savaşı’nın birçok komutanı bile İstanbul’a girmek, onu geri alabilmek ümidinde değildi. Anadolu’nun bir kısmını kurtarmak onlara göre o an için yeterliydi. M. Kemal karşı tarafın açığını görmüş ve “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir” İleri, demiştir. Cumhuriyet’in ilanı da böyle bir ön görüşlülüğün sonucudur.
CUMHURİYET’İN MİLLETİMİZE KATKILARI
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, Istanbuldan gelen Osmanlı Askerleri, Bürokratlarından oluşan, kurtuluş savaşı komutanları, kadroları, (Örnegin M. Akif Ersoy, Nazım Hikmet gibi) perişan Türkiye’nin sanayi ihtiyacını, okul ve sağlık ihtiyacını gördükleri için kolay göze alınamayacağı fedakârlığı ve politika değişikliğini yaptılar… En gerekli anda bile gelişme için askeri harcamaları kıstılar ve Türkiye kapalı köylerde yaşayan bir ülkeyken özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ticaretine entegre olabilecek bir birikimi sağlayabildiler.
Tabi ki bu başarıyı sağlayan insanlar uzaydan gelmedi… Bu başarıyı sağlayan kadrolar nereden çıktı? Bu kadrolar, okulların bazıları imparatorluktan kalmaydı… Cumhuriyet, bunların üstüne çok iyilerini de ilave ederek gelişmeyi kalıcı hale getirdiler… Örnegin, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Ziraat Enstitüsü, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlar… Buralardan yeni tip bilginler, yeni entelektüeller yetişerek, Cumhuriyeti bir gelişim seferberliğine dönüştürdüler… Dünya, ekonomik burhana dayalı işsizlik yaşarken…
Biz savaşlarda çok kayıp verdiğimiz için okulu bitiren herkes iş bulmuştur. 1930’ların Avrupa’sı ve Amerika’sı işsizlikten kavruluyorken, Türkiye başka birçok alanda ekonomik burhanı hissederken, bunu işsizlik olarak hissetmedi, Okumuş gençlerimiz, işsiz kalmadı. Köylü zaten fakirdi ama kim ne derse desin Türk köylüsü, Cumhuriyet’ten önceki ezikliğinden, fakirliğinden Cumhuriyetle kurtulmuştur… Bu kazanımların yanı sıra en önemli kazanım ne dersek?
VATANDAŞLIK HUKUKU
Ve en mühim, Cumhuriyet kazanımları getirdiği hukuk sistemleriyle yaşandı... Bu, bize hayatı kolaylaştıran bir yaşam biçimi ve modeli sunmuştur…
Örnegin Kadınların kazanımları üzerine düşünürsek, gerçek devrim bu alanda oldu desek abartmış sayılmayız… Cumhuriyet’ten evvel, Türkiye’de kadın hareketlerinde, kadının aydınlanmasında bir atılım olsa da, ancak Cumhuriyetle, o gün ve bugün düşünüldüğün de kadı haklarında cıgır açılmıştır. Kadının toplum hayatındaki yerini, üstelik birçok Batı toplumundan önce kadınlara seçme-seçilme hakkı vererek sağlamlaştırmış olması, Cumhuriyet’in en önemli kazanımlarından biri olarak gösterilebilir…
29 EKİM 1923’TEN SONRA EN HIZLI HANGİ ALANLARDA İLERLEDİK?
En hızlı gelişim eğitim ve sağlık alanlarında olmuş, Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok iyi bir öğretmen yetişmiş... Bu öğretmeler, kendine güveni ve saygısı olan, toplumun saygı gösterdiği öğretmenler, olarak toplumsal dönüşüme, gelişime büyük katkılar sunmuşlardır... Eğitim de birlik ve standart getirilmiş, Anadolu’nun her vilayetindeki lise, İstanbul’daki liseler kadar iyi olmasına özen gösterilmiştir. Sağlığa geldiğimiz de ise…
Sağlık alanın da Cumhuriyetin neden olduğu gelişmelere baktığımız da şunları görürüz. Anadolu, bütün ülkeler gibi hastalıktan kırılıyordu, başlıca hastalıklar, Sıtma, verem, başka kronik hastalıklar vardı. O milli eğitim ordusunun yanında, sağlık ordusu bunların üstesinden geldi, toplumu bu hastalıklardan kurtardı… 1930’larda Almanya’dan kaçan Profesör Eckhart, Sağlık Bakanı Refik Saydam’ın talimatıyla bir araştırma, bir tarama yaptı. Şaşırtıcı sonuçlar çıktı. “Beslenme ve bazı hastalıklar sandığımdan daha iyi düzeyde” diye Eckhart, raporuna yazdı.
Genç Türkiye Cumhuriyeti, daha ilk yıllarında bazı şeyleri başarmış, II. Dünya Savaşı’ndan sonraki Birleşmiş Milletler programları başlamadan evvel… Kendi imkanlarıyla okuma-yazma ve sağlık taramalarını, eğitim ve sağlık gibi önemli toplumsal sorunları çözmeyi başarmıştır…
Son olarak sanayi kazanımlarına da baktığımız da, ekonomik büyüme, gelişme, kalkınma gibi ölçülerle, o günün yönetimleri, ülkeleri kıyaslandığında büyük başarılara imza atmışlar, bu başarılar kurucu lider ve yönetim hükümetten ayrıldıktan sonra sürdürülememiş, son 70-80 yıldır… Dünya da bizim gibi ülkelerle kıyasladığımızda, durağanlaştığımız görülür.. O zor günlerde bu başarıları sağlayan ve bu toprakları vatan yapan, öngörüleriyle geleceğin sistemi olan Cumhuriyeti kuran, Kurucu kadrolara çok teşekkür eder.. Onları, saygıyla, rahmet anarak, Cumhuriyet bayramını kutlayalım… Kutlu Olsun…
Hürriyet'ten İpek İzci'nin, Röportajdan Derleyen: Hüseyin Benek…
Kaynak : http://t24.com.tr/haber/prof-ilber-ortayli-anlatti-cumhuriyet-nedir-turkiyeye-neler-kazandirdi,367891
|