|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
ANAYASA NASIL OLMALI |
ANAYASA DEGİŞTİRMEK
Anayasa devletin sınırlarının, vatandaşında haklarının, Özgürlüklerinin, görevlerinin belirlendiği bir sözleşme olduğunu kabul edersek, bu bakış acılarıyla anayasa yapmaksa niyetimiz. Bunun içinde anayasaya ruh da verecek olan içerik anayasamızın demokrat, hukuk devletine yakışan bir anayasa, devleti ve iktidarının sınırlarını vatandaşı lehine genişleten bir anayasa mı, yoksa vatandaşların aleyhine devlet ve kurumlarının alanlarımı genişleten bir anayasa mı? Bunların yanı sıra devletin kamu işlerini görürken önceliğine kabul eden ama vatandaşlarını da mağdur etmeyen, vatandaşlarının ihtiyaçlarını da karşılama konusunda hassas davranan bir sosyal devlete zemin hazırlayacak anayasa mı? Sosyal devlet sosyal barışın yanı sıra sosyal adaletin sağlanması için devletin aktif müdahalesini meşru ve gerekli gören bir anlayışıdır. Sosyal devlet ihtiyacının açlıkların, eşitsizliklerin kol gezdiği dünyamızda ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır sanırım. Liberal politikaların kronik krizlerle güçlü sermaye güçlü ekonomik anlayışının nasılda iflas ettiğinin dünyadaki ekonomistler anladı, çünkü sermaye sahipleri yatırım yerine lükse yöneldiler. Ekonomisi güçlü devlet, vatandaşlarının ihtiyacını sorun olmaktan çıkaran devlettir. Bütün bunların yanı sıra sürekli büyüme çabaları dünya kaynaklarına ciddi zararlar verdiğini hepimiz görmekteyiz, kaynakların sonlu olduğunu da bilmekteyiz. Hep büyüme ve tüketim üzerine kurulmuş, lüksü özendiren bir tüketim kültürü sonuçta kaynakların tükenmesinin yanında paylaşmayı da ortadan kaldırmaktadır. Bu sorunlar sosyal hukuk devletini gerekli kılmaktadır.
Yeni yapılacak anayasa devletin vatandaşına tepeden bakmadığı, vatandaşının haklarına saygılı ve hizmetinde bulunan devlet mantığı inşa etmelidir. Bu nedenle anayasa yapılırken sadece bir iktidar dönemi düşünülerek değişiklik heba edilmemelidir. Bir dönen hesabıyla yapılan değişiklikler yarın yine sorunlara cevap veremeyecek ve yine sığ kalacaktır. Devletlerin tarihiyle kıyaslandığında bir iktidar döneminin ne kadar kısa olduğu düşünülmelidir. Yapılacak değişiklikler yarın iktidarların eline nasıl bir güç verileceğinin veya iktidarın sınırının nasıl belirleyeceğinin hesaplanmasıdır. İyi hesaplanmazsa hep anayasa sorunumuz olacak demektir. Kısacası iktidarın sınırı öyle belirlenmelidir ki icraatlarını yaparken eli güçlü olsun, bunun yanında vatandaşlık haklarını sınırlandırma isteğinde sınırı belli olsun isteriz.
Devlet-Vatandaş ilişkileri acısından baktığımızda; hukuk devletinin nitelikleri ön plana çıkmalıdır. Hukuk devletini bir hatırlayalım isterseniz, tüm eylem ve işlemlerinde hukukun evrensel, genel ilkelerine bağlı kalan, meşrutiyetini bu evrensel ilkelerden alan devlettir. Bu devlet vatandaşlarının haklarını evrensel ölçülerde tanıyan bir anayasayla hem kendini sınırlar hem de vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini yazılı hale getirmiş olur. Hukuk devleti kanun devleti arasındaki fark ise birisinin kaynağı evrensel hukuk kuralları, diğerinin kaynağı ise iktidarını korunma ihtiyacı ve refleksidir.
Herkese baskı yapan, vatandaşlık haklarını askıya alan bir devlet yönetimi ortaya çıkar. Bize örnek olacak devlet modeli öncelikle Hukuk devleti yönü ağır basan demokratik hukuk kurallarını anayasal düzen haline getirmiş bir devlet ve anayasası modeli olmalıdır. Bu model bizim geleneksel kültürel yapımıza ve dini inançlarımıza da uygun olduğunu düşünmekteyim. Demokrat olacak, vatandaşının seçimlerine saygılı olacak, hukuk ilkelerine bağlı kalacak vatandaşlarını haklarını kullanmanın önünde ki engelleri kaldıracak ve vatandaş iktidar sahiplerine tepkisini gösterebilecektir. Devletin kurumları karşısında güçsüz olan vatandaş, gücünü ya örgütlerinden yada yasalardan almalıdır. Hukuk devleti kendisinin işlemlerinde kendinin sınırlarının yazılı hukuk kuralları olduğu bu kurallarında demokrasinin ruhuna ters olamayacağını, vatandaşının haklarının, özgürlüklerinin ve ödevlerinin hukuk devletinin güvencesi altına alınmış devlet sistemi olan bir anayasa yapmalıyız artık. Demokrasi tecrübemiz ve bilgimiz buna müsait artık.
Hükümet- Muhalefet ilişkisi acısında baktığımızda anayasaya da muhalefet edebilmenin önü mutlaka acık tutulacaktır diye düşünüyorum, çünkü başka türlüsü demokrasi ruhuna terstir. Buna öncelikle iktidar şeffaflık gereği kendisi hesap verir olduğunu kanıtlamak için, sonrada demokrasinin en önemli ayağı olduğunu demokrasiye inanmış herkes bilir. Sonra muhalefet iktidarın yasalara ve genel ahlak ilkelerine uygun icraatlarını tartışmaya açarken çok dikkatli olmalıdır. İktidarın icraatlarına engel çıkarma şeklinde değil yasa ihlallerine tepkiler şeklinde muhalefetini düzenlemelidir. Anayasamız muhalefet edebilmenin önünü açık tutmanın garantisinin ötesinde muhalefete yardımcı olmalıdır. Başlangıçta muhalefete gösterilen davet ve üslup iyi bir girişim olmuştur, devamında da karşılıklı düşünce alışverişinin devam etmesi gereğini anlayış haline getiren bir anayasa ve bu anayasaya bağlı olan iktidarlar cumhuriyetimizi ve demokrasimizi geliştirecektir. Muhalefetin başka bir alanı da parti içinde lidere ve sivil toplum örgütlerinde başkana yapılabilecek muhalefetin önü açılmalıdır. Başkanlık sistemi gibi bir planı olan ülkenin siyasetinde liderin etkinliğinin azaltılması gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Yoksa bütün yetkili kurumların üzerinde lider olması demokrasi felsefesiyle açıklanamaz.
Devletin gücü iktidarın paylaştırılması ve bunların demokratik hukuk kuraları içinde sınırlandırılması Yasamanın-Yargının-Yürütmenin ilişkilerini belirlemek olan anayasa bun ğüçler ayrılığını iyi belirlemelidir. Örneğin; Yargımızın Adalet bakanlığımızın etkisinden kurtulması, yasamanın lider etkisinden kurtulması anayasamızın daha demokratik haklar içeren anayasa olmasının önünü açacaktır. Hâkim, Savcı atamalarında siyasilerin etkisi yargıçları tedirgin etmektedir. Yargının ekonomik acıdan, tayin, terfi, özlük hakları acısından mutlaka özerkleştirilmesi gerekmektedir. Yine bu konuyla ilgili düzenlemeler bir dönem düşünülerek hareket edilirse tartışmalar ve yargının yıpranması sürecektir. Bu nedenle anayasa yapılırken önümüzdeki 50-60 yıl düşünülmelidir. Bir çok ülkenin anayasası neredeyse 100 yıldır değişmemiştir. Seçilecek vekillerin aynı zamanda yasa yapıcılar olacağından partilerin iç işleyişlerinin, ister anayasayla isterseniz yasayla mutlaka demokratik hale getirilmesi gerekmektedir. Yasalar seçilen vekillerin kendi özgür iradeleriyle yapılabilmesi için, liderlerin baskısından vekillerin kurtarılması gerekmektedir. Böylece demokrasimiz de gelişecektir. Bu anayasa ilk sivil anayasa olmasının yanı sıra kolay değiştirilme ihtiyacı duyulmaması içinde parti içi işleyişlerin ve ilerleyişlerin mutlaka ve mutlaka demokratik kurallara bağlanması gerekir/gerekmektedir. Böylece devletin iktidar gücüde yasama, yürütme, yargı arasında güçler, ayrılığı ilkesini gereği devletin gücünün iyi dağıtılmış ve denge sağlanmış olması gerekir. Yargı yürütmenin yasal olmayan işlerine kolay müdahale etmeli, yasal ve kamu yararına olan hizmetlerine de engel olmamalıdır. Ülkemiz anayasa tarihinde ilk kez milletin vekillerinin yapacağı bu anayasada bunlar uzun vadeli çözümler olarak yerini almalıdır, diye düşünüyorum.
Yeni anayasamızda milli unsurlar yerine vatandaşlık unsurları öne çıkmalıdır. Bu Kürt vatandaşlarında talebidir aynı zamanda. Kürt vatandaşların başka talepleri de yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir. Bu talep demokrasimizde güçlendirecektir. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi halkın taleplerinin dikkate alınmasının yanı sıra, yerel yöneticilerin kendi bölgelerinde oldukları için taleplerini daha kolay iletebilmelerinin de önü açılmış olur. Buna sadece Kürt vatandaşların talebi diye bakmamak gerekir, bunu demokratik gereklilik diye algılamak lazımdır, böyle düşünmek yaşadığımız toplumun bir bölümüyle de uzlaşmanın da önünü açacaktır.
Siyasi liderler-Partililer, acısından anayasal düzenlemeleri değerlendirince mutlaka liderler seçicilikten seçileceğe indirilmelidir. Liderlerin bu secici pozisyonu demokrasimize ciddi zararlar vermektedir. Seçilecekler bir otorite tarafından seçildiklerinden dolayı kendilerini oy veren vatandaşlara karşı sorumlu hissetmemektedir, kendilerini seçen lidere karşı sorumluluk hissetmektedirler. Bu durum demokrasinin ruhuna taban tabana zıttır. Bu düzenlemeler bunların düzeltilmesi için bir fırsattır. Kendi siyasi alanlarının daralacağı düşüncesiyle liderler bu fırsatı inşallah heba etmezler.
Yeni anayasada olması gerekenleri özetleyerek yazımıza son verelim isterseniz.
a) Kişi hak ve özgürlükleri konusunda anayasamız kişilere kendi tercih edecekleri siyasi, ahlaki, inancı gereği, bu haklardan birini seçme ve yaşama hakkı vermelidir.
b) Vatandaşlık bağı gereği verilen haklar garanti altında olmalıdır. Hak gaspları ise ancak bağlı şartı ile olabilmelidir. Hakların garantörlüğünü yasalar ve anayasa yapmalıdır.
c) Devlet küçülsün, küçülsün derken en önemli ihtiyaçların bile ticari mal gibi pazarı oluşmasına devlet müdahale edebilmelidir. Bunlar ekonomide bölünemez mallar diye de anılan güvenlik, sağlık eğitim gibi alanlardır ki bu alanlarda devlet ya olmalı ya da müdahaleleriyle para hırsıyla davrananları engelleyebilmelidir.
d) Siyasete girenler arasında fırsat eşitliği yaratılmalıdır. Televizyonlarda kendini tanıtma, projelerini anlatma fırsatı özel televizyonlarda dâhil olmak üzere eşit Fırat verilmelidir. Parası olan daha çok konuşma hakkına sahip olmamalıdır.
e) Herkesin siyasete girmesinin önü açılmalıdır. Siyasete girmeye engel suç sayısı azaltılmalı ve yoruma kapalı bir şekilde suçlar tanımlanmalıdır. Oy kullanmaya dayalı düzenli seçimler yapılmaktadır, buralarda aday olabilmenin liderlerin iki dudağı arasında olduğu hepimizin malumudur. Aday olma ve olabilmenin önü acık olmalı ve partilerin üyeleri tarafından ön seçim sistemiyle yapılmalıdır. Partilere üye olmanın ise önünde engel olmamalı ama sık sık parti değiştirenlerin de izleneceği ve hemşeri gruplarının etkinliği ve delege oyunlarının üye oyunlarına dönüşmecide engellenmelidir. Parti içi demokrasi liderinde üyelerin seçimiyle gelen bir lider olmasını sağlayacak şekilde liderlerin seçme ayrıcalıkları %5 genel merkez kontenjanı şekliyle sınırlandırılarak teknik ve akademik kadro oluşturabilmeleri için yeterli olacağı daha fazlasının ise demokrasiyi askıya almak olduğu unutulmamalıdır. Bu demokrasi ruhu anayasamıza yansıtılmalıdır.
f) Parti kapatılmasına neden olan suç sayısı azaltılmalı ve parti kapatmak istisna hale gelmelidir. Farklı düşüncelerdeki insanların partileşerek demokratik haklarını kullanmasının önü açılmalıdır. Bunun yanı sıra siyasetle şiddeti karıştıran grupların sadece siyasi değil vatandaşlık haklarıma elinden alınmalıdır.
g) Herkese sağlanan eşit, özgürlükler yasal korumaya alınmalıdır. Bu sistem haline dönüştürülerek yasaların vatandaşlarının haklarını koruyan bir devlet mekanizmasının ortay çıkmasını sağlayan bir anayasa yapılmalıdır.
h) Devlet iktidarını güçler ayrılığı ilkesiyle paylaştıran, yasama, yargılama, yürütme gibi alanların hukuka bağlı kalmasını sağlayacak bir denetim sistemi kurulması gereği gözden kaçırılmamalıdır. Yasa yargılamayı yaptığı yasal düzenlemelerle denetleme ile yönlendirme arasında bir durumla denetlemektedir. Yargılama yürütmeyi kişilerden ve ilgili kurumlardan gelen davacıların istekleriyle denetlemektedir, böylece güçler ayrılığı ilkesi iyi işletildiğinde zaten nispeten bir denetim sistemi uygulanmış olmaktadır. Gücün dengeli dağıtılması her gücün işleyişini kolaylaştıracaktır.
i) Özel alanların hukukun i koruması gereğinin ve bağımsız mahkemeler aracılığıyla yargılamanın yürütülerek yargılama işine iktidarın bulaşmasının önüne geçilmelidir. Adalet her zaman herkese lazım olur düşüncesiyle, şimdiki iktidar sahipleri yarın adalete ihtiyaç duyabilir. Dünya’nın birçok yerinde duyulmuştur da. Bağımsız yargıç ve yargılama anayasal güvence altında olmalıdır.
j) Medyanın tekelleşmesinin önüne geçilmeli, ama çeşitlenmesini özendirecek önlemler alınarak iletişim, haberleşme özgürlüğü korunma altına alınmalıdır.
k) Sivil toplum örgütlerinin eylem ve teki göstermesinin önündeki engeller kaldırılmalı, ama diğer kamusal yaşam alanlarına engel olmaları engellenmelidir. Sivil toplumu dinleye bir devlet kurumu/kurumlarının oluşması sağlanmalıdır. Tepkilerin ve taleplerin sanki bir isyan gibi değil sistemi geliştirmeye çalışan lokomotifler olduğu anlayışıyla hareket edecek kurumsal algılamalar ortay konmalıdır. Demokrasinin ruhuna uygun hareket eden devlet vatandaşının isteklerini dinleye ve ona göre hizmetlerini yönlendiren devlettir anlayışı ile anayasal düzenlemeler yapılmalıdır.
l) Demokratik devletin yönetim işini görenler bilirler ki bu işi vatandaşların onayı ile belirli bir süreline yapmaktadırlar. Bu bilinçle hareket etmek vatandaşları her ortamda dinleyerek yeni durumları ona göre düzenlemek gereğini unutmamaktır.
m) Demokrasinin etkinliğine hizmet eden bir yasal düzenleme devletinin de kurumlarının da vatandaşının da işini kolaylaştıracaktır. Vatandaşının her davranışını tehlike gibi gören bir paranoyadan devletimizi kurtaracak bir anaysa gerekmektedir bize. Bu nedenle ister yerli dil olsun, isterseniz yerel kültür olsun, isterseniz bir inanç olsun yasaların ve devletin koruması altında olduğunu unutturmayacak bir anayasal düzenleme getirmelidir yeni anayasamız.
n) Devletin demokratik hukuk kurallarının verdiği hakları ortadan kaldırmaya yönelik hareketlerini sınırlayan bir hukuk kuralları içeren bir anaysa modeli ortay konmalıdır. Siyasal ortamda ve kamusal alanlarda bu ortamları ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik hareketleri minimuma indirmek için yapılacak müdahalelerin dozunu kişi hak ve ödevlerin sınırları dikkate alınarak siyasa alanların daraltılmamasına hizmet edecek bir anayasal düzenleme getirmelidir yeni anaysanız.
o) Devlet kurmanın amacının vatandaşa hizmet etmek olduğu, vatandaşların yaşam tarzlarının korunması gereği olduğu unutulmadan bir anayasal düzenleme yapılamalıdır.
p) Toplumsal sorunların uzlaşma niyetiyle, diyaloglarla düzenlemek gereği unutmamalıdır. Devlet toplumsal düzen için vardır, toplumsal düzen olabilmesi için toplumun huzur içinde ve kendi tercihleriyle seçtikleri anasal düzenlemelerle yaşamaları gerektiği unutmadan düzenlemeler yapılmalıdır.
r) Piyasa tarafından yönetilen ekonomide güçlüler her şeye sahip olurken ve tekelleşirken güçsüzler eşitsizliğin verdiği sosyal sıkıntılarla mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. Bu nedenle sosyal devlet ihtiyaçları piyasa malzemesi yapmamalıdır. Anaysa yapılırken devletin ekonomiye müdahalesi düşünülmelidir.
s) Yerel dinsel inanışlardan ve etnik kökenden kaynaklı farklılıkların korunması ve yaşatılmasının düşüldüğü bir anayasa toplumsal barışa katkı sunacaktır. Böylece tanınan kültüründen dolayı ulusal bir azınlığın ayrılma isteğinin de önüne geçilmiş olur.
t) Devletin yasalara uyarak yaşayan vatandaşların yaşam tarzlarını ve özgürlüklerini korumak gibi bir görevi vardır, bu nedenle demokratik toplum düzenini ve özgürlükleri korumak için yaptırım gücüne ve ayrıcalığına ihtiyaç vardır. Bunun yasalara uygun yaşayanları rahatsız etmeden yasadışı iş yapanları yasaların verdiği yetkiler çerçevesinde suçlu bulunduğunda ceza verme tarafıdır ki devletin böyle bir hakkı olmalıdır. Bunun için düzenlemeler yapılırken demokratik düzenin devamı için yapılan saldırılar karşı saldırılarla bertaraf edilebilecek kadar devletinde eli güçlü olmalıdır.
u) Demokratik anayasal bir devlet meşruiyetini iki kaynaktan alır, birincisi insan haklarından, ikincisi ise vatandaşlarının egemenliğinden. Hangisine öncelik verilmelidir, bu sorunun cevabı bence ikisine dedir. Bu nedenle anayasamız bu iki meselede dikkatli davranılarak oluşturulmalıdır.
Ü) Hak ve özgürlükler esasen siyasete giriş için ve toplumsal görevlerimizi güvenlik içinde yaşamamız için verilmiştir. Devletimizin öncelikli görevleri bu hakları korumak olmalıdır, ona göre bir anayasa devletimizi insan haklarına vatandaşlık haklarına saygılı bir devlet yapacaktır. Devletimizin vatandaş ve insan haklarına saygılı bir devlet olmasını istiyorsak ona göre bir anayasa yapmalıyız.
v) Bütün bunların yanı sıra anayasa yalın olmalıdır. Yalınlık madde sayısı ve içerik acısından da sınırlı olarak anlaşılmalıdır.
y)) Çalışma hayatında çalışanların patronların insiyatifine terk edilişi ne demokrasiye, ne hukuka, nede insan haklarına uymamaktadır, bu durumlar ancak yasayla düzeltilebilir, uygulamada olanlarda uygulanması çalışma alanlarında ki haksızlığın giderilmesine yardımcı olacaktır. Hukuk devletinin yasaları güçsüzün korunması için vardır. Patronların karşısında işçiler güçsüz durmaktadır. Çalışanların çalışama süreleri (8-17) sadece kamu işyerlerinde uygulanır olmuştur.
z) Anayasamız, yasalarımız çevreyi kirletenlere karşı ciddi yaptırım uygulayan yasalar içermelidir. Gelecekte hem ülkemiz de, hem de dünya da çevreye karşı işlenen suçların artacağını gösteriyor. Bu nedenle çevreye karşı suç yasalarımıza yansımalı ve yaslarımız verdiği cezalarla caydırıcılık taşımalıdır.
Bu çalışmanın anayasa konusunda bizde bir düşünsel gelişmeye veya araştırmaya neden olması dileğiyle yazımızı anayasal gelişmeler ve tanımayla sonlandıralım İlk önce anayasaya terim acısından bakalım sonrada dünyada ve bizdeki gelişmelerine.
ANAYASA NEDİR?
Anayasa, bir devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen yazılı belgelerdir. Anayasa denilen bu belgeyle ayrıca kişilerin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınmıştır.
Türkiye'nin de aralarında bulunduğu çoğu ülkede anayasa, yazılı ve bütünsel bir belgedir. Oysa İngiltere'de yazılı bir anayasa yoktur. Bu ülkede temel kurumların işleyişi yüzlerce yıllık geleneklere, yasalara ve belgelere göre düzenlenir.
İLK ANAYASAL GELİŞMELER
Anayasal yönetim düşüncesi ilk olarak, M.Ö. 3. yüzyılda Aristo ve öbür Yunanlı düşünürler tarafından ortaya atıldı. Bu düşünürler, az sayıdaki kişinin talip olduğu siyasal iktidarın nasıl bölüşüleceği sorusuna yanıt aramışlardı. Romalılar anayasa düşüncesini daha ileri götürdüler ve herkesin yasalar karşısında eşit olması gerektiğini ileri sürdüler . Ne var ki bütün bunlara karşın, yazılı bir anayasanın ortaya çıkması için yüzyılların geçmesi gerekti.
Dünyadaki ilk yazılı anayasa, ancak 1789'da ABD’de hazırlandı. Bu anayasanın temel ilkeleri bugün de geçerlidir. ABD Anayasası'nı 1789 Fransız Devrimi'nin ürünü olan 1791 Fransız Anayasası izledi. Daha sonra öteki Avrupa ülkeleri de anayasalı bir düzeni benimsediler. Fransız Anayasası gibi bazı anayasalar o ülkenin tarihinin koşulları sonucunda ortaya çıkmıştır. Japon Anayasası (1947) gibi başka ülkelerin baskısıyla kabul ettirilen anayasalar da vardır.
Günümüzdeki anayasaların çoğu yazılı ve bütünsel belgelerdir. Ne var ki bir anayasanın yazılı olması, uygulamada başarılı olabilmesi için yeterli değildir. Çünkü bir anayasanın işlerliği çeşitli etkenlere bağlıdır. Sözgelimi Latin Amerika ülkeleri ABD Anayasası'nı örnek alarak kendi anayasalarını hazırlamışlardır. Ama bu ülkelerde anayasal düzen, askeri darbelerle sık sık askıya alınmıştır. Türkiye’de 1961 Anayasası ile bugün yürürlükte olan 1982 Anayasası da, darbeyle işbaşına gelen askeri yönetimler tarafından hazırlanmıştır.
TÜRKİYE'DE ANAYASALAR
Türkiye'de ilk anayasa, 1876'da yürürlüğe giren Osmanlı anayasasıdır. O tarihten Osmanlı Devleti’nin sona erişine kadar anayasaya kanun-i esasi deniyordu. 1876 tarihli Kanun-i Esasi, padişahın yetkilerini kısıtlamamıştı. Yurttaşlara düşünce, toplantı ve dernek kurma özgürlüğü, bireylere dokunulmazlık hakları tanımıyordu. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra, 1909'da bu anayasada değişiklikler yapılarak padişahın yetkileri kısıtlandı. Kişisel hak ve özgürlükler tanındı, basın üzerindeki sansür kaldırıldı. Hükümet artık padişaha değil, meclise karşı sorumluydu.
Kurtuluş Savaşı sırasında, 20 Ocak 1921'de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adıyla yeni bir anayasa kabul edildi. Bu anayasada egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu belirtiyordu. Yasama yetkisi de Büyük Millet Meclisi’ne bırakılmıştı. Cumhuriyet’in ilanından sonra daha kapsamlı bir anayasaya gereksinim duyuldu. 20 Nisan 1924'te bu amaçla, gene Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adını taşıyan yeni bir anayasaya hazırlandı. 1924 Anayasası’yla yasama ve yürütme yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bırakıldı. Meclis yasama yetkisini kendisi, yürütme yetkisini de cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu eliyle kullanıyordu. Cumhurbaşkanının onayıyla göreve başlayan bakanlar kurulu meclise karşı sorumlu sayılmıştı. Kurtuluş Savaşı döneminden başlayarak anayasa sözcüğü karşılığında teşkilat-ı esasiye kanunu kullanıldı. Anayasa sözcüğü ise, 1960'tan sonra hukuk sisteminde kullanılmaya başladı.
27 Mayıs 1960’taki askeri darbeden sonra yeni bir anayasa hazırlandı. 1961 Anayasası olarak bilinen bu anayasa, halkoylamasıyla yürürlüğe girdi. Bu anayasada egemenliğin ulusa ait olduğu ve ancak yetkili organlarca kullanılabileceği ilkesi benimsendi. Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına dayalı, milli, demokratik ve laik bir sosyal hukuk devleti olarak tanımlandı. Bu anayasayla iki meclisli bir parlamento öngörülmüştü: Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu. Bütün üyelerinin seçimle belirlendiği Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosu'ndan daha fazla yetkilerle donatılmıştı. Bu anayasayla yargı organlarının bağımsızlığı, kişi hak ve özgürlükleri ile sosyal hakların güvence altına alındı. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yüksek Hakimler Kurulu gibi yeni kurumlar oluşturuldu.
12 Eylül 1980'deki askeri darbeden sonra Milli Güvenlik Konseyi ile Danışma Meclisi (Kurucu Meclis) yeni bir anayasa hazırladı. Bu anayasa 7 Kasım 1982'de yapılan halkoylamasıyla kabul edilerek yürürlüğe girdi. 1982 Anayasası, bazı hak ve özgürlüklere önemli sınırlamalar getirmiş, Anayasa Mahkemesi'nin ve Danıştay'ın denetim yetkilerini azaltmıştır. Son yıllarda, özellikle Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin bir gereği olarak, 1982 Anayasası’nda hak ve özgürlükleri genişletici bir dizi değişiklik gerçekleştirilmiştir.
Hepimiz siyasiler kararlarından sorumluyuz, ya oy vermişizdir, yada yanlış yaptıklarında tepkisiz kalarak sorumluluk almışızdır. Şimdi iyi bir anayasa ortaya çıkması için her kişiye ve kuruma görev düşmektedir. Bunların başında meclisteki siyasi partilere, üniversitelerin hukuk fakültelerine, üst mahkemelere görev düşmekmektedir. Herkesin görevi asıl iyi bir anaysa yapabiliriz olmalıdır. Bu sefer yapacagız ben eminim ya siz.
Selam ve sevgilerimle sağlıkla kalın….
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|