ANAMIN SANDELYESİ
(Ailenin Kürsüsü)
Annem, kışları Ankara da, yazları köyümüz de durur, bu yıl da böyle oldu, bu hem anam, hem de bizim için iyi oluyordu, annem kışın ısınma sorununu aşıyor, yazın ekiyor dikiyor ülke üretimine katkı sunarak, sorumlu bir vatandaş örneği sergiliyordu… Böylece biz de Anamla daha çok zaman geçirmiş oluyorduk… Köyde olduğunda da sık sık ziyaretine gidiyor ve hem biz köy hasretini gideriyor, hem de annemin yapamadığı bazı işleri yaparak ona yardım ediyorduk… Bu sene Mayıs ayı olmasına rağmen Dördüncü gidişimdi.. Hiç ilgimi çekmeyen bir şey ilgimi çekti, Anamın sandalyesi, yok ailenin sandalyesi, yok büyük babamın (Dedemin, Ebemin) sandalyesi… Hepsi de uygundu, bu sandalye babamdan, dedemden bize kalan nadir eşyalardan biriydi… Saatini anam bana vermişti yeni yetmezliğin verdiği uçarılıkla saatin değerini bilemedik, ne oldu hatırlamıyorum bile… O zamanlar anıların değeri konusunda bilincim bu kadar gelişmemişti… Gelelim tekrar sandalyeye…
Ben bu sandalyenin bize gelişini kıt kanaat hatırlıyorum, sanırım 5-6 yaşlarındaydım, Yağcılarla Çülük amca diye bir sandalye ustası bu sandalyeyi bize getirdi.. Ben elli yaşımda olduğuma göre bu sandalye en az 40-45 yıllık bir sandalye, üzerinde düşündüm ve şaşırdım…. Bu sandalye bizi çocukluktan çıkardı, gençlik haylazlıklarımıza dayandı, biraz yaşlandık kilo aldık bizi hala taşıdı, taşıyor… Taşımaya da devam edeceğe benziyor, taşısın da…
Gelelim günümüz sandalyelerine, onların dayanaklıklarına ve biz tüketici olmuş, tüketerek zevk alır hale gelmiş kişilerine… Önce sandalyelere bakalım bir defa demirden olmalarına rağmen dayanıklı değiller, gerçi dayanaklı olsa ne yazar, modası geçince yine değiştirmiyormuşuz? Evet, eşya kırılmasa, bozulmasa bile modası geçti diye değiştirmek niye… Bazı teknolojileri anlarım, cep telefonu varken çağrı cihazı kullanamazsın, bunu değiştirişin de, ama sandalyeyi modası geçti diye değiştirmek ne demek anlayamadım… Ama hanım istedi değiştirdik, hatta birkaç kez sandalye aldık… Kaç yıl için de kaç sandalye aldın derseniz… Biz 1989 yılın da evlendik o zamandan bu zamana 5 masa aldık, her masayla birlikte ya dört sandalye veriyorlardı yada altı.. yani evimizde 25-30 sandalye olması gerekirken şimdi 13-14 tane var.. Kırılıyor çevremiz de kaynakçı olmadığından atıyoruz… 40 yıl kullanılan sandalyenin hammadde kaynaklarına (Ağaçsa ormanlarımıza) büyük katkılar sunacağı da aşikardır…
Anamın sandalyesi 40 yıldır kullanılıyor da bizim sandalyeler neden ortalama dört-beş yıl kullanılıyor? İşte günümüz tüketim toplumunun bizi getirdiği nokta burası, bunu ben anamın sandalyesi üzerinden okudum, siz kredi kartı borçlarınız üzerinden okuyun isterseniz? Bu kredi kartları hormon yemiş salatalık gibi nasıl şişti diye düşünün… Evet, biz çoğunluğumuz neredeyse %60-70’imiz hizmet sektörlerinde çalışıyoruz… Bu hizmet sektörü demek üretmeyenlerin iş kolu demektir… Kimimiz reklamcı, kimimiz emlakçı, kimimiz galerici, kimimiz arsa simsarı, kimimiz perakende satıcısı… Kısacası ne bir ton buğday üretiyoruz, ne domates, salatalık, biber anladık bunlar tarlada üretilir ya, bahanesi tarla yok… Ne bilgisayar, ne araba, ne silah, bahanesi fabrika yok… Eskiden seyyar satıcılar, ayna, tarak, ustura bıçak diye satışlar yapardı şimdi, ayna, ustura bıçak, kozmetik her şeyi, hatta prezartifi bile ithal ediyoruz... Eee biz ne üretiyoruz, lafa bak biz tüketerek üretime destek oluyoruz… Demezler mi, bize sevsinler sizi, dış ticaret açığımıza baktığımız da (ithalat, ihracat arasında ki fark) bizi sevdiklerini de görüyoruz aslın da…
İşte bana çocukluğumuzdan kalan ailemizin sandalyesinin hatırlattıkları ve beni uyandırması, dilerim Allah toplumumuzu uyandıracak bir vesile bulur, ayaklarını yere basan şekil de yaşar, tasarruf nedir, üretim nedir, değer nedir… Benim topluma maliyetim nedir, toplumuma katkım nedir düşünürüz… Aaa az daha sandalyeye kürsü dediğimizi unutuyordum, evet sandalyeye kürsü derdik ne hikmetse… Selam ve Sevgilerimle…
Hüseyin Benek --- 22.05.2016 08:16 – www.vatandasfikri.com
|