HANİ, İLK ON BÜYÜK EKONOMİ OLACAKTIK?!
Kaçıncı Olduk? Neden?
Dünya ekonomik göstergeleri gösteriyor ki, olaganüstü bir durum olmayacaksa, dogu akdenizde petrol, Karadeniz de dogalgaz bulamayacaksak, ilk ekonomi olma hedefimize ulaşmamız zor görünüyor… Öte yandan 2024’te ekonomi batıdan, doguya kayacak dünyanın ilk 5 ekonomisinin 4’ü Asya’dan olacağı tahmin ediliyor… Ya ülkemiz Türkiye ne olacak?
Miting alanlarında konuşulanlarla gerçekler genelde farklı olur, orada enflasyonun nedeni faizdir, gerçek ekonomilerde faizin nedeni enflasyondur… Yani neden sonuç ilişkisi kurmamız gerekirse, fiyatlar artar, bu fiyat artışından tasarruf edenlerin tasarrufları etkilenmesin diye mevduata enflasyon üzerinde bir faiz verilir… Örnek vermek gerekirse bizde enflasyon %12 faiz %9 sa burada eksi, negatif faiz vardır, mevduat sahibi acısından faiz yoktur da, hatta 100 lirası bir yıl sonun da 97 liraya düşmüş demektir diyebiliriz… Bankalar mevduata %9 faiz verirken, kredi faizlerini işin dogası geregi %12*13 olarak belirlerler… Sonuc insanlar negatif faiz uygulandığında tasarruf yapmaz harcarlar… Yada dolar ve altın gibi enflasyondan da az etkilenen normal de yatırım aracı olmayan şeylere yatırımlar yaparlar… O zaman bankaların mevduat kredi dengesi bozulur, borç alarak kredi verirler… Banka borçlanır, vatandaş, devlet, özel sektör, toplam da Ülke borçlanır… Bu borçla alınan paraları birde üreterek borçlarımızı ödeyecek ekonomik yatırımlara dönüştürmemiş, araba, ev, AVM, İbadethane yapmışsak… Bol para bir yerde biter, bol paraya alışmış piyasa krize girer.. Üretmediğimizden, tükettiğimizden dolayı ihracat, ithalat arası sürekli dış acık veririz, bunu diger gelirlerle kapatamazsak, borçla kapatırız gelirimiz az, yada sürekli degilse, ister ülke olsun, ister şirket, ister kişi bir müddet sonra borcu, borçla kapatmaya başlar ki, işte bizim yaşadığımız son durum buna benziyor…. Bunlar olan, olmasını istediğimiz neydi?
Hani ilk on ekonomi arasına girecektik, bırakalım ilk 10 ekonomi arasına girmeyi, ilk 20 den daha aşagıya düşmeyelim de… Bunları neden yazıyoruz?
Öncelikle ülkemizin gerçeklerini bilelim diye, sonra dünya ile kıyasladığımızda kendi durumumuzu görelim diye, siyasilerin ucuyoruz, dünya bizi kıskanıyor sözlerini siyaseten, söylenmiş sözler olduğunu bilelim diye… Örnegin, ekonomik göstergeler nasıl olumsuz sinyaller verir…
İşsiz sayımız sürekli artarsa, artıyor mu, Gençler arasında işsizlik daha da yaygın ise %20-25’e dayandı, çalışma yaşında olan her 4 gençten biri işsiz olduğu görülüyor… Sonra borçluluk oranları…
Bu alanda da sorun var, gelirin yoksa küçük borçlar bile sorun…
Ülkeden sermaye çıkışı hızlanmış, 10*15 yıl önce gelen yabacılar şimdi gidiyorlar…. Toparlanamıyoruz, toparlanamayız, neden? Üretime, eğitime, bilime, teknolojiye odaklanmadan, gelir eşitsizliğini azaltmanın yollarını bulmadan ekonomik sorunların çözümü yok gibi gözüküyor.
Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmeyi bırakalım, Asya da hızlı degişimler oluyor bazı ülkeler hızlı bir şekil de basamakları cıkıyorlar… 2024 yılına gelindiğin de, dünya ekonomisinin ilk 10’unun, ilk 5’inin 4’ü Asya’dan olacağı tahmin ediliyor. Hatta yaşanılanlara bakılarak görülüyor bile diyebiliriz… İlk sırada Çin. İkinci ABD. Sonra sırasıyla Hindistan, Japonya ve Endonezya... Dünyanın ekonomik güç merkezi hızla doğuya kayıyor, 1992 yılında ne Hindistan ne Endonezya vardı, bırakın daha gerilere gitmeyi 2008 yılında da ilk 10 içinde bile değildiler. Nasıl başardılar? Biz neden ilk on’a girmeyi başaramadık? Onlar da bizim gibi “bilim ve eğitimi, üretimi, teonolojiyi geri plana itmiş” olsalardı yine de ilk 5 içinde yer alabilirler miydi?
Asya’nın gelişen orta sınıfı, GSYİH’deki kıtasal değişimin nedenlerinden biri. Küresel ekonomiye yeni giren 2.4 milyar insandan bahsediyoruz. Endonezya’nın yanı sıra Filipinler ve Malezya’nın da önümüzdeki yıllarda, üretim kapasitesini artırması, iş gücünü büyütmesi, teknolojik gelişmeler sağlaması ve ortalama harcanabilir gelirlerini artırması bekleniyor… Bunlar nasıl yapıyorlar?
Çin’in Huawei’si örnegine bakalım, Hindistan’ın Tata’sı gibi başka yeni Asya çok uluslu şirketlerinin küresel sahnede ortaya çıktığını görüyoruz… Asya-Pasifik’teki gelişmekte olan ülkelerdeki ar-ge altyapı eksikliğinin ve diğer önemli engellerin üstesinden gelme yarışındalar. Dijital dönüşümün mevcut iş alanlarını da dönüştürmenin bilincinde olarak ve eğitim politikalarını buna göre şekillendirerek bunu yapıyorlar… Bazı ülkeler bütcesinin %15’unu Ar*Ge ye ayırıyor, nedne olduğu buradan anlaşılıyor.. Biz ise ne kadar çok din egitimi veren okul acarsak, din egitimi verirsek, o kadar çok seviniyoruz, din egitimi verelim ama, bundan daha çok da bilim egitimi verelim… Bu ülkeler önce şunu anladılar….
Bilim üretmeden teknoloji üretemeyeceklerini, özellikle de temel bilimlere yönelik araştırmalara büyük fonlar aktarıyorlar… Çünkü temel bilimlerde belli bir yetkinliğe ulaşmadan teknolojide dışa bağımlılığı azaltmanın çok zor olduğunu biliyorlar… Bizde bunları bilir, görürsek beton ekonomisinden, bilim teknoloji ekonomisine geçerek inşallah ilk beşte olmasa da, ilk on da, on beş de oluruz, umudundayım… Bir bilimsel kıyaslamayla yazıyı bitirelim mi?
Türkiye’nin bilimsel makale sayısı Çin’in sadece yüzde 7’si kadar. Çin gibi Hindistan, Güney Kore ve Brezilya’da bilim ve eğitimi odaklarına alan ülkeler.
Bilimsel egitim yoksa, bilim için bilgi üretim de yok, mevcut bilim bilgisini bilmeyi de aşarak yeni bilgiler üretemiyorsak, bilimsel gelişme de olmaz… Bilimsel gelişme yoksa yeni teknolojik gelişme de yok, o zaman ilk on ekonomi olacak, üretimi yapmak hayal olacaktır… Daha gerçekci Politikalarla, sorunlara yaklaşmak ve çözerek ülkemizi ve biz vatandaşlarını hak ettiğimiz yere ulaştırma, amacı, dilegiyle… Selam ve Sevgilerimle..
Hüseyin Benek – vatandasfikri.com ** 14.9.2020
Kaynaklar
1- https://www.herkesebilimteknoloji.com/yazarlar/ozlem-yuzak/2024te-ilk-5-ekonominin-4u-asyadan-olacak-ya-turkiye
2- https://egezegen.com/ekonomi/dunyanin-en-buyuk-ekonomileri-siralamasi/
|