YUSUF’UN HİKÂYESİ… (31.3.1994 – 2.11.2023)
Yusuf’un hikayesi 1994 Mart ayının 31’inde saat 11:45 başladı, çok sevimli bir bebek olarak dünyaya adımını attı, amcamın adı Yusuf olduğu için adını Yusuf koyduk… Sevindik, ikinci evladımız olmuştu…
Ona gözümüz gibi baktık, yürümeye başladığı andan itibaren kabuğuna sığmayan bir çocuktu, her şey de neden sonuç ilişkisi arardı, bunu yapma dediğimizde neden yapmayayım ki der, anlatırsın kendince aklına yatmadığı zaman yapmaya devam ederdi… Gel zaman git zaman artık Yusuf, kabına sığmaz bir çocuk oldu, sokaktan eve girmez oldu, bir gün birlikte zaman geçirdiği arkadaşlara Yusuf’u gördünüz mü dedim, çamurda oynayan çocuk mu dedi birisi diger arkadaşı evet dedi, gerçekten de çamurda çok oynardı… Sık sık köyümüze giderdik, bu nedenle dogal hayatla, hayvanlarla ilişkileride iyiydi, özellikle köpekleri sever, en saldırgan köpek bile Yusuf’u görünce sakinleşirdi…
Sonra biraz daha büyüdü, ben onun çok zeki olduğunu fark ettim, olaylara çok farklı bakıyordu, makinelerin çalışma prensipleri üzerine çok kafa yoruyordu ve onları anlamaya çalışıyordu… Bir çok farklı fikir, bakış acısı ileri sürüyor beni şaşırtıyordu.. Dogduğu yıl 1994 de ülke büyük bir ekonomik kriz yaşadı, okula başladığı yıl sanırım 2002 yılıydı yine krizler yılı oldu.. Yusuf’u okula kaydını yaptırdık, Yusuf okula gitmemek için baya direndi, çünkü çok özgürlüğüne düşkün bir çocuktu, 40-45 dakika aynı yerde oturmak ona zor geliyor olabilirdi… Ne okul anladı Yusuf’u nede biz, okula zorunluluktan gitti… Ben okullarda sınıfların bu kadar kalabalık, egitim sorunun bu kadar büyük olacağını hiç tahmin edemezdim, öğretmeninin beni çagırması üzerine öğrendim… Öğretmen beni cagırdı, kapı acıktı, sınıfa girdim, öğretmen 50-60 çocuğu susturmaya ders anlatmaya çalışıyordu, benim sınıfa girdiğimi fark etmedi bile, sonra hocam diye seslendim, buyurun dedi, ben Yusuf’un babasıyım dedim.. Hoş geldiniz dedi ve ekledi, Yusuf’u bir müddet sınıfta aradı ve yanına çağırdı, neden çocuğunuza herkesi dövmesini ögütlüyorsunuz dedi, ben barışçıl, uzlaşmacı bir kişiydim, mümkün oldukça kavgadan kaçardım, çocuklarıma da onu öğütlerdim, kavga etmeyin derdim… Yusuf’a döndüm oğlum ne zaman ben sana böyle bir şey dedim, onda bana sen Osman’ı koru dediydinya baba dedi… O zaman hatırladım, Osman diye bir çocuk sınıfa gelmiş, çok sessiz ve içine kapalı biri olduğu için herkes Osman’a bulaşırmış çocuk sürekli ağlarmış ben onu koru oğlum demiştim.. Öğretmeni hemen durumu anladı bir yanlış anlaşılma var dedi, gerçektende sınıfta Osman akran zorbalığına maruz kalıyor dedi… Öğretmeni Yusuf’u haklı bulduğunu ima ederek beni yolcu etti… O günden sonra Yusuf’un okulundan pek şikayet gelmedi… Çok zeki olmasına rağmen dersleri hep ortalamaydı, bunu anlamak için birkaç girişimde bulundum ama tatmin edici bir cevap bulamadım… Gel zaman git zaman derken yeni yetmelik dönemi başladı, genel olarak sokak da parkta arkadaşlarıyla zaman geçiriyordu… Arkadaşları ondan memnun o arkadaşlarından memnundu… 18 yaşına geldi, ehliyet için kursa kayıt yaptırdı…
Ehliyetini alır almaz, kendi ruhuna uygun bir araba seçti, ben istemedim, ben araçlarda işlevsellik, ekonomiklik arardım, o ilgi çekmesini, estetikligi aradı anlaşılan.. Bir iki yıl sonra askere gitti, Asker olmayı çok isterdi ama askerlikte asker olmaktan vazgeçti… Döndü tv6 de çalıştı, arkadaşları, patronu memnundu, oda her şeyi işin gereğine göre yapıyordu, tv kapandı… Sonra patronu başka bir iş yerinde onu yanına aldı ve orada bir süre devam etti… Daha sonra… Ankara Büyük Şehir Belediyesi Buğşaş da işe başladı, oradaki amirleri ve arkadaşları Yusuf’u çok sevdiklerini hastane, cenaze ve taziye aşamalarında bizim yanımızda olarak gösterdiler… Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederiz..
Dogal hayatta çok rahat ederdi severdi, bizim rahatsız olduğumuz yerde o gayet normal yaşardı, kamp ateşi yakar çok geç vakitlere kadar ateşin başında oturur, hatta bazen sabahladığı bile olurdu… Sohbetlerinde genel olarak siyasi konulara değinir, milliyetçi, sosyal demokratlık arası bir bakış acısıyla yorum yapardı.. Atatürk’ü çok sever, kurduğu partide görev alırdı, Ülke, toplum sorunları söz konusu olunca bana ne diyemezdi…
Toplumsal sorunlara çok duyarlıydı, sürekli kan bağışı yaptığı için kan bağışı ödülü aldı, İş yerinde başarı gösterdiği için başka bir ödül aldı…
Silahlara karşı çok ilgisi vardı, her fırsatta nişan belirler ve ateş ederdi, hiç hayvan öldürdüğüne tanık olmadım… Son olarak Yusuf’u nasıl anlatırsın derseniz? Yusuf’u en yakınları, çok şey paylaştıkları arkadaşları anlatsın…
Kız Arkadaşı: Vefalı, Merhametli, Saygılı dedi… Bir sokakta engelli birini hızla geçiyorduk Yusuf elimi tutup durdurdu, ne oldu dedim önüne geçmeyelim belki üzülür sen önüne geçince ben neden hızlı yürüyemiyorum diye düşünür dedi Dışardan tam olarak görünmese de merhametli, yüreği çok temiz ben ondan razıyım Rabbim de razı olsun…
Hala Oğlu Emre: Yiğit Milliyetçi, Saygılı, Vefalı, Hayatı Seven biriydi..
Amcaoğlu Barış: "Vatanına, milletine, ve değerlerine önem veren, saygı duyan, saygı duyulmasına da ikna eden biridir. İnatçı olması, istediğini yapması ve onu da yaptırması için insanları ikna etmesi, asla üşengeç davranmaması, zaman alacağını bilse bile uzun bir işte olsa onu yapması; bu onu aynı zamanda disiplinli ve çalışkan biri de yapar.
Maceracıdır; gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi çok sever. Doğada ufak bir farklı yer bile görmesi, onu daha da heyecanlandırır ve daha fazlasını bulmaya çalışır. Doğanın gücüne verdiği huzura çok bağlı olması, onu aynı zamanda özgürlükçü yapardı."
Hala Oğlu Emin: Yusuf benek Ruh halini çabuk hizaya getiren heyecanlı tutkulu cesur, özbakımlı hobilerinin önünde engeller tanımayan ve birçok farkındalıkları olan (kimliğini ve aileyi önde tutan) Onu etkileyen arkadaşları ve topluma yön veren işinde görevlerini bilen ve yeni görevler edinenbiri olmasının yanı sıra… Bambaşka severdi ülkesini, milletinin problemini gündeminde tutardı tansiyonu bu yönde atardı… Kendine özgü yaşamı bizlerede merak uyandırdığı için kuzenimi çok özleyeceğim Yusuf’u özleyeni çay içmeye bekliyorum bizim göğsümüz kardeşimiz kokar…
Hüseyin Tan: Mertti, Korkusuzdu, Aklına Yatanı, İlk Geleni Söylerdi, Doğru Bildiğini Israrla Savurdu…
İş Arkadaşı Deniz: Milliyetçi, içten, sadık, alçak gönüllü, neşe dolu, küçüklerini seven büyüklerini sayan, Yusuf 3 özellikten çok daha fazlası oldu hep.
İş Arkadaşı Mine: Canım kardeşimdi, ne zaman dara düşsem yanımdaydı, iyi anılarımız oldu,
Yakın Amiri Şahabettin: Cesur, eli acık, yardım sever, çok ince espri yapar yakalayan anlardı.. Benim kardeşimdi…
Annesi: Kardeşimdi, dostumdu, evladımdı, sohbet arkadaşımdı, benim içim boşaldı, bir parçam gitti diyor…
Abisi Ahmet: Doğru, İnat, Kardeş dedi…
Ben Babası: özgürlüğüne düşkün, Doğru bildiği konularda ısrarcı, iddiasını savunan, birlikte yaşadıklarını sahiplenen, arkadaşlarına çok zaman ayıran, samimi, milli meselelere duyarlı, annesine, sevdiklerine baglı, kendine, giyimize özen biri diyebilirim… Ben baba olarak ondan razıydım, hakkımı helal ediyorum, Allaha emanet ediyorum…
Arkadaş canlısı, ailesini, milletini, ülkesini seven biriydi, ülke söz konusu olunca tartışmaları daha da sertleşirdi, farklı bir bakış acısı geliştirir, olaylarda ve olgularda neden sonuç ilişkisi arardı… Sorunlara çözüm odaklı bakardı, teknik ve teknolojik araçların işleyişlerini merak ederdi, yaşamayı severdi, ne yazık ki, bizi üzerek..
2.11.2023 tarihinde saat 8:45 de Yusuf’umuzun hikayesi bu dünyada bitti, maddi, fiziki alemde hikayesi biten Yusuf’umuzun, manevi, metafizik alemde Yusuf peygambere komşu olmasını, Yusuf’un iyilerle degerlendirilmesini dileriz… Bu acılı günlerimizde bizi yalnız bırakmayan tüm dost ve akrabalara, ailesi olarak çok teşekkür ederiz…
Hüseyin Benek Babası --- 9.11.2023 – vatandasfikri.com
|