|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
19 Mayısta Atatürk’ü Anmak/Anlamak |
19 Mayısta Atatürk’ü Anmak/Anlamak
Bugün Kurtuluş Savaşı'nı anlamakta sıkıntı çekiyoruz diye düşünüyorum. Neden? Şu anda yeni yıkılan bir imparatorluğun küllerinde duman tütmüyor, ülkemiz işgal altında değil de ondan. Cumhuriyetten sonra ulusal birlik bilincimiz gelişmiş, milliyetçilik anlayışımız, dindarından sosyal demokratına kadar değişik oranlarda oluşmuş.
Halk gelecek tehlikelere karşı uyanık okuma, yazma oranlarındaki ve iletişimdeki gelişmelerden dolayı haberdar. Batıyla doğunun arasındaki ülkemiz kültürel çeşitlilik açısından batılı gibi duran doğulu. Bunları göz önün de tutarak, günümüz algılamalarımızı da değerlendirerek Atatürk ve arkadaşlarının nasıl doğru bir tercihle cumhuriyeti kurduklarını daha iyi anlamaya çalışmalıyız.
İmparatorluğun çöküşünün ardından bir arayış içinde olan İmparatorluk bürokratları ve askerlerinden oluşan kadro Cumhuriyet'te karar kıldılar. Bana göre iyi ki Cumhuriyet te karar kılmışlar, Cumhuriyetin oluşturduğu vatandaşlık bilinci gelişmiş ve ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes vatanına daha kolay sahip çıkar hale gelmiştir. Cumhuriyet, vatandaşlık bilinci ve laiklik ilkesiyle dini kaynaklı toplumsal çatışmaların da önüne geçilmesi sağlamıştır. Laiklik aynı zamanda inancımızın yaşanmasını da garanti altına alarak, inançların yaşanması gibi temel insani hakkın kullanılmasının önünü açmıştır. Son dönemlerde laikliğin yanlış yorumlamaları nedeniyle yaşanan sıkıntılarda ortadan kalmıştır.
Atatürk ve arkadaşlarının liderliği olmasaydı İslam ülkeleri arasında bağımsız tek ülke olan ülkemizde bağımsızlığını kaybedebilirdi. Bütün bunlara rağmen olağanüstü dönemlerde olağanüstü şartlardan kaynaklanan davranışların bu kadar ön plana çıkarılarak yapılan büyük işler gölgelenmeye çalışılmamalıdır.
Gerci büyük işler ve büyük liderler kolay kolay gölgelenemezler. Hem neden gölgelemeye çalışalım ki, bize kurucu bir lider gerekiyor ve var. Bazı milletler efsane yaratırken biz efsaneyi aşan durumlar yaşamışız, yazmışız ve bu destanın yazılmasına liderlik etmiş bir lider ve kadro var. Ulus olma, millet olma, toplum olma için gereken bir olgudur kurucu ve kurtarıcı lider. Bu bilinçle hareket edersek yapılan birçok iyi işleri geriye, yapılan az sayıda yanlışı öne çıkartma çabasından vazgeçeriz diye düşünüyorum.
Buradan şu anlaşılmasın yanlışlar eleştirilmesin, tabii ki eleştirilecek ama insaf dairesinde, bu böyle değil şöyle yapılsaydı toplumumuz için daha iyi olurdu gibi. Öte yandan Atatürk’’ü çok sevenleri aşırı hassasiyetleri de tartışmalara tahammülsüzlük olarak yansımaktadır. Oysaki Atatürk kendisi bu meseleye şöyle cevap vermiştir, ”Ben manevi miras olarak hiçbir kalıp ve kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” diyerek bu kuralların zamanımıza göre güncelleştirilebileceğinin altını çizmiştir. Buradan şu anlaşılmasını umut ederim, Cumhuriyeti demokrasiyle ve laiklikle zenginleştirerek daha çağın gereklerine uygun donanımlarla donatmayı anlamalıyız. Ama tartışmazsak, aşırı hassasiyetler, kutsamalarla nasıl bir gelişme seyri izleyeceğimizi tespit edemeyiz.
Belki de bizim asıl sorunumuz, bilimle dinin ayrı ayrı ele alınarak değerlendirilmesidir. Bilim yapanın dinle, dindarın da bilimle arasına mesafe koymasıdır. Bu mesafe ilgisizlik boyutuna vardığında sorun var denektir. Din bir olgudur, inananlar vardır, bilim bir olgudur şuandaki gelişmeyi sağlamıştır sağlamaya devam etmektedir. Biz toplum olarak ikisinden de vazgeçemeyiz hem niye vazgeçelim ki.
Ya alanlarını ayıracağız batılılar bunu yapmış, ya da birbirlerinin alanlarına müdahale etmeyecek sınırları kendiliğinden oluşturacağız. Buna ne Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ne de dinimiz İslam engel degildir. Biz yeter ki fanatik yorumlardan ve söylemlerden uzak duralım. Hiçbir şey yapamayanların gerilim ve saldırı politikalarıyla taraftar toplama çabaları artık toplumu geriyor. Toplumsal gerilimler de siyasete ve toplumsal yaşayışa tahammülsüzlük olarak yansıyor. Bu ülke hepimizin, bu ülke vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin, Dindarının, dinsizinin, Türk’ünün, Kürt’ünün, burada hepsini saymama gerek yok sanırım vatandaşlık bağıyla bağlı olmak yeter bir gerekçedir, hepimizindir bu ülke hepimiz biliriz. Çağdaş ülke olmak ta, demokratik hukuk kurallarıyla hareket etmekte, laiklik te, Cumhuriyet te bunu öngörmektedir. Bunu dindarlar şöyle ifade etmektedir, “vatanı sevmek imandandır” düsturuyla vatanı sevmek ve vatandaş olmanın önemini vurgulamaktadırlar. Sorun herhalde birbirimiz dinlememe ve hep kendi haklılık psikolojimizle hem kendimize hem de karşımızdakilere konuşmak, konuşmak bunu bıraktığımızda, biraz durup karşımızdakileri dilediğimiz de sorunumuzu anlayacağız ve çözeceğiz. Cumhuriyet ilk kadrolarını anlayabilmek için o günleri hatırlamakta fayda görüyorum.
Yine dönelim Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarına, çok zorlu bir yoldan geçilerek 1923 yılında cumhuriyet ilan edilmiştir. Bu arada kurumları oluşturma çabasının yanı sıra Osmanlıdan kalan borçların ödenmesine devam edilmiş ve daha kuruluş aşaması devam ederken, cumhuriyetin emekleme dönemleriyken, 1929 ekonomik buhranı başlamıştır. Kuruluştan sonra 6 yıl geçmeden dünyada bir ekonomik buhran yaşanmış, daha tam işler yoluna giriyor derken 1938 yılında kurucu ve kurtarıcı liderini kaybetmiştir, Cumhuriyet. Tam düzlüğe çıktık derken 17-18 yıl geçmeden İkinci Dünya Savaşı'na rağmen yeni kurulan bir sitem olan cumhuriyet ve genç ülke bu olağanüstü dönemle de başa çıkmayı başarmıştır.
Olağan dönemlerde bile sorun çözmede sıkıntılar yaşıyoruz, 50 yıllık demokrasi deneyimlerimizle hala tartışmayı ve eleştirmeyi, düşüncemizin tartışılmasını hala tam anlamıyla kabullenemedik, alışamadık ve aşamadık. E o zaman bundan 80-90 yıl önceki otoriter tavırdan rahatsız olmak pek akıllıca görünmüyor. Biraz şartlara bile bakmadan aynayı kendimize çevirelim çok da günahsız olmadığımızı göreceğiz, bu görüş o dönemi yargılarken bizi insafa davet edecektir. Bizde toplumsal uyum için bu davete icabet edelim. Şimdi kurucu liderin din meselesine bakışına bakalım isterseniz.
Atatürk’ten bahsederken din meselesinde ne düşündüğünü herkes farklı yorumluyor. Bir taraf dinsiz göstermeye alttan alta çalışıyor, diğer taraf yine alttan alta din düşmanı göstermeye çalışıyor, iki tarafta farkında olarak veya olmadan kurucu liderin saygınlığına zarar veriyorlar. Kurucu liderin yıpratılması üzerinden kendine siyasi fayda sağlamaya çalışanlarla, onun yaptıkları üzerinden siyasi fayda sağlamaya çalışmak arasında pek fark yoktur diye düşünüyorum. Mesele Atatürk’ü günü birlik siyasi üslupla değil düşünsel bir üslupla değerlendirmemiz gerektiğini anladığımızda kurucu liderimizi daha iyi anlamış, onun yapmak istediklerini daha iyi değerlendirmiş oluruz. Atatürk’ün dini bakış açısını değerlendirmeye çalışmaya devam edelim isterseniz.
Şimdi dini kaynaklı olmayan bir sistem olan Cumhuriyet kurmaya karar vermişseniz sanırım dinle aranıza halkın kabul edemeyeceği veya göremeyeceği bir mesafe koymak gereğini anlıyoruz şimdi, şimdi. Halk padişahın yönetim yetkisini Allahın emirlerinden aldığını düşünüyor ve görülen, gösterilende o, ama ne yazık ki yorumlar ve insan kararları işin içine girince alınan kararların dini kaynaklı değil daha çok insan kaynaklı olduğunu görüyoruz. Din kaynaklı olduğunu söylemek başka, bunu yaşanılan kurallar yapabilmek başkadır. İddialı konuşmayalım ama bu ancak peygamber efendimiz zamanında uygulanmıştır diyebiliriz. Ondan hemen sonra yaşanılan olayların hemen hemen hepsi Allahın emirlerine göre yapıldığını iddia etmişlerdir yapanlar. Bunların içinde Hz. Hüseyin ve halifelerin de öldürülmesi bu olaylara dâhildir. Atatürk’ün davranışlarına din içi ve dışı diye bakma alışkanlığımız bizim geleneksel alışkanlığımızdır bu günümüz şartlarına uymamaktadır. Din yönetim kurallarımızdan çok ruh, karakter, kişilik vicdani kurallarımıza kurallar vermeli bu kurallarla biz inananlarda siyasete girerek siyasetimize ve demokrasimize katkı sunmalıyız. Yoksa yanlış değerlendirir, dini kuralları, siyasi kurallar yapmaya kalkarız, bunları tartışamayız iktidarda ilahi kurallarla idare ettiğini iddia ederek yönetim yetkisinin ilahi olduğunu da varsayarak devletin iktidarını kullananlar ancak ölümle ayrılmaya başlar. Hatta ölümünden sonrada devletin başına oğul geçer. Şimdi yönetim kurallarını din içi dışı diye ölçmemek gerektiğini anlamaya çalıştık. Yönetim ilkelerini din dışı içi gibi algılamanın, hatta uygulamanın toplumsal sorunları tetikleyeceği ortadadır. Atatürk’e geldiğimizde de durum farksızdır.
Onun davranışlarını dinsizlik veya din düşmanlığı gibi yorumlamak iki uç düşüncedir. Bunu kimseye anlatamazsınız sadece toplumsal ayrışmaların önünü açarız diye düşünüyorum. Dinsiz bir kişinin toplumun dinini kitabından anlaması için Kuran-ı Kerim'i dilimize çevirtmesi, yeri gelince hutbe okuması, laik duruşuna rağmen diyanetin kurulmasına öncülük etmesi, halkının dinini anlaması gerektiğinin ve dine verdiği önemin göstergesidir, kanaatindeyim.
Diğer bir sorunumuz liderin ilahlaştırılması, insanüstü olduğu kanısı yaratmak ve bu kanıya, efsaneye kendimizin de inanması Atatürk’ü büyütmek isterken hayatımızdan çıkarmaktır. Kutsallaştırmanın da, efsaneleştirmenin de çocuklardan, gençlerden M. Kemal’i uzaklaştırmak olacağı kanaatindeyim. Atatürk çocuklar ve gençler için öyle bir yerde tutulması gerekmektedir ki her çocuk ve gencin kendini gerektiğinde potansiyel bir Atatürk olabilecekleri hissetmeli/hissettirilmelidir. Efsaneler çok hoşumuza gitse de yeterince inandırıcı ve gerçekçi olamaz.
Bu nedenle kurucu liderimiz bir efsane degil yaşamış, kendisi olayların içinde yer almış, zorluklara göğüs germiş, Başkent işğal edilince 19 Mayıs 1919 Anadoluya milli mücadele için çıkmış, Anadolu halkını bu mücadeleye davet etmiş, halkın büyük bir bölümü bir fiil mücadeleye katılmış, katılmayanlarda maddi ve manevi desteklerini milli mücadele için kurulan Muhafaza-i Hukuk-u Milliye (milli hakları koruma) ve Müdafi-i Vatan (vatanı savunma) cemiyetlerine desteklerini esirgememişlerdir. Yaşananlar hikaye değil tarihi gerçeklerdir, yazılanlar efsane değil, kurtuluş savaşı destanıdır.
Bütün bunları yan yana koyduğumuzda şunu görürüz, Atatürk ve arkadaşlarının emperyalist bir senaryoyu bozuşlarının, işgale son verişlerinin destansı bir ifadesidir. Allah bir daha bu millete böyle zor zamanlar göstermesin, görülmesi halinde de bize kurtuluş savaşını veren atalarımızın ve Atatürk’ün ruhundan nasip etsin. Anlayabilmek için yaşamak gerekmez, biraz diğer gamlılık(empati) yeter. Selam ve saygılarımla
Hüseyin Benek >>www.vatandasfikri.com
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|