|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
SOSYAL ADALETCİ SİSTEMLER |
SOSYAL ADALET SAĞLAMAYA ÇALIŞAN SİSTEMLER
Dünyada hangi uygarlığı ele alırsak alalım toplumların zenginliklerinin paylaşılmasında hep adaletsizlik, hep adaletsizlik vardı ve var olmaya devam ediyor. Bu durumu benim gibi halktan, çalışarak geçinin ve iş bulamadığı için çalışamayanlar, görüyor, hissediyor, yaşıyor. Bu adaletsizlikten rahatsız olanların da her uygarlık da mücadelesi sürüyor. Biz şimdi günümüzde bu adaletsizlikle mücadeleyi dert eden sistemleri ele alalım.
Çalışanlar arasında eşitsizliği gösteren gini katsayısının aralığı her gecen yıl açılmaktadır. Bunun nedeni çalışanlar arasında en çok kazananlarla en az kazanan%10’luk dilimler değerlendirildiğinde her dönem bu ekonomik adaletsizlik devam etti bu adaletsizliği kim, hangi sistem düzeltmeye adaydır. Önce İslam bu işe aday oldu, zekat, fitre farzıyla, müessesiyle 40/1 yani % 2.5 varlıklılardan alınarak yoksullara verilmesi emredilmesine rağmen belli bir dönem dışında oda peygamberimizin uygulamaları ve bunu izleyen ilk yüz yıl nispeten uygulanmış daha sonraları bir türlü istenen verim alınamamıştır. Kısacası paylaşma insan için hep zor olmuş, kişilerde kurumlarda parayı serveti kendi kontrollerinde tutmaya devam etmişler ve dini emirlere ve devletin fermanlarına rağmen paylaşmamaya devam etmişlerdir.
Sosyalizm de ise paylaşma işini halk adına devlet üslenmiştir. Mal ve mülk edinme sevdasını ortadan kaldırmak için özel mülkiyet kendi özel eşyaların dışında sınırlı tutulmuştur. Buna rağmen bu sistemde istenilen paylaşımı sağlayamamıştır.
Liberal sistemler zaten gelişmesini sermayenin ve serbest piyasanın devletlerin müdahalesine gerek olmadığını arz ve talebin her alanda dengeyi sağlayacağını öne sürmektedir. Bu sistemin zaten çok paylaşmanın insanları çalışmadan soğutacağını da iddia etmektedir. Bu serbest piyasa mantığı doğada ceylanla aslanın aynı alanda yaşamasına benzemektedir ve ceylanın şansı neyse küçük sermaye ve iş sahiplerinde şansı odur. Bir süpermarkete karşı bakkal Mehmet amcanın şansı neyse, bunca iş arayana rağmen işçilerin örgütsüz ve devlet korumasız sermayenin karşısında pazarlık gücü de odur. Bu vatandaşların güçlülerin insafına, daha acık bir ifadeyle sömürüsüne bırakılmasıdır ki bu insani ve adil olmayan bir durumdur.
Bunun için sosyal ve ekonomik adaletin tecelli etmesini isteyen bizler, demokratik bir İslami yapı, demokratik bir sosyalizm ve sosyal demokrasi içinde yerimizi almamız gerekmektedir.
Bu eşitsizlikler sadece vatandaşlar arasındaki eşitsizlikler değildir. Gini katsayısı yukarıda da belirttiğimiz gibi çalışanların arasındaki eşitsizliği ölçer, çalışamayanlar da durum daha da vahimdir. Bunu ister dini İnancı olanların zekâtla, fitre ile paylaşması, ister sosyalistlerin kapitalizm karşısında güçlenerek bu paylaşımdaki adaletsizliği düzeltmeleri, bana daha uygun görünmekle, daha uygulanabilirliğini de hesaba katılarak insanlığın gündemin de olan ve daha çok girmesi gereken sosyal demokrasi bu paylaşımdaki adaletsizliği çözsün hiç önemli değil bence meseleyi kimin çözeceği değil sorunun çözülmesidir. Biri din diğer ikisi de siyasi alanda sorunu çözmeye aday üç durum ortadadır.
Ben bu üç çözüme aday olan inanış ve düşünüş şekillerini ayrı ayrı ele alacağım: İlki sosyal demokrasi olsun diyor ve anlamaya çalışalım nasıl çözecek.
Sosyal demokrasi: İlk özelliği demokratik oluşudur, Demokrasilerde vatandaşlar istediğini seçim yoluyla iktidara getirir, bu iktidar zamanı ve sınırı yasalarla belirlenmiştir. İkinci olarak da demokrasinin sosyal olması gerekmektedir ki sosyal demokrat bir düşünce ortaya cıksın. Başak bir özelliğide sosyal demokrasinin İşçi, işveren ilişkisinde işçiden yana, vatandaş devlet ilişkisinde vatandaşın haklarının korunmasından yana oluşudur, temel mantık güçsüzün korunmasıdır. Kapitalizmin vahşileştiği günümüzde onu ancak, sosyalizm ve sosyal demokrasi dizginleyecektir diye düşünüyorum. Bu adil düzen kurmanın siyasi tarafı dinsel yanıyla da paylaşımdaki adalete çok önem veren İslam adaydır.
İslam dini: bir siyasi yöntem olmamasından kaynaklı sadece vicdani uygulamaya hitap etmektedir. Bu inanış şekli olması acısından siyasi bir yönetim şekline dönüştürülmesinde demokrasi, demokratik hukuk düzeni acısından uygulanması zor görünmektedir. Ancak demokratik düşünceyi kabul eden Müslümanların demokratik düzen içinde sosyal adaleti gerçekleştirme imkânları da vardır, demokrasi bu imkânı sunmaktadır. Paylaşmayı öneren onlarca ayeti ve peygamber davranışıyla sabit olan bu dinde insanlığın gündemine artık paylaşma ve sosyal adalet sağlayan bir din olarak yerini alması gerekir. Demokratik düzen içinde nasıl sosyal demokratlar, sosyalistler düşüncelerini uygulama fırsatı varsa bu fırsat Müslümanlara da vardır, yeterki demokratik bir seçimle gelmeyi ve gitmeyi kabul etsinler. Bu duruma Avrupa’daki Hıristiyan demokratlar örnektir. Ben İslam’ın Müslümanlar eliyle sosyal demokrasi ve sosyalizm arası demokratik bir düzenle demokratik sistem içinde uygulama alanı bulabilir. Bunu bir an önce İslam düşünürleri sistemleştirmesi ve bir parti tüzüğü haline getirilmesi lazımdır.
Şu an günümüzde uygulanan ve kendilerine İslam ülkeleri ve devletleri denen ülkeleri ve devletleri değerlendirdiğimizde adil, iyi, halkına İslam’ın vaat ettiği huzuru veren topluluk yok gibi, hatta yoktur. Bu adalet kaynağı adeta İslam dininin mensuplarının eliyle huzur ve adalet sağlamaktan uzaklaştırılmıştır. Seçenek olarak Kuranı Kerimde duran bu düzen insanlığın zor anlarında vicdanlara hitap etmek için durmaktadır buyur insanlık lütfedip de yararlan.
Sosyalizm: İnsanların ihtiyaçlarına göre yeteneklerini kullanarak üretim ve paylaşım ilişkisini düzenleyerek sömürüyü ortadan kaldırmayı, daha insani bir düzen kurmayı amaçlamışlardır. Ama bu amaç bir türlü gerçekleşmedi ideolojiyi sistemleştiren teorisyen bütün detayları düşünmesine rağmen insanın bu kadar para, pul yat kat için küçülebileceğini hesaba katmamıştır muhtemelen. Sistemin sosyal adalet yanı ağır bastığı muhakkak ama uygulayıcılar bir sosyalist olarak ne kadar ekonomik ve sosyal olarak adil olma sorumluluğu taşımışlardır. Üretim paylaşım tüketim ilişkisinde bencilliği yenemedikçe, bütün paraları ben kontrol edeyim, bütün kaynaklar benden sorulsun bu arada kendimi de görüyüm sevdasına kapılanların yüzünden adaletsizliğin binasını sosyalizmde bürokratlar inşa etmiştir. Yarım yamalak uygulanma fırsatı bulan sosyalizmin de demokrasi eksikliğinin neden olduğu halk denetiminden uzak bir siyaset ortamı, hem siyaseti hem de devletin iktidarını kullanan yönetimleri yozlaştırdı. Sonuç başarısızlık ve adaletsizliğin devamında halkın sömürülmesine devam edildi. Bunu gören kapitalist düzen halkları da sosyalizme özenmemeye başladılar. Benim sosyalizm sempatimin olduğu dönemde sosyalist olduğunu iddia eden bir ülke Afganistan’ı işgal etmeye çalışıyordu. Öte yandan Doğu Almanya dan, Batı Almaya ya ölümü göze alarak kaçanlar ve zaman zaman ölenlere Tanık oluyorduk. Aynı şey Küba dan, Amerika’ya kaçmaya çalışanların da başına geliyordu onlar güvenlik güçlerinin saldırılarıyla değil kaçmak için kullandıkları teknelerin batmasıyla sosyalizmin elinden kurtulmaya çalışırken ölüyorlardı. Yılda üç beş defa haberlere konu oluyordu. Bu olaylar insanlığın sosyalist bir sisteme girmesine engel oluyordu. Sosyalizmi adaletsizliklerin kaynağı gibi uygulayan bir sosyalist olduğunu iddia eden yönetim, kendi sömürü düzenlerinin devamı için sosyalizmi sorunların kaynağı gibi gösterdiler, Dünya kamuoyuna, bizde Dünya vatandaşları araştırmadık, soruşturmadık tek çare olarak vahşi kapitalizmi, yönetim sistemi olarak algıladık. Bu yanlış ağlımızla bütün insanlığı ve doğal çevreyi zarara uğrattık, Dünyanın doğal delgisini gözetmeden doğayı da, bizide sömüren bu kapitalistlere boyun eğdik.
Bu kapitalizme karşı direnişin ve birçok insanın ölmesine neden olacağını öngörebiliyorum. Çünkü hiçbir iktidar iktidarını kendi isteğiyle bırakmaz, demokrasilerde halk istemez, başka sistemlerde ihtilallar ve isyanlar sonucu genel olarak ölerek giderler.
Bu nedenle demokratik bir devrim ve yumuşak bir geçiş için sosyal demokrasiyle başlayalım kapitalist mücadeleye diyor öneriyorum.
Evet, son ele alacağımız sosyal adalet düzeni sosyal demokrasidir.
Sosyal demokrasi: demokratik bir seçilerek iktidara gelmek ve iktidarı yine demokratik bir seçimle bırakmayı kabul ederler. Yine halkın seçtiği vekillerle demokratik bir denetime tabi olmayı kabul ederler. Dolayısıyla halk adına halkın isteği ile geldikleri iktidardan yine halkın isteği ile iktidarı halkın istediği yeni hükümete bırakırlar, görüldüğü gibi sosyal demokratların öncelikle demokrattır.
Gelir dağılımında ki eşitsizliği gidermek, vatandaşların lehine piyasaya müdahale etmek, güvenlik, sağlık, eğitim barınma, beslenme, toplu taşıma ve on zamanlarda medya ve iletişimde artık temel ihtiyaçlar arasına girmiştir. Halkın temel ihtiyaçlarını piyasaya bırakmayan, ticari bir mal düzenine indirmeyen bir modeldir ki, bence bu kadar bozulan gelir dağılımını temel ihtiyaçlar alanına müdahalelerle düzeltilebilir. Yine sosyal demokratlar vergi oranlarıyla da bu eşitsiz dağılan toplumsal geliri adaletli bir paylaşama sistemi kurmaya düşünmektedirler. Bugünkü Dünyada bu adalet sistemini ancak devlet aygıtıyla sağlanabileceğini hepimiz öngörebiliyoruz. Devleti adalet ve eşitlik için kullanacak sistemler var daha da kötüsü bizimde bunlardan haberimiz var. Ama kapitalistler o kadar gözümüzü bağlamışlar ki, bizlerin akıllarına zincirler vurmuşlar ki bizde onlara kendimizi mahkûm yanılgısına kapılıyoruz. İnsanlık kapitalizme mahkûm değildir, değişiklik zamanı gelmiştir. Bir tarafta bir milyara yakın insan açken diğer tarafta bir milyara yakın insanda tokluktan çatlamak üzere neden paylaşmayı denemezler anlaşılır gibi değildir. Biz bu fasit daireyi nasıl aşacağız, kim rehberlik edecek bize, bu rehberlik edecek sistemler bellidir, değerlendirilmelidir. Bu sadece insanlar düşünüldüğü için değil çevrenin kirlenmesi ve doğanın tahribinin önüne geçilmesi içinde gereklidir. Bu aşırı kar hırsı ve büyümeye endeksli ekonomiler yüzünden dünya kaynakları hızla tüketilmektedir. Bunları nasıl düzelteceğimiz bellidir, isteklerden vaz geçip ihtiyaçların ön plana alındığı ekonomik modelleri tercih etmelidir insanlık. Tüketimi, insanı değil karı ön plana alan, doğadan yararlanmayı değil, talanı öngören kapitalist sistemden vazgeçilerek adalet ve adil paylaşmayı sistemleştirmeliyiz.
Bunu da sosyal demokratlar yapmaya adaylar dünya insanları artık sosyal adaleti sağlamaya çalışan sistemleri değerlendirmelidir. Değerlendirmelidir, insanların arasında barışı sağlamak için, adil bir paylaşma, hukuksal olarak eşitlik, öbür yandan fırsat eşitliğini eğitimde, ekonomide, sağlıkta, güvenlikte barınmada, beslenmede asgari bir ölçümüz olamaz ve devletlerin vatandaşlarına bu say saydığımız temel ihtiyaçları karşılanmazsa insanlarında bu yaşamsal ihtiyaçlara ulaşmak isteyecektir. Bu durum istek aşamasından karşılanmazsa tepki aşamasına geçilecek, tepki aşamalınızı asında da karşılanmazsa o zaman talepler tepkiye tepkiler de şiddete dönüşecektir. Bunu İslam peygamberi on dört asır önce bizi şöyle uyarıyor “zekâtınızı verin ki malınızı koruyasınız” diyerek temel çatışmanın bu paylaşımdan kaynaklanacağını vurgulamıştır. Bu uyarıya öncelikle kendi inananları, sonrada dünya insanları kulak tıkamıştır. Sonuç toplumsal insani ölçülerde eşitlik ve barış bozulmuştur.
Bu aşamada güçlü görünen ama ciddi yıpranmışlık içinde olan kapitalizme karşı, sosyal adalet inşa derdinde olanlar güç birliği yapmak zorundadır. İkinci bir durumda artık demokrasiyi kapitalizmin arka bahcesi olmaktan çıkarmaları gerekiyor. Sosyal demokratların demokrasiyle sorunları yok hatda bazı alanlarda demokratik eksikliklerden şikayet ederler. Ama İslam ve sosyalizmin hiç zaman geçirmeden demokrasiyle inanış ve düşünüşlerini, eylemlerini acilen uyumlu hale getirmeleri gerekmektedir.
Bunun nedeni insanlar otoriter yöntemlerle kendilerini dikkate almadan, sadece kendi içi kurallarıyla iktidar edecek yönetimlerin olduğu ülkelerde yaşamak istememektedirler.
İslam’ın sosyal adalet ve demokrasi tarafı eksik bırakılmıştır, sosyalizmde yine demokrasi eksik kalmış birde bürokratik kapitalistler türetilmiştir sonuç olarak bu iki güzel sisteme yazık edilmiştir. Bana göre acilen yapılması gereken şey İslam dinine mensupların ve sosyalistlerin demokrasiye sahip çıkmalarının gereğidir. Artık demokrasiyi kapitalizmin albenisi yüksek oyuncağı olmaktan çıkarmamız gerekmektedir. Kuranı defalarca okudum, demokrasiye ters gelen bir ayet görmedim, yeni duruma adaptasyon için içtihatların yapılması İslam için yeniden diriliş dönemine giriş demektir. Sosyalizm zaten bir ideoloji olduğu için onu yeniden yapılandırmak çok kolaydır.
Bütün bunları öncelikle insanlık için arkasından kendi inanış ve düşünüş şekillerimizin dünya ya düzen getirmesi için yapmalıyız.
Günümüzde serveti olanların sayısında hızlı bir artış söz konudur, hem sayısı hem de miktarı artmış ve dünya tarihinde hiç olmadığı kadar ekonomiyi de tehdit eder hale gelmiştir. Neden, çünkü eskiden servet edinmek bir yatırıma bir üretime dayanırken şimdi markaya, teknolojiye ve finans oyunlarıyla edinilir hale gelmiştir. Bunun sonucu işsizlik artmış, paylaşım sistemi hiç olmadığı kadar bozulmuş, halkın yoksulluk çekmesi rutinleşmiş, bazı ülkelerde açlıkla yüz yüze gelmiş, buna kulak tıkayan kapitalist düzene karşı ciddi bir muhalefet ve direniş geliştirilememiş, geliştirilmelidir. Dünya vatandaşları siz sosyal adalet sağlamak için ortaya konan inanış ve düşünce şekillerinin mensuplarını bekliyor. Sosyal adalet sağlama derdinde olan bizler, çok işiniz var, çok işimiz var bu uyuşukluk niye?
Bu uyuşukluğun nedeni partilerde, meslek örgütlerinde diğer sivil toplum örgütlerinde öncelikle vatandaşların ilgi eksikliğinden ve devamında örgütlerin iç işleyişlerinde demokratik eksikliklerdir. Bu ekonomik ve sosyal adaleti sağlama mücadelesinde umutsuzluk yorgunluk yoktur, mücadelelerinde haklı olduğunu düşünenler yılmazlar yorulmazlar.
Selamlar ve sevgiler…
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|