VATANDAŞDAN DÜŞMAN YARATMAMAK
""İç Düşman Çıkarmamak, Çıkardıklarımızla Başa Çıkmak!!!""
Devletlerin amacı nedir, vatandaşlarının “ Can, Akıl, Mal, Din/Düşünce, Nesil ve Kültürünü, bunların özgürce yaşanmasını ve insanlık onurunu, vatandaşlık haklarını korumaktır. Bunlar korunduğunda vatandaşın devletle sorunu en asgariye inecektir… Hatta çok zaman, buna kanunlara uyduğunda sorun yaşamayacaktır, yaşanmamalıdır… Devlet’in egemenlik hakkını meşrulaştıran nedenler bunlardır, devlet bunlara riayet etmediği zaman, onun kanunları, meşruiyeti tartışılmaya başlar… Buna devlet şöyle tepki verir, bunu tartışanları devlet, vatandaşı olmasına rağmen düşman ilan eder… Devlet vatandaşını düşman ilan edebilir mi, suçlayabilir mi? Yada hangi durumda suçlu, hangi durumda düşman ilan edebilir, düşman ilan etmeli midir? Devlet kendine düşman yaratabilir mi?
Ülkemizde vatandaşların %90’ı hatta daha fazlası barış, huzur/sükûn, güven, refah, dayanışma ve birlik/bütünlük içinde vatandaşlık hukukuyla yaşamak ister… Çok az bir grupta bunların içinde, siyasal, dinsel ve etnik gruplar bulunmaktadır, sistemle barışık değiller ve bu durum sistemle barışık olanlarla ve devletin kurumlarıyla ters düşülmesine neden olmaktadır… Bu ayrık düşünen ve inanan kişilerin böyle bir hakları var mıdır, laik, demokratik hukuk sisteminde şiddete başvurulmadığı sürece böyle düşünmeye hakları vardır… O zaman bunların düşman ilan edilmeleri üzerine tekrar, tekrar düşünmeliyiz, şiddete başvurmadıkları sürece, hukuk kurallarına uydukları sürece onların vatandaşlık haklarına devlet ve diğer vatandaşlar saygı duymalıdır… Böylece iç düşman sayımız azalacaktır… İç düşman kim üzerine biraz daha duralım mı?
Mikro Etnik/milliyetçi Gruplarlar Çatışma ve Düşmanlık::: Bu tür bir çatışma Devlet ile PKK arasındadır, bu çatışma emperyal devletlerin desteğiyle uzun süredir devam etmektedir. Benim kanaatime göre, bu terör örgütü etnik savunulardan uzaklaşmış, emperyalistlerin kara birliği haline gelerek onların çıkarını bölgemiz koruyan bir yapıya dönüşmüş durumdadır… Bu durumu gören bölge halkı artık bu örgüte desteğini her geçen gün daha da azaltmaya başlamış, bu durum böylede devam etmektedir…İkinci grup ise dinsel gruplar…
Dini grupların, devletle ve kendi aralarındaki çatışmaları 15 Temmuz da olduğu gibi toplumsal barışı zaman zaman tehdit eder hale gelebilmektedir… Ayrıca Azimetciler, Hizibullahcılar gibi dini uç bir şekilde yorumlayan, laikliği ve demokrasiyi kafir ve düşman sistem ilan eden grupların hem devletle sorun yaşamaları hemde kendi aralarında çatışmaları öteden beri az veya çok devam etmektedir… Bu tür gruplar sadece Cumhuriyeti, Demokrasiyi, Laikligi düşman ilan etmemişler Osmanlı döneminde de Padişahı, dolayısıyla Halifeyi de kafir veya düşman ilan ederek isyanlar çıkarmışlardır… Bu tür çatışmalar, Osmanlıda da baş ağrıtmış, meşru-merkezi siyasi devlet merkeziyle, kendilerinde güç hissettiği zaman, 19 deffa, 15 Temmuz gibi başkaldıran Mehdi/Şeyh gibi Tasavvuf/Tarikatlar, merkezi hükümete isyan etmişlerdir… Bu tür kavgaların günümüzde de düşük yoğunluklu olsa da devam ettiği görülmektedir…
Siyasal çatışmalarla iç düşman icat etme durumumuz nedir dersek?!!!
Bu tür bir çatışma, Ulusal/milliyetçi siyasetçi gruplarla, Dini/siyasetçi gruplar arasında kısmen ve sosyal medya trolleri arasında sıklıkla yaşanmaktadır. Sosyal Demokratlarla/Liberal Demokratlarla, siyasal sistemlerini dine dayandırmaya çalışanların arasında da öteden beri düşük yoğunluklu çatışma devam etmektedir… Bu çatışma genellikle siyasi olarak, düşünsel olarak devam etmekte, karşılıklı eleştiriler üzerinden düşünsel katkılara neden olduğu görülmektedir… Bu tür çatışmaların şiddet içermediği sürece sorun değil gelişmeye neden olacağını düşünüyor, meşru sınırlar içinde düşünsel, siyasal tartışmalar ve çatışmalar bize güç verecektir… Yalnız bu alanda sivri dilli uç yorumları, fitneci sosyal medya trollerini ya dikkate almamak, yada onları başka yollarla da baskılamak gerekmektedir… Başkaca çatışma ve düşmanlıkla nasıl mücadele edilebilir, çatışmalardan nasıl barış çıkarabilirizle devam etmek gerekirse…
Türkiye, Osmanlı imparatorluğundan Türklerin hâkimiyetinde kalan son toprak parçası olduğu için, Türkler, buranın parçalanmasına asla izin vermeyeceklerdir. O zaman nasıl bir çözüm olabilir? Kürtler arasın da %10-15 taban bulduğunu düşündüğüm PKK/PYD ise, Irak ve Suriye’de oluşturdukları “Kanton”lardan birini de Türkiye’de oluşturmak istemektedirler. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve onu destekleyen Türk ve Kürt halkının kararlılığına bakılırsa Türkiye sınırları içinde böyle bir kantom imkansız görünmektedir… Bu çatışmayla nihayet yaşanamayacağına göre, çözmenin yolu, Türkler ile Kürtlerin tarihsel, kültürel, duygusal, dinsel ortak kimlik özelliklerinin önceliklenerek, buna yaslanarak, istedikleri onursal-dilsel kimlik haklarının, onların eşit hissedeceği vatandaşlık esaslarına göre hak ve hukukların verilmedir ki… Bunları çoğu verilmiş durumdadır… Benim önerim “Evrensel düzeyde Devlet vatandaş İlişkilerinin Geliştirilerek” ve “Demokratik Hukuk Kuralları İçin de Siyasetle” hem devlet tavrında, hem de Kürt vatandaşları nezdinde özümsenmeli, düşünülmeli ve bu sorunu toplumumuz aşmalıdır... Dinsel Yorum, Düşünce Kaynaklı Çatışmalara, Baktığımızda Nasıl Çözülebilir!!?
Osmanlı döneminde “Tarikat”, Cumhuriyet döneminde ise “Cemaat” tarzında örgütlenen dinsel gruplar, devlete destek oldukları gibi; epeyce de köstek olmuşlardır. Bular, “Devlet içinde devlet gibi”; “Din içinde din gibi“ davranmaktadırlar… Osmanlı dönemindeki yaklaşık otuz ayaklanmadan 19’u tarikatlar tarafından çıkarılmıştır.
Bu yapıların “Batınî Metafizik” bilgi kaynakları, dini, hukuk, demokratik olmayan hiyerarşik örgütlenme yapıları… Katı dinsel-dogmatik yorumlarına dayalı tutumları, demokratik toplumsal düzenimize, devlet düzenimize sürekli sorun olmuşlardır… Demokratik bir yapıda bu tür yapıların şeffaf ve denetlenebilir bir pozisyonda tutulması zorunludur. Ayrıca bunlarla dini düşünce ile sistem içinde kalan Sivil toplumsal düşünce kuruluşlarının desteklenmesiyle, dini düşünce üzerine çalışan entelektüellerle, Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat Fakülteleriyle, dinin aslına uyan, aslına uyarken zamanı da dikkate alan dini yorumlarla mücadele edilmelidir… 15 Temmuza nasıl gelindi, bu gelinişe neden olan cemaat gibi devletin kurumlarında başka örgütlenmeler varmı? Varsa bunlar hukuk ve adalet sistemi içinde nasıl pasifize edilebilir diye düşünülmesi ve sade dindarların düşman ilan edilmeden, bu cemaatlere sadece dini duygular için gelenleri düşman yaratmadan mücadele edilmesi…Bu Tür yapılarla, Vatandaşları düşman ilan etmeden mücadele edilebileceğinin göstergeleridir…
Toplumsal barışı dindarlar fitneye düşen dindarları uyararak, onları makul, maruf dini düşünceye davet ederek… Dini olarak dışlanmış hissedenleri, etnik köken ve bu kökenin yaşadığı kültürel sorunları devlet vatandaş işbirliğiyle aşarak… Siyasal olarak taban bulan çatışmaları ilk önce liderler ve genel merkezler düzeyinde düşman ilan eden dilden vazgeçerek… Sonra sosyal medyada oluşmuş veya bilinçli oluşturulan trollerle, öncelikle her grup kendi dedikoducusuyla, iftiracısıyla, fitnecisiyle mücadele ederek… Kısacası her alanda nedensiz, hukuksuz, iç düşman yaratmayarak toplumsal çatışmaları meşru, siyasi ve düşünsel düzeyde tutarız… Tutmalıyız, barış içinde yaşama amacıyla, yaşama dileğiyle… Selam ve Sevgilerimle…
Hüseyin Benek – 18.7.19 – vatandasfikri.com
|