GÜNLÜK
“Mutluluğun Ayakları Yoktu, O Yüzden Bana Gelemiyordu” Diye günlüğüne başlayan Nüvit Karaoğlu günlüklerini yaşamış, yazmış ve yayınlamış…
Yazmak başlı, başına zor bir iş, çünkü düşüncelerini deşifre ediyor yazıya döküyorsun, günlük yazmak ise iki kere zor bir iş, sadece düşüncelerini değil yaşadıklarını da yazıyorsun… Kısmen yazarın izin verdiği ölçüde mahremine giriyor okuyucu… Birin de soyutluk, diğerin de ise somut yaşanmışlık var, bu nedenle arkadaşımıza hayırlı olsun, artık kitaplı oldun derken, bir yandan da cesaretinden dolayı kendini kutluyoruz… Kutluyoruz çünkü çok güzel yaşamış, yaşamını kaleme almış, yaşamış yazmış, yazmış yaşamış…
Kitap 250’ye yakın başlık, neredeyse 200’e yakın alt başlıktan, 11 hikayeden oluşuyor.. 21 Ocak 2009’dan “İnsanlık Tatilde” diyerek başlamış… “Bazıları Öldü, bazıları yaralı, dünyanın sonu değil bu” diyordu, kızıyla yüksek bir tepeden bakan baba… Işık, ışık oldu görünen dağın etekleri, İsrailli kadın askerler bu güzel manzarayı kaçırmadılar, hatıra fotoğrafı çektirdiler… ABD’nin yeni başkanı tatildeydi, ey Gazzeli çocuk, cansız bedeninle babanın kucağındasın, vücudun kaskatı, yüzün soğuk, baban öptü duymadın! İnsanlık tatildeydi!!! İnsanlığın, insaniyetliği tatile giderse, insanlık neyle baş, başa kalır? İşte zulmün dünyada ki hakimiyeti bundan olsa gerek… Sonra Nüvit hanım “yanlışla” Devam ediyordu….
“29.9.2011’de Yanlışlıktan bize bahsederken şunları yazıyordu, “Sanırım hayatta yaptığım en büyük yanlış, yalan dünyada gerçek mutluluğu aramak. Yaşayacak bir hayatımız var. Yaşamadığımız birçok şeyle doldurduk…” Diyerek belki de yanlış yaşanmışlıklarımız konusunda bizi uyarıyordu… 36’ncı sayfada bizi vakitsizlikle uyarıyordu…
22.10.2011’i gösterirken takvimler, yazarımız vakit/sizlik den yakınıyordu,
“Saatler vakitsizliği gösteriyor / Dün Dolu yağdı, Bugün Yağmur / Yürüdüm hiçbir yere varamadan / Dünya yuvarlak bu yüzden başladığımız yere geri dönüşlerimiz” diyerek, yaşamaya ve yazmaya devam ediyordu…
37’nci sayfada 5.12.2011’ geldiğin de bize kelimelerin ve en güzel sözün, en güzel yazının daha henüz yazılmamış olduğu tiyosunu veriyordu…
“Leylaya sormuşlar. – Senin aşkın mı, büyük Mecnun’unki mi? Cevap vermiş. Mecnunin ki, dile geldi, benimki bende kaldı. Benim aşkım daha büyüktür… Yazar, burada Leylaya itiraz eder…
Ben derim ki olmaz Leyla, olmaz. Susmak aşkı yüceltmez. İçine gömerek, saklamaya çalıştığın, içine gömerek korumaya çalıştığın, saklayarak büyüttüğünü zannettiğin, o şey aşk değildir. Büyüyen sadece anlamamaktan kaynaklı sıkıntın olmuştur. Yüreğinin kalıpları aşkına dar gelmiş, isyan etmiştir. Anlatmanı, konuşmanı istemiştir de, sen kadın olmanın, biraz da ayıplanmak ve hırpalanmak olduğunu bildiğin için konuşamamışsındır… Der, sonra devam eder… Keşke aşkı anlatsaydın da, biz günümüz kadınları aşkın ne olduğunu senden öğrenseydik, bugün kadınlar aşkı görmeden çoluk çocuğa karışmasaydı. Yazdıklarını okusaydık, Okudukça Leyla Olsaydık, Neden Sustun? Sen sustun biz mahrum kaldık, eksildik azaldık. Oysa Mecnun konuştu, diline yasaklar koymadı. Bütün kelimeleri yardıma çağırdı. Gelin, gelin de görün dedi. ”Bir Leyla Var” Kelimelerle var etti seni. Sığındı Kelimelere. Açtı Kalbinin Kilidini. “Taşıyın dedi bu aşkı. ”Mecnunun Kelimeleri, Fuzulinin kalemi Vardı. O Konuştu, Fuzuli Yazdı…” Bu Büyük Aşk, Mecnunun Dilinden Bize Ulaştı…. Bu arada kitaptan alıntılara devam ediyorum, Kitabı bu heyecanla okuyorum, sizin için vurgulu yer bulmaya çalışıyorum 100 okuyor doksan dokuz’unu vurgulu buluyor işaretliyorum… Bu nedenle, kitabı size de öneriyorum…. 102’in sayfadayım, Nüvit hanım 6.11.2014 de, saat ise 11:40 da… Nüvit hanım ne diyor bakalım mı? Kadın konuştu, konuştu, konuştukça açıldı, konuştu da, konuştu, susmadı. Durmadı dinlenmedi. Senin yerinde olsam şunu yaparım, senin yerinde olsam bunu yaparım. Ben neredeymişim, meğer nelere kadirmişim. Sustum cevap vermedim. Kadın benim yerimde olsaymış tutabilene aşk olsun, olacakmış. Fırtına olup esecek, yanardağ olup patlayacak, yakıp kavuracakmış. Ortalığı birbirine katacak, çorba karıştırır gibi karıştıracakmış. Gökten yıldızları alacak, yerlere serpiştirecekmiş. Çok şükür benim yerimde değil. Kendi yerinde duruyor, durmaya devam ediyor. Bir şey yapmıyor konuşuyor, Sadece konuşuyor. Yerli yerin de… Keşke yerimde olsaydı.
Diyor ve ben kitabın sonuna geliyorum, sonunda yazar ne diyor? Yazar kendini deşifre etmeye devam ediyor, ilk aşktan bahsediyor bize… İlk aşkta ne yaşanmış ilk aşktan, bize ne öneriyor? Kitabın son sayfalarında 11 tane de güzel hikaye yazmış yazar hanım… Ben size kitabı buraya kopyalayamam, gidin alın okuyun öneriyorum.. Okumak zihin acar, yaşamın anahtarıdır, zamanınızı en iyi değerlendirme aracıdır… Bilginin kaynağıdır, daha ne diyeyim, gidin okuyun, öneririm… Bende yazar arkadaşıma eline sağlık, güzel olmuş, artık sözün yazıya dökülmüş, söz uçar yazı kalır, maşallah iyi yazmışsın diyorum… Eline, okuyanların da gözüne sağlık…. Selam ve saygılarımla…
Hüseyin Benek – 7.10.18 --- vatandasfikri.com
|