SORUNLARIN KAYNAKLAR
(Vatandaşa Rapor)
(Ekonomik, Sosyolojik, Kişisel)
Ekonomik,
Ekonomi üretim, paylaşım ve ihtiyaçların karşılanması ilişkilerini belirler, bunun için üretmek ve ihtiyaçlarımızı karşılamak ve ihtiyaçlarımızdan artanını tasarruf yaparak yeni yatırımlar yapmak üzere kaynak yaratma üzerinedir. Bu yatırımlar gelişme için, bilgi, düşünce, araştırma, geliştirme ve yenileme için eğitime, bilgiye dayalı teknolojik üretimlerle ekonomimizin üretim sektörlerini desteklemeliyiz. Destekliyormuyuz, cevap vermeyelim, ithalat ve ihracat rakamlarına bakın ve evde kullandığınız aletlerin, diş macunlarının, şampuanların, sigaraların hatta sakızların hangi ülkeler de ve hangi yabancı şirketler tarafından üretildiğine bakın, cevabı bulamazsanız da bagımsız ekonomi yazarlarından ekonomimizi takip edin.. İki isim vereyim Biri Güngör Uras, diğeri ise Cem Somel dir, başka bir ekonomistimiz ise Osman Altuğ hocadır. Güngör hocanın dışında ki hocalara ulaşmakta zorlanırsınız ama doğru bilgi istiyorsanız ulaşmak zorundasınız…
Ekonomimiz de borç yükü, üretime dayanmayan tüketim, borçlanmaya neden olur, oluyor mu, siyasetçilerin borcumuz yok açıklamaları üzerine var demek biraz tuhaf oluyor ama ne yazık ki var… Üstelikte 400 milyar doları aşan… Bu borcu kim yaptı, tabi ki bizi yönetenler ve de biz… Eskiden sadece hazine borçlanırdı ve kriz anlarında borçsuz vatandaşlar harcar ve krizden çıkışımız da kolay olurdu… Şimdi ekonominin tüm aktörler (kamu, özel, vatandaş) borçlu Allah korusun karşılaşılacak krizler bu sefer biraz daha etkili olur… Ancak uzun vade de aşılabilir düşüncesindeyim… Bu nedenle harcamaları körüklemek yerine tasarrufları arttıracak önlemler alınmalıdır… Harcamak üretiyorsak sorun değil, ama üretmiyor ve aldığımız borç paralarla başka toplumların ürettiklerini tüketiyorsak, şöyle bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Borçlanmayla, borç aldığımız finans kurumları ve bu borçlarla tüketmek için ithal ettiğimiz ülkeler acaba aynı mı? Yani bize hem borç veriyorlar ve verdikleri bu paraları da mal satarak geri mi alıyorlar?
Kısacası ekonomik olarak bizi sıkıntılı bir gelenek bekliyor, neden üretmediğimiz halde başkalarının ürettiklerini ithal ederek tükettiğimiz için, sürekli sıcak paraya ihtiyaç duyuyoruz ve bu para geldikçe sorun yok gibi ama geldikçe, borçlarımız arttığı için aslında sorunumuz gizliden gizliye büyümektedir. Yani 10 sene geri gittiğimizde borcumuz 250 milyar dolarsa, şimdi 400 milyar dolar olmuştur… Bu arada 80 milyar dolarlık da kamu kurumu ve malı satılmıştır, kısacası son 10-15 yıldır ekonomimizdeki esen ekonomik bahar havasının, artık son baharına gelmiş bulunmaktayız. Bu bilinçle önlemler alınmalıdır.
Bu nedenle çok dikkatli olmalıyız, elimizde ki paraları temel ihtiyaçlarımız dışın da tasarrufa yöneltelim, devlet hazinesini, kamu binası, Cami (Ben ülkemiz de yeteri kadar caminin olduğunu düşünenlerdenim) yol gibi verimsiz yatırımlara yatırmak yerine, fabrika ve bu fabrikaları destekleyecek Ar-Ge atölyeleri yapmalıyız… Ar-Ge atölyelerini desteklemek için de okul, akademik kurumları, eğitimi de bilimsel bilgilerle yapılarak, araştıran düşünen, bilgi üreten gençlerin eğitimine bu kaynakları yöneltmemiz gerekir ki, üretecek alt yapıyı kurabilelim…
Üreterek, tasarruf ederek kaynak yaratarak ekonomimizi düzelteceğimiz günler de görüşmek dileğiyle…
Sosyolojik
Sosyolojik sorunlarımıza geldiğimiz de ise toplumsal kimliklerle kişisel kimliklerimizi ayıramıyoruz… Örnegin ben, öncelikle suni Türküm yerine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım diyebilmeliyim, özellikle kamusal alan da vatandaşlık bilinci ile hareket etmeli, kendi kimliklerimizi yok saymamalıyız ama üst kimliklerimiz olan vatandaşlık ve ümmetdaşlıüğı kişisel kimliklerle de boğmamalıyız.
Şimdi iki kimlik üst, diğer iki kimlik de kişisel diyebiliriz..
En üst kimlik herkesi kapsayacağı için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık kimliğidir, devamın da Ümmetdaşlık bilinci için gereken Din kimliğimiz olan Müslüman, kimliğimizdir bu iki kimlik üst kimliktir. Diger iki kimlik ise bizim etnik kökenimizden kaynaklı Türk kimliğidir, bu ben de Türk kimliğiyken diğerin de Kürt olabilir veya başka bir etnik kökenden olan da o kimliğini seçer… Digeri ise mezhepsel kimliğimizdir, ben Suniyim diyelim ki, öbürü Alevi, Şafi, Maliki olabilir veya İmani acıdan İslami seçer ama mezheplerden birini tercih etmeyebilir. İşte bu kimlikler öne çıkarsa, bir de ortadoğuda olduğu gibi fanatikce çıkarsa, kişisel kimliklerle kamusal alanda çatışılırsa Ortadoguda ki toplumlar gibi toplumsal barışımız bozulur. Toplumsal barış için kimlikleri yerinde kullanacak kadar kimlik özümsemesi medeni insan/kişi işidir.
İşte bizi toplum olarak birliğe götürecek olan üst kimlikler burada devreye girer, diger kimlikler bu kimlikler karşısında kişisel alana çekilirler, çekmeliyiz, yoksa birlik sorunumuz başlar, devam eder. Bir gün bir dış güç bu sorunu kaşır, yanan yerin üzerine benzin döker ve sorun büyür, büyür ve sosyolojik yapımızı bozar… Sonra neden böyle olduk diye hayıflarız, toplumsal barışımız ve toplumsal düzenimiz bozulur, bu kaotik ortamlar kimlik gözetmeden herkese zarar verir. İşte bu nedenlerle kimliklerimizi çatıştırmak yerine özel alanlarımız da yaşayalım dilek ve önerilerimle… Kişisel sorunlara bakalım mı ne dersiniz?
Kişisel sorunlarımız.
Genel olarak toplumlar da yaşananlar kişileri, kişiler de yaşanılanlar da toplumları etkililer, kişi ve toplum iç içedir, ne kişisiz toplum, nede toplumsuz kişi olmaz… Toplumsuz kişi olmaya çalışanlar olmuştur, bunlar arasında başarılı olanların sayısı son derece azdır. İşte bu nedenle biz kişiyi toplum için de degerlediriyoruz…
Kişi olarak toplumsal hayatın için de yaşarız, içinde yaşadığımız toplumun bir parçasıyız, toplum bize, biz de içinde yaşadığımız topluma katkılar sunarız… Biz sadece kedimiz için üretmeyiz, toplumsal hayatın içinde yaşlılar için, çocuklar için, egitim hayatına devam eden gençler için de üretiriz ki toplumsal hayatın devamına katkı sunabilelim… Yoksa kişi olarak hep toplumdan bir şeyler alıyor ve topluma katkılar sunmuyorsak/sunamıyorsak… Katkı sunmayanları sayısı katkı sunanların sayısını aşmışsa o toplum, hem ekonomik, hem sosyolojik hem de kişisel sorunlara gebe bir toplum haline gelir… Fertleri topluma katkı sunmadığı, üretmediği için orada kişiler ihtiyaçlarını karşılamak için daha çok saldırgan davranmak zorunda kalırlar. Ben bunu her yer de görüyorum, bu toplumsal hayata özellikle de ticari hayata ahlaksızlık olarak yansıyor… Kamu malını ne de kamu düzenini önemsemeyen ve sadece paraya ulaşmak için kural ve kaide tanımayan kişilerin sayısı her geçen gün daha da artmaktadır. Bu durum bizi kaygılandırmakta ve toplum bu tip kişiler yüzünden soruna gebe hale gelmektedir.
Sorun kişilerin sorunu gibi görülse de, 1 milyon ahlaksız kişi olursa sorun artık toplumsal sorun olmuştur demektir… Toplumsal sorunlar kişisel kişisel sorunlarda toplumsal sorunları tetiklerler..
İşte bu nedenle kişisel katılım ve katkılar, toplumsal katılımları ve toplumsal faydaları oluşturur… Biz kişi olarak toplumumuza ne kattık, ne katıyoruz, ne aldık ne alıyoruz… Bunları düşünerek toplumsal hayatta yerimizi almak dileğiyle selam ve sevgilerimle…
Hüseyin Benek --- Eylül 15 – www.vatandasfikri.com
|