ÇANAKKALE NEDEN GEÇİLEMEDİ?
Çanakkale neden gecilemedi? Diye kendi kendimize sormamız, sordugumuz bu sorunun cevabını gerçekci bir şekilde araştırmamız ve bulmamız lazımdır. Orada ki komutan uçtu kaçtı, burada ki kaçtı, uçtu kaçtı, gibi acıklamalar orada ki mücadeleye gölgeler düşürür. Orada bu işi başaranlar da ruh vardı, ne ruhu, vatan, ümmet, millet ruhu?!!! İşte bunun üzerinde düşünürsek, hem onların bu destansı mücadelelerine gölge düşürmemiş oluruz, hem de Allah korusun toplumumuz/milletimiz böyle bir şeyle karşılaştığın da bu ruhu tekraren kendimizde bulabiliriz.
İkicisi ise harp malzemeleridir, bunu biz üretmemiştik, şimdiler de olduğu gibi üretim güdügü bir toplumuz, bunu ya parayla satın aldık, yada mütefiklerimiz verdi… Şimdi Ne kadar yüksek ruhlu olursak olalım, savaş aletiniz yoksa kazanmanız mümkün degildir… Bu nedenle cesarete, fedakarlığa dayalı ruhla, savaş aletlerinin kullanılması sonucu Çanakkale geçilememiştir, dersek daha doğru ifade etmiş oluruz… İmkan sınırlıdır, düşmanla kıyaslayınca, dar imkanlarla başarı için tabiki ruh gerekir, ama “alet işler, el övünür” ata sözün de olduğu gibi ruh ve savaş aleti silahların ortak kullanılması sonucu Çanakkale geçilememiştir… Bu ruh üzerin de biraz daha duralım ve bu ruhu, ruhumuzun derinliklerin de canlı tutalım, ne dersiniz?
Bu ruh neydi? Nasıl oluştu? Yıllar yılı Canakkaleyle ilgili belgeseller, Filmler izleriz, bu Bogaz harbinin önemini artık hepimiz biliriz… Bu nedenle bu savaş bir ölüm kalım savaşıdır, burada ki direnişe katılanlar, bir millet, bir ümmet, bir vatanseverler koalisyonudur. Bu vatan severler dünyaya imkansızlıklar içinde bile olsa vatan için neler yapabileceginin en iyi bir şekil de göstermişlerdir. Ama artık İmannın, fedakarlıgın, vatanseverligin ve milliyetciliğin yanına, teknik ve teoklojiyi de koymamaız gerekmez mi? Ölününe savunmak yerine teknik ve teknolojiyle de savunaibiriz vatanımızı... Ölümüne savunanlardan Allah razı olsun onlar görevlerini bu savaş da fazlasıyla yapmışlardır. Biz de günümüz de teknik ve teknoloji üreterek görevimizi yerine getirmeliyiz...
Çanakkale savaşları, Ölüm pahasına vatanı koruyan kişilerin nasıl bir ruh taşıdıklarının göstergesidir, bu ruhun kaynagı nedir? Bu ruhun kaynagı ümmet bilincidir, bu ruhun kaynagı millet bilincidir, bu ruhun kaynagı vatan ve devlet bilincidir…. Onların bu ruhunu besleyen kültürel damarımızdır, bir ümmet bilincini eksik bırakırsak, bir millet bilincini eksik bırakırsak, bir vatan ve vatandaşlık bilincini eksik bırakırsak işte bu ruhu besleyen kültürel damarlarımızdan birini kopartmış oluruz.
Her hareketin bir enerjisi vardır, toplumsal hareketlerin ise enerjisi kültürel degerlerdir. Fikri Adil
M.Akif Canakkale şiirinde durumu şöyle özetler, önce saldıranları anlatır, kim bunlar?
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Sonra savaş dan anları resmeder ….
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Bu şiirin de M Akif bu noktadan sonra direnişin nasıl bir ruhla yapıldığını anlatıyor, O ruhu M.Akif gibi yüksek bir ruhdan dinleyelim….
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
M.Akif bu şiirine hem Canakkale ruhunu yansıtmış hem de Kendi ruhunu Allah her ikirafadan da razı olsun, bize bıraktılar bu yurdu… Bu arada Canakkale deki başaruılarıyla Kurtuluş savaşın da liderlik yapmaya aday olduğunu gösteren M.Kemal’i de anmazsak onun da ruhuna saygısızlık yapmış oluruz, Atalarına aygısızlık yapanlar ise zaten ruhlarını kaybetmiş insanlardır, onların toplum, millet, ümmet olması da zordur. Allah ruhunu kaybeden milletler gibi olmamaız dan bizi korusun…
M.Akif, devam eder, sizin için ne yapsam azdır der, bu duygularını şu dörtlüklerle ifade eder.
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber. M. Akif Ersoy ….
Evet bu Canakkale direnişi, uçtu kaçtıyla anlatılmaz, anlatılırsa orada bir fiil direniş sergileyenlerin ruhuna saygısızlık etmiş oluruz. Bize vatan bırakmak için canların dan vaz gecen bu yigit Anadolu insanlarının rengi, ırkı, dili bir olup da nasıl bu ruhu oluşturdularsa, biz de bu bilinçle, bu vatan için, bu vatandaşlar topluluğu için, bu ümmet için, bu millet için aynı ruhu Anadolu da tekraren Üretmek ve teknoloji geliştirmek için canladırmamız lazımdır. Aradan 100 yıl geçmiştir, ama bu direnişin önemi her gecen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Yeni nesillere bu direnişi en analaşılır haliyle yeniden yeniden anlatarak direniş ruhuyla ruhlanmalarını/ruhlanmamızı bunun yanı sıra en teknolojik savaş araçlarını üretmemizi sağlamanın geregini bize ve bizim adımıza bizim devletimizi yönetenlere hatırlatır…
M.Akif’in şu sözüyle “'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.” Evet onları tarihe degil yüreklerimize gömelim, o büyük ruhların ruhuyla beslenelim der… Hepinize selam ve saygılarımı sunarım…
Hüseyin Benek - 16 Mart 1915 – vatandasfikri.com
|