BATTIK!!!
Doğa Bize, Biz Doğaya Battık!!
Bir doğal hayat deneyimi için 5-6 Eylül de Ilgaz dağının üçüncü derece zirvelerinden birine Kösen cayırına çadır kurma kararı aldık ve maceracı akrabalarla(Hasan Abi, Mehmet enişte, Halil Yegen, Ahmet ve Yusuf Ogul, ben dağa çıktık… Hemen iş bölümü yaptık, dört kişi çadır kurmak için, biz Hasan abi ile birlikte odun toplama görevini aldık… Çadırımızı kurduk kamp ateşimizi yaktık derken.. Gök gürlemesi, şimşek, yağmur, fırtına derken bizim doğa nostaljimiz, özlemimiz döndü doğa batmasına…
Sonra birde ne görelim, yağmurdan, gök gürültüsünden şimşek çakmasından rahatsız olacağımızı düşünerek, bizi merak eden İsmail ve Sait abiler çıkıp geldiler… Birlikte bir çay içeriz çadırda demişler, Cay sordular yok dedik, semaveri almış cayı almamışız, ya bize haber verseydiniz getirirdik dediler, biz onların geleceğini bilmiyorduk, birde telefonlarımız çekmiyordu, onlar şu uçta çekiyor dediler… Bir müddet bizimle sohbet ettiler ve çekip evlerine gittiler…
Biz de, ister istemez daha uykumuz gelmeden çadırlara çekilmek zorunda kaldık, benim bulunduğum çadırın, ben den yanı su almaz mı, herkes için, doğa batması bir derece iken, benim için oldu batma oranı, on derece ben bunu düşünürken… Doğa bize battı derken, içimden bir ses senin, yani insanların doğaya batmasını hiç düşündün mü dedi? Düşünürken de bu yazı çıktı… Bilgisayarımı açtım bu yazıyı yazıyorum..
Gök gürültüsü, şimşek, yağmur derken, Sabaha kadar yarım, yamalak uyumanın, uyuyamamanın verdiği sıkıntı üzerine saat 5:30 hala yağmur devam ediyor ve biz çadırımızdan dışarı hala çıkamıyoruz.. Bir bölüm kamp arkadaşımız da(Hasan, Mehmet, Halil) sabah saat 6:00 da 20 kilometre yakın şehre odun ve çay almaya gitmişler… Biz şehirlerin doğal hayat macerası şehirden yardım isteyeme giderek devam ediyor… Bana kalırsa onlar gelmeyecek, telefon çekmediği için biz bekleyecek, bekleyecek gelmeyeceklerini anladığımızda kampı toplayıp gideceğiz… Dur bakalım ne olacak?
Saat 7:30 civarında ben biraz yürüyüş yapayım birde telefonumun çektiği bir yer arayım da onlarla haberleşeyim derken.. Birde baktım ki, emaneten İsmail abiden aldığımız torosla geliyorlar.. Cay almışlar bir fırından ekmek ve odun almışlar bir çorbacıdan çorba almışlar geldiler… Bide bir haber getirdiler, haber bizi üzdü… Ben onları görünce sevindim, yardım geliyor gibi düşündüm, oysa daha henüz doğaya geleli 24 saat bile olmamıştı, oysa hazırlıklı gelmiştik sadece çay almayı unutmuşuz, biz yine şehirden yardım aldık… Tekrar kamp ateşini yaktık, çorbamızı ısıttık, çayımızı demledik içtik doğada yaşamak güzel oluyor ama bize batıyor yardımsız doğada yaşamamızın zor olduğunu anladık…
Getirdikleri haber ise yaşlı bir akrabamızın öldüğünü, atılan bir mesajla şehre indiklerinde öğrenmişler, hepimiz üzüldük, cenaze öğle namazından sonra defnedileceğini öğrendik ve çadırları ona göre toplamaya başladık… Sanki doga biz şehirlilere şaka yapıyordu, biz toparlanırken güneş de kendini gösterdi, hava düzeldi ama biz cenaze definine katılmak üzere doğadan daha erken ayrıldık…
Doga da yaşamanın zorluğunu anladık, çünkü doğadan çok uzaklaştık, üstelik onu her fırsatta plastiklerle, kimyasal deterjanlarla, eksozz ve bacalarla kirlettik ve kirletmeye devam ediyoruz… Umarım biz doğaya daha çok yönümüzü döner, o bize batmaz, bizde kirlettiklerimizle ona batmayız, aramızda karşılıklı bir saygı sınırı ve sözleşmesi yaparız, ona uyum sağlarız dileriz… Selam ve sevgilerimle…
Hüseyin Benek – 6.9.18 --- vatandasfikri.com
|