TARIM ve HAYVANCILIK BESLER
(Kendi Kendini Besleyemeyen Toplum, Bu İki Alanda (Hayvancılık ve Tarım) Eksiklik İçindedir.)
Türkiye tarımsal ürünler de “kendi kendine yeterli yedi ülke” arasında yer alırken, günümüzde artık ne yazık ki kendini besleyemez toplum olmuş, bir çok gıda ürününü ithal bir ülke haline gelmiştir.. Gıda ürünlerinde ki enflasyon diğerlerinden fazla oluşunun nedeni de bu dövize bağlı ithalat oluşudur… Örneğin son bir iki yıl içinde 5 litre sıvı yağ, 22-24 liradan 45-50 liraya hatta bazı yağların 55 liraya gelişinin nedeni yağlı tohum üretmemek, bunların ithalatından kaynaklı olduğu görülmektedir.. İthalat rakamlarından anlaşılan budur, şimdi hükümeti başarılı gösterelim diye bu gerçekler, yazılmaz, çizilmez konuşulmazsa hükümet bu konuda kendini başarılı göstermek için sahip olduğu tüm kanallarla bize haber ve bilgi bombardumanı yapar… Her neyse tarım önemsenmezse, beslenme, gıda, önemsenmiyor demektir, tarım besler, yeterli tarım yapılmazsa başka toplumlardan beslenmek için gıda ve borç almak zorunda kalırız..
Bu ithalat politikalarının temelin de bizim çiftçilerin girdi maliyetlerinin çok yükselmesi, önemine bakılmaksızın her şeyi ticarileştiren bir anlayış, kamunun tarımdan, hayvancılıktan hızlı çekilmesi olsa gerek… 1980 yılların başından bu yana uygulanan liberal serbest piyasa ekonomisi adeta üretim ve imalat alanlarında üreterek ihracat yapmak yerine, borç al, yabancılardan her türlü mal ve ürün al furyasına döndü… Bu ithalat furyasında zirve 2011 yılıydı, 105 milyar dolarlık dış ticaret açığı oluştu.. Topluma bunu bile başarı gibi sunanlar oldu… Paramız var ki alıyoruz dendi, şu an 450 milyar dolar borcumuz varsa bunun nedeni bu dış ticaret açıklarının kontrol edilmemesi, önemsiz gibi gösterilmesidir… Fiyat ve girdi desteğinin yeteri kadar olmaması, yanlış teşvik uygulamaları, tarım ürünlerinde ki gümrük indirimleri, üretimi baltaladı ve sonuç olarak kendi kendimizi besleyemeyen ülke oluşumuza neden oldu…
Neoliberal ekonomik zihniyet toplum da kültürel ilişkileri de bozdu, dayanışma yerine rekabeti, sosyal politikaların yerine ise uyanık olan, ekonomik gücü olan daha çok kazansın mantığı yerleşti… Şimdi ülkemizde 20-25 milyon sosyal yardıma ihtiyacı olan bir grup varken, 250 bin milyonerimiz, eski parayla trilyonerimiz oldu… Bugün artık ülkemiz, çevre sorunları, ülke gıda güvenliği sorunu ile karşı karşıya, hem borç almaya, hem ürün almaya mahkûm olunmuş durumdayız… Bu sarmaldan kurtulmanın yolu, tohum, gübre, yem, ilaç, mazot gibi temel girdi desteklerini üretime katkı sunacak, hatta ürün odaklı teşvikle tarımsal üretimimizi artırıp, kendi kendini besleyen bir toplum olabiliriz… Tarım ve inşaat sektörlerini kıyaslarsak…
Ekonomi de iki sektörlere baktığımız da şunları görüyoruz…
İnşaat sektörü uçarken, bizde sanki beton yiyecekmiş gibi yükselen binaları gelişme sayarken, tarım sektörü 1998-2015 yılları arasında ekonomiye katkısı %12,5’den %6,9’a düşüyor ve bunu kimse görmüyorsa sonuç ithalatla beslenen bir toplum olacağımızdır ve olduk… İnşaat sektörüne baktığımız da ise tersi bir durum söz konusudur… 2015 yılında tarımın katma değer payı %6,9 iken inşaatın ekonomimizde büyüklüğü %8,2 oluyor… Tarımsal üretim gerilerken, ekonominin beton ekonomisine döndüğü görülmektedir… Bu daralmaya dayalı olarak…
Tarım ve hayvancılıkta net ithalatçı olduk, bunun nedenleri sağlıklı bir şekil de araştırılmazsa, biri çıkar paramız varki alıyoruz der, biri çıkar her türlü teşvike rağmen çiftçiler/hayvancılar üretmiyor derse şaşırmayın… Planlamacı Ali Eşiyok’un tespitlerinden yararlanarak yazdığımız bu yazıya yine onun bazı tespitleriyle devam edelim…
Tarım sektörüne ithalat, ihracat acısından daha yakından bakarsak şunları görürüz..
“2009 yılında tarım ve hayvancılık sektöründe 111 milyon dolara yakın olan dış ticaret açığı, 2011 yılına gelindiğin de yaklaşık 3.5 milyar dolara yükselmiş. 2016 yılında ise tarım sektöründe ki açık yaklaşık 1.6 milyar dolar olmuştur....
Türkiye 2016 yılında yaklaşık 5.4 milyar dolar ihracata karşın 6.9 milyar dolar ithalat yapmış. 2009 yılında %97,5 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı 2016 yılında %77,6 oranına gerilemiş. Daha yakından ürün bazlı bakacak olursak üretememe nedenimizin gümrüklerdeki indirim olduğunu görürüz…
Buğdayda yüzde 130 olan gümrük vergisi 45’e indirilmiştir, Arpada yüzde 130 olan vergi 35’e, mısırda yüzde 130’dan 26’ya düşürüldü. Yetmedi yüzde 135 olan ithal canlı hayvan gümrük vergisi 26’ya, yüzde 225 olan hazır et vergisi 40’a düşürülmüştür… İşte bu ithalattaki bu gümrük düşürülüşleri, üretimi düşürdüğü artık denenerek tecrübe edilmiştir… Pahalı gıda yesek bile bunun yerli üretimle karşılanması demek, paranın yurt içinde kalması bizim çiftçilerimize gidecektir… Onlarda bizim için daha çok üreteceklerdir, böylece kendi kendini besleyebilen bir toplum olabiliriz…
İki Beslenme Kaynağımızdan Biri de Hayvancılık Durum Burada hiç İç Acıcı Olmadığı Görülüyor…
Bir yandan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan terör olayları, diğer yandan uygulanan neoliberal, serbest piyasa ekonomik politikaları hayvan varlığının dramatik düzeyde düşüşüne neden oldu. 1980 yılında Nüfusumuz 41-42 milyonken hayvan sayımız yaklaşık 85 milyondu, 2016 yılına gelindiğinde, nüfusumuz 78-80 milyonken, hayvan sayımız ise 85 milyondan 55.4 milyona düşmüştür… Bu normal gidişat değildir, hayvan sayısında ki ve tarımsal üretimde ki düşüşün önüne acilen geçilmelidir… İşsizliğin yaygınlaştığı bu günlerde hayvan teşvikleriyle bu alandan istihdam da yaratılabilir…
Milli ve Yerli Üretimin her alanda, tarımda, hayvancılıkta, sanayide, bilişim (yapay zeka, robotik teknolojiler, genetik bilimi) alanlarında acilen bir üretim seferberliği ile kendi ihtiyaçlarımızı üreten, hatta daha çok üreterek başka toplumlara satan, ihraç eden bir toplum olarak refah seviyemizi artırabiliriz… Artırmak düşüncesiyle, selam ve sevgilerimle…
Hüseyin Benek – vatandasfikri.com -- 10.12.2020
Kaynak
1* https://www.herkesebilimteknoloji.com/yazarlar/bayram-ali-esiyok/tarim-cozulurken-ekonomi-insaatlasiyor
|