ÖMER SEYFETTİN, ÜZERİNDEN YAZARLARIMIZA BAKIŞ
Ömer Seyfettin’in hikâyesini okumayan, okuduğu hikayelerden etkilenmeyen neredeyse kimse yoktur. Buna rağmen bu yazarımızın hakkını tam olarak teslim etmiş değiliz, nedeni ne derseniz, ben bu konu üzerine hep beraber düşünmeliyiz derim… Devamla benim de naçiz hane düşüncelerim var, bunu belirtmeden geçemem… Benim düşünce şu, ben bir yazı yazıyorum, bunun konusu milli bir meseleyse beni bazıları milliyetçi ilan ediyorlar… Ben bu milletin ferdi olarak bu milletin yaşadığı milli sorunu nasıl görmezden gelebilirim ki? Ben milliyetçi olarak yazarlar camiasında neden yerimi almayayım ki? Örnegin Nazım Hikmet’i ele alalım, Kuvvayi Milliye destanını yazan adam milliyetçimidir, bu milletin sorunlarını hissederek yazan milletimizin yazarımıdır? Kimse kusura bakmasın, Can Yücel iyi şiirler yazmıştır demek yerine o şöyle yaşamıştır deme mantığı yazan değerlerimize değer vermediğimizin en büyük göstergesidir…
Biz düşünce akımları olsun, edebiyat akımları, siyaset akımları, hatta dini akımlar bile olsun kendi özelliklerinden çok karşıdakinin eksikliklerini gündeme getirerek kendilerini gündeme taşırlar, bu kendinize güvensizliğin en bariz göstergesidir… Hemen buradan şunu çıkarmayalım efendim eleştirmeyecekmiyiz, tabiki eleştireceğiz, yazarı siyasal düşünceleriyle değil Hikâyeciliğini, Romancılığını, yazılarını eleştireceğiz… Ama bu eleştiriler onun eserlerine olacak, onun eserlerin de bir eksiklik varsa, dil acısından, yazım kuralları acısından, edebi değer acısından eleştirilebilir ve bu eleştiri bizi geliştirecektir… Ama bir yazarı milliyetçi diye eleştirmek, üstelikte hem sağdan, hemde soldan bunun yapılması ahlaki olmadığını düşünüyorum… Biri dini konularda yazmamış, biri sınıf çelişkisini hiç gündeme taşımamış derse ve bunu da sık sık dile getirişe, yazarlarımızla bizim aramıza duvar örerler… Bu Nazım Hikmet’te de böyle olmuş, M.Akif Ersoy da da böyle olmuştur… O yazar solcudur, ya iyi yazmışsa, o adam sağcıdır, sağcılar iyi yazamaz mı, o adam dincidir, dinciden yazar olmaz mı? Kısacası edebi olmayan edep dışı eleştirilerini kişi odaklı yapanları, değerlendirmelerini edebi hayatın dışına çıkararak yazarlarımıza yaklaşan yazarcıkları dikkate almayalım derim… Onlarla aramızdaki duvarları kaldıralım, onlar bize ulaşsın, biz olarak ulaşalım ne dersiniz? Evet… Ben ferman hikayesini çocuklarıma okurken ağlamışımdır, çocuklarım Ömer Seyfettin’in hikayeleriyle kültürel değerlerimiz arasında bğa kurdular, her türlü yabancı yayının içinde bize ait değerlere de dudak bükersek, bindiğimiz dalı keseriz… Şimdi de Ömer Seyfettin’in hayatına bakarak devam edelim mi?
Türk edebiyatının önemli hikayecilerinden Ömer Seyfettin, 1884 yılında Gönen'de doğdu. Babası Ömer Şevki Bey, annesi ise Fatma Hanım'dı. Eğitimine mahalle mektebinde başladı. Ardından Mekteb-i Osmani'ye kaydolan Ömer Seyfettin, eğitimine Askeri Baytar Rüştiyesi'nde devam etti. 1896'da mezun olduktan sonra Edirne Asker idadisi'ne girdi ve 1900'de mezun oldu. 1903 yılında ise Mekteb-i Harbiye-i Şahane'den Piyade Asteğmen olarak mezun oldu.
1911 yılında Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp ile birlikte "Genç Kalemler" dergisini çıkardı. Dergide yayınlanan "Yeni Lisan" isimli ilk yazısı, Milli Edebiyat'ın başlangıç noktasını oluşturur.
Bir süre orduda görev yapan Ömer Seyfettin, daha sonra kendini büsbütün yazı hayatına verebilmek için tazminat verip ordudan ayrıldı densede başka kaynaklarda başka bilgiler de verilmektedir... Fakat Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine tekrar askere çağrıldı. Yanya Kalesi'nde esir düştü. Bir yıllık tutsaklığın ardından İstanbul'da döndü.
"Türk Sözü" adlı derginin başyazarlığını yapan Ömer Seyfettin, 1914'te de Kabataş Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yapmaya başladı. 6 Mart 1920'de vefat etti.
Ömer Seyfettin’in Edebi Kişiliği ve Eserleri
Yazılarında, yalın, halkın konuştuğu ve anladığı bir dil kullanmak gerektiğini savundu. Türkçe'nin kendi kurallarına uygun yazılmasını, Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılmasını istedi. Milli Edebiyat akımının öncülüğünü Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem'le birlikte sürdürdü.
1'inci Dünya Savaşı yıllarında "Yeni Mecmua"da yayınlanan öyküleriyle ününü iyice yaygınlaştırdı. Öykülerini kişisel deneyimlerine, tarihsel olaylara ve halk geleneklerine dayandırdı. Günlük konuşma dilini kullanması, öykülerine canlı ve etkileyici bir özellik verdi. Çok değişik konular işledi. Bunları anlatırken yergiye, polemiğe, komik durumlara ve toplumsal yorumlara da yer verdi.
Ömer Seyfettin, olay ya da Maupassant tarzı öykücülüğün kurucu ismidir. Öykülerinde büyük oranda realizm etkisinde olduğu görülmektedir. Öykülerindeki kahramanlar için çok yönlü ve derin bir psikolojik çözümleme yapmamıştır. Öykülerinde anlatımı daha etkili kılmak için efsanelerden, atasözlerinden, deyimlerden ve halk hikayelerinden sık sık faydalanır. Öyküleri genellikle sürpriz bir sonla bitmektedir.
Ölümünden sonra 1926'da öykülerini önce Ali Canip Yöntem derledi. Ardından Ahmet Halit Kitabevi 1936'da bir derleme yaptı. 1950'den sonra Şerif Hulusi, öykülerini yeniden gözden geçirip 10 cilt halinde yayınladı. Rafet Zaimler Yayınevi 1962'de 30 öykü daha ekleyerek 11 ciltlik bir külliyat halinde yayınladı. Son olarak Bilgi Yayınevi, "Bütün Eserleri" adıyla tüm öykülerini 16 kitapta topladı. Kahramanlar, Bomba, Yüksek Ökçeler, Yüzakı, Yalnız Efe, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Mabet bu dizideki öykü kitaplarından bir bölümü.
İnceleme kitaplarında "Tarhan", "Ayın Sin" rumuzlarını kullandı.
Eserlerine İlişkin Değerlendirmeler
Bahar ve Kelebekler: Genç Kalemler'de yayımlanan öykülerinden biridir. Yeni Lisân makalesinde ortaya koyduğu hususları örnekleyen kullanımlar içermesi açısından önemlidir. Yani "yeni lisan" konusunda dile getirdiği teorinin pratiğe dönüşmüş halidir.
At: 1908'de yayımlanmıştır. Ömer Seyfettin öykücülüğünün ana hususları ihtiva eden karakteristik metinlerden biridir.
Ömer Seyfettin'in öykülerindeki ana hususlar:
Yirminci yüzyılda yaşama şuuru ve gerçekçilik, Mazi ve kahramanlık hasreti
Duru bir Türkçe, Buruk bir mizah, Öyküleri şu alt başlıklar etrafında ele alınabilir:
Tarihî hikâyeler
Peçevi Tarihi başta olmak üzere Ömer Seyfettin bir dizi konusunu tarihten alan hikâye yazmıştır. Bu hikâyelerin amacı, Türk devletinin güçlü yönlerini öne çıkarmaktır. Devlet adamları, askerler bu öykülerin ana kadrosunu oluşturmaktadır.
Başını Vermeyen Şehit : Konu, Peçevi Tarihi'nde geçen manzum bir destandan alınmıştır.
Kütük, Vire, Ferman, Kızılelma Neresi?, Pembe İncili Kaftan, Balkanlar ile İlgili Hikâyeler
Balkanları iyi bilen Ömer Seyfettin, bir kısmı da kendi başından geçen hikâyeler kaleme almıştır. Ömer Seyfettin, Balkan Savaşı sırasında orduya çağrılmış, o günlerde kısa kısa yazdığı günlükleriyle o günlerin iç burkan acı şartlarını ortaya koymuştur. En acı olayları; keskin ve kısa ifadelerle anlatan bu rûz-nâme, Balkan Savaşı hakkındaki önemli belgelerden biridir. Yunanlılara esir düşen Ömer Seyfettin, Nafliyon kasabasında 10 ay kadar kalmış ve 15 Kasım 1913'te esaretten kurtulmuştur.
Bomba, Beyaz Lale, Nakarat, Hürriyet Bayrakları, Çanakkale Savaşı ile İlgili Öyküler, Çanakkale'den Sonra, Mefkûre, Aleko Bir Çocuk, Kaç Yerinden
Çocukluk ve Gençlik Hatıralarından Yola Çıkarak Yazdığı Öyküler
İlk Namaz, Anda, Kaşağı, Falaka
Masal ve Fanteziler
Kurumuş Ağaçlar, Herkesin İçtiği Su, Üç Nasihat
Türkçülük Düşüncesini Telkin Etmek Üzere Yazmış Olduğu Öyküler
Primo Türk Çocuğu, Ashab-ı Kehfimiz
Ömer Seyfettin'in Efruz Bey ve Ashab-ı Kehfimiz adlı eserleri kimi kaynaklarda roman, kimi kaynaklarda ise uzun hikâye olarak adlandırılmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre bu eserler Batı edebiyatında örnekleri görülen novella bağlamında değerlendirilmelidir.
Ömer Seyfettin bizzat kendisi Ashab-ı Kehfimiz için "İçtimaî bir roman" değerlendirmesini yapmıştır.
"Ashab-ı Kehfimiz" ve "Hürriyet Bayrakları" adlı eserler, Osmanlıcılık ideolojisinin iflas ettiği ana fikrine dayanmaktadır.
Ömer Seyfettin kendi edebiyat dünyasını değerlendirdiği bir yazısında gerçekçiliği Baha Tevfik'ten; sade dili ise Maupassant ve Türkçü Necip'ten öğrendiğini dile getirmiştir.
Efruz Bey: Seyfettin Efruz Bey tipiyle, 1910-1918 arasında ülkenin düşünce ve siyaset alanında öne çıkan, gösteriş budalası, yarım aydın ve kendilerini soylu sanan birtakım tanınmış kişileri karikatürize ederek, bu tiplere karşı da bir aydın olarak eleştiri görevini yerine getirmiştir.
Diğer Eserleri
Şiir: Ömer Seyfeddin'in Şiirleri
Oyun: Mahcupluk İmtihanı
Çeviri: İlyada ve Odyseissa (Tam bir çeviri değildir!)
ŞİİR:
Ömer Seyfettin'in Şiirleri (1972, Fevziye Abdullah Tansel derlemesi)
ROMAN:
Ashâb-ı Kehfimiz (1918), Efruz Bey (1919), Yalnız Efe (1919, 1988)
ÖYKÜ:
Harem (1918), Yüksek Ökçeler (1922, 1988), Gizli Mabed (1923, 1988), Beyaz Lale (1938)
Asilzâdeler (1938), İlk Düşen Ak (1938, 1980), Mahçupluk İmtihanı (1938, 1982 bir oyun da içerir)
Dalga (1943, 1952), Nokta (1956), Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür (1958)
İNCELEME:
Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset (1912), Yarınki Turan Devleti (1914)
Türklük Mefkuresi (1914), Türklük Ülküsü (ilk 3 kitap bir arada ölümünden sonra, 1975)
Son olarak yanlış bilinen bir bilgiyi doğrusuyla düzelterek yazımıza son verelim… Ömer Seyfettin, ordudan kendi isteği ile ayrılmamış, atılmıştır. Buna rağmen geri çağrılmış oda bu davete icabet ederek balkanlara savaşmak üzere gitmiştir. Bu bilgi Nazım Hikmet Polat hocadan alınmıştır… Yazarlarımızı kendi düşüncemize uymuyor diye eserlerinin karşısında kör numarası yapmamak gereğinin altını çizer… Bizi bizim yazarlarımızın kültürel olarak besleyeceğini, biz olarak da evrensel kültürü anlayarak yorumlamamız gereğinin işaret ederek… İyi günler dilerim…
Hüseyin Benek -- 22.2.17 --- vatandasfirki.com
KAYNAKLAR
1- Prof. Dr. Nazım Hikmet Polat’ın Ankara Kabakcı Konagında ki MDM’’nin düzenlediği Ömer Seyfettin ve Günümüz Meseleleri Sunumu
4- Haldun Taner, Milliyet gazetesi, 04.03.1984
|