AYDINLARIN SİYASİ TARAFGİRLİĞİ
Bir ülkenin aydınlarını, düşünürlerini içinde barındıran entelektüel kesim, yani toplumsal vagonların lokomotifleri olan yaşadıkları toplumun sorunları üzerinde düşünmek ve dolayısı ile onlara çözüm yolları bulması beklenir. Sorunlara çözüm üretmesi beklenen aydınlara karşı toplumun, aydınların da topluma sorumlulukları vardır. Aydınların ürettiği düşünce ve çözüm önerilerini öncelikle toplumun siyasi önderleri, arkasından toplumun fertleri önemsemeli ve bu üretilen düşüncelere dayalı ekonomik, teknolojik ve siyasi tercihler yapılarak toplumsal gelişme sağlanabilir.
Çözümlerin başarılı olması herşeyden önce uzmanlığa dayalı bilgi, bu bilgiye dayalı düşüncelerle sorunların doğru bir biçimde öngörülmesine ve yine doğru bir biçim de çözümlerinin belirlenmesine bağlıdır. Ancak bu yapılamadığın da birçok konuda başarılı çözümlere toplum olarak ulaşamayız. Ulaşamam nedenlerimizden bence ne önemlisi aydınlarımızın, düşünürlerimizin sorunlara yaklaşımlarında ki bilimsel bilgilerle alınan kararlar yerine siyasi kararlara dayalı düşünceler nedeniyle toplumun geneline hitap etmeyen dar düşünceler sunmasıdır. Dar tatrfakirlikleri agır basan aydınlarımızın entelektüel camia da agırlıklı olduğunu hepimiz bizi aydınlatmak için aydın havası ile televizyonlara çıkanlardan görüyoruz. Aydın taraf olur, neyin tarafı olur, iktidarın mı hayır, muhalefetin mi, aydın tavrı muhalif tavır olmasına rağmen hayır, aydın neyin tarafı olmalıdır, bilgiyle, sorgulamayla, gözlemlerle, deneylerle, araştırmalarla, tartışmalarla ulaştığı doğruların tarafı olur, aydının kararların da siyaset degil bilimsellik kokusu hissedilir, hissedilmelidir. Size benimde takip ettiğim iki aydın ismi verecegim bunlar yaşıyan aydınlarımızdadırlar, biz toplum olarak genellikle ölem aydınlara kıymet veririz, önerim kıymetlerini anlamak ve yaşarken de kıymet vermektir. Biri akademik camidan Ahmet İnam, digeri basın camiasından Taha Akyol ikisi de doğrunun ve iyinin peşindedirler. Taha Akyol gazeteciliginin verdiği ceviklikle hem düşünsel, hem de ses ulaştırma bakımın dan daha geniş kitlelere ulaşabilmekte ve doğru düşünceye dayalı bir tercih için çalışmaktadır.
Ahmet İnam sa ancak istenmesi, aranması halinde ulaşılabilmektedir, bu aydınımız da hem akademik, hem düşünsel olarak evrenselle yerelin harmanını iyi yapabilen bir entellektüelimizdendir ki son olarak aydıncıkların idare ettiği bir gazete de ulaştığı doğruları yazdığı için yazma ve düşünce açıklama işine bunları yaymasına ve halka ulaştırmasına son verilmiştir. Bu son verişten kim kaybeder toplum, düşünmeyen toplum düşer… Bu iki aydınımız da siyasi tarafgirlikleri aşan bilimsel düşünceye ve sosyolojik doğrulara dayalı düşünce üretmeye çalışmaktadırlar, bu tip aydınların dinlenmesi toplumsal sorunları önleme de, aşma da toplumumuza yani bize fayda sağlayacaktır. Susturulması ve dinlenmemesi de zarar….
Bu arada Cemil Meriç üstadın aydın nasıl olur acıklmasına da deginmeden aydın dan söz etmek yarım söz olur kanatiyle onun acıklamasını paylaşalım. ""Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: "uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs. Cemil Meriç"" Evet aydın kendi kafasıyla düşünür, kendi ruhuyla hissder, uyanık olur, aydın siyasilerden degil siyasiler aydınlardan etkilenir/etkilenmelidir vs…vs Ama biz de aydın o hale gelmiştir ki üzülerek ifade ediyorum çogu artık sahibinin sesidir diyebiliriz…
Genel olarak aydın camiamıza baktığımız da ise başarılı düşünceler sunamamalarının nedenleri, genelde hakim düşünceden ve hakim otoriterlerden bagımsız olmaması ilk aydın eksikliği diyebiliriz. Bunun yanı sıra bütünsellikten, bilimsel düşünceden, sosyolojik tabandan uzak, parçacı bir siyasi tavır sergilemeleridir. Onların bu tavırları adeta körlerin deve kuşunu tanımlamalarını andırmaktadır. Birine göre kuş, digerine göre deve gibi bir şeydir, diğerine göre ise eşek olma ihtimali vardır, ve binek olarak kullanılabilecek bir şeydir... Kişisel olarak, her bir tanım da haklı gibi, ancak, deve kuşu ne devedir nede eşektir… Şu halde gerçeğe ulaşmak için olayı bütünlüğü içinde değerlendirmek ve akıl yoluyla kavramak kaçınılmazdır.
Aydınlarımızın, düşünürlerimizin, entelektüel camianın bir türlü bütünsel olarak yaklaşamadıkları ve dolayısıyla parçacı, siyasi yaklaşımdan kurtulamadıkları konulardan birisi de, laikliktir. Bu yüzdendir ki, kimi aydın idialarına göre laiklik dinsizlik iken kimi aydınlarımızın ifadesine göre de dini inancın en güçlü bir biçimde koruma altına alınması ve yaşanmasının garantörüdür. Yine laikci aydınlara göre din uygarlığın önünde en önemli engellerden biridir, dinci aydınlara göre ise laiklik dinsizliktir ve din, uygarlığın olmazsa olmaz bir koşuludur. İki uç iki doğru, ama akıl der ki ikisi de aynı anda yaşanılabilir, kişisel alan, toplumsal alan iyi cizilirse ve toplum kişisel tercihleri yok etmeye kalmaz, kişiler de toplumun genel yargılarını yok saymazsa bu konuda barış için de yaşayan bir toplum ortaya çıkarılabilir..
Aydınların sadece siyasi, sadece kendi siyasi düşünceleri üzerine çalışmaları, diger düşünce ve inancları yok sayar tavırlar sergilemeleri, öte yandan dini aydınların dini dar bir bicim de sadece kendi bakış acılarına göre yorumlayarak, bütün toplumsal kesimleri işte din bu, siz de böyle inanacak, benim yaptığım ibadetleri yapacak, benim helal saydıklarımı helal, benim haram saydıklarımı haram sayacaksınız dediğinde Kuran la bile çelişmeye başlanır ki zaten aydın tavrı da bu degildir. Aydın tavrı zorlamayla degil, akıl yoluyla sorgulamayla ulaşılmış doğruların topluma sunulması ve gönüllü, rızaya dayanan, kabulleridir ki, entelektüel tavrın ürünü de bu olmalıdır. Vatandaşların da kendi kabüllerinin yanı sıra başkalarının kabullerinine de saygı duyarak, toplumsal yönümüzü barışa çevirerek sağlıklı toplumsal yaşayışı bulmuş oluruz kanatindeyim… Selam ve sevgilerimle…
|