YERLİ MALI (YERLİLİK)
Yerlilik yani biz, bize özgü inanışlar ve inanışlardan yansıyan davranışlar, yerli malı ise bizim ürettiğimiz, tarım ürünlerinden alınca, sanayi ve teknolojik ürünlerdir. Biz bunlarda neredeyiz ve nerede olmalıydık sorularına cevap arayacağız bu yazımızda.
Biz inanış olarak değerlendirince, geniş bir ümmet topluluğu, Türkler olarak değerlendirince geniş bir millet topluluğu, Türkiye cumhuriyeti vatandaşları olarak değerlendirince yine geniş bir topluluğu (Yetmiş iki milyon) oluşturuyoruz.
Bu geniş topluluk Dünya milletleriyle birlikte yaşıyor, onlar gibi üretmesi gerekirken ve devamın da onlar gibi tüketiyoruz. Kısacası son 20-30n yıldır sürekli onlara benzemeye çalışıyoruz. Bu çalışmalarımız sonunda nispeten benzedik bile. Ama üretim acısından değil tüketim acısından.
Biz başkalarına benzerken, sadece onlara magazinsel boyutuyla benzersek, onların artistlerinin giydiğini giyer, bindiği arabaya biner, kullandığı kokuyu ve cep telefonunu kullanır, taktığı saati takar, yediğini yersek biz biz değiliz demektir.
Onların reklamları, artiklerinin her fırsatta tanıtarak oluşturdukları marka ve modalarla bize, siz, biz olmaktasınız diyorlar aslın da. Bizde onlara uyduğumuz oranda bizlikten uzaklaşmaktayız.
Bizi kendilerine bağımlı hale getirmenin yolunu zorlamalar değil, kültürümüzü ve dolayısıyla düşünüş şeklimizi etkileyerek yapıyorlar. Onların ürettiği bir ürün ilk onların filmlerinde görülüyor, sonra onların artistleri bu ürünleri şapkalarından alınca her taraflarında tanıtıyor ve bir moda, marka haline getiriliyor.
Bu modaya biz de ilk uyanlar ise, bize öncülük yaparak üretmemizi sağlayacak, kültürümüzü yaşayarak örnek olacak aydınlar oluyor, toplumun gözü önünde olanlar onların artistlerine öykünerek bize bu modayı, cihazı, yerel kültüre uyar mı uymaz mı, bu cihaz Ahmet emminin ne işine yarayacak diye düşünmeden ülkemizde de moda haline getiriliyor. Halk da düşünmeden bu moda tabirlere uymakta ve işine yarar yaramaz bu cihazlara sahip olmayı istemektedir.
Halk düşünmez yaşar, düşünecek olanlar bu ülkenin aydınları, siyasetçileri ve kanaat önderleridir. Bunlar gereken sorumluluklarını yerine getirmiyorlar, İstisnalar hariç. Biz bunları da yıpratıyor, kendimizin düşüncelerinden etkilendiği siyasetçi ve aydınların dışında herkese hain, üç kahatcı vs. yakıştırmaları yapıyoruz. Tabii ki bizim etkilendiğimiz lidere ve aydınlara da onlar yapıyor aynı yakıştırmaları hep beraber kültürel etkileşim adresini artistlere ve reklamcılara bırakıyoruz.
Bu bırakış bizi düşünmeden, üretmeden uzat tutuyor. Düşünmeden hareket eden üretemiyor düşüyor, düşünerek hareket eden ise üretiyor düşmüyor. Sizce biz hangi gruba giriyoruz bunu hem kişi olarak düşünün hem de toplumsal olarak.
Şimdi gelelim ülkemizin durumuna, önce kültürel işgal başladı filmleriyle, dizileriyle, sonrada onların ürettiği ürünlerle bu işgal devam etti. İster tüketim mallarında isterseniz gıda ürünlerinde, istemesek de her alanda yabancı mallarının işgalinde pazarlarımız. Yabancı peynirin oranı nedir bilmiyorum ama peynirler Hollanda’dan, elmalara bakalım Arjantin’den, otomobillerimiz ise daha çok Almanya’dan, cep telefonlarımız, Fillandiya’dan ve Amerika’dan, Plazma TV’ler güney Kore’den ve Japonya’dan, silahlarlımız Amerika’dan, bilgisayarlarımız Amerika’dan, elektrikli cihazların çoğu ya Amerika ya Çin yâda Japonya’dan biz ne yapıyoruz Allah aşkına durup bir düşünsek ya. Hep beraber düşünelim.
Bu durumdan kurtulmanın yolu en az kendi tüketimimizi karşılayacak kadar üretmektir. Gümrük birliği anlaşması imzalanıncaya kadar ülkemize giren yabancı ürünler bu kadar değildi, bu anlaşma yabancı malların ülkemiz pazarlarına daha rahat girmesine neden oldu. Bu malları üretecek imkânlar mı yoktu, bence vardı, var olduğunu da herkes biliyor. Üretimin önündeki engeller pazarlarımızı yabancı mallara açan zihniyettir. Bu zihniyet bu gün pat diye ortaya çıkmamıştır, zamanla alıştıra alıştıra pazarlarımız ele geçirilmiştir. Bu ele geçiriş bizim az olan üretme yeteneğimizi iyice köreltmiştir. Bu durumdan kurtulmanın yolunu bu konuya duyarlı sanayi ve ticaret bakanımız birkaç deva gündeme getirmiş ama ne diğer bakanlar nede başbakanımız bu konuya yeteri kadar eğilmemiştir. Başbakanımızın da bu konuda duyarlı olmasını beklemekteyiz.
Kendi insansız hava aracımızı yapıyoruz, kendi tanklarımızı modernize ediyoruz, motosikletlerimizi yapıyoruz demek ki istedikten sonra yapılıyor. Traktörümüzü yapıyoruz, Erkut traktörlerinden bahsediyorum, inceledim gerçektende dünya ölçeğinde bir traktör. İki tana modeli var servet ve bereket ne kadar sevimli geliyor biz ürettiğimiz de isim hakkı da bize ait oluyor. Bu traktörün ortaya çıkmasına katkı sunan sermayedara, mühendise, teknikere, işçiye binlerce teşekkürler, ülkemizi servete kavuşturdular, inşallah bereketini de göreriz.
Bereketi nasıl olacak bereket derken bereket traktör modelinden bahsetmiyorum. Başkaları daha büyük holdigin lerden bahsediyorum. Bunlar Erkut holdiğinden üç beş defa daha büyükler, ama yabancıların komisyonculuğuna alışmışlar ve yerli modellerin önünü tıkıyorlar. Devrim arabalarında olduğu gibi, Anadolu araba modelinde olduğu gibi, isterseniz yaparsınız, istersek yaparız ne olur isteyelim.
Küresellik hikâyelerini gecelim, yapan, üreten, ortaya yeni icatlar koyanlar, ilerliyor bunu görelim. Başbakanımız Ar-Ge ye ayrılan payın son zamanlarda artığını bütçe konuşmasında dile getirdi,, bunun geri dönüşü olacaktır diye düşünüyorum.
Üretme işinde sermaye kadar düşüncenin, yetişmiş elemanın, üniversitelerin de payı olduğunu unutmalım. Siz üniversite rektörleri sorumluluğunuzu unutmayın, tadilat giderlerinizden çok teknolojik yatırım giderleriniz olsun, Cari giderlerinizden çok Ar-Ge ye pay ayırın sizlerin birinci görevi nitelikli insan gücü yetiştirmekse ikinci görevi de teknoloji geliştirmektir. Siyasetçilerimize de görevler düşmektedir. Kamu kuruluşlarında neden yerli mala öncelik verilmez. Kamu kuruluşların da neden yerli makam araçları, bilgisayarında yerli yazılım kullanılmaz, kamu kuruluşların da neden yerli malı kalemler kullanılmaz. Bunları düşündükçe çoğaltabiliriz. Yabancı maldan kurtulmanın yolu her alanda bize ait şeyler yapmaktan geçmektedir.
Bu kültürümüze sahip çıkmakla başlıyor. Kendi filmlerimiz de kendi kahramanlarımızı öne çıkararak başlayıp, kendi araba modelimizi, kendi silahımızı kendi uçağımızı, kendi bilgisayarımızı, kendi cep telefonumuzu yaparak yerli malı sayımızı artırarak bu işe başlamalıyız. Ham madde var, bu işe öncülük edecek bilim insanları var, dünya ölçeğinde sermayedarlar var, düşünsel alt yapıyı oluşturacak akademik kadro var, işçi istemediğiniz kadar var ne duruyoruz yapsakya. Ülkeni, toplumunu seviyorsan yaparsın ve paylaşırsın. Selam ve sevgilerimle…
|