SINIRLAR
Konumuz sınırlar, kişisel, zamansal, ekonomik, yani biz hissedelim veya hissetmeyelim sınırlar bizi bağlar. Biz bu sınırlar içinde yaşamımızı kurarız, şimdi bu sınırları beraberce incelemeye çalışalım.
Kişisel sınırlar, kişilerin kişiliklerini koruyup geliştirmek için gerekli alandır, bu alan çok işgal edilirse, kişiye, kişisel gelişim alanı bırakılmamış olur. Kişisel alanı sürekli girilen kişi kişisel mahremiyetini koruyamadığı için zayıf bir kişilik yapısı içinde büyür, gelişim evrelerini bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık dönemlerini doğal akışı içinde tamamlayamaz. Bu nedenle kişilerin mahremleri diyelim, kişisel alanları diyelim, her ne dersek diyelim ama bu alanlara saygı duyalım, kendi kişisel alanlarımız içinde saygılı davranılmasını bekleyelim ve alanlarımızı koruyalım.
Ben çalıştığım işyerinde bir arkadaşın alan korumasını nasıl yatığını, diğerinin de alanını nasıl genişletmeye çalıştığına tanık oldum. Adam sehpasını masasından biraz uzağa koyuyor, çekmecesini olması gereken yere değil alanını geniş tutacak bir yere koyuyor. Böylece kendi sınırlarını genişletiyor, fark ediyor etmiyor ama yandaki arkadaşının sınırları ihlal ediyor. Çatışma karşıdakinin koruma isteğiyle başlıyor. Çatışmaları da yine sınırları içinde tutamazsak kavga kaçınılmaz oluyor.
Bu evimizde çocuğumuz içine geçerlidir, karımız içinde geçerlidir, onların bir kişisel mahrem alanları olmalı ve onlara orda kendilerince bir düzen kurma fırsatı verilmelidir. Bu sınırlar eşinizin sevmediği şeyleri ondan istemesinde tutunda, sporu sevmeyen birisine spor yaptırmayı, bamya yemeyi sevmeyen birisine bamya yemeye zorlamak dahil onlara kendi kişisel tercihlerine, sınırlarına saygı gösterilmediğinde kendilerini direk ilgilendiren kişisel alanlarına müdahale edilmiş algılanır ve mutsuz ederiz. Bebeklik ve çocukluk döneminde eğitim maksatlı müdahaleler ayrı tutulması şartıyla kişisel alanlara ve sınırlara önem verilmediğinde, vermediğimizde, tepkide gösterilemese, nihai olarak bize bir kızgınlık olur, huysuzluk dahası mutsuzluk olarak yaşanılan ortamlara yansır.
Asansör örneği vereyim, orada insanlar yakın durmalarına rağmen sınırlarını, mümkün oldukça daraltmışlardırlar, ortam gereği onu kabul ederler, aynı şey toplu taşım araçlarında da söz konusudur. Yapılan araştırmalarda bu ortamlar dışında 50 cm den daha yaklaşmalar insanları tedirginliğine neden olmuştur. Kişisel alanlara saygı mutluluklara hizmet etmektedir.
Hepimiz mutlu olmak isteriz, ama bizi bazı şeyler istemesek de, istesek de mutsuz eder. Bunun temelinde yatan sınırlarımızı bilmememiz veya sınırlarımızı koruyamamamızdır. Bunu bilinçli yapanların yanı sıra bilinçsiz yapanlarda var. Bu nedenle kişisel alanla başlayıp, ortak alanlardaki kişisel alanlarla devam ederek, toplumların inançsal, düşünsel alanlarında içinde olduğu kültürel alanlarına, dikkat ederek yaşamamız yaşadığımız ortamlarda çatışmaları azaltacak ve mutluluğa hizmet edecektir.
Zaman acısından da sınırlıyız, öncelikle doğduk, büyüdük okullu olduk, kendimize meslekler seçtik, işe girdik işe yetişeceğiz, belirli bir zaman orada bize verilen görevleri yapacağız ve öyle veya böyle yaşamın sonu gelecek yani zamansal bir sınırlılık da söz konusu. O zaman bize ayrılan bu zamanı nasıl verimli kullanabiliriz. Bu soruyu genişleterek bize ayrılan alanı, zamanı, gücümüzü, parayı nasıl verimli kullanabilirim, sorusu aslında yaşamın temel sorularından biri diye düşünüyorum. Bu soruya doğru cevap bulmamız bizim sınırlarımız içinde mutlu yaşamamızın da anahtarıdır aynı zamanda.
Baştaki iş yerinde kendi alanını genişletme çabası içinde olan arkadaşa dönelim, odanın genişliği belli, ona düşen alan miktarı belli, dahası biz akıllı canlılarız, bazı şeyleri akıl ederek önlemler alırız. Bu önlemlerde bu bana ne kadar alan düşüyor, ben arkadaş için ne kadar alanımdan vazgeçebilirim. Bana düşen alanı nasıl verimli kullanırım ve başka alanlara ihtiyaç duymam evet verimli kullanma en az enerjiyle en çok cıktı, ürün almaktır diyebiliriz. Bu kişisel alan ve bize yaşam sermayesi olan biyolojik, ruhsal, fiziksel alanların verimli kullanılmasıyla olacak bir denge halidir.
Bu dengeyi sağlayabilmemiz için biyolojik olarak beslenmemiz, su içmemiz yemek yememiz lazımdır, kendimizi sıcaktan soğuktan korumamız lazımdır, buradaki sınırları koruyamazsak vücut sağlığımız koruyamaz onun biyolojik alanını ihlal etmiş oluruz. Bu imkânsızlıklar, yoksunluklar nedeniyle olabileceği gibi, bilinçsizce yapılan kime defa uyuşturucu alışkanlıkların yanında kimi defa sığara gibi biyolojik yapımıza zarar veren kötü alışkanlıklarımızın yüzünden de yaşanmaktır. Bazı kereler ise aşırı yemekten kaynaklı rahatsızlıklarında yaşandığını görmekteyiz, bütün bunlar biyolojik sınırlarımızın bilinçli veya bilinçsiz ihlal edilmesi demektir. Bunları ortalama bir biyolojik sağlığımıza göre ayarlayabilirsek, sağlığımıza zarar verenlerden uzak durup, yarar verenleri tercih ederek biyolojik sınırlarımıza kendimiz saygılı davranmış oluruz.
Ruhsal sınırlarda önemli bir yaşamsal dayanaktır, bu çevresel faktörlerin etkileyebileceği gibi, hormonal sınırlar ve dengeler etkiler. Her ikisiyle de bir yere kadar mücadele edebiliriz, çoğunluklada başarılı oluruz kendimizi sağlıklı sınırlarda tutmakta, nadiren de olsa ruhsal sınırlar aleyhimize bozulabilmektedir. Bunu önlemen yolu ise bedensel yorgunluktan geçmektedir. Ya bir iş, ya bir uğraş, yada spor faaliyetleri bizi yorduğunda, ruhsal baskılardan kurtulabilir, kendimizi sağlıklı sınırlarda tutabiliriz.
Ekonomik sınırlarımızı da iyi bilmeliyiz ona göre tüketim ve beklentilerimizi ayarlamalıyız ki bu alandaki sorun diğer alanları tetiklemesin, “ Atalarımızın yorganına göre ayağını uzat” sözü bu alanda sınırlarımızı iyi belirlememize yardımcı olacaktır. Ben bu alanda ihtiyaçlarla, istekleri, isteklerle lüksün karıştırılmasından insanların kendi elleriyle ekonomik sınırlarını zorladıkları ve bu nedenle zaman zaman sorunlarla karşılaştıklarına tanık oldum, kimi bir araba sevdasından, kimi lüks yaşama sevdasında, kimi asgari ücretli olmasına rağmen eşya ve cep telefonu değiştirme sıklığından sorunlar yaşamaktadırlar. Yorganın sınırı belli, yoganı genişletme imkanı yoksa fazla yayılmadan yatacaksın.
Sınırlara kendimizin de sınırlarına dahil olmak üzere saygı duyalım, bu saygı toplumdan topluma farklıllık göstermesine rağmen genel olarak yaşadığımız toplumda kişiler hangi sınırları aşılınca rahatsız olurlar bellidir. Siz hangi sınırlarınız aşıldığında rahatsız oluyorsunuz, biliyorsunuz degilmi? Birkaç arkadaşımıza sorduğumuzda onların rahatsızlıklarından, toplumun genel olarak neden rahatsız olduğunu anlarız. Onların sınırına saygı ölçümüzü de böylece belirleriz. Zaten aileden, okuldan bu sınırları bize toplum anlatır. Gürültü yapma, şurası onun bahçesidir girme, o onun eşyasıdır elleme, orası onların evidir tanısan dahi izinsiz girme, o onun sevgilisidir ona göre davran, tanımadığın kişilere lüzumundan fazla, kırmızı ışıkta geçme, başkalarına ait eşyaları alma(çalma) onları rahatsız edecek kadar yaklaşma vs..vs bunlar bize anlatılır.
Biz bu sınırları tanıdığımız oranda içinde yaşadığımız toplumla çatışmaz, onlar tanıdıkları oranda bizimle çatışmadan yaşarlar.
Barış içinde, mutlu yaşamak istiyormuyuz, cevap evetse, sınırlara dikkat edelim…. Selam ve sevgilerimle
|