ANAYASA YAPMAK, İÇİN AYNAYA BAKMAK
ANAYASA YAPMAK MI ZOR, UZLAŞMAK MI?
(Biz bu sevgisizlikle, nefretle anayasayı uzlaşarak zor yaparız, nefretimizi görmek için aynaya bakmalıyız?
ANAYASALAR
İlk anayasa dan başlayalım mı? Nerede yapılmış, nasıl yapıl yapılmış, anayasa nedir? Kim yapmış nasıl ypmış, uygulamaları nasıl, bunların hepsi sistem üzerinden cevap verilir….
İlk anayasa nerede yapılmış dendiğin de Magna Kantra yı örnek verirler, anayaSA devletle, vatandaş arasında bir sözleşmeyse, yada topluluklar arasında birlikte yaşama sözleşmesiyse Medine vesikası da birlikte yaşama sözleşmesidir, bana gör anayasadır. Anayasalar ilk kez bakışta vatandaşlarla devletin arasında ki biz sözleşme gibi görünse de aslında vatandaşların kendi aralarında oluşturacakları kurallara kaynaklık eden kanunların da ana yasasıdır, kaynağıdır…
Siyaset bilimine girmiş literatürü ile Dünyadaki ilk anayasa yazılı olarak 1781 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, devleti sınırlandırma anlamında yazılmıştır…. Bazı siyaset bilimciler ise 15 Haziran 1215 tarihinde İngiltere ‘de imzalanmış olan Magna Carta (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi) yı ilk anayasa olarak kabul ederler, benim Medine vesikasını ilk anayasa kabul ettiğim gibi… Medine vesikasının özelliği halkların arasında yapılmış olmasıdır… Magna carta, sözleşmesi olsun diğer sözleşmeler olsun, ABD anayasası olsun anayasal süreçte önemli aşamalardır… Ya halk kendi arasında sınırlarını çizmiş, yada kralın hukuka göre hareket etmesi sağlanarak Kral sınırlandırılmıştır. Genel olarak dünyada anayasa çalışmaları böyledir… Bize geldiğimiz de ise, hep vatandaşın haklarının kısılmasına yönelik olmuş, hak veriliyor gibi yapılmış ama eklenerek yoruma acık hale getirilmiştir, biz de İlk anayasa çalışması nasıl başladı dersek….
İlk anayasa çalışmamız 1876 da Osmanlının son zamanlarında başlamıştır, bu anayasayı padişahın seçtiği ayan meclisi yapmıştır… Bu anayasa daha sonra Padişah tarafından askıya alınmıştır…
1921 yılında Milli mücadelenin ilk anayasası yapılmış, bu anayasayı da Osmanlı Ordusundan ve Bürokrasisinden gelerek milli mücadeleye katılan yöneticiler yapmıştır…
1924 anayasası yine Osmanlı mebusan meclisinden gelenler ve meslek örgütlerini, illerin ileri gelenlerinin illerini temsilen katılanların, olağanüstü şartlarda yaptığı bir anayasadır… Bu iki anaysa da başımızda büyük belalar varken yapılmıştır..
1961 – 1982 Anayasalarına geldiğimizde ise bu sefer birbirimizi düşman ilan etmeye dönük siyasal inançsal nedenlerle, ikisini de iç düşmanlara karşı devletin ve toplumun bekası için askerler tarafından yapılmıştır… Günümüze gelinceye kadar, burada halkın temsili oluşan meclisler anayasa yapamamış anayasalarda bazı değişikler yapmıştır… Bunun yetmediği iddia edilir… Anayasayı defalarca okudum, anayasanın özgürlüklere şartlı engeldir, belkide sürekli kendimizi olağanüstü şartlarda hissettğimizden olsa gerek cezandırmak isteyen hukukçuların elini güçlendirmek için böyle yazılsa gerek… Hak var ama bazı şartlarda,yoruma acık o zaman biz özgürlükçü yorumlarlaAnaysamızı özgürlükçü hal getirebiliriz.. Ama dini yorumlardan bilirim ki insanların alanları genişletmek için yorum yapılmaz daraltmak için yorum yapılır, aynı şey hukuk kurallarında da uygulanmaktadır… Ayrıca hükümetlerin icraatlarına karşı önceleri daraltma yorumları söz konusuyken şimdiler de aşırı genişletme anlamında yorumlar söz konusudur… Yargı güce göre davranmaz, gücü sınırlanıdır adil hale getirir ki toplumsal düzen hukuk kurallarına göre adalet çerçevesince oluşsun… Öyle mi oluşuyor, 28 şubat, ergenokon davalrı şimdiler de de paralele davaları kensin suçlanarak gözaltılar, bunlar hukukumuzu sakatlayan davranışlardır… Bir ileri şaması ise iktidarın hukukudur ki, allah korusun yargıya zayıf olan güvenimiz daha zayıflaycaktır, bizi bir arada tutması gerekn yasalarımızın, hukuk kurallarımızın adalet dağıtmadığına kesin inanırsak ne olur? İşte bu nedenle herkes aynayı kendine tutmalıdır…
2010 REFERANDUMUNDAN ÖNCE VE SONRA YARGI, YÜRÜTME ORDU İLİŞKİSİ
Herkes hukuku, adaleti değil gücü aradığı için anayasa hep sorun olarak görülmüştür.. Biz toplum olarak hukuka uyma yerine onun açıklarını bulma, onu yorumlayarak kurtulma alışkanlığı içinde olmuşuzdur… Bu da toplum olarak birbirimize karşı güvensizliğe neden olmuştur, bu ikirciklik tavırlarımız toplumsal yapıya zarar vermiştir… Bu alışkanlıklar uygulamadaki ideolojik yaklaşımlarla birleşince hukuk sistemimizde ciddi sıkıntılar ortaya çıkmıştır… 2010 yılındaki referandumdan sonra durum değişmiş, önceleri askeri ve yargı baskısı, vesayeti varken yürütme üzerinde, bu tarihten sonra askerler kendi kışlasına gönüllü çekilmiş, olması gereken sınırlar içinde siyaseten uzak durmuşlardır… BU sefer yargı üzerinde yürütme etkisi daha çok hissedilir olmuştur…
Bu etkiler üzerine, demokrasi kültürümüzün de zayıf oluşu bizde siyasetimizi iyice germiş, bu gerginlikler topluma kutuplaşmalar olarak yansımıştır… Bundan daha ileri bir kutuplaşma toplumsal çatışmalara neden olabileceği kaygısı taşımamıza neden olmaktadır… Devletin ben yaparım olur tavrı da siyasetimizde de, sosyolojimizde de kutuplaşmaları körüklemiştir…
YASALAR TOPLUMSAL SORUNA DEGİL ÇÖZÜMÜNE KATKI SUNMALIDIR
Yasalardan kaynaklı, ya da yasaların yorumundan kaynaklı kutuplaşmalara tanık oluyoruz, türban ve Kürt sorunu da bunun toplum yansımasıdır… Siyasilerin de bu sorunlardan oy ve taraftar devşirdikleri için körüklediklerine tanık oluyoruz, bayrak mitinglerinde ki gerilimleri düşündüğümüz de bunu rahat görüyoruz, türban gerilimi de belki de bilinçli körüklenmiştir… Devlet kendisi laik olma yerine vatandaşı laikliğe zorlamıştır… Laikliğin uygulanmasın da keyfilikler görülmüştür dindar grupların laikliğe sempatiyle bakamamasına nedeni bu olsa gerek… Öte yandan dindar vatandaşlarımızda devletin ilkelerinin kendi yorumuna dayalı inanç ilklerinden olmasına çalıştıklarını sürekli her fırsatta ifade etmişler, devletle vatandaş arası gerilimlerin de böylece temeli atılmıştır… Aynı şey doğu sorununda da gündeme gelmiş, ayrışma, bölünme kaygılarına dayalı olarak devlet yasalarını demokratik standartlara bir türlü çekememiştir… İşte yasalarımızın neden olduğu yakın tarihde yaşadığımız sorunlar bunlardır…
YASALARIMIZ NASIL OLMALIDIR?
Oysa anayasalar devletle, vatandaş, halkla, halk arasında ki ilişkileri düzenleyen hukuk kuralları olduğunu söylemiştik.. Bu hukuk kuralları nasıl olmalıdır dersek… 1-Bir yerel ayağı olmalı iki evrensel ayağı olmalı yasalarımız yerellik ve evrensellik sentezleriyle yapılamlıdır… 2- Hukuk kurallarının temel hedefi adalet dağıtır olmasıdır, bu nedenle sadece bizim gruba ve kişiye değil tüm vatandaşlara adalet dağıtacak yasal kurallarımız olmalıdır… 3- Haklıya, hakkını, suçluya cezasını verecek içerikte olmalıdır… 4- En güçlü kurum olan devlet karşısında vatandaşların hak ve özgürlüklerini koruyan ağırlıkta olmalıdır… 5- Ülke bazında vatandaş haklarını ve insan haklarını koruyacak şekilde düzenlenmelidir… 6- Güçler ayrılığını güçlerin alanını iyi belirleyecek bir şekilde ayırmalı ve güçler birbirini denetleyecek ama iş ve işleyişi engellemeyecek, buradan yöneten bir demokratik hukuk kuralları çıkarabileceğiz ki, bu yapıda güçler ayrılığı ile mümkün olacağını düşünüyorum… 7- Hukuk kurallarıyla sınırlandırılmış bir devlet ve vatandaş sınırları olmalı ve herkes buna uymalıdır… 8- Kısacası anayasanın bir ruhu olmalı bu ruhta Adalet, özgürlük, insan ve vatandaş haklarını yasalara iyi yansıtacak ilkeler içermelidir… 9 - Bu yasaları uygulayanların da bağımsız vicdanlı insanlar olması, HSYK aracılığıyla mesleki denetim, Yüksek yargı, AYM; AİHM aracılıyla da yargısal bir denetim yapılmalıdır… 10 – Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere hem anayasamız hemde yasalarımız uygun hale getirilerek evrensel bir hukuk normu yakanlanmalıdır…
SONUÇ OLARAK ANAYASAYI KİM NASIL YAPMALIDIR?
Evet Anayasa devlet ve kurumların alanlarını güçler ayrılığıyla belirler, devlet vatandaş ilişkisin belirler, laiklik ilkesiyle de farklı inançları bir arada yaşayacak düzenlemeler yapar… Demokrasi aracılığıyla da çoğunluğa yönetme hakkı verirken azınlığında hakkını koruyacak düzenlemeler Anayasayla, yasalarla yapılır… Bu kanunları uygulayan, uygulayıcıların da eğitim aracılığıyla ve görevlendirmeler anın da işinin ehlinin seçilebilmesi için yeterlilikleri liyakata dayalı, işin ehli oluşuna özen gösterilmelidir… Ne kadar iyi anayasa ve yasa yaparsanız yapın, biri bir kere anayasayı, yasayı delmekle bir şey olmaz dedimi, toplumun ipi gerilir…
Yerel değerlerden ve evrensel değerlerden oluşacak Anayasa ilkeleri bizim kendi içimizde ve uluslararası ilişkilerimiz de ülke ve toplum olarak bizi güçlendirecektir… Bu nedenle anayasayı sadece bizim mahalleyi dikkate alarak yaptığımızda aşağı ve yukarı mahalleliler tepki gösterirler… Bu tepkiler dikkate alnımaz ise tepkinin gerilimi ve dozu artar sorun toplumsal soruna dönüşür…
Anayasayı Kim Yapmalı Sorusunun Cevabına geldiğimiz de, senin benim, onun yaşam tarzlarını dikkate alarak, sosyal konumlarını dikkate alarak, düşünce ve inançlara, düşünme, inanma ve ifade etme alanı ayırarak, karşılıklı uzlaşıya dayalı toplumun temsilcileri tarafından yapılmalıdır deriz… Yasaların uygulanmasın da olduğu gibi, bu düşünceyi de uygulamada çamura yatarız, hem ne çamur, 26 ay anaysa degişikligi görüşülür sadece genel geçer, her anayasa da otomatikman olan 60 madde yazılabilir… Ben bunlara toplumla dalga mı geçiyorsunuz desem yeri degilmidir?
Biri der ki Anayasa Türk Olmasın, Öbürü derki Anaysa da Din olmasın, Öbürü derki Anayasa Türk olsun, daha da kötüsü bunlar bizim kırmızıçizgilerimiz dendiğinde… Ben buradan şunu anlıyorum arkadaş biz ortaklaşa bir anayasa yaparak ortaklaşa yaşamak istemiyoruz demektir bu aslında… Gerçek niyet budur, son olarak laiklik anayasa da olmasın diyen siyasetçi ise sanırım kendine alan ayırmak için yüksek perdeden konuşuyor… Yapmayın arkadaşlar etmeyin arkadaşlar bu toplum da sadece siz yoksunuz, sadece siz bu ülkenin vatandaşı değilsiniz, bu toplum, bu ülke bizim toplum, bizim ülke ve hepimiz de T.C vatandaşlarıyız, oraya yazılacak haklar ve sorumluluklar hepimizi bağlayacak, bu nedenle ortak yapılmalıdır diyoruz… Toplumun %50 sinin istemediği bir anayasa yaparsak, anayasa her zaman tartışılır olur, yarın çoğunluğu ele geçiren bugün sizin rıza göstermediğiniz değişikleri çoğunluk gücüne dayanarak değiştirir ve o zaman da siz tepki gösterirsiniz… Bu nedenle demokratik ve laik bir anaysa da uzlaşmak zorundayız… Bunu yapalım, hepimizin içine sinecek bir anayasa yapalım ki anayasayı tartışma konusu olmaktan çıkaralım, modern toplum, modern devlet tavrı budur…
Biz aralar nasıl bir Cumhurbaşkanı seçememe durumu yaratmıştık ve herkes de kendince yasalardan referans bulmuştu, bir aralar inanç gereği örtünme ile siyasi simge örtünmesi nedeniyle binlerce vatandaşımız mağdur olmuştu, yine yasal referanslar herkesin elinde mevcuttu… Bir vatandaşımız başını örterse laiklik elden gidecek, cumhuriyetin temelleri yıkılacaktır… Yine bir aralar Kürt dili düşmanımızdı ve konuşan, müzik yapanları cezalandırıyor, bölücü ilan ediyorduk, bölücü ilan ede ede bölücü sayısını, şeriatçı, gerici ilan ede ede bizce şeriatçı/gerici sayısını artırdık… Ne değişti ülkemiz de devletin gücünü ele geçiren her kimse, ya Ergenekon diyor, ya paralel diyor, ya şeriatçı, gerici diyor… En son de bu ülkenin genelkurmay başkanı terörist diye göz altına alınınca inanın koptum, göz altına alınanlar arasında 5-6 yıl yatanlar olduğunu hepimiz biliyoruz… Neden yatıyorlar iddaneme hazırlanamadı, neden suç araştırması yapıyoruz, bunlara dünya nasıl bakıyordur bilemiyorum… Evet bunların temel nedeni hukuksuzluktur, bu da anayasayla aşılacaktır, hepimizin içine sineceği yasalarımız olursa yasaların adaletinden de şüphe edenlerimizin sayısı aynı oranda azalacaktır…. Bunun ortak hukuk kurallarımız olmasını istiyorsak, ortaklaşa bir anayasa yapmalıyız der…
Sorun çıkaran yasa siyaset, yerine adalet dağıtan yasa ve hizmet üreten, vatandaşı değil devleti yöneten siyaset yapıldığında bu sorunlarımız aşılacaktır umuduyla…
MISIR VE TUNUS DA ANAYASA YAPIMI…
Bu siyaset ve hukuk yöntemiyle ne gerginler, ne tartışmalar, ne toplumsal sorunlar çözülemez hatta sorun çıkarılır… Son olarak iki tane ülkenin anayasa yapımıyla ilgili örnek vererek yazımıza son verelim Tunus ve Mısır, biri iyi örneklik diğeri ise kötü örneklik ve sonuçları konusunda ciddi bize göstereler sunuyor..
Mısır da bir iktidar seçimle geliyor, hepimiz Mısır da demokrasi rüzgârı esiyor diye seviniyoruz, %33 katılımın olduğu seçiler de %50 oy alarak her şeyi yapabileceğini düşünerek anayasal değişiklere başlıyor bu iktidar… Toplumun neredeyse yarısının muhalefetine, itirazına rağmen değiştirmeye başlayınca yasaları toplumsal tepkiler başlıyor, ama dikkate almak yerine, devletin gücüyle bastırmak seçiliyor… Bir meydanda bir milyon öbür meydan da bir milyon insan toplantı halinde ve hepsi de haklıydı ve karşı tarafa kinliydi aynı bizim gibi, kendileri %500 haklıydı, karşı tarafta ise %1500 haksızdı.. Bizde ki suçlamalara bakalım, hain, katil, ajan, fitneci, gizli gizli düşmanlığa neden olacak fesat üretecek sözler… Bunlar Mısırda da vardı ne oldu? Hepimiz biliyoruz burada tekrarlamaya gerek yok…
Tunus’a geldiğimiz de ise Laiklik ilkesinin de öncelikle ilkeleri arasında olan, uzlaşıyla yapılan anayasayla Tunuslular toplumsal normalleşmelerini sağladılar.. Tunuslular adına seviniyorum ve kutluyorum onları, toplumsal uzlaşıyla çatışmalarını aştılar… Biz ne yapacağız? Daha o belli değil, zaten bir çatışmamız bitmiş değil 40 yıldır devam ediyoruz, bu çatışma 40 000 insanımızın canına maloldu… Şimdi birde sistem savunanlar, laikler, hükümeti, iktidarı savunanlar arasında çatışmaya gebe bir ortama doğru gidiyoruz… Bunun nedeni Başkanlık sistemine geçme, geçmeme olduğunu biliyoruz, daha güçler ayrılığını özümseyememiş bir demokrasimiz var ki… Başkanlıkla tek merkezde yetkilerin toplanması toplumsal sorunlara neden olacaktır kanaatiyle… Her ne yapacaksak, birbirimizi dikkate alarak yapalım, hatalarımızı, kinimizi nefretimiz görebilmek için aynaya bakalım der… Selam ve sevgilerimle…
Hüseyin Benek -- 02.05.2016 08:50 – www.vatandasfikri.com
|