|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
CUMHURİYET/DEMOKRASİ VATANDAŞLIK/LAİKLİK |
CUMHURİYET/DEMOKRASİ
VATANDAŞLIK/LAİKLİK
Yıl 29 Ekim 1923 Toplumumuz için yeni bir dönüm noktası, Padişahlıga dayalı sistem çökmüş onun yerine vatandaşlığın temel alındığı Cumhuriyete dayalı anayasal bir sistem kurularak ilan edilmiştir. Bu tercih bence iyi bir tercihtir. Yalnız kurulma aşamasında olsun devamın da olsun sitemi ve devleti vatandaşlarından daha çok önemseyen bir tavır devlet tavrı haline gelmiş, bu durumda vatandaş devlet gerilimi önceleri gizli, memnuniyetsizlige dayalı, otoriter tavırlardan dolayı tepkisizlik derken 20-30 yıldır da tepkiler gösterilen döneme girilmiştir.
Önce Cumhuriyet bakalım ardında da onu güçlendirecek, Demokrasi, vatandaşlık haklarına ve laiklige
Cumhuriyet
Cumhuriyet, hükûmetin, vatandaşlar tarafından belli bir süre için ve Anayasal yetkilerle seçildiği yönetim biçimidir. Egemenlik hakkının vatandaşlar tarafından gecici bir süreligine temsilen hükümete belli kurallara dayanarak verilmesidir ve egemenligin bir kişi veya aileye ait olduğu monarşi ve oligarşi kavramlarının zıttıdır.
Cumhuriyet kelimesi tarihcesine baktığımız da ise şunu görürüz: Arapça kökten 18. yüzyılda türetilmiş bir kavramdır. Arapça cumhur kökü "bir araya toplanma, topluluk oluşturma", bu kökten türeyen cumhūr ise "cemiyet, toplum, kamu" anlamına gelir. 18. yüzyıl Avrupa'sında monarşi ile yönetilmeyen Hollanda, İsviçre (ve 1789 Devrimi sonrasında Fransa) gibi ülkeleri tanımlayan Latince respublica ile Fransızca république sözcüğünün Türkçe çevirisi olarak benimsenmiştir.
Monarşinin aksine, devlet başkanının halk tarafından seçildiği ve halkı tems,l ettiği için meşrulaştırıldığı devlet şekli anlamında kullanılmıştır. Cumhuriyet kişiye bağlı keyfiliklerin, soya ve iananca bağlı ayrıcalıkların ortadan kaldırılarak yasalar karşısın da vatandaşların eşitligine dayanması üzerine dayanması beklenirken sosyal yönü azaltıldığı için bu tam anlamıyla başarılamamıştır.
Ekonomik eşitsizliğin neden olduğueşitsizlilkler, çalışma hayatıın iyi denetlenememesine dayalı eşitsizlikler olsun, ekonominin diger alanlarına dayalı eşitsizligi beslyen nedenler olsun siyasi tepkilerini beslemiş, dünya konjektörü de buna müsait olduğu için(soguk savaş dönemi) bu toplumsal gerilimler toplumsal barışı bozmuş ve 12 Eylül 1980'e gelinmiştir. Bu gerilimler 12 Eylülün baskısıyla bastırılmış olmasının akabin de, toplum kültürel baskılar nedeniyle de gerilmiş ve Türban, Kürt sorunu gibi yeni sorunlarımız olmuş bu sorunlar da toplumsal barışı tehlikeye sokmuş, zaman zaman da ozulmuştur. Günümüze geldiğimiz de ise türban sorunu aşılmış ama aşılamayan Kürt sorunu sorun olmaya hala devam etmektedir. Başka bir toplumsal soruna gebe olan bir toplumsal olgu da, toplumsal taleplerinin dikkate alınmamasına dayalı olarak ufak ufak tepkiler gösteren alevilerdir. Bu topluluk barışıl tavırları nedeniyle tepkilerini demokratik ölçüler de vermektedirler. Yalnız Gezi olaylarının tırmanmasın da ben alevi gençlerin dha bir yogun katılımlarının katkısının olduğunu düşünüyorum. Bunun nedeninin de Alevi cemaatinin taleplerine karşı devlet yetkililerinin duyarsız kalmış olmasının olabilecegini kanaatindeyim… Her neyse Bir sorun var, bir sorun da zaman zaman geliyorum diyor… Bunun nedenleri ne olabilir ki diye düşündüğümüz de ortaya bence şunlar çıkıyor.
Vatandaş hakları
Devletlerin temel kurulma gerekcelerinden biri, belkide en önemlilerinden olan vatandaşlarının haklarını korumasıdır. Bu ister ekonomik haklar, ister kültürel haklar isterseniz de yaşamsal haklar olabilir.
Devletin öncelikli görevi, sosyal ayrımcılıkları, ekonomik eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya çalışmak olmadır. Bunun için en zengin gruba vergiler koyar, en fakir gruba bu vergileri sosyal yardım olarak dagıtır. Güçsüz olan grubları güçlü grublara karşı korur… Bizde bunların yeteri kadar olmadığını görüyorum, vergi daha çok alış veriş üzerinden alınıyor ve alış veriş yapanın, tüketenin fakir mi, zengin mi olduğuna bakılmaksızın fakire de, zengine de aynı oran da vergi uygulanıyor. En temel ihtiyaçlar olan beslenme, enerji, barınma, saglık, egitim ve iletişim kullanılan vergi oranları buna örnektir.
Kamu hizmetlerinden yararlanma hakları bazı grublara yasal olarak hak görünse de, uygulamalar da hep kısıtlanmıştır. İktidar sahipleri bir şekil de bir bahane bularak kimi zaman imam hatiplisin, kimi zaman solcusun, kimi zaman şu, bu grubun mensubusun, bu günlerde de paralelcisin diyerek yasal eşitsizlikler yaratılarak Anayasal eşit vatandaşlık ilkesi bilerek veya bilmeyerek erezyona uğratıldı/uğratılıyor.
Ayrıca çalışma hayatında ki ucurumları da anlatmama gerek ya kendimiz yaşıyoruz yada bir iki akrabamız, ne çalışma sürelerine, nede çalışma şartlarına, ne de üçretlerin zamanında ödenmesi konusuna dikkat etmeyen bir zalim patronlar dönemine iyiden iyiye giriyoruz, bu durum da ciddi sorunların kaynağını oluşturmaya aday adaletsizliklerdir ve bunlar iş yerlerin de yaşanıyor. Hem vergi adaletsizligi hem de çalışma şartları acısından vasat toplumlar arasındayız ve ciddi reformlara ihtiyaç vardır. Son gazalar da bu düşüncemizi destekler niteliktedir.
Cumhuriyet en fakirle en yoksul arasında ki ucurumu kapatamadı ve ekonomi de bir sosyal denge aşagı yukarı hiçbir zaman oluşturulamadı, bu eşitsizliğin neden olduğu sorunları da çözemedi başarısız oldu… Bu başarısızlık belki yönetimlerden kaynaklandı belki de bizim adaletsizlikler karşısında tepkisizliğimizden, her neyse vatandaş hakları hem ekonomik hem de kültürel olarak gasp edilmektedir, böyle bir durum var ve üzerinde durulması gereken önlemlerin alınması gerekmektedir. Cumhuriyetten beklenen yenilikler ve reformlar yapılmaya devam etsin ki Cumhuriyetimizi daha genç, daha dinamik olarak yaşatalım… Cumhuriyetin önemli ayaklarından biri de demokrasidir ve bu konuda da eksiklikler göze batmaktadır.
Demokrasi eksikligi
Demokrasi eksiligi ise diger pek çok toplumsal sorunların tetikleyicisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Cumhuriyet'in içi demokrasi ve laiklik, vatandaşlık haklarıyla doldurulamazsa, diger sistemlerden bir farkı kalmaz, biz 90 yılı gecen zaman için de bu üç konuda da pek zayıf kaldık.
Önce laikligi ele alalım, bu konuda sorun eksiklikten çok fazlalıktan geldi, nasıl ki bir suyun içinde bazı mineraller, oksijen vs. vs. varsa burada oksijen iyi olmasına rağmen içinde ki oran dengesizce artırılsa oksijen sorunu yaşanır. Laiklik temel de dini iançlara alan ayıran bir yönetim ilkesidir ve laiklik vatandaşların inanç özgürlünün garantisidir. Biz ne yaptık en etkin inanç grubu olan, oranı aşagı yukarı %95-96 olan bir vatandaş grubuna inanç baskısı yapıldı. Bunların hepsi baskıyı aynı oran da hissetmedi, bir bölümü baskıya direk maruz kalırken diger bir bölümü ise dolaylı olarak maruz kaldı… Ama hepimiz az yada çok rahatsız olduk, devletimiz bizim degerlerimzi korumakla görevliyle degerlerimizle çatışan bir devlet oluverdi. Bu da laiklik adına yapıldı ki laiklik sevimsizleştirildi inanç hassasiyeti yüksek vatandaşların laiklige olan güveni sarsıldı… Böylece toplumsal barışın da anahtarı olan, Cumhuriyetin en önemli ayagı olan laiklik inanaç özgürlüğüne degil inançlara baskıya dönüştü…
Cumhuriyetin demokrasi ayagı ise lider sultasına emanet edildi
Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllar da biraz padişahlıga geri dönülebilir kaygısıyla, biraz da 1929 ekonomik Buhranınn etkisiyle, sonrasında da ikinci dünya savaşının belirsizliklerinin neden olduğu konjektürel belirsizlikler ve tehtitler nedeniyle otoriter yönetimler sergilenmiş, bir yere kadar bu normal sayılabilecek ve o aşamadan sonra bu tavırların terk edilmesi gerekirken devlet kültürü haline getirilmiştir. 1950 lerde başlanılan demokratik siyasi hayat iki defa darbeye maruz kalmış, bir çok defa da darbe girişimin de bulunulmuştur. Bütün bunlar demokrasiye geçişi zorlaştırmış sonuç olarak günümüz de bile demokratik olgunluk bir türlü sağlanamamıştır.
Demokratik kuralların işleyebilmesi için çalışma hayatının, aile hayatının, inanç hayatının, egitim hayatının demokratik kültürü destekler nitelikte olması gerekir ki biz de, büyük eksiklik içindedir. Ev de babanın davranışları yanlış bile olsa sorgulanamaz, iş yerinde yöneticinin, patronun davranışları yanlış bile olsa sorgulanamaz, dernek de, oda da başkan sorgulanamaz, partide lider sorgulanamaz ve dolayısıyla demokrasiyle uzakdan yakından ilişkisi olmayan sadece secimden seçime demokrasi varmış gibi hareket edilir. Bunun en önemli nedenlerinden biri partilerimizin ve sivil toplum örgütlerimizin iç işleyişlerin de bir türlü demokratik kurallarla işletilmemesidir. Bu durum demokratik eksiklikleri beraberinde getiriyor ve liderler örgütlerinde, tek karar mercii oluyor ki bu da yanlış kararların alınmasına, içraatların denetlenememesine neden olmaktadır. Bu, eleştirel, tartışmaya ve denetime dayalı eksiklikler yönetimsel zafiyetlerin ortaya çıkmasına neden olduğu için, demokrasimiz bir türlü vasatlar liginden yakasını kurtaramamaktadır. Başka vasatlığın kaynaklarına baktığımız da ise baskın, otoriter lider ve önseçimsizligi görmekteyiz.
Günümüz de demokrasiye geçilememesinin en temel nedenlerinden biri de çok etkin lider profilidir. Normal demokrasiler de lider seçimi de dahil olmak üzere her kademe görevlendirme seçimlerle yapılır, adaylar ister milletvekili, ister belediye başkanı, ister il ve belediye meclis üyeleri ön seçimle yapılır. Biz de kanaat yoklaması, anket gibi sonuçunun tam olarak kestirilemeyecegi, kestirilse bile yine liderin ve genel merkezlerin son sözü söylediği önseçimsizlik demokrasimizin üzerinde bir gölge olarak durmaktadır. Bu otoriterligin oluşturduğu karabulutlar dagıtılmadıkca ön seçimler ve lider ve başkaca adaylar üyeler tarafndan seçilmedikce demokrasimiz hep böyle vasatlar liginde kalacaktır.
Demokrasi, eşit vatandaşlık hakları, laiklik gibi temel eksiklikler de Cumhuriyete olan toplumsal güveni erezyona uğratacak ve radikal grublar da bu alanı doldurarak kendilerini alternatif olarak topluma sunarak toplumsal sorunlar üzerinden beslenerek sitem sorununa neden olacaklardır ki gün be gün bu yolda toplumumuz ilerlemektedir.
Gönlümüz ister ki Demokratik kullarla, laiklik ilkesiyle ve eşit vatandaşlık haklarıyla Cumhuriyetimize olan güveni tazeleyelim ve Cumhuriyetimizin nice 90 yıllara ulaşmasını sağlayalım dilek ve temennileriyle selam ve sevgilerimle…
Hüseyin Benek --- Ekim 14 --- www.vatandasfikri.com
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|