|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
SOSYOLOJİ, HUKUK, SİYASET |
SOSYOLOJİ, HUKUK, SİYASET
Bir toplumda ahlak ve adalet yoksa diger her şey sakat dogar. Fikri Adil
|
Her toplum da bu kavramlar iyi anlaşılmadıkca toplumsal sorunlar devam ede gelir, sanki biz de öyle oluyor gibi… Sosyolojiyle siyaset, siyasetle sosyoloji, hukukla sosyoloji, sosyolojiyle hukuk, siyasetle hukuk, hukukla siyaset çatışma içinde ve sorunlarımızın kaynagı da bu olsa gerek… Bunlar denge için de birbirini denetleyerek ve alanlarına sayğı duyarak işlemedikce, hepsi birlikte ülkenin gelişmesine hizmet etmedikce, her şeyimizle vasat bir toplum olmaya devam edecegiz sanırım…
Sosyoloji ile siyaseti, siyasetle hukuku karıştırıyoruz ve topluma hizmet ediyoruz derken, sosyolojik degerlere dikkat etmeyen siyaset degerlerle çatışırken toplumsal sorunların da kaynağı oluyor. Bunu belkide istemeden, doğru zannı ile yapılıyor, ya da artık bu bir gelenek oldu iktidarı ele geciren, muhalefette ve azınlıkta kalanların degerlerine tepeden bakıyor. Benim degerlerim senin degerlerini döver der gibi… Oysaki onun degerleri de, senin degerin kadar kıymetli… Biz baştan hata yapıyoruz, degerlerimizle siyaset yapmak yerine (Degerleri özümsemiş bir birey olarak) degerleri siyaset sanıyor ve bunlarla siyaset yaparken aynı zamanda da tartışılmamasını istiyoruz… Yok böyle şey sen degerlerini siyaset malzemesi yaparsan, karşında ki de tartışır…
İşte bu nedenle siyaset dışı, siyaset üstü degerler olan hukuk ve kültürel degerler siyasi malzeme yapılmamalıdır. Bunların karıştırılması demek adaleti, yönetim sorunlarını aşamamış toplumsallaşmasını tamamlayamamış toplum demektir. Bu tip toplumlar sürekli kendi çıkardığı sorunlarla boguşur, kâh biri ötekini bastırır kâh öteki berikini…
Adalet hukuki degerlerden, ahlak ise sosyolojik degerlerden beslenmelidir. Fikri Adil
Örnegin din, kültür, bir sosyolojik bir olguyken biz bunları bize oy getirecekse siyasi malzeme yapabiliriz. Hukuk, herkese ekmek kadar su kadar hatta hava kadar lâzımken bir ülkenin yöneticisi bana operasyon yapılıyor diyorsa, yâda bir genelkurmay başkanına kumpas yapıldığı üst düzey yetkililer tarafından söyleniyorsa… Hukuk siyasî linç aracına dönüşmüşse, siyasî baskı aracına dönüşmüşse en yetkili merciler bile mahkeme kararlarına siyasî kararlar diyebiliyorsa, ya siyasetle hukuku karıştırıyoruz, yâda siyasî alan da hukuksuzluklar yapıyoruz yaptığımız hukuksuzluklara kılıf arıyoruz demektir. Bütün bunları karıştıran toplum her şeyi karıştırır ki O toplumdan hiçbir şey olmaz… Görüyoruz siyasi tarafgirlik hukuki değerleri eziyor, ezerken de yarın bu degerlerin kendine de lazım olacağını düşünmüyor.
Toplumsal düzenin kanagı adalet güçlüye hizmet ediyorsa orada zulüm var demektir. Fikri Adil
Nasıl herşeyi karıştırırız, örnegin siyaseti sadece yalanla da olsa insanları ikna etme sanatı zanneder, oysaki siyaset yönetme sanatıdır da aynı zamanda, siyasetin yalan yanlışla insanların oylarını alma becerisi sanma işi yanılgısı siyasetcinin Ahlak’ı ihmal etmesine neden olur ki parti içi ilerlemeler de ben tanık oldum… Karşı tarafı itibarsızlaştırmak için üretilen dedikodulara, uzaktan, yakından siyaset yapmaya çalışan herkes tanış olmuştur. Siyasetin iki ayagı olmazsa başarılı olamaz, biri ahlaktır digeri de hukuk yani adalettir…
Hukuk sistemimizde reformlar yapılıyor diye sevinirken daha bir geri gidişe neden olan durumlar ortaya çıkıyor… Bu durum hukukculardan çok siyasî sorumluluğu olan yasamadan kaynaklı olduğunu düşünüyorum… nihaî olarak hukukcular yasaları dikkate alırlar, almak zorundadırlar, bu yasalar yapılırken siyasî yâda sosyolojik tabanını koruma kaygısıyla yasalar yapılırsa bu siyasî ve sosyolojik tabanın dışın da kalanlar ne düşünür? İşte toplumsal bağın koptuğu andır, siyasetle hukukun karışması toplumsal sorunların ana kaynaklarından biridir… Digeri ise paylaşımda ki sorunlardır, ama bu yazının konusu ekonomik paylaşımlar degildir…
Sosyolojik bir mesele olan Dil, etnik köken, din bu kadar siyaset malzemesi yapılırsa sorundan kurtulamayız… Mesela Kürt dili üzerinde ki baskıların, türban sonunun toplumsal kutuplaşmalara nasıl neden olduğunu yaşadık gördük… Bu sorunların çözümünü kendine tehdit olarak gören, bu tehdit nedeniyle yogun bir kaygı yaşayan bir topluluğun da olduğunu görüyoruz… Bunları ikna etmek için ne gibi bir çalışma içindeyiz bilmiyorum… Toplumun bir bölümü kaygılanırken diger bölümü kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır. Şimdi sosyolojik meselelere siyasetci gibi degil sosyoloğ gibi yaklaşmanın geregini artık anlamamız ve yeni sorunlara neden olmamamız lazım diye düşünüyorum. Yoksa toplumsal güven bunalımına düşecek toplum ki, buda toplumsal barışı tehdit eden bir durumdur.
Artık her şeyi ben yaparım ve olur devri geçti hepimiz biliyoruz, bir tabir var Afrika da kelebek uç haberimiz var, neden işletişim haberleşme izleme kayıt teknolojileri öyle gelişti ki ben yaptım olur, modası geçti… Dünya son iki-üç yıldır o tip liderleri ve siyasetileri harcamakla meşgul ve ciddî toplumsal sıkıntılara, çatışmalara neden oluyor, iç çatışmalar ve savaşlar da insanlık yine vahşî yüzünü gösteriyor neden iktidar oyunları, adalatle siyaseti, siyasetle kültürü karıştırmanın bedeli ödüyor toplumlar… Allaha şükür bizde bedel ödedik ama toplumsal sağduyumuz sayesinde işi vahşilige götürmeden sorunlarımızı çözüyoruz… Bunun nedenleri arasın da demokrasi ve lâiklik gibi iki toplumsal uzlaşmayı sağlayacak elimiz de güçümüz var…
Laiklik kavramını yanlış anlamamız türban üzerinden inanç sorununa neden oldu, ama millet iktidarı başka bir partiye verrek bu sorun aşıldı… Ya demokrasi olmasaydı? İktidar nasıl el degiştirirdi? Bunun içindir ki inançlara özgürlük alanları ayıran laikliği, iktidarları seçimle degiştiren demokrasiyi iyi anlayarak iyi sahip çıkmalıyız ki toplumsal barışı daha çok bozmadan sorunlarımızı çözebilelim.
Hukukumuz sosyolojimizden, siyasetimizde her ikisinden beslenmeli ve her üçü de toplumsallaşmamıza, bu toplum içinde adaletli, ahlâklı, sorumluluk bilinci yüksek kişilere neden olarak fertlerin toplumsallaşmasına ve ülkemizin gelişmesine hizmet etmelidir ki toplumsal enerjimizi birbirimizle mücadeleye degil, gelişmeye ayırabilelim düşünceleriyle… Şu özdeyişle bu yazıyı bitirelim ne dersiniz?
Kültürün yoksa degerin olmaz, degerin yoksa ahlakın ve hukukun olmaz, hukukun yoksa adaletin olmaz, adaletin ve ahlakın yoksa hiçbir şeyin yok demektir. Fikri Adil
Kavramları genel olarak karıştıran, kavramlar üzerinde azda olsa uzlaşma ve aynı algıyı yaratamamış toplumlar sürekli olarak nispî kargaşa yaşarlar. Nispi karışıklar toplumsal siyasi ve kültürel catlakları derinleştirir ki toplumların catlakları onarmak gibi görevleri vardır. Bu catlakların onarımı görevi hem sosyologların hem siyasilerin, hem akademisyenlerin hem de akademisyenlerin görevidir ki bu görev ihmale gelmez… Herken toplumsal zincirin bir halkasıdır, bu halkalardan biri sorumluluğunu yerine getirmezse, işte yaşanılanları görüyoruz… Hepimizin sorumluluklarını yerine getirmesi dilegiyle selam ve sevilerimle…
Hüseyin Benek – www.vatandasfikri.com - Mayıs 14
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|