ADALET ARAYIŞLARIMIZ!
(Adalet İhtiyacı, Yargı Reformu ve Evrensel Yargılamadan Sapmalar)
Tüm iktidarlar adaletli olduklarını ifade ederler, bunu söylemek ve böyle olduklarına toplumu inandırmalılar ki toplum nezdin de meşruiyetleri olsun… Olmaması halin de, Kısacası adil olmayan kişilere, kurumlara, iktidarlara güven azalır, adil olmak ve olunması demek karşılıklı güven tesis etmek demektir.. Adalet nedirle, başlayalım ama sorumuz cevapsız kalmasın…
Desek ki adalet erdemli davranıştır, olur mu? Bu sefer de erdem nedir demek zorunda kalacağız, oraya girmeyelim…
Adalet bir toplumsal kültürün/düzenin içinde adil olarak kabul edilenlere, kişilerin, kurumların uyulması desek, evrensel bir adalet yok mu, geliyor insanın aklına… Olması lazım değil mi?
Adalet bu toplumsal düzen içinde kabul edilmişse ne kadarı adil kabul etmiş, örneğin %55’i kabul ettiyse, kabul etmeyen %45’’e adaletsizlik mi yapıyor bu toplumsal düzen? Onun için anayasal maddeler mecliste değiştirilirken 5/3 beşte üç çoğunluk aranır, beşte, üç çoğunluk kaçta kaç oy eder? %60 oranında oy eder, acaba anayasa referandumlarında bu çoğunluk arandı mı? 2010 da yapılan referandum da evet oranı bu orana yakın %57.9 olmuş… 2017 referandumunda sonuç ne olmuş %51.41 olmuş bu anayasayı değiştirmek için şart koşulan çoğunluğa uygun bir oy oranı mı? Konumuz bu değil yasaların adil olması için meşru olması bunun içinde ya meclisin %60 gibi bir onayı yada toplumun %60’ı demeyelim en azından artı beş demek gerekir ki ekseriyet onaylasın, anayasal değişiklik meşru olsun, yasalar toplum tarafından adil kabul edilsin… Bence en iyi referandumu 2007 yılın da yapmışız, %69.1 ile kabul edilmiş, meşruiyet böyle olur işte… Bunları bir kenara koyalım, adalet nedir, arayışımıza devam edelim… Uygulamalardan mı gidelim, yoksa teorilerden mi gidelim, bana kalırsa teori ve pratik bir denge için de birlikte ilerlemeliler… Bizde öyle yapalım o zaman…
Toplum olarak yakın tarih de iki hukuk zorlaması diyebileceğimiz olaylar yaşadık, bunlardan biri 1 Mayıs 2007 deki Anayasa Mahkemesinin 367 kararıydı, yargı bu zorlama kararıyla hukuk tarihimize bir olumsuzluk örneği sergileyecek iz düşürdü…
Sonra yine Yüksek yargı sayabileceğimiz YSK İstanbul seçimleriyle ilgili karar verirken, kendi tarihin de olumsuz bir iz bırakacak karar aldı… Daha önceki kararların aksine, efendim kamu görevlisi olmayanlar görevli olmuşlar, tutanaklar hazırlanırken hata yapılmış gibi kararlarla iptal etti… Oysa daha önceki seçimlerden birinde imzasız zarf uygulaması yazılı bir hukuk kuralı olmasına rağmen burada vatandaşların oylarının sandığa yansımaması durumu söz konusu değil, esas olan verilen oyun sandığa yansıması gibi, bence olumlu karara imza atmışlardı… Aynı hassasiyet neden 2019 İstanbul seçimlerine gösterilmedi? Bu iki kararı da vatandaş oylarıyla düzeltti, aslında daha hukuki bilinci yüksek meclis, hukuk kurumları neden böyle davranıyor derseniz, ben hukukta, hukuk zihniyetinin değil, siyasal zihniyetin ağır basması derim… Adalet arıyorduk, adalet ne düşer abi, adalet nedir?
Aynı Edebiyatta aşk neyse, hukukta da adalet odur, kimse tam olarak tarif edemez, edemeyeceğiz diye arayıştan vazgeçebilir miyiz? Yok, o zaman adalet şudur: Toplumsal düzen için de, insanı genel olarak tatmin edecek şekilde düzenlemiş, hukuk kurallarıdır… Yani herkes, bu düzende mutluluğu arayabilir, bulabilir, işte adalet arzusu, insanın mutluluk için duyduğu ebedi arzudur, adalet ve ahlak arayışımız aslında mutluluk arayışıdır… Aynı aşk gibi bakın… O zaman adalet aşkı arayışımız devam etsin mi? Aşk ve mutluluk arayışı ne zaman biter ki, bence ölünce, ölünce de bitmez, bizim gibi adalet/ahlak üzere mutluluk arayıcıları hep olacak olsun da… Bakın bir milletvekili adaletsizlikleri eleştirdi, partisinden istifa etti… Kaç kişi böyle davranabilir, iktidar nimetlerine bırak adalet nimetine koş… İstifa gerekçelerine bakalım mı? Bu milletvekili Mustafa Yeneroğlu uzunca bir süredir toplumdaki mağduriyetleri, hukuka aykırı yargı kararlarını, KHK ihraçlarındaki haksızlıkları, uzun tutukluluk sürelerini, ‘linç’ yayınlarını eleştiriyor, insan haklarını ve hürriyetçi demokrasiyi savunuyordu, partisi dinlememiş olacak ki istifa etti… Bu istifanın altında başka bir nedeni yoksa, işte bu adalet aşıkı kişi gibi kişi sayılarımız çoğaldıkça, daha adil bir toplum olma yolunda ilerleyeceğiz, adalete yaklaşacağız huzurlu toplum, mutlu kişi olacağız demektir… Madem adalet aşkımızın gerekçesi mutluluktur, Herkesi mutlu etmek mümkün müdür? Şu örnek güzel bir örnektir: Aşk ve adalet bir kişinin mutluluğun da mutsuzluğunun da en önemli kaynaklarından biridir. İki erkeğin aynı kadına aşık olduğunu ve bunların her birinin, doğru ya da yanlış, o kadının eşi olmadan mutlu olamayacağına inandığını düşünelim, burada adaleti dağıtacak kadındır... Kim beni çok seviyor, ben kimi çok seviyorum, kimle eş olursam daha mutlu olurum diyerek.. Ancak, genel olarak toplumların kültürlerine hukuk kurallarına göre ve belki kadının da duygularına göre kadın, o iki kişiden yalnız birisinin eş olarak seçebilir. Böyle bir durumda erkeklerden birinin mutluluğu, kaçınılmaz olarak diğerinin mutsuzluğu olacaktır… O zaman adaletsizlik mi olmuş oluyor? Yok biri, birinin kararına saygı duyması gerekiyor… Sık sık verilen başka bir örnek de kral Süleyman’ın verdiği şu muhakeme ve kararıdır…
Hatırlanacağı gibi Kral Süleyman, iki kadının kendinin olduklarını iddia ettikleri bir çocuğu iki parçaya ayırmaya karar verir, nedeni çocuğun kimin gerçek annesi olduğunu bulmaktır… Çocuğun ölmesini istemediği için Annelik iddiasından vazgeçmesi üzere kurgulanmış bir karardır… Çocuk ölmemesi için vazgeçen kadına çocuğu verir… Kral Süleyman, talebinden vazgeçenin çocuğu gerçekten seven (ve dolayısıyla çocuğun gerçek annesi) olduğunu varsayarak bunu yapar… Eğer Süleyman’ın hükmü gerçekten adil idiyse, bu ancak bir koşulla öyle olmuştur; o da, çocuğu sadece bir kadının sevmiş olmasıdır. Eğer iki kadın da çocuğu seviyor olsaydı- ki ikisi de annelik iddiasından vazgeçseydi ne olacaktı? Buna rağmen çocuk, kadınlardan birine verilecek olsaydı, hüküm kesinlikle adil olmayacaktı, çünkü bu durumda taraflardan biri mutsuz olacaktı. Mutluluğumuzun kaynağı adaletsizlik olduğu kadar, bizim hak iddiamızın gerçeklikleri aşmasıdır da, mutsuzluk, toplumsal düzenin gideremeyeceği ihtiyaçların tatminine/tatminsizliğine bağlıdır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz ama çoğaltmayalım, konuyu uzattık ama biz adalet nedirle devam edelim…
Gerçekte toplumları incelediğimizde kişiler fiziksel, zihinsel, biyolojik farklılıklarla doğmuşlardır, her farklılık, ayrı bir beklentidir, ayrı bir kural ve kaide gerektirir, oysaki toplumun kuralları geneldir… Bu genel kuralların içinde kişi kendi konumunu belirlemeli, ona göre adalet ve mutluluk arayışı içine girmelidir… Doğamıza bakılırsa, kimimiz çok güçlü, kimimiz çok zeki, kimimiz çok yakışıklı/güzel, cazip/karizmatik bu yolla adalet arayacak, yargılayacak olursak kabul etmemiz gerekir ki doğa adil değildir. O, birini sağlıklı, diğerini hasta, birini akıllı diğerini aptal yaratmıştır, bu nedenlerle hiçbir toplumsal düzen, doğanın adaletsizliğini bütünüyle telafi edemez…. O zaman yasaları ayrıntıya boğmadan, herkes için hak, hukuk, adalet arayışımız devam etmelidir… Son adalet reformu yasa tasarısı da adalet arayışının bir örneğidir… Hatırı sayılır hukukçuları ve barolar birliğini dinleyince reform paketinin iyi olduğu anlaşılıyor… Bu paketi değerlendirerek yazıya devam edelim…
Yargı paketinin, iyi uygulanması için, yargının siyasal güç devşirme alanı olmaktan çıkarılması gerekmektedir… Örnegin, Ergenekon, balyoz, 367 kararı üzerine toplumda yaşanılan siyasal çatışmalar gibi yarğıya güveni azaltan uygulamalar ve kararlardan uzak durmadıkça, %25-30 lar da olan yargıya güveni %70-80’lere çıkaramayız… Bunun için, bu reformlara ek olarak, Yargıçlara Coğrafi güvence, Dosya Güvencesi, kararlarına dayalı sicillerin dikkate alınacağı ilerleme yöntemleri… Gibi yargıçları koruyan ilkeler, hukuki olduğu kadar geleneksel olarak da oluşturulmalıdır… Bu cabanın bir ürünü sayabileceğimiz bu reform paketinden bazı başlıklar alarak bu pakete bakalım mı?
-
İstinaf mahkemelerinde verilen cezalara Yargıtay'da temyiz yolu açılmasının genişletilmiş olması güzel, güzel bir uygulama…
-
Bir haber ve Yorum örnek gösterilerek, İnternet sitelerine yönelik verilen erişimi engelleme kararları yerine sadece içeriğe erişimi engelleme yöntemi uygulanacak, olması daha hukuki, daha adil.
-
TMY'deki propaganda suçlarına ilişkin 7. maddede değişiklik yapılarak, "haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" hükmü eklendi. Böylece propaganda suçlarına eleştiri ve haber kriteri getiriliyor. Her şeyi terör ve örgüte üye olmamakla birlikte yardım etmeye dayandırmanın önü kapatılmalı, daha somut deliller aranmalıdır… Buna uygulayıcı hakimler, savcılar ve mahkemeler dikkat etmelidir..
-
İki yıl ve daha az cezayı gerektiren hallerde, yargılamanın hızlandırılması için "seri muhakeme usulü" ve "basit yargılama usulü" sistemi ilk kez hukuk sistemine girecek. Savcı, şüpheliye seri muhakeme usulü uygulanmasını teklif edecek…
Bütün bunların nedeni Adil Yargılama Aracılığıyla Adalete ulaşmaktır, yani amaç vatandaşın da, devletin de, iktidarın da, muhalefetin de adalete ulaşmasıdır… Biz ortalama altı, hukuk bilgimizle, ortalamacı zihniyetimizle, bu değerlendirmeyi yapıyoruz… İster 367, ister Ergenekon, Balyoz, İster günümüzde yapılan ama adalete ulaşılamayan, vurun abalıya mantığıyla yapılmış yargılamaları düşünün… Tüm bu siyasi yargılamalar, Hukuk sistemimizi Evrensel hukuk sisteminden, yargılamalardan sapılmasına neden oluyor.. Bunu nereden çıkarıyoruz? İşte haber…
Mersin Milletvekili Alpay Antmen'in soru önergesi üzerine Adalet Bakanlığı, İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı dairesinin verdiği cevaba göre… AİHM'e Türkiye'den yapılan toplam başvuru sayısının 110 bin olduğu ifade edilen yanıtta, 3 bin 128 ihlal kararı verildi, bu sıralamada Türkiye'nin dünya birincisi olduğu ifade edildi. Yanıtta, 3 bin 128 ihlal kararının 2 bin 840 tanesinin 16 yılda verildiği ve bu davalar nedeniyle Türkiye’nin ödediği toplam tazminat miktarının ise 295 milyon 581 bin TL olduğu belirtildi. Bu sapmada dünya birinci olmuşuz, daha kötü hukuk sistemleri, daha berbat yargılamalar yok mu var, ama onlar AİHS imza atmamışlar, AİHM’’ni üst yargılama olarak kabul eden sözleşmeler imzalamamışlar… Bu sözleşme ve Üst Yargı Olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kabul edilişi kötü değil ama bizim o standartlarda yargılama yapamamamız kötü bir durumdur… Ciddi bir itibar kaybına ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır… Bunlara baktıkça adalet arayışımızın daha zaruri olduğu anlaşılmaktadır… Siyasilere, akademisyenlere, Hukukçulara, Entelektüellere, Aydınlara, Alimlere sormak lazımdır… Bu durumdan memnun değilsek gereğini yapalım adil yargılamayı başarmanın yollarını arayalım bulalım derim… Adalet arayışı ve arzusu, temel arzumuzdur ve temel hakkımızda olmalıdır…
İnsan için Adalet çok temeldir bir arzu, insan düşünüşünde çok etkili, adaletin sağladığında ise mutlu olduğu aşikar… Bireysel özgürlüklere, haklara dayalı mutluluğun, toplumsal, işleyişi akamete uğratamayacak bir denge hallinin bulunması fikrine dayanarak bunun adalete dönüşmesi için atılan her adıma ihtiyacımız vardır… Özgürlük düşüncesi, adalet fikriyle tanımlanırken, güvenlik ve toplumsal düzen endişesi ise öte yanda, bir yanda bireysel mutluluklar, diğer yanda toplumsal huzur iki olgunun denge noktasını, bulabilen adalet sistemleri, toplumlarına adalet dagtısa gerek ki… Bu toplumlar da adalet kurumlarına, sistemlerine güven %80-90 olarak gözlenmektedir, bu güveni sağlayabilmek için ise son söz olarak şunlar yapılması önerilmektedir… Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Kemal Gözler’e Kulak verecek olursak…
“Hukukun siyasetle imtihan edildiği her durumda maalesef hukuk sınıfta kalıyor. Bunun başlıca iki sebebi olabilir: Ya hâkimlerin bağımsızlık duygusu zayıf, ya da hâkimler bağımsızlıklarına korumak konusunda yeterince cesur değiller. Vakıa şu ki, hâkimlerde bağımsızlık duygusunun gelişmediği bir ülkede, hukukun siyaset karşısında başarılı bir sınav vermesi mümkün değildir. Yine bu imtihanda başarı, hâkimlerin cesaretine emanet edildikçe, hukukun bu imtihandan başarıyla çıkması ihtimali düşüktür. Asıl yanlış olan şey, hukukun siyasetle imtihana sokulmasıdır. Sınıfta kalmanın sorumlusu, sadece sınıfta kalan hâkimler değil, aynı zamanda hâkimleri girmemeleri gereken bir sınava sokan siyasetçilerdir.”
Yargımızın Bağımsız bir Yargı, Hukukumuzun Adil karar verdiği bir yargılama sistemi, evrensel yerel dengeleri gözeten bir hukuk zihniyeti, vatandaşlarımızın güvenini, huzurunu kişilerin adalet kaygısını giderecek yargı kurumları anlayışı oluşturmak dileğiyle… Selam ve Saygılarımla…
Hüseyin Benek – 11.11.19 – vatandasfikri.com
Kaynaklar
2* Ersan Şen - Türkiye Günlüğü Dergisi 139 Sayı
3* Kemal Gözler - Türkiye Günlüğü Dergisi 139 Sayı
|