|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
KENT HASTALIKLARI |
KENT HASTALIKLARI
Evet bir kent de en önemli hastalık ne derseniz bana göre o kentlilerin kent yaşamı için oluşturulmuş kurallara uymamasıdır diyebilirim… Diger hastalıklar önemsiz midir derseniz hayır degildir derim, örnegin başımız da, dişimiz de ağrısa önemseriz degil mi?
Aynı şey kent hastalıkları için de geçerlidir, örnegin yeşil alanları yok eden bir planlama kent hastalıklarının başlıcalarındandır. Bu planlamanın içinde kentin nufus yoğunluğu, bu nufusun nerelerde yogunlaşacağı, bu nufusun kent içi toplu ulaşımı hepsi planlamaya girer ve bunlar düzgün yapılamazsa sadece yaşamsal amaç edinilmiş demektir, bu en ilkel insanın bile başardığı bir amaçtır. Çagımız da amaç daha nitelikli yaşamak olmalıdır. Kentler kuralsızlık ve plansızlık nedeniyle hastalanırlar, ama insanlar gibi ölmezler, sürünürler. Kentler sürünürken orada yaşayan kentliler de kentin sürünüşüyle birlikte onlarda sürünür… İkinci hastalık türü ise tarih bilincinden yoksunlukla ortaya çıkar.
Evet, insan anılarıyla insandır, onu bu hale getiren yaşamı onun anılarıdır, kentin anıları ise tarihsel dokularıdır, bunlar müzeler, tarihi binalar, tarihsel kalıntılardır.. Bunlar kentin geçmişinden günümüze mesajlar içerirler, bu mesajlarla kentin bir sosyal hayatı olur ve burada devamlılık esastır. Bu hayat yoksa sadece işle ev arasına sıkışan kent sakinleri mutsuz olurlar. San ki günümüz kentli anlayışı her şeyi yıkıp yerine yenilerini yaparak geçmişin izini silmeye dönük bir kültür diyecegim ama buna ancak kültürsüzlük diyebilirim. Kültür bir devamlılığı, gerektirir, zaten kültürel degişimler fark edilmeden olanlardır. Bu degişimler hazmedilerek yapılırlar, bunun devamlılık ve degişim iç, içedir. Bu tarihsel birikime sahip çıkmam hastalığını inşallah daha fazla tarihi dokuya zarar vermeden aşarız. Ankara Büyük Şehir Belediyesi bu konuda Hamam Önü ve Hacı Bayram Veli çevresinin düzenlemeleriyle aşmış görünüyor.
Bir meydanı yok etmenin çeşitli yolları vardır, bir millet karşı çıkmaz cami yapalım altına da iş yerleri, iki kültür merkezleri yapalım, üç okul yapalım ama bir yeşil alana okul yapıldığına hiç tanık olmadım, hiçbir tiçari getiri yok, aynı zaman da siyasal bir rant aracı da degil… Sonra büfe, muhtarlık binası, bekci kulübesi, taksi duragı, bankamatik, ve Güvenlik güçlerinin otoparkı(Buna en güzel örnek Ankara Güven parktır) Bu parkın aşağı yukarı yarısı işğal edilmiştir… Ben önce bir köşenin işgal edildiğini gördüm sonra genişleye genişleye yarısına yakının dan artık kentli yararlanamıyor… Kızılay da da başka park yok…
Örnegin Istanbul tarihi artık rantın gölgesinde kalmıştır, Ne surlara, ne camilere, tarihi binalara, mekanlara karşı saygı kalmamış en diplerine ve onları gölgede bırakacak şekil de kartondan maketleri andıran gökdelenler dikilmiştir. Muhtemeldir ki iyi para kazanılmıştır, ama hiçbir turist bu gökdelenleri ziyarete gelmeyecektir… Bu hastalık artık aşılamaz bir haldedir, kent bağışıklık kazanmalıdır…
Ben bizim toplumu anlamakta sıkıntı çekerim be adam asgari üçretlisin, bir futbolcunun milyarlaca liraya transverini normal karşılarsın, bu gökdelenden içeri seni sokmayacaklarını bile bile çok güzel kent gelişiyor diyerek onaylarsın… Demek ki kent hastalıklarının temelin de kentli hastalığı var. Bu hasatlığın da temelin de kentlilik bilincinin ve kültürünün olmaması yatmaktadır.
Kentler de son zamanlar da daha çok alışveriş merkezleri yapılır ve buralar ziyaret edilir olmuştur, buraların kültürü yoktur. Hiçbir kültürel mesaj vermemekte, sadece reklama ve pazarlamaya dönük mesajlar verilmektedir. Hatta mümkünse bedavadan ne oturulacak yer, ne girilecek bir tuvalet bile yoktur. Oturmak istersen mutlaka bir kafeteryaya, tuvalete gireceksen mutlaka üçretli bir yere girmek zorunda kalınıyor. Oysaki eski alışveriş merkezleri olan çarşılar daha insancıl, daha bir kültürel mesajlar içermektedir. Mesela mutlaka görünür bir köşesin de mescit, insanların para harcamadan oyalanabilecekleri sosyal alanlar bulunmaktaydı… Şimdi ise herşey de paraya dayanan bir kültürsüzlüğün hakimiyetiyle çarşılarımızın yerini AVM ler alıyor. Dolayısıyla da kültürel bir yok oluşla yüz yüzeyiz… Mescitsiz, halkın parasızda oyalanabilecegi bir alan olmadan buralara ruhsat verilmemelidir.
Eski kent dokularını hiç olmazsa Ankara da olduğu gibi muhafaza edelim ve kent kültürünün devamlılığına hizmet eden mekanlar olsun… AVM ler markaların ve alışverişlerin yarıştırıldığı yerlerdir, kapitalizmin bize hediye ettiği yozlaşmaların ileri boyutudur. Bizim muhafazakarlığı agır basan vatandaşlarımız da bu AVM kültürüne çok cabuk adapte olmuştur, hayırlı olsunlar…
Kentlerimizin başka en önemli hastalığı ne derseniz damarlarında ki tıkanıklıktır, kentin damarları bulvarlar, caddeler, sokaklardır. Buralarda akışkanlık trafikle ölçülür, acaba 15 kilometreyi kaç saatda gidiyorsunuz, normal şartlarda 15-20 Km kaç saat de gidilir… En fazla 25 dakikada gidersek ve kent içi ulaşım bu oran 1-2 aat alıyorsa demek ki damarları tıkanmış kentimizin de haberimiz yok… Yada artık bu aksilikleri kanıksamışız…
Kentin cigerleri nasıl dersek, onlar da vadileridir, parklarıdır, yeşil alanlarıdır, mesire yerleridir, meydanlarıdır. Hangi kent bu acıdan zenginse o kentin ciğerleri sağlamdır, yani havası temizdir.
Bütün bir lentin sağlıklı olabilmesi için kenlillerin çevreci bir bilinci olması lazımdır, bu önce mevcudu korumakla, sonra yeni dogal alanlar yartılmakla mümkün olur… Acaba biz bunu başarabiliyormuyuz ve başaramıyorsak neden başaramıyoruz?
Yaşadığımız kent ne kadar sağlıklı olursa biz de o kadar sağlıklı ve mutlu oluruz, sağlıklı bir kentte yaşamaktan da mutluluk duyarız. Herkese sağlıklı, mutlu bir yaşam dileklerimle, selam ve sevgilerimle…
Hüseyin Benek – Kasım 14 – www.vatandasfikri.com
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|