|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
KURUMLARIN YIPRATILMASI Siyasi, Yargı, Ordu |
KURUMLARIMIZIN YIPRATILMASI
(Siyasi, Yargı, Ordu)
Güncel olduğu için ele alacağımız kurumlarımız siyasi, ordu ve yargı kurumlarıdır. Bütün kurumlar gibi bu üç kurumumuzda ihtiyaçlardan dolayı ortaya çıkmıştır, yani bu kurumlarımıza toplum olarak ihtiyacımız vardır. O zaman neden bu kurumları yıpratalım veya yıpranmasına izin verelim, hep beraber bu sorularımızın cevabını bulmaya çalışalım. Yargıya neden ihtiyaç duyuyorsak onun için de yargıyı yıpratmayalım. Bu kural bütün kurumlarımız için de geçerlidir.
YARGI KURUMLARININ YIPRATILMASI
Yargı bir karar alır, birileri veya ben bu karardan olumsuz etkilenmişizdir, beklentilerimiz karşılanmamıştır, yandaşlarımız zarar görmüştür. Bize düşen hemen bu kararı kınamak, siyasi olduğunu iddia etmek, yanlış yanlı olduğunu medyamız aracılığıyla, Yargı ve yargıçlar aleyhine kamuoyunu yönlendirmek, bu kararları tartışmaya açmak hepimize lazım olan yargı kurumlarımızın yıpratılmasına neden olur, olmaktadır. Az çok hukuk bilgisi olanlar, bu kararların kamuoyu önünde tartışılmasının yanlışlığını bilir.
Öte yandan en basit haliyle düşünecek olsak bile, futbol kuralları gereği hakemin kararlarından geri dönüş yoktur, bu da bilinir, oyuncuların ve taraftarların itirazının nedeni bir sonraki kararı etkilemeye yöneliktir.
Yargılama usullerinde yanlış kararlardan dönebilmek için üst mahkemelere itiraz hakkı saklıdır. Mahkeme kararlarının isabetli mi isabetsiz mi, kanunlara uygun mu, değil mi sorgulaması üst mahkemelerde yapılmaktadır. Yargıtay, Danıştay, Sayıştay yüksek mahkemelerden olup yerel mahkemelerin kararlarının kanunlara uygunluğunu denetler. Anayasa mahkemesi de üst mahkemedir ama o, kanunların Anayasaya uygunluğunu denetler, bu mahkemenin kararları kesindir. Son zamanlarda AİHM’ne (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) bireysel başvuruların önü açılmıştır. Bu yeni bir hak arama yöntemi olarak vatandaşlara sunulmuştur.
Halkımız üst mahkemelere temiz mahkemesi demiştir, belki kararlarda bir kirlilik varsa temiz mahkemesinde temizlenir diye. Biz bunları biliyor da hala Yargıyı ve karar alan yargıçları zan altında bırakacak açıklamalar yapıyor, tarafımız olan yazar ve çizerlerle aleyhte yayınlar yapılmasına ses çıkarmıyorsak, bir sonraki kararları etkilemeye mi çalışıyoruz, sorusu aklına geliyor insanın. Bütün bunlar bu kurumumuzun yıpratılmasına neden oluyorsa ve bu kurum ülkemize ve toplumumuza lazımsa ki lazım daha dikkatli davranmamız gerekmez mi? Elbette gerekir.
Ayrıca HSYK’nin siyaset etkisinden kurtulması gerekmektedir. Bu siyasi iktidar etkiliyor da daha öncekiler etkilemedi mi, onlar da etkiledi. Onların etkilemeleri de yanlıştı, şimdiki etkilemelerde yanlış. Bizim kurumsal yapılara zararlarımızdan biri de benim yanlışım, benim düşüncedaşlarımca idare edilmeli, etmeliyim çünkü bizim adamımız anlayışdır. Daha önceleri de Bakan ve Müsteşar’ı bu yargı kurumumuzda etkiliydi, bence yanlış şimdi de etkili, yine yanlış.. neden? Bu kurumumuz Hâkimler ve savcıların tayin, terfi ve özlük haklarını yapan bir kurumdur. Burada siyasetçiler veya normal vatandaşlar etkili olmamalıdırlar. Neden, yargılanmaya aday veya yargılananların etkinliğinin olduğu bir yargılama ortamında, bağımsız yargılanma yapılamazda ondan. Bu kurumumuzun (HSYK) yargılama bağımsızlığı için, yargıçların haklarının korunması için, siyasetçinin ve medyanın baskılarından kurtulacak bir yapılandırmayla yapılandırılmalıdır.
Son olarak yargıçlarımız, ben bu kararı alırsam yarın medyaya nasıl yansırım kaygısı taşımamalı, yargılama üzerinde baskı oluşturmaktır bunun adı. Bu gün sizin bu baskıyı oluşturma gücünüz var diyelim, ama yarın bu baskı kurabilme gücü sizin rakiplerinizin eline geçtiğinde yargı kurumlarının bağımsızlığı hepimizden çok size lazım olacaktır.
Gelelim yıpratılmaya çalışılan diğer kurumumuz olan Silahlı Kuvvetlere (TSK ya.)
ORDU KURUMUNUN YIPRATILMASI
Ordu niçin vardır? Bu kurumun gerekliliği bu sorunun cevabında saklıdır.
Ordu öncelikle vatanımızı ve yasal düzeni korumak için vardır. Vatanın için de kim yaşar? Vatandaşlar sen, ben, öbürsü, siz yani biz millet olarak yaşarız. Bu vatan da, yasal düzen de, bu ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesindir. O zaman bu kurumlarda bizim kurumlarımızdır, yıpranması bizi neden memnun etsin ki? Etmemelidir. Buradaki amaç nedir o zaman?
Bir gazete ele alalım bizim ordumuza saldırı olmuş, şöyle ihmal varmış, böyle sorumsuzluk varmış, efendim komutan düğünde imiş, orada ki asker uyumuş falan fistan, ararsan zan altın da bırakmak için bahane bulursun. Bütün bunlar bana Nasrettin Hoca hikâyelerini hatırlatıyor. Hoca’nın evine hırsız girer bunu duyan komşuları Hoca’ya geçmiş olsuna gelirler, bu arada hepsi hocaya kızar, kapıyı iyi kitleseydin ya, kolu komşuyu uyarsaydın ya, biraz olsun uyanık dursaydın ya.. Hoca kızar yav Allah’tan korkun, kuldan utanın hırsızın hiç mi suçu yok diye komşularına sitem eder. Biz, bizim askerlerimize saldıranların morallerini artıracak hareketlerden kaçınmalıyız. Bu çatışmalar da moral çok önemlidir, milletin ordusunun yanın da olduğunun bilinmesi, hem ordu mensuplarının moral ve destek bulması için hem de saldırı da bulunanların başarı umut etmelerinin önüne geçmek için çok önemlidir. Spor müsabakaların da bile moral çok önemli iken neden bu kadar ordumuzu yıpratmak için bahane ararız. Belediye teşkilatına gösterilen özen ordu teşkilatına da gösterilmelidir.
Saldırı haberlerin de ihmal varsa araştırılmalı demek başka, ihmal var demek başkadır, hangi araştırma sonucu bunu kesinlik belirterek veriyorsun, bu hırsızın, saldıranın ekmeğine yağ sürmektir. Bu işini canı pahasına yapan güvenlik güçlerini zan altında bırakmak ve moralleriyle birlikte mücadele şevkini kırmaktır. Bundan sonraki mücadeleler de yer alacak yeni askerler için sizi bile bile ölüme gönderiyorlar mesajı vermektir, ayıptır, yazıktır söylemlerimize son derece dikkat etmeliyiz. Geçenlerde yabancı ülkeden gelen bi istihbaratla bir siyasetçimize bizim ordumuzun mensubu iki subayın suikast düzenleyeceği haberleri üzerine yaşanan ordu siyasetçi polemiği hem harp okullarında hemde siyaset bilimi ders kitaplarında gençlerimize alınması gereken ders niteliğinde okutulmalıdır.
Ben kendimi öldürtmek için ihmal ve sorumsuzluk içinde olacağım lütfen eleştirilerimizi yaparken yıpratıcı ve yıkıcı olmayalım. Yiğidi öldürelim, hatta öldürmeden hakkını verelim, bu yiğitler bizim milletimize her zaman lazım olacaktır. Kaldı ki saldırı savunma yapmaktan daha kolaydır. Burada durum daha da vahim top yekûn bir saldırıda da bulunamıyorsun çünkü karşındaki senin vatandaşın, çok seçerek oradaki işinde gücünde devletinin yanın da olanlara zarar vermeden savunma yapacak, bu hassasiyet bazı durumlarda güvenlik güçlerini pasifize edecektir. Ayrıca saldırmamız gereken terörist grubun içinde bizim ajanımız varsa bu grubun imhasıyla haber kaynağımız ajanımızı da yok etmiş olmaz mıyız, bu gibi durumlar da, silahlı kuvvetlerimizi pasif davranmaya itecektir. Bilen komuta kademesi dışında astlar ve medya bu pasif hareketlere anlam veremeyecektir. Sadece neden saldırmadıkları konusunda yalan yanlış yorumlar üreteceklerdir. Saldırmak ve savunmak farklı yöntemler gerektirmektedir.
Biraz eğitimini almışsanız, saldırmanın kolaylığını üstelik de bu saldıran grubun kendi vatandaşlarınızdan olması, savunmanızı dahada zorlaştırmaktadır. Görüyoruz bir el bombasıyla, bir roket atarla, bir uzun namlulu silahla saldırırlar, yola mayın döşersiniz her gün ölerinden gecen ve her zaman aynı yerde duran(karakollara) askeri birliğe saldırmak kolaydır, hiçbir zaman karşılıklı çatışmaya girmezler beklerler ve en avantajlı anlarında saldırırlar. Bu terörist gruplar hep bu kolay saldırıları seçerler. Burada bize düşen görev, vatanın savunmasını yapanların, yasal düzeni korumak için çarpışanların yanın da olup onların morallerini ve mücadele azimlerini yüksek tutmaktır. Dikkat edelim eleştirirken yanlışlıkla hırsızın suçunu, saldırganın hainliğini öne çıkarmıyor da ihmal varı öne çıkarıyorsak güvenlik kurumlarımızı yıpratmış oluruz. Kurumlar söz konusu olduğunda siyasi rakiplerimizle siyaset yapıyor gibi değil de, bizim için zaruri olan kurumsal yapılar olduğunun farkına vararak söylem ve eylemlerimizi seçersek kurumlarımızı yıpratmamış oluruz.
Yoksa birbirimize güvenimiz azalır, ortak paydalarımız ortadan kalkar, toplumsal bağ zayıflar böylece kurumsal yıpranmalar toplumsal yıpranmaya dönüşür.
Kurumların ortaya çıkmasının nedeni toplumsal ihtiyaçtır demiştik. Bir anda demokrasi için çok gerekli partilerin ve meclisin, yürütmeyi oluşturan Bakanlar Kurulunun, Başbakanın, Yargı kurumlarının ve Silahlı Kuvvetler’inin olmadığını düşünün; ben, düşünmek bile istemiyorum, iyisi mi düşünmeyelim ve bu kurumlarımızı yıpratmayalım, iyi çalışmaları için ne gerekiyorsa onu yapalım o ortamı hazırlayalım.
Bu yazımdan eleştirmeyelim de çıkarmayalım, eleştiri sınırlarını ve üslubunu iyi seçelimi çıkaralım, eleştirilerimizi önerilerimizle birlikte yapalım, yapılan hataları söylememiz gereken ortamlarda söyleyelim, yöntemlerimizi beğenmeyebiliriz ama hainlik gibi çok ağır bir ithamlarda bulunmayalım.
Eleştirirken dağda elinde silahıyla yasa dışı unsurlarla mücadele edenlerin morallerini ve mücadele şevklerini kırmayalım. Bizim ordu mensuplarımız bu işte tecrübeliler biz onlara kamuoyu desteği verelim. Şimdi de siyasi kurumlarımızın yıpratılmasının nedenlerine bakalım.
SİYASİ KURUMLARIMIZIN YIPRATILMASI
Siyasi rakiplerimizi, yani alternatiflerimizi eleştirirken eleştirilerimizi yıkmaya yok etmeye vardıracak boyuta taşımayalım. Siyasi kurumlarımız deyince akla ilk gelen kişi ve kurumlar partiler ve liderleri olmaktadır. Bunların yanı sıra yıpratılmaması gereken kurumların başında yasama ve yürütmede gelmektedir. Partilerimiz ve liderlerinin yanı sıra yasamayı oluşturan TBMM ve yürütmeyi oluşturan Bakanlar Kurulu, Başbakanın da yıpratılmaması için eylem ve söylemlere dikkat etmeliyiz. Siyaset ortamın da zaman zaman medyada haber değeri olsun diye yapılsa gerek sokak da konuşulması abes olacak açıklamalara tanık olmaktayız. Bu toplumsal seviyenin altındaki açıklamalar siyasi kurumlarımızın yıpratılmasına neden olmaktadır. Buradan şu anlaşılmasın sadece açıklamalara konu olan yıpranıyor, düşük seviyeli üslupla açıklama yapanlarda yıpranmaktadır.Yürütmenin aldığı son bir kararı değerlendirdim.Ordu mensubu komutanlar görevden alınır,yasalara uygundur.Yürütmenin böyle bir yetkisi vardır.O zaman bu kararı değil,bu kararın alınmasının önünü açan yasayı tartışalım.
Bunların yanı sıra gördüğüm başka bir yıpranma nedeni de aynı seçmen kitlesine hitap etmekten kaynaklı bir siyasi çelişki söz konusudur. Sosyal demokrat bir partiyseniz, milliyetçi ve muhafazakâr kitlelere hitap ederken ilkelerinizi yok sayarsanız oy almayı bırak oy kaybedersiniz. Muhafazakâr bir parti iseniz milliyetçi ve sosyal demokrat tabana hitap ederken kendi ilkelerinizi unutmamalısınız. Aynı şey milliyetçi partiler için de geçerlidir. Bu partilerimiz demokratik ortam da alternatifi farklarıyla yaratacaklar ki siyasi ortamımıza nitelik katsınlar. Yoksa hepsinin birbirine benzediği ortamlar siyaseten yıpratmanın önünü açar. Farklılığımızı koruyarak ve farklıya saygı duyarak siyasi ortamı nitelikli hale getirerek saygınlığını artırmalıyız.
Yöneten, kitlelerin üzerinde gönüllülük çerçevesinde etkili olan, farklı duruşlara ve çözüm önerilerine demokrasimizin ve vatandaşımızın ihtiyaç vardır. Herkes ten çok siyasilerimizin bunu fark etmeleri gerekir. İktidarı, muhalefeti ve sivil toplum örgütleriyle, siyasilerimiz bu toplumun atılım yapacak dinamiklerinidir. Bu örgütlerde görev alanların, liderlerinin siyasi nitelikleri, siyaset yapma yöntemleri, siyaset ortamının saygınlığını artırır veya azaltır. Siyasetçilerimizin saygınlığı kurumlarının saygınlığını artıracak, kurumlarımızın saygınlığı ülkemizin her alanda saygınlığını artıracaktır. Lütfen dikkat edelim, birimiz gaza diğerimiz firene öbürümüz debriyaja basmayalım, yanlış basanları da uyararak doğru davranış sayımızı artıralım. Böylece hep beraber yıpranmamış oluruz.
Siyasi kurumlarımızdan muhalefet partilerinin de yıpratıldığı görülmektedir. Bunlar iki şekilde yıpratılmaktadır. Birinci yıpratılma nedeni iktidarın muhalefetin tepkilerini dikkate almamasındandır, yine iktidar muhalefetin makul önerilerini önemsemediğindendir.
İkincisi ise muhalefetimizin her şeye hayır demesi ve tepki göstermesindendir. Bir iki nedenler birbirini besleyerek yıpratılma devam edegelmiştir. Demokrasilerde muhalefetin önemini hepimiz biliriz, hatta muhalefet yoksa demokrasi de yoktur. Muhalefetimize de gereken saygının kazandırılması için çalışılmalıdır.
Bu kurumsal yapıların yanı sıra herhangi bir meslek mensuplarının veya burada adını anmadığımız kurumların da yıpratılmaması gerekmektedir.
Bu kurumlar ve meslekler her zaman hepimize lazımdır. Bunları düşünerek hareket etmek ülkemizin, devletimizin, milletimizin vatandaşımızın yararınadır. Kendi kurumlarımızı yıpratarak bindiğimiz dalı kesmeyelim.
Diğer kurumlarımızı da böyle yanlış anlaşılmalar la yıpratmayalım. Bir doktor hata yaptı bütün sağlık kurumlarını değil, bir polis hata yaptı bütün emniyet kurumunu değil, bir imam hata yaptı bütün diyaneti değil, belediyede çalışanlardan biri hata yaptı bütün belediyeyi değil, bir düşünce mensubu yanlış yaptı bütün düşünce mensuplarını değil, bir siyasetçinin yanlış yapması halinde bağlı olduğu siyasi partiyi değil kişileri eleştirelim, kişileri suçlayalım çünkü suç kişiseldir.
‘’Değerin yoksa kültürün yoktur, kültürün yoksa yasan yoktur, yasan yoksa hukukun yoktur, hukukun yoksa adaletin yoktur, adaletin yoksa iktidarın ve devletin, kurumların yoktur, iktidarın ve devletin, kurumların yoksa hiçbir şeyin yoktur.’’ (Fikri Adil)
Biz kurumların önemini kavrayamadık herhalde, benim çıkarıma tersse bu yanlıştır, bu kurumlar batsındır dan vazgeçelim diyerek, herkese selam ve sevgilerimi sunarım.
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|