M.AKİF KİMDİR?
M.AKİF ERSOY'U ANLAMAK
Mehmet Akif kimdir, sorusunun o kadar çok cevabı vardır ki, ona şu derken, O, hem O dur hem de bu, bu nedenledir ki O toplumu neye ihtiyaç duymuşsa o olmuştur. Bir bakarız Öğretmen bir bakarız, vaiz, Yaşadığı dönemler o kadar calkantılı, milletimiz için o kadar zor yıllardı ki takdir edersiniz ki, bir millet ve vatansever o yıllar da kendisi için yaşayamaz dı ve M. Akif de öyle yaptı kendisi için degil toplumu, milleti, ümmeti için yaşadı… Yaşamada ki amaç nedir dünyaya iz bırakmaktır o öyle bir iz bıraktı ki hepimiz onu her gecen yıl daha çok seviyoruz… Onun izleri olan şiirleri, yazıları, vaazlarını günümüz de neredeyse duymayan kalmadı…. Üzerin de konuşuluyor, yazılıyor….. Onu anlamaya çalışyoruz….
Mehmet Akif, diye durup düşündüğümüzde ilk aklımıza gelen ne olur, idealler adamı, Vatanı sevmek, imandandır düsturu, istiklal marşını yazdığı için milli şair, Osmanlının yıkılışında vatana çöreklenen emperyalistlere karşı, antiemperyalist, yoksullukla mücadele edilmesi gereğinin altını çizen sosyal eşitsizlikleri insanların yüzüne vuran bir sosyal adaletçi, milli mücadele de bir kurtuluş savaşçısı, vaaz kürsünde iyi bir vaiz, edebiyatcı olarak düşündüğümüz de ise Aruz veznini en iyi kullanan iki şairden biri…. Bütün bu özelliklerini birleştirince iyi bir vatandaş, insan ve mümin, olarak değerlendiriyor, Allah'ında iyilerden olarak değerlendirmesini diliyor ve kendisini saygıyla, rahmetle anıyor, örnek alıyoruz. Onun ruhundan ruhlanmak için onun bıraktığı Safahat adlı kitabını önce bizler sonra da gençlerimiz elimizden düşürmeden okumalı, demek yeterli degildir, bu kitapda ki ruhu özümseyerek dünya da yaşanılan insani nitelikler erezyonuna karşı dur diyebilecegimizi düşünüyorum…
O yıllar Osmanlı çöküyor, Mehmet Âkif, imparatorluğun ayakta kalması için çok caba sarf ediyor, ama nafile başarılamıyor. Umutuzluğa kapılmadan, işte bura da büyük ruh devreye giriyor ve Sevr anlaşmasının akabinde kürsü den şu vaazı veriyor… Diyor ki,
“Ey cemaat, gözünüzü açınız, ibret alınız. Artık kime hizmet ettiğimizi, kimin hesabına birbirimizin gırtlağına sarıldığımızı anlamak zamanı sanıyorum ki gelmiştir. Allah rızası için olsun aklımızı başımıza toplayalım. Çünkü böyle düşman hesabına çalışarak elimizde kalan şu bir avuç toprağı da verecek olursak çekilip gitmek için arka tarafta bir karış daha yerimiz yoktur. Şimdiye kadar düşmana kaptırdığımız koca koca memleketlerin halkı hicret (göç) edecek yer bulabilmişlerdi. Biz öyle bir akıbete mahkûm olursak başımızı sokacak delik bulamayız... Sevr bizim için Avrupa’nın hazırladığı bir ölüm fermanıdır...”
Bu ölüm fermanının yırtılması için verilen mücadeleye Akif yine en ön safta katılmış görevini layıkıyla yapmış bu alan da bize yine örnek olmuştur. Makam ve siyasi mücadeleler, düşünsel ve inançsal farklı algılamalar olsun, etnik köken farklılıklarına dayalı farklılıklarımız nedeniyle ümmetin yani birbirimizin bogazımıza sarılmanın mantıksızlığını haykırıyor… Bu haykırışı ve uyarıları duymamak için sagır olmak, düşünmez bir canlı olmak gerekiyor, nasıl oluruz? Üstelikte vatan, millet ve ümmet sözkonusuyken….
Mehmet akif görevini yaptı ülke Anadolu coğrafyasın da yeniden can buldu, siyaseti pek sevemeyen ve yanlış bulduğu bazı davranışlardan rahatsız olan Akif, Mısır'a adeta kendi istegiyle kendini sürgün etti, orada 11 yıl yaşadıktan sonra hastalandı ve ülkesine geri döndü…
Mehmet Akif'in Mısır dönüşü hastane de verdiği son röportaj da neler söylediğine bakalım ve bu son sözlerine kulak verelim…
Türk edebiyatına son devrin çok güzel şiirlerini hediye eden büyük şair Mehmet Akif vatandan on bir senelik bir ayrılıktan sonra tekrar aramıza dön dü vatanına kavuştu. Fakat İstiklâl Marşı’nın millî his, millî heyecan ve millî şiir meydana getiren bu büyük şairi Akif yurda hasta döndü. Şimdi hastanede tedavi altındadır. Yedigün muharriri Akif’le konuştu…
- Özledin mi bizi üstat?…
Dudaklarını hiç kıpırdatmasaydı, hiç ses çıkarmasaydı bile, bu zehir gibi gülümsemesiyle her şeyi söylemiş olurdu.
- Özlemek mi oğlum.. Özlemek mi?…
Bu acının büyüklüğünü bir daha kendi içinde görmek ister gibi gözlerini yumdu, sonra, kesik kesik konuştu:
-Mısır’dan üç gecede geldim.Bu üç gece,otuz asır kadar uzun sürdü…Orada on bir yıl kaldım..Fakat bir an oldu ki, on bir gün daha kalsaydım, çıldırırım..
- Hasret…
İstiklâl Marşı’nı nasıl yazdınız?
Yavaşça yatağında doğruluyor, yastıklara yaslanıyor, sesi birden canlanıyor:
- Doğacaktır, sana vaat ettiği günler hakkın!..
Bu, ümitle, imanla yazılır. O zamanı düşünün… İmanım olmasaydı yazabilir miydim? Zaten ben, başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu, elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır… Şu var ki,”İstiklâl Marşı”nın şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur. Ancak tarihî bir değeri vardır.” Tarih milletlerin hafızasıdır, işte bu nedenle Akif2im tarihe düştüğü notlar olan yazılarını, tevsirlerini tekrar tekrar gündemimize alalım ki, onun ifadesyile tarih tekerrür etmesin…
Bütün yaşamı ile bize İslam'ı anlatmaya çalşışan islam şairi, vatan, millet zordaysa mücadele haktır, farzdır'ı gösteren mücadeleci Akif, Canakkale zaferini Necip çöllerinde bir çadır da duyar, abdestini alarak iki rekat Şükür namazın dan sonra Canakkale şehitlerine adadığı Canakkale Şiirini yazar. Bu yazışda ki duygu yükünü görenler, hissedenler M.Akif'in bu şiiri cephe de yazdığınını sanır. O ümmeti kandıran ingiliz ajanlarına karşı Ümmeti birlige davet etmek için Teşkilatı Masusa'nın Başkanı Kuşcu Başı ile çöllerdeyken bu zaferin sevincini orada duyar ve öyle bir yaşar ki, bu zafer haberini sevinçle karşılayacagı sanılırken ağlama kırizine girer. Teşkilatı Mahsusanın başkanı Kuşcubaşı Eşref rahat bırakın der. Ağlayarak, bu duygularla yazdığı ve Mehmetcige hediye ettiği 'Canakkale şiirin de şöyle der…
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? -- Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi --- En kalabalık orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. --- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! -- - Ne yüzsüzce bir yığınak ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!" -- Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, -- Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! -- Varsa gelmiş, açılıp hapishanesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,-- Eski Dünya, Yeni Dünya, insanoğlunun bütün kavimleri,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.-- Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında, ------- Cihanın yedi iklim dikiliyor karşısına da,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! ------ Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; ----- Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. ----- Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ.--- Kimi Hintli, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ! ------- Hani, veba mikrobunu bile utandırır bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil, ----- Ah, o yirminci yüzyıl yok mu, o soylu yaratık,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil, ----- Ne kadar gözdesi varsa ise, hakkıyle alçak,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; ------ Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. ------- Döktü içinde gizlediği şeyleri utanmazcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... ---- Maske yırtılmasa hala bize çok güzel bir yüzdü o yüz
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. ---- Medeniyyet denilen kahbe, gerçekten, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, --- Sonra lanet olasının yakıp yıkmak için kullandığı araçlar,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. --- Öyle korkunç ki: Eder her biri bir ülkeyi harap.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; -------- Öteden yıldırımlar parçalıyor ufukları;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; ----- Beriden zelzeleler kaldırıyor derinlikleri;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;---- Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. ---- Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam, ---- Yerin altında cehennem gibi binlerce ateş,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam. ------ Atılan her ateşin yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer ---- Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer... ----- O ne korkunç tipidir: Savrulur insan parçaları...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,--- Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak. ---- Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, ----- Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. ------ Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, ----- Veriyor yangını, durmuş da açık göğüslere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre. ------- Sürü halinde gezerken sayısız uçak.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler.---- Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! ---- Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; ----- Ne çelik siperler ister, ne siner düşmanından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman? ------ Alınır kale mi göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? --- Hangi kuvvet ona,haşa, boyun eğdirebilir ki?
Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm. -------- Çünkü o sağlam istihkam Allah'ın eseri.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler, ------ Güçlü yapılmış yerler bile sarılıp indirilir
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; ----- Ama, insanın azminin yolunu kesemez insan yapısı eserler
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi; ----- Bu göğüslerse İlahi yapının sonsuz sınırı
"O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi. --- Allah 'o benim en güzel eserim,onu çiğnetme'dedi
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: -- Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek. ----- İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... --- Şehitlerin gövdesinden oluşmuş bir baksana dağlar taşlar
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar... ---- O, namazdaki rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, --- Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! ---- Bir bayrak uğruna, ey Rabbim, ne askerler şehit oluyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! ---- Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. ----- Gökten atalarımız inerek öpse o temiz alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... ----- Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor İslam'ı...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. ----- Bedr'in arslan gibi askerleri ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? --- Sana dar gelmeyecek mezarı kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın. --- "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb.----- O tarih kitabı altüst ettiğin çağlara da yetmez.
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. ------- Seni ancak sonsuzluklar kapsayabilir.
'Bu, taşındır' diyerek Kabe'yi diksem başına ----- 'Bu, taşındır' diyerek Kabe'yi diksem başına
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; ---- Ruhumun İlahi ilhamını duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle, ------- Sonra gök kubbeyi alsam da örtü diye,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; ------- Kanayan kabrine sersem bütün yıldızlarıyla;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, ------ Mor bulutlarla açık türbene bir tavan çatsam,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; -------- Yedi kandilli Ülker Yıldızı'nı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına; ------- Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, -------- Uzanırken, gece ay ışığını getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; -------- Türbenin bekçisi gibi gibi tâ güneşin doğuşuna dek bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; ----------- Gündüzün avizeni güneşin taze ışıklarıyla
Yukarda hayatından kesitler sunduğumuz, yazdığı şiirleri hepimizin severek okuduğumuz bu şaire karşı günümüzde ki verilen degerin aksine o hasta anların da devletimizin görevlileri yeterli ilgi göstermemiş deseklerini esriğemişler, belki de görüş ayrılıkları nedeniylelikle özellikle ilgisiz bırakılmış olabilir. Bunu söylemesem M.Akif'e vefasızlık yapmış olurum diye düşünerek bu haksızlığı buraya aktarmak zorun da kaldım…. Ama, ona devlet sahip çıkmamasına rağmen, arkadaşları, dostları ve halk sahip çıkmış onu yalnız bırakmamıştır…
Nitekim cenazesini devlet töreni olmaksızın arkadaşları, dostları ve halk tesadüfen duyulmasına rağmen hatırı sayılır bir katılımla İstanbul Üniversitesinin ögrencilerinin agrılıkta olduğu kalabalık bir toplulukla okullarından getirdikleri bayrağa sarılarak defnedilmiştir….Dünyanın hiçbir ülkesin de Milli şairine bu vefasızlık yapılmışmıdır bilinmez, ben devletimizin artık siyasi çekişmeleri kültürel hayatın dışın da tutarak siyaset adamı, kültür adamı ayrımı yapabilecek kadar olgunlaştığını düşünüyor… Günümüzde ki kültür adamlarına yeteri degeri verecek kadar, sahip çıkıldığını düşünüyor ve görmek istiyorum…
Akif'i toplum olarak dinlememiz, okumamız, onun ruhuyla, yaşanılan erezyonlara karşı zırhlanmamız, ruhlanmamız gerektiğini düşünerek onu saygıyla, hürmetle anıyor, yaptıklarından, yazdıklarından dolayı milletimiz, ümmetimiz adına teşekkür ediyorum, biz onu iyilerden biliyor, Allah'tan da onu iyilerle degerlendirmesini diliyorum….. Milletime selam ve saygılarımı sunuyorum…..
Hüseyin Benek – www.vatandasfikri.com … 25 Aralık 13 Ankara- Keçiören
Kaynaklar
1- M.Aakif Ersoy, Düz yazılar, Tevsirler, Vaazlar, Hazırlayan Vahap Akbaş, Beyan yayınları
2- Safahat- Hazırlayan Kemal Bek, Özgün diliyle, Günümüz Türkce'siyle – Bordo/Siyah Türk Klasikleri
3-Sadi Somuncuoğlu http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=16409
4- Mehmet Celik'in röportajı, Sıradışı programı,
5-http://www.xn--edebiyatgretmeni-twb.net/forum/sevdiginiz_siirler/canakkale_sehitlerine_siiri_ve_aciklamasi-t612.0.html
6- Ahmet özcan'ın M.Akif'e Mektubu- http://www.haber10.com/makale/1507/#.Urq8atJdXIc
7- Uğur Uzunok'un yazdığı, Hilali Hasanov'un yönettiği, Tiyatro Sanatçısı Ahmet Yenilmez’in sergilediği Mehmet Akif Ersoy’un hayatından kesitlerin yer aldığı ""Safahat' Mehmet Akif Dönüyor, Ya Siz, Neredesiniz?"" Oyunundan yararlanılmıştır…
|