KAYGILISINIZ, KAYGILIYIZ, KAYGILI
Artık toplumda bu davranış öyle bir yaygın hale geldi ki, (kaygılanma, endişelenme) bunun nedeni yaşam tarzlarımıza, siyasi düşüncemize, inanç ve ibadetlerimize müdahale edilir korkusundan beslenen bu kaygılar artık neredeyse hayatımızı çekilmez hale getirmiştir. Hepimizin ruhsal dengesini bozan bu duruma, uzunca bir dönemdir gerilimler üzerinden siyaset yapan siyasetcilerimizin katkısı büyük olmaktadır. Ayrıca kendimizde bu kaygılarımıza kaynaklık etmekteyiz… Kaygı ne yapıyor?
Kaygı insanı yoruyor be, kaygı insanı geriyor be, kaygı insanı saldırgan yapıyor be, kaygı insanı tepkili yapıyor, korkulu yapıyor, tedirgin yapıyor, umutsuz yapıyor sinirli yapıyor, asabi yapıyor, güvensiz yapıyor, ama görüldüğü gibi mutlu yapmıyor. Bu kadar gerilim sonunda da psikolojik sorunlu yapacak bizi….
Nelerden kaygılanıyoruz: düşündüm, iki türlü kaygı kaynagımız var, biri kişisel digeri toplumsal.
Önce kişisel kaygıları ele alalım, iş bulabilecekmiyim, hayalimdeki kızı/erkegi bulabilecekmiyim, iş yerinde ilerleyebilecekmiyim, arabam olacak mı olanlar içinde modelini yükseltebilecekmiyim, şu borç ne zaman bitecek, bu kız bana ne zaman gülecek, bu çocuk okuyacak mı, üniversiteye girecebilecek mi, okulu bitirdi iş bulacak mı, bu yolculuğu kazazız belasız bitirebilecek miyiz, bu kadına/erkege sevdiğimi söylesem ne tepki verecek, şu işi zamanında yetiştirebilecek miyim, yemek yerken bu bıcagı nasıl kullanacaktım, bu içkiyi içiyorum sarhoş eder mi, mutlu olacakmıyım, bu gece yatakta başarılı olabilecek miyim, tatmin olabilecekmiyim vs..vs bu liste uzar gider. Kimi yerlidir kimi yersiz kaygılarımızın, ama besleyen bir kaynak vardır.
Bir diger kaygı kaynagımız toplumsaldır, bunları ise şöyle sıralayabilirim, okuduğum gazeteden amir, patron kıllanır mı, karımın baş örtüsü sorun olur mu, sevdiğim yazarı söylersem acaba bana ne tepki gösterirler, Namaz kılsam ne derler, kılmasam ne derler, içki içtiğimi söylesem nasıl bir kanaat bırakırım, şu sanatcının müziklerini dinlesem beni bana karşı nasıl bir yargı oluşur acaba bunlar şucu mu, bucu mu, bende ona göre sucumu desem bucu mu desem, bu bizim meshep mensubuna benziyor şu onlardan herhalde, ben siyasi düşüncemi acıklasam ne derler acaba, bu renk, şu tip kıyafetle gitsem toplantıya nasıl karşılarlar, en iyisimi ben şöyle yapayım, acaba telefonum dinleniyor mu, internetim gözetim altında mı, kırmızı ışıkta geçtim, surat yaptım yakalandım mı, ana dilimi burada konuşsam beni dışlarlar mı, dini inancıma nasıl bakarlar, bizim tahrikatı burada severler mi soruları kaygıyı en üst sevyeye çıkarır ve bizi paronoya yapar, yapıyorda.
Nereden çıkarıyorsun diyorsan bu kadar kaygı, şüphe, endişe durupdururken olmaz, bunu biz karşılıklı birbirimizin kaygısını besliyoruz, hemde nasıl besleme, bizim iktidar zamanı kimse baş örtüsü örtemezdi, şimdi bak nasılda sayıları çogaldı, bunlar valla da billah da bizide örtecek, nah buraya yazıyorum, kara carşaflara bizide sokacaklar. Tüh yazık senin bu güzelliğin çarşafa girerek saklanılacak güzellik mi… Ya bizim adamlar seçimi kaybederse bizim halimiz ne olacak ihale alamayacağız, alacakları almayacağız, amirlikler gidecek, lan ne bizim bu hayat beee…
Aslında hayat güzelde biz kötüyüz, kendimiz karşıdakine, karşıda kini kendimize tehdit görüyoruz. Hem kendi kaygımızı hemde karşıdakinin kaygısını besliyoruz ha besliyoruz, tabir caizse kan tepemize çıkıyor, beynimizde müthiş bir baskı hissediyoruz. Ne oluyoruz arkadaşlar kıyamet haberimi aldık… Birisi nereli olduğumu soracak ve oradan ırki, meshepsel özellilkerimiz hakkında yorum yapacak ve bizim için olumsuz düşünecek… Sen yapıyormusun bunu evetse kaygılan yaparlar, hayırsa endişeye gerek yok demokratik hukuk devletinde,eşit vatandaşlar olarak yaşıyorsun demektir. Bak karşılıklılık ilişkisi, yobaz dedin, kafir dediler, sagcı faşit dedin solcu gominist dediler, alevi kızılbaş dedin, sunni yezit dediler. Nasıl besleniyor bak, kin nefret tohumları böyle atılıyor, böylece insanlarımızdan uzaklaşıyoruz…
Bütün bunları üst üste koyuyor ve biz mi yapıyoruz bunları, biz mi, mutsuzluğumuza neden oluyoruz, kaygılarımızın kaynagı kendimiz miyiz, üzülerek söylüyorum kocaman evet.
Bir seçim oluyor ve iktidarın degişmesi bizi bu kadar geriyorsa burada demokrasi kurallarıyla, ilkeleriyle kültürüyle yerleştirememişiz demektir. Bana kalırsa bu kadar endişeye bu kadar kaygıya gerek yok, hadi kişisel kaygıları anladık da, o dini, ırki, tahrikati, siyasi, kaygıları aşmalıyız bu kadar endişeyle ancak savaş ortamında yaşanılır. Sürekli sanki savaş halindeyiz...
Beslediğimiz kaygılarımızı aşmak için ne yapacağız, önce beslemeyelim, birbirimizin kaygılarını körüklemeyelim. Sora da birbirimizi dinleyelim yakından tanıyalım, kendi haklarımızın yanında karşımızdakinide haklarının da önemini kavradığımız da, kendi mağduriyetlerimizin yanında başkalarınında magduriyetleriyle ilgilendiğimiz zaman artık kaygıya gerek olmadığını görecegiz… Burada kaygıları yok etmeye ilk başlayacak olanda en üstten en alta kadar olan yöneticilerdir, onların tek sözü bile ciddi kaygılara neden olabilecegi gibi yine tek sözleri onlarca kaygıyı ortadan kaldırabilir. Saygı deger yöneticiler, topluma yapın bu iyiliği kaygılarını yok edin…
Kaygıları beslememek için adaletsizlikleri ortadan kaldırmak ve eşit vatandaşlık bilincini topluma yaymak gerekiyor, karşılıklı yaşam tarzlarına ve haklara da saygılı olunması durumunda kaygılarımızdan kurutulmuş olacagımızı düşünüyor… Selam ve sevgilerimle…
Hüseyin Benek >>www.vatandasfikri.com <<
|