|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
ANAYASAL HAKLAR ve KULLANIMI |
ANAYASAL HAKLAR ve KULLANIMI
"İnsan her şeyin ölçüsüdür." demiş Pratagoras. O zaman insanın ölçüsü de haklarıdır. Bu yüzden bu konu insanım diyen herkesi ilgilendirmekte ve herkese sorumluluk yüklemektedir. Bu sorunun çözümü ise demokratik kişilik kazanmaktan ve demokratik sistemleri geliştirmekten geçmektedir. Bunu insan haklarının tarihi gelişimini birazcık incelediğimizde görürüz. İnsan haklarının doğuşu ayrıcalıklar üzerine kurulu otoriter rejimler karşısında insanların mücadeleleri sonucu ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Bu sorun, insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen, günümüz insan hakları anlayışı, -demokratik haklarla birlikte- ingiltere'de 1215 tarihinde Magna Charfta (Büyük Şart) ile başlamış; ingiliz, Amerikan ve Fransız hak bildirgeleri çeşitli ülkelerin pozitif hukuk kurallarına geçmiştir. İnsanın insan olmaktan kaynaklı hak ve özgürlüklere sahip olduğunun devlet tarafından kabul edilmesi düşüncesi, 1789 Fransız Devrimi ile netleşmiştir. 20. yüzyıla gelindiğinde 1948 yılında BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ortaya çıkmış ve kabul görmüştür. Türkiye'de ilk adım 1876 yılında 1. Meşrutiyet'le başlamış; Cumhuriyet'le birlikte büyük bir gelişim yaşanmıştır.
Demokrasinin ana felsefesi çoğunluk yönetimi seçer, ama azınlık hakları da garanti altındadır. Bu haklar, inanç,(inançın yaşanması) düşünce hürriyeti ve ifadesidir. Bunların yanı sıra güvelik içinde yaşam hakkı, seçme ve seçilme, bağımsız yargı ve yargılama, eğitim öğretim, örgütlenme, mülk edinme, iletişim ve haberleşme gibi onlarca hak, hem uluslararası sözleşmelerle hem de demokratik ülke anayasalarıyla kabul edilmiş, koruma altına alınmıştır. Böylece demokrasi ve insan hakları birlikte anılır olmuştur. Bugün anayasamız 50'nin üzerinde hak ve özgürlüğü düzenlemiştir. Bu düzenlemelerin kanunlara ve vatandaşların yaşam alanlarına yansımaları yetkili kişilerin yanlış yorumları yüzünden hak güvencesinden çok, kısıtlaması şeklinde olmuş ve olmaya devam etmektedir.
1) Yaşam Hakkı: Anayasamızın;17. maddesinde ele alınmıştır. Bu maddeye göre, herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma hakkına sahiptir. Bizim ülkemizde ve başka anayasal düzenlerde ancak mahkemelerce yargılama sonucunda suçlu bulunanların yaşam hakkına son verilir. Çok uzun zamandır yargı kararlarına rağmen yaşama hakkına son verme cezaları uygulanmamaktadır. Kanunla bu hakkın uygulanması daha da zorlaştırılmış meclis onayı da eklenmiştir. Öte yandan, onlarca insanın yaşam haklarını ihlal edenlerin bile yaşam hakkına saygı gösterilmektedir. Akla, ister istemez, yaşam hakkına saygı duymayanların yaşam haklarına saygı gösterilmeli mi sorusu geliyor? .Şitdet ülkemizin kaderi degildir, tedavi edilmesi gereken yarasıdır;tedavisi ise hoşgörü, diyaloğ,uzlaşma,anlaşma anlayışıyla kendimizi ve ülke insanını donatmaktan geçmektedir.
2) Herkes din ve vicdan özgürlüğüne sahiptir; Bu hak anayasamızda 24. maddede yer almış ve anayasamız bazı kullanım kuralları getirmiştir. Anayasal düzeni'inançlar doğrultusunda değiştirmemek, kamu düzenini bozmamak, başka türlü inananlara baskı uygulamamak şartıyla inanç özgürlüğünden yaralanılır der ve uluslararası sözleşmeler de bunları onaylar niteliktedir.
Ama ülkemizde bu kurallar, sanki kuralın mantığının tersi bir anlayışla uygulanmaktadır. İnsanlar inançlarından dolayı baskı altındadır. Baskı nedenleri arasında, işlenmiş suçlardan çok, ileride işlenme ihtimali olan, yani işlenmemiş suçlardan dolayı bir yargı ve yasak söz konusudur. İnanç hakları anayasal garanti altında olan bu insanlarımızın vatandaşlık ödevlerini yaparken (üretim sürecinde, vergi verilmesinde) sorgulanmayan baş örtüleri ve inançları, hak talepleri söz konusu olunca neden sorgulanır? Baş örtüsü sorunu buna örnektir. Bu konu, eğitim hakkından bahsederken daha geniş ele alınacaktır. Dini inanç hem kişisel, hem de ulusal anlamda bütünlüğü sağlayan önemli bir etkendir. Bu nedenle inancın yaşanmasındaki engeller kaldırılmalıdır. Devlet hiçbir zaman inançlar konusunda müdahil olmamalıdır. Amerikan anayasası buna bir örnektir.İnançlı insandan korkulmasını oldum olası anlayabilmiş degilim. ALLAH sevgisi veya korkusuyla kötü işler, düşüceler den kaçınıp iyi işler ve düşüceler içinde olmak sanırım ne topluma nede devlete bir zarar verir.Burada inananlara da şöyle bir görev düşmektedir inançlarımızı yaşamalıyız inançlarımızdan kaynaklı kurallar ancak bizi baglasın bunu devletin kuralı yapmaya kalkışmayalım ki devletimizin kurumlarıyla ve kurallarıyla ve bizim gibi düşünmeyen ve inanmayan vatandaşlarla sorunlar yaşamayalım.
3) Herkes düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahiptir;Bu hak da Anayasamızın 25. maddesinde ele
alınmıştır. Buna göre, herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Yine 26. madde düşüncenin açıklanma ve
yaynlama yöntemlerini ve sınırlarını anlatan kurallar içermektedir. Ne yazık ki, ülkemizin şanssızlığı olsa gerek, bir
çok siyasi düşünce propagandasını terörist yöntemlerle yapmış, toplumsal barışı bozmuşlardır. Bu durum da
sıkıntılara neden olmuş, düşünce haklarının kullanımını olumsuz yönde etkilemiştir. Bu örgütlerin yanı sıra 12 Eylül
öncesi ve sonrasındaki PKK terörü, yasama ve yargının olaylara yaklaşımını etkilemiştir. Terör örgütlerini dikkate
alarak yasa yapmaları, demokratik,sistemin iyi işlemesi için düşünce üretenlere haksızlık edilmesine neden olmuştur.
Bu teröristçe faaliyetler, yasa ve kanunların oluşumunu etkilemekte, demokratiklikten uzaklaştırmaktadır. Bu
şartlardan kurtulmanın yolu, şiddetten uzak durmakta görünmektedir. Şiddet şiddeti doğurduğuna göre; şiddetten
uzak toplumsal uzlaşı ve anlaşmalarla çözüm arayan bir demokratik sistemin oluşması; anayasaya bağlı idari
makamların ve kitle örgütlerinin de anayasal kuralların gerekliliğine inanmaları ve bu kuralları dikkate almalarından
geçmektedir.
4)Seçme ve seçilme hakkı: Anayasamızın 67. maddesinde "vatandaşlar kanunda gösterilen şartlara uygun
olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya herhangi bir parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halk
oylamasına katılma hakkına sahiptir.'" denilmektedir. Çağdaş demokrasilerde vatandaşlar yöneticilerini serbest ve
adil bir seçimle seçer. Çoğunluğun istediği temsilciler yönetime gelir, ama, çoğunluk her istediğini yapamaz.
Azınlığın ülkeyi yöneten çoğunluğu denetleme, uyarma ve varlığını koruma hakkı elinden alınamaz. Azınlıktakalanların, demokrasilerde her zaman çoğunluk olabilme şartları korunur.
Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri olan siyasi partiler, aynı yönde düşünen vatandaşların görüşlerini birleştirerek, devlet yönetimine yansıtmalarında önemli bir araçtır. Halkın çoğunluğunun desteğini alan parti iktidara gelir; daha az destek alan partilerse muhalefet görevini yaparak iktidarı denetlerler.
Ülkemizde, demokrasinin uygulanmasında bazı aksaklıklar görülmektedir. Bunlar siyasetçiden ve yasalardan
kaynaklı olmaktadır. Siyasetçiden kaynaklı olanlar daha çok rant sağlama ve adam kayırma şeklinde görülmekte;
yasalardan kaynaklı olanlar da yasanın yazılımından çok yorumunda ve yorumlayanların ideolojik yanlılığından
ortaya çıkmaktadır. Demokrasinin ideolojisi olmaz kuralı bir çok siyaset bilimcinin hemfikir olduğu bir konudur.
Demokrasi toplumsal şartları değerlendirir ve ona göre tavır alır. Kısacası alınacak kararlarda toplumsal bir uzlaşı
arar. Bu da konulacak kuralların toplum tarafından daha kolay kabulü ve uyumunu getirir. Böylece ülkemizdeki
siyaset alanındaki sorunlar aşılmış olur. Sistem içinde kalarak siyaset yapmak isteyen herkese siyaset yapmanın önü
açılmalı ki, illegal yöntemlere başvurmaktan alıkonulup, legal siyasetin içine çekilerek topluma kazandırılabilsin.
5)Eğitim ve öğrenim hakkı:Anayasamız bu konuda çok net ifadeler kullanmıştır: Madde 42'de "kimse eğitim hakkından mahrum bırakılamaz" ifadesi yer almış; madde 5'te ise, devletin görevleri sayılmış ve devleti bu konuda görevlendirmiştir.
Öğrenim hakkı kanunla düzenlenir. "Kanunlar anayasaya aykırı olamazlar" hukukun temel ilkelerindendir. Bütün bunlara rağmen eğitim kurumlarımızdaki uygulamalar tamamen farklıdır. Ayrıca Anayasamızın 11. maddesinde "anayasa hükümleri yasama, yürütme,ve yargı organlarını idari makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır" der. Yine madde 10'da, "herkes dil, 'ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" ifadesi yer alır. Bütün bu kurallara rağmen uygulama farklıdır. Bu farklılık o noktaya gelmiştir ki, bir bölüm vatandaşın anayasal hakları olan eğitim hakkı, kanunlar ve yönetmeliklerle gasp edilmektedir. Hani "kanunlar anayasaya aykırı olamaz" (Madde 11). Bu kuralları hiçe sayıp da, bir takım kurumlar ve kişiler vatandaşların eğitim hakkını nasıl gasp eder. Bu yanlıştan bir an önce dönülmelidir.
Demokratik toplumların önemli özelliklerinden birisi de, insan hakkı ihlallerini yasama organının izlemesidir.
insan haklarını koruyan yasalar çıkarır. Bu özellik demokratik sisteme halkın duygu, düşünce, duyuşunun yansımasını sağlar. Bu, toplumun yasal kurallara gönüllü uyumunu da beraberinde getirir. Şu anda zorunlu bir uyum hali yaşanmaktadır.Bugün baş örtülüyü egitmem diyen yarında güvenligini saglamayacagım veya tedavi etmeyecegime dönüşürse işin içinden nasıl çıkarız.Temel konularda bari bencil davranmayalım, ülkemize ve bize yazık oluyor.Bu meseleler dış ticaret açığını tartışmamızı,üniversitelerimizin neden niteliginin düştügünü,teknolojik gelişmenin ithalatla degil içatla yapılacagını bize unutturdu diye düşünüyorum.
Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan insanın eğitim hakkının ihlal edilmesine son verilmeli ki, toplumsal sözleşmenin dışına çıkma eğilimleri taşıyan kesimleri eğiterek topluma kazanalım ve toplumsal gelişmelerin önünü açabilelim; demokratik hukuk devleti olma çabası içine girelim artık. Eğitimli insan kendini ifade eder. Kendini ifade eden insanın toplumsal gelişmeye ve ülkesine katkısı daha çok olur.
6) Çalışma ve kamu hizmetine girme hakkı:Yine Anayasamızdan örnek vereceğim. Madde 49'da denir ki, "çalışma herkesin hakkı ve ödevidir". Madde 70'te ise, her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir, hizmete alınmada görevin gerektiği niteliklerden başka hiç bir ayrım gözetilmez. Bu ifadeler Anayasamızda yer alır, ama bizi yönetenler şöyle anlar: "Sen, îmam hatip lisesi mezunusun seni şu, şu görevlere alamayız. Neden? Sen ileride göreve başladığında inanan bir insan olduğun için, farklı inançta olanlara ve inançsızlara, laik sistemin gerektirdiği yansızlıkta davranamasın." Böyle bir peşin yargı ile davranmak için kahin olmak gerekmez mi? Daha göreve başlamadan yanlı davranacağını öne sürmek, sanırım bize özgü bir yetenektir. Hakları gasp edilen kişi, "Benim yanlı davranacağımı nereden çıkarıyorsunuz? Beni denemediniz ki?" demez mi?.. Geçmişte işlenmiş sonradan kanuna konu olmuş suçlar yargılanamaz ise, işlenmemiş bir suç, işlenme ihtimali ile cezalandırılabilir mi? İdari makamlar ve yargı kurumlarımız bu konuda uygulaycı kişi ve kurumları uyarmalıki yanlışlar düzeltilebilsin.
Hakların anayasal hak haline getirilmesi fikri, daha titiz korunma isteğinden kaynaklanmaktadır. Devlete hakim olan zihniyet, her inancı, her düşünceyi tehlike görür ve yasaklamaya kalkarsa, bu bizi demokrasiye değil faşizanca uygulamalara götürür. Demokrasilerde devlete hakim olan zihniyet o ülkenin vatandaşlarının zihniyetidir veya zihniyeti olmalıdır. Buna Anayasamız engel değildir, Anayasa' dan sonra gelmesi gereken kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, yönetmelikler ve bunları yorumlayanlardır. Haklar, yararlananlar tarafından sahiplenilmedikçe yazılı kalır; hatta Türkiye'deki gibi yazılanın da gerisinde uygulanır. Düşünce özgürlüğünü önemseyenlerin inanç özgürlüğü ihlallerinde; inanç özgürlüğünü önemseyenlerin de düşünce özgürlüğü ihlallerinde sessiz kalmaları, anayasal haklarımızın ve hürriyetlerimizin daha çok ihlal edilmesine neden oluyor. Onun-bunun hakkından çok, sorunları insan hakları çerçevesinde değerlendirip önemsememiz gerekmektedir. Bu makalenin sınırları içinde ancak insan haklarının ve sorunlarının bir bölümünden bahsetme imkanı bulduk. Toplumsal sorunların, sorunları yaşayanları dinleyerek sorunların toplumsal bir uzlaşıyla, sivil toplum örgütlerinin de düşüncesi alınarak yasamanın ve yargının birlikte hareketiyle çözüleceğine inanıyorum. Sorunlarımızı barış ve diyaloğ içinde çözmek dileğiyle...
Not: Bu yaklaşık on yıl önce yazılmış bir yazıdır, o zaman mağduriyet içinde olanları savunmak maksadıyla yazılan bu yazı, şimdi aynı grubun mağrurluğuna uyarı olarak tekrardan yayınlanmıştır...
Hüseyin BENEK> www.vatandasfikri.com<
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|