15-16 HAZİRAN SİLKİNİŞİ!!
Çalışma Hayatı ve Sendikal Diriliş!!
Serbest piyasa veya karma ekonomilerde birçok şey arz talebe bırakılır, mal arzı talebe göre, talep ise ihtiyaca ve piyasa fiyatına göre gerçekleşir derler. Piyasa kendiliğinden dengelenir derler öyle mi olur? Bazı durumlarda bu gerçekleşir, hukuki düzenlemelerin genel olarak patronu korudugu zorunlu ihtiyaçlarda bile zor gerçekleşir… İşsizligin ve kacak çalışmanın bu kadar yaygın olduğu çalışma hayatında bir de söz konusu patron, işçi ilişkisiyse daha da zor gerçekleşecektir. Hatta gerçekleşmeyecektir, işçi ücretleri sürekli gerileyecektir, bunu aşmak için işçi adına ücret pazarlığı eden sendikalar örgütler kurulmuştur… Bunlar bazen etkili olsalarda günümüzde çok zaman etkisiz hale gelmişlerdir.. Neden etkisizlerdir nasıl etkili olabilirler?
Öncelikle sendikalardan yana eksilikler üzerine düşünmeye çalışalım, sonra yasalar ve çalışan kültürü olamayan kamu yönetimi ve patronlar üzerinden durumu anlamaya çalışalım ki.. Eksik kalır biz işçiler ayağına da bakalım ki bu vahşi bir sömürüye dayalı çalışma hayatı degerlendirilmiş olsun…
Hak kaybına neden olacak yasal düzenleme girişimine tepki olarak gelişen 15-16 Haziran işçi tepkisi ile konuyu anlamaya devam edelim. İlk önce 15-16 Haziran tepkisi üzerine durarak konuya yaklaşalım…
1970'te, çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan tasarı, Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin işbirliğiyle önce Millet Meclisi ardından Senato'dan geçirildi. Yapılan değişiklik, işçilerin sendika seçme özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlamakta, sendika değiştirmeyi güçleştirmekteydi. Yasa taslağı 11 Haziran 1970'te Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın onaylamasıyla yürürlüğe girdi. Sendikaların tepkisi başladı, ölen işçiler oldu… O zaman ki işçi partisi Anayasa Mahkemesine kanunu ileterek iptalini sagladı… Şimdi ise yasal düzenleme talebi için tepki gerekiyor diyebiliriz, yoksa 12 eylül darbesinin hazırladığı sendika yasası, çalışma yasaları ülkemizde işçi ve çalışan haklarında büyük kayıplara neden oldu, oluyor.. Buna örnek olarak örgütlülüğü iyi olan işçilerin yaşadığı toplumlarda asgari ücretli sayısı %7- ila %10 arasında olurken bize bu oran %45-50 arasında olduğu görülüyor.. Yani asgari ücret olmazsa patronlar daha düşük ücret verecekler, en kenar mahallelerde bile kiranın 4-5 bin lira olduğunu düşünürsek, 8500 lira asgari ücretin ne kadar düşük olduğunu görebiliriz… Yani gelirinin yasından fazlasını sadece barınma için veren bir işçi nasıl faturalarını ödeyecek, nasıl ailesinin geçimini saglayacak hiç düşündünüz mü, kamu yöneticileri ve patronlar.. Lütfen düşünün düşünelim öneririm…
Yasal düzenlemeden kısmen bahsettik, ücret sorunundan bahsettik, örgütlü çalışma hayatıyla örgütsüz çalışma hayatının ücretlere nasıl yansıdığından asgari ücretli çalışan oranlarıyla kıyaslayarak bahsettik.. Ayrıca başka sosyal haklarında gerçekten işçi/çalışan örgütü mantığında sendikal gelenegi olan çalışma hayatlarında milli gelir üzerinden paylaşımın daha iyi olduğunu görüyoruz… O zaman neden örgütlenmeyi beceremiyoruz?
Bunun başlıca nedenlerinden biri örgütlenmeyi zorlaştıran darbe ürünü çalışma yasalarıdır.. İkinci nedeni ise örgütlülük bilinci olamayan biz işçilerdir, üçüncü nedeni ise ucuz iş gücünü yabancı sermaye çekmek için kullanmaya çalışan kamu yöneticileri ve siyasilerdir… Bu üç nedeni ortadan kaldırmadıkca biz ürettiğimiz milli gelirden hak ettiğimiz payımızı alamayız… Biz işçi hakları üzerinde başka bir gölgeler ise işsizlik kaçak çalışanlar ve göçmenlerdir..
Zaten işçilerin çalışanların aleyhine olan bir çalışma hayatımız varken buna birde sıgınmacılar ve göçmenlerin kacak çalışması eklenince çalışma hayatı işçiler için bir hayat degil sömürü ve zulüm hayatına dönüşmektedir. Bu adil olmayan iş ve çalışma hayatını düzeltmek için öncelikle kamu yönetitmi ve patronların kesinlikle bir silkinişi gerekiyor… Buradan şu anlaşılmasın, bizim patronların servetleriyle ilgili bir düşmanlığımız yok, bizim meşru, anayasal yollarla gelmiş siyasi yöneticilerle hiçbir işimiz yok, biz üretimden dogan milli gelirden hak ettiğimiz payımızı almak istiyoruz… Bunun için biz işçilerinde bir dirilişle örgütlenerek ayaga kalmamız gerekiyor… Şu haberin haklı olduğumuzu gösterdiğini düşünüyoruz… “”Son altı yılda milli gelirden ücretlilerin aldığı pay yaklaşık yüzde 35,3’ten yüzde 26,3’e kadar geriledi.”” Bütün bunlar üzerine işçilerimizi ve işçi örgütü olan sendikaları hak kayıplarının telafisi için bir silkinişe davet ediyoruz… Bunu yaparken Anayasal sınırlara dikkat ederek yapılması gerektiğini biliyoruz, sendikaların üzerilerine serpilen ölü toprağından silkinmeleri gerektiğini biliyoruz…Yoksa sorun her geçen gün büyüyor biz çalışanların aleyhine gelişiyor ve bir aşamanda sonra sosyal sorunlara neden olacağını tahmin ediyoruz… İşsizliğin ve sıgınmacı işçilerin, ülkelerine insan onuruna yakışır bir şekilde gönderilmesi gerektiğini düşünüyor, ülkeyi yönetenlerden bunları talep ediyoruz.. Son soru “bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti Mayıs 2023 bilgilerine göre 13.440 TL‘ye ulaştığı” bir yerde 3-4 kişilik ailenin geçinmesi için asgari ücretin 8500 TL olması normal mi?
Bu makul taleplerin karşılanması daha barışcıl bir çalışma hayatı, daha huzur ve refahın adil paylaşılmış bir toplum ve ülke olacağını daha iyi yaşanacağını düşünüyoruz, bu taleplerin dikkate alınması gergiyle selam ve sevgilerimle..
İşçi Hüseyin Benek vatandasfikri.com 19.6.2023
Kaynaklar
1* https://disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/03/DISK-TARIHI_15-16-HAZIRAN.pdf
2* https://www.bloomberght.com/ucretlilerin-buyumeden-aldigi-pay-dustu-2320222
3* https://tr.wikipedia.org/wiki/15-16_Haziran_olaylar%C4%B1
4* https://www.turkis.org.tr/turk-is-mayis-2023-aclik-ve-yoksulluk-siniri/
|