CUHURBAŞKANI SEÇİMİ
16 Nisan 2017 tarihinde yeni hükümet sistemi Cumhurbaşkanlığı sistemi halkoylamasına sunulmuş ve sistem değişikliği kesinleşmiştir. Değişikliğin yapılacak ilk seçimle yürürlüğe gireceği öngörülürken, 2020 yılının Kasım ayında yapılması gerekirken 17 Nisan 2018’de Devlet Bahçeli’nin çağrısı ile erken seçime gitme kararı alınmış, 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan seçimlerle de sistem değişikliği uygulanmaya başlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve parlamentoda AKP-MHP ittifakı yeni sistemin hem mimarları hem de aktörleri olmuşlardır.
Görüleceği üzere Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tam anlamıyla bir başkanlık sistemi değildir. Kuvvetler ayrılığı ve denge-fren mekanizması konusunda başkanlık sisteminde net ayrımlar ve önemli farklılıklar varken Cumhurbaşkanlığı sistemin de güçler ayrılığı yerine yürütmenin güçlendirilmesi üzerine tesis edildiği görülmektedir. Yürütme diger güçlerin karşısında güçlendirildiğinde, uzun dönem iktidarlarda, bagımsız, özerk olması gereken kurullarada partililer atandıkca, yasama da her yasa çıkarıldıkca, güçler birleşmesinden otoriter bir yönetim dogabilir…
Tarafsız, Bağımsız, Özerk Kurumların Tarafsız, Bağımsız, Özerk Olması Gereğinin, Demokrasinin Gerekleri Olduğunun Altını Çizerek Devam Edecek Olursak..
Anayasa bazı kurallar belirler bu kurallarla toplumsal hayat yaşanır, buna göre seçim yaparız, burada bir belirsizlik varsa ki olabilir… Bu seçimler serbestçe aday olunabilmesine, oy kullanan ise oyunun sandığa, temsile yansıması sağlanacak şekilde, kişinin hak hukukunu korumak maksadıyla yorumlanır, uygulanır.. Buna hukukcular sanıgın, hak talep edinen lehine yorum yapma ilkesi derler…
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır, seçim söz konusuysa bu mahkemelerin yerine Yüksek Seçim Kurumu seçim konusunda ki itilafları çözmek için ilk mahkeme, yüksek mahkeme görevi yapar…. Yalnız burada hem ilk yargı mercisi, hemde son yargı mercisi olduğundan bir memnuniyetsizlik veya yanlış karar izlenimi oluştuğu zaman itiraz edecek, düzeltme talep edecek bir üst mahkeme olmaması… Ortaya cıkan sorunu çözümsüzlüge bıraktığından YSK kararları konusunda 15-20 gün içinde sonuçlandırmak geregiyle Anaya Mahkemesine veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruların önü açılmalıdır. Şimdi tartıştığımız iki konu, biri mevcut Cumhurbaşkanımızın tekrar ikinci veya üçüncü defa seçilmesi, birisi ise seçilmesi halinde bir aday suçlu kabul edilirse mazmata alamaz gibi.. Bu işleri ne belirler Anayasa, o zaman biraz anayasaya bakalım ne diyor?
Kanun önünde eşitlik :: “Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir…” Acaba kanunlar uygulanırken böylemidir?
Kanun Herkesi Bağlar:: “Madde 11 – Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” Acaba herkesi aynı oranda baglıyor mu, bir iktidar partisi lideri miting istediğinde alan tahsisi yapılıyorda bir muhalefet partisi lideri istediğinde yapılmıyorsa uygulamada baglar çözülmez mi?
Cumhurbaşkanı A. Adaylık ve seçimi :: Madde 101 – Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. Mevcut cumhurbaşkanımız iki dönem görev yapmış, birinci dönemi başbakanlık hükümet sistemindedir, ikinci dönemi cumhurbaşkanlığı sistemindedir, bu dönem üçüncü dönemdir, yasalar griye doğru işlemez ilkesi mantığı geregi aday olabilir. Olabilmesi için ne yapılmalıdır, nasıl bir yorum yapılmalıdır.. Birinci nende yasalar geçmişi baglamaz, ikinci neden düşünmüşler biraz seçim erkene alınırsa süresini tamamlayamadığı için, hak kaybı söz konusu olacağından 2+1 daha aday olabilir… Bu yorumun gerekcesi var mı var… Burada sorun şudur, mevcut başkan için seçilme formülleri aranırken, potansiyel adaylardan birinin adaylığının önünün tıkanmasına dönük eylem ve söylemlerin olmasıdır. Bu ise karşılıklı siyasal, hukuksal güvenlerin kurdu olmaktadır…
Madde 116 –Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.
Erken seçim olursa bu tartışma kapanmıştır… İkinci tartışmaya geçiyoruz, Ekrem İmamoğlu aday olusa, söz konusu cezası onanırsa mazbata alamaz, bu kadar net konuşmak, tahmin yapak hukukcunun işi degil, karar önüne gelince degerlendirir, belirsizlik söz konusuysa hak sahibinin lehine karar verilir… Böylece hukuk kuralları yapılırken tartışılır, karar aşamasında yorumlanır oda hak sahibinin veya sanıgın lehine, öte yandan uygulamada eksiklikler varsa, yeni düzenleme yapılır…
YSK’ya Güvenmemek Hali Halinde!! Güvenilmemesi halinde üst mahkeme Yolu acılmalı dememiz bundandır?!?
“Yüksek Seçim Kurulu, 16 Şubat 1950’de kabul edilen Seçim Kanunu ile kuruldu. İktidardaki CHP ile muhalefetteki DP’nin uzlaşmasıyla hazırlanan seçim mevzuatının getirdiği en önemli müessesedir. Aynı gün muhalefet adına Adnan Menderes “büyük memnuniyet” vurgusuyla teşekkür konuşması yapmıştı. YSK bugünkü iktidar hariç, hiçbir dönemde tartışma ve güvensizlik konusu olmadı.”
YSK Başkanının ihsas-ı rey niteliğindeki sözleri, YSK’yı tekrar tartışmaya açtı. Sayın YSK başkanı İmamoğlu’na siyaset yasağı getirilmesi olduğu açıkça belliyken “seçime girer, kazansa bile mazbatası verilmez” diye açıklama yaptı. Burada hukuk dilimizden dolayı bir anlaşılmazlık var, ihsası rey nedir biraz acalım devam edelim.. Daha henüz dava dosyası, ben bu tür davalara hak dosyası derim, dosya önüne gelemeden Yargıcın kararını açıklanması demektir.
Aynı makam Sanırım Liberal Partinin kurumsal olarak sorduğu, Tayyip Erdoğan’ın kaçıncı defa cumhurbaşkanı adayı olacağı sorulduğunda ise “konu önümüze gelecek, şimdiden görüş bildirmem ihsas-ı rey olur” diyerek açıklama yapmaktan sakınma hassasiyetini göstermiştir… Oysa bu acıklama ilgili kanun maddesine atıfta bulunmakla yetinebilirdi. Öyle yapmadı, “kazansa bile mazbatası verilmez” demek suretiyle somut bir açıklama yaptı. Eleştirilmesi bu yüzdendir. Hakimlerin, yargılama makamlarının daha dikkatli olması önerilir, kendisi yaptığı acıklamayı düzeltme geregi duymuş, ben genel bir kuralı hatırlattım demiştir.. Neyse Kişileri ve kurumları yıpratmamak için bu tartışmalara bu seviyede girilmemesi gereginin altını çizerek biz konumuza devam edelim..
Hukuk devleti ve seçim güvenliği açısından asıl sorun, partili cumhurbaşkanının YSK üzerindeki etkisidir… Bu etkinin olmaması için yüksek mahkemeler üye sayısının dörtte üçüyle YSK ya üye seçmelidir, seçimlerde iktidara gelme yarışı yapan siyasal alandan atamalar olmamalıdır… Cumhurbaşkanı Partili mi Olsun Partisiz mi, Tartışmalarına Bakacak Olursak!
Partisiz cumhurbaşkanı ile Partili cumhurbaşkanı farkını anlayabilmemiz için Ahmet Nejdet Sezer ile, Recep Tayyip Erdogan Önegi verilebilir.. Fakat yeni degişiklige göre alt degişilikler yapılmadığından, her kurum siyasallaşmaya, üstelikde iktidarda 20 yıllık bir iktidar partisi varsa… Uzun dönemli iktidarlar, bagımsız olması gereken aşagı, yukarı tüm kurullarda ve kurumlarda atadığı kişiler eliyle kararları etkileyebilir… Bazı kurumlara kesinlikle konusunda ulusal ve uluslar arası liyakat ölçülerine ulaşabilmiş kişilerin atanması bu tür kurumlara güveni artıracak, bu tür tartışmaları azaltacaktır…
Örnegin, kesinlikle siyasetin bulaştırılmaması gereken kurumlar say deseniz, Yargı alanı, Danıştay, Sayıştay, Yargıtay, HSYK, Anayasa Mahkemesi Mili Egitim, Ordu, Diyanet siyasetle direk endirek siyasetle ilişkileri olamayan ve liyakat ölcülerine göre atanmaların yapılması gereken yerlerdir…
Örnegin, İstanbul Belediye Bakanlığı Seçimlerinin İptal Edilmesi…. Defalarca tekrar sayılmaya göre, 13 bin fark ile kazanılan bir seçimin, muhalefet kazandı diye iptal edilmesi izlenimi, gerekçe aramak için, seçim kurullarına acılan tüm davaların düşmesi bunun kanıtı olmuştur… 31 Mart 2019’daki İBB seçimlerini iptali etmesi YSK hakkındaki en büyük tartışmalara, en büyük güven erozyonuna yol açmıştır.. Bir karar alırken yasa ne diyor, bu kurumda, kurulda üye olarak bulunmam neyi gerektiriyor, diyerek karar verilmesi önerisiyle… Bu karar üzerine, ülkemizin saygın hukukçusunun ifadesiyle: Prof. Kemal Gözler, “Türkiye’de hukuk, 6 Mayıs 2019 günü sınıfta kalmıştır” diye yazar. Devam edecek olursak… Yenilenen seçimlerde durum ne oldu derseniz, Seçimler 23 Haziran’da tekrarlandı ve iktidar partisi adayı 800 bin oy farkıyla kaybetti. Millet adına karar verdiğini unutan kurul ve kurumları millet bu kararıyla uyarmıştır…
Son söz.. Tarafsız, Bagımsız, Özerk Kurumların Tarafsız, Bagımsız, Özerk Olması Gereginin Altını çizerek..
Bir vatandaş serbest olan bir seçimde aday oldu, vatandaşlar onu seçti, vatandaşların adına karar veren bir mahkeme, o kadar vatandaşın kararı üzerine, mazbata veremem diyebilir mi, derse kuruluş amacı olan kullanılan oyların kullanılan tercihe göre temsil ve yönetim belirlemesi amacıyla kurulmuş kurum kendi kendini yok etmesi, hukuk diliyle kadük hale getirmesi demektir ki… Bu kurumlarda görev alanlar kendi inanış ve düşünüşleri aşarak kurumun amacına göre davranılması geregini bilmeleri geregiyle… Ayrıca seçilen kişiye mazbata verilmemesi gibi, böyle bir karar anında vatandaşların tepkisini göğüsleyebilir mi, başka toplumlarda böyle vakalarda neler oluyor görüyoruz degil mi, toplumda nasıl bir fitne cıkar tahmin bile edemiyorum,.. İşte bu nedenle tüm taraflara şunu diyorum.. Sizin siyasal, dini davalarınız olabilir, Türk Milleti, Türkiye vatandaşları davanızdan daha büyüktür, onu fitneye sürükleyecek hareketler yapamamalısınız, yargılama mercilerindekilere de millet adına diye başladığınız kararlarda milletin kararlarını kadük edecek kararlar almamalısınız öneriyorum… Demokrasi düşüncelerin, siyasal iddiaların yarıştığı kazanan düşüncenin hukuk kuralarına göre(Anayasaya) ülkeyi yönettiği bir rejimdir.. Yasalarımız Demokrasinin ruhunu taşısın, karar mercileri bu ruha göre kararlar versin, buna göre yarışılsın, yarışı iyi olan kazan ki daha iyi yaşansın önerisiyle.. Selam ve Sevgilerimle…
Hüseyin Benek – vatandasfikri.com – 23.12.2022
Kaynaklar
1* Taha Akyol - https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/yskya-guvenmek-1595031
2* https://www.yasalar.org/kanun/anayasa/anayasa-ucuncu-kisim-ikinci-bolum/
3* https://www.anayasa.gen.tr/ysk-bagimsizlik.htm
4*Ömer Şafak KALKAR // Aysun YEMEN ÖCAL- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1746733
|