SUÇUN ŞAHSİLİGİ, ADALETİN GEREGİ
T.C Devleti, Yasaları vatandaşlarını suçtan, suçludan korumak mağduriyetlerini önlemek için vardır, suçla suçlularla mücadele de, bir aile, bir siyasi düşünce ve bir inanç biçimi için oluşmuş topluluklar toptan suçlanamaz, suç işleme eğilimleri yüksek bir aileden suçsuz çıkabileceği gibi, suç işlemeyen bir aileden suçlu da çıkabilir… Bunu daha geniş inanç ve siyasal topluluklar içinde düşünebiliriz, biz kendi yaşam tecrübelerimizden bunu biliyoruz… Bu yüzden suçların şahsiliği hem hukuki bir evrensel kuraldır, hem de inanç sistemimizin kuralıdır… Bu yazımız da ilk önce örnekler, bu düşünceye kaynaklık eden ilkeleri vereceğiz…. Ama ülkemizde artık gelenekselleşen, şunlar kafirdir, bunlar ajandır, bunlar haindir bu söylemler soyut söylemlerdir, hukuk somut delillere bakar… Bu gibi toptancı yaklaşımların toplumsal bölünmeleri tetikler hale geleceğini/geldiğini hepimiz görüyoruz… Bu suçlamaları vatandaşlar kendi aralarında yapmaktadırlar, oysaki yasalar karşısın da vatandaş olarak hepsi eşittir… Böyle demek yerine şu grubun şu kişisi haindir, nedeni ise budur… Bakın bu grubun bu kişisi ajandır, nedeni ise şudur… Şu grubun şu kişisi hırsızdır, şunu çalmıştır… O grubun şu kişisi ahlaksızdır, bu davranış hem bizim toplumsal ahlak kurallarımıza hem de evrensel etik kurallara göre ahlaksızlık sayılır… Bizim grubun bu kişisi adaletsizdir nedeni grup içi ilerlemeler de adalet kurallarını hiçe saymaktadır gibi… Ama kanıtlarla, delillerle belgelerle ispatlayarak bu söylemlerimizi, iddialarımızı desteklememiz gerekmez mi? Yoksa suçsuz bir kişi veya sık yaptığımız hatalarla topluca suçlamak, bakın hataya, bırakın bir kişiyi bile haksız yere suçlamanın yanlışlığını geçiyoruz, bir topluluğu komple suçluyoruz bunun vebalini nasıl öderiz bilmiyorum.. Öncelikle şunu belirteyim benim cemaatle filan ilgim yoktur, imani olarak kendimin nasıl bir insan olduğunu bir ben birde Allah bilir… Ama ben imanlı olduğumu söylüyorum yargıyı Allah a bırakıyorum… Dini bilgilerimi de Kuran dan ve diyanet işlerinden edinirim… BU açıklamayı neden yapıyorum, bak buda onlardan onları savunuyor diyenler için, oysaki ben insan ve vatandaş haklarının tecelli edilerek adalet toplumsallaşmasından yanayım… Herkes bu paralelin köküne kibrit suyu dökelim derken, ben adaletten ayrılmayalım diyorum, çoğunluğun karşısında durmak zor olur onu da biliyorum… Ama toplumsal sorumluluğum bana bunun gerekli olduğunu gösteriyor... Şimdi suçların kişiselliğini hem hukuki, hem de dini acıdan değerlendirelim mi?
HUKUKİ ACIDAN CEZALARIN SORUMLULUĞUNUN ŞAHSÎLİĞİ
İlk olarak yasalardan suçların şahsiliğini belirten ifadeleri buraya alacağım, sonra inancımızın kutsal kitabı Kurandan bir, iki ayet alacağım ki ne maddi nede manevi böyle bir hakkımızın olmadığını görelim… TCK’na göre Suç, bir haksızlıktır, her suç, bir haksızlık teşkil eder, evet haksızlık karşısın da bir mağdur ve bir de suçlu vardır… Her suçun mutlaka bir konusu vardır, bazı suç tanımlarından, konuyu bir nesnenin oluşturduğu, açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Ancak gerçek kişiler, suçun faili olabilir. Ancak gerçek kişiler suçun mağduru olabilir, bu bakımdan, örneğin devlet, bir suçtan zarar gören olabilir; ancak, mağdur olamaz…
Cezanın şahsiliği ilkesi, temel olarak kanunda suç karşılığı olarak öngörülmüş bulunan cezanın sadece suçun failine verilmesini, yalnızca suçun failinin cezadan etkilenmesini ifade etmektedir. Cezalandırmanın temel prensiplerinden olan bu ilke, insanlığın gelişiminin bir sonucudur. Örgütlü işlenilen suçlarda da öğütün hepsini toptan yargılatılamaz veya aynı ceza verilemez…
Kişinin yaptığı hukuka aykırı ve haksızlık içeren davranışları ile toplumun tepkisini çekmesi ve bu suretle ceza ile karşı karşıya kalması günümüz toplumunda gayet normal ve gerekli bir davranıştır. Cezanın günümüz anlayışına gelene kadar geçirdiği evrelerinden gördüğümüz, kişisel öç, ibretlik cezalar dönemleri aşılmış… Suca ve suçlulara şahsi cezalar öngörülmeye başlanmıştır… Bu anlayışın terk edilerek sadece, yaptığı davranışından sorumlu olan suçluya etki eden bir sistem ortaya konmaya çalışılmış, bu evrensel bir hukuk ilkesi halini almıştır. Bu ilke ile sadece kişiye kendi hukuka aykırı suçlu davranışı nedeni ile yargılanır ve cezalandırılması amaçlanmıştır. Ancak bu amaca, olağan üstü durumlar, toplumsal beklentiler, fanatik yaklaşımlar nedeniyle her zaman erişilmesi mümkün olmamaktadır. Suçluların çevresine ve ailesine etki edip suç işlemeyen suçlu yakınlarını mağdur edildiği bir olayda görülmektedir. Bununla beraber cezanın doğasından gelen bu etkinin kabul edilebilir düzeyde tutulması adalet, fayda ve orantılılık ilkeleri ile değerlendirilerek uygulanması gerekmektedir.
Anayasamızın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinin 7. fıkrasında yer alan “Ceza sorumluluğu şahsidir” düzenlemesi, Türk Ceza Hukuku’nda cezaların şahsiliği ilkesinin kabul edildiğini göstermektedir. Ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Ceza Sorumluluğunun Esasları” başlıklı ikinci kısmında yer alan 20. maddede “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” şeklindeki hükümle de anayasada yer alan düzenleme yinelenmiştir. Cezanın şahsiliği ilkesi uluslararası metinlerde de kabul edilmiştir.
22/(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
22/(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
Failin gerçekleştirdiği taksirli davranışa bir başkasının taksirli davranışı eklenmiş olabilir. Bu gibi durumlarda, herkes kendi taksirli fiilinden dolayı, kusurunun ağırlığına göre sorumlu tutulacaktır (m. 22, f. 5; m. 61, f. 1, bent f).
22/(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.
Suç ve ceza politikası gereği olarak ancak kusurlu davranan gerçek kişiler suç faili olabilir, fiili sadece gerçek kişi işleyebilir ve sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Bu anlayış, Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin bir gereğidir., İşlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kişileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebilir
Sanırım hukuk kurallarından yeteri kadar kaynak gösterdik zaten bilinen bir şeydir de, ama olağanüstü durumlarda hep es geçilir toptancı suçlamalar, düşman ilan edilen topluluğa yapılır, cezalandırılması talep edilir ama bu hukuk kuralları yazılı hukuk kurallarımız içindeyken düşünerek davranmak ve Adilhane yargılama sorumluluğunu bize dayatmaktadır… Şimdi ise dini acıdan suçların, günahların şahsiliğine örnek vererek yazımıza devam edelim mi?
DİNİ ACIDAN CEZA SORUMLULUĞUNUN ŞAHSÎLİĞİ
Suçların şahsiliğinin, şimdi de dini gerekçelerine bakalım mı? Dini gerekçe de ben genel yani geniş gözlükle bakarım şu zat bunu demiş, bu zat şunu demiş, şu ülkede şu grup şunu uygulamış bizi bizim olaylarımızda yanıltır… Bunun yerine direk dinimizin kitabına giderim kitap bu konu da ne emrediyor, ne öneriyor ona bakar, onu kaynak alırım… Gerçi maddi hukuk sistemi iyi uygulandıktan sonra sorun olmaz ama bizde siyasi ve inanca dayalı düşünce farlılıklarından dolayı, ekonomik çıkardan dolayı, hem devletimizin yazılı hukuk kurallarını, hem de inandığımız dini kuralları çok kolay yok sayabiliyoruz… Ama yok saydıkça kuralsızlık çukura düşüyor ve toplumsal düzenimiz adaletten ve ahlaktan uzaklaşıyor nihai olarak toplumsal sorunlar yakamızı bırakmıyor… Bu meseleye Kuran nasıl bakıyor diyerek Kuran’a bakalım ve yazımıza son verelim…
EN'ÂM-164: De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rab mı arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.)
MAİDE 8 - Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Fatır Suresi 18: Hem günah çeken bir nefis, başkasının günahını çekmeyecek, yükü ağır basan onun yükletilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun, fakat sen ancak o kimseleri sakındırırsın ki gaybde Rablarının haşyetini duyarlar, namazı dürüst kılarlar, temizlenen de sırf kendisi için temizlenir, nihayet gidiş Allahadır
Daha buna benzer onlarca ayet bulunabilir, ama biz kendi nefsimize uyarak, hoşumuza gitmeyen, yada çatışma içinde olduğumuz topluluğu komple düşman, suçlu ilan eder cezalandırmaya kalkarsak… Bunun iki vebali vardır, birinci dünya da algılanan Türkiye algısı ki, hukuk devletin den uzak bir izlenim verilir ki, bunun hem ekonomik, hem de imaj sorununa neden olacağı aşikardır. Diğeri de u işler de sorumlu olanların Allah katında ki günaha dayalı karşılaşılacak cezalardır ki.. Her ikisi de istemediğimiz bir durumdur…
Adalete dayalı, yasaya hukuk kurallarına dayalı olarak seçilmiş hükümete, darbe yapmaya çalışanların toplumun genelinden ayrılarak cezalandırılması ise toplumsal düzenin devamı için şarttır. Yalnız afaki, rivayete dayalı bilgilerle kişiler hakkında cezai soruşturmalar ve yaptırımlar adaletsizliğe neden olacaktır… Çok dikkat edilmelidir olayın üstüne sıcağıyla gidilirken ister hukuki, iste vicdani hatalar yapılma ihtimali yüksektir… Sakin olunmalı, savunmalarının önü acık tutulmalıdır ki adalet tecelli etsin…
Toplumsal düzen için ne önemli derseniz Adalet, adalet, adalet ve güven derim, birbirimize güvenin önünü adalet acar… Allah ülkemize, milletimize bir daha böyle şeyler göstermesin… Selam ve saygılarımla…
Fikri Adil --- 20.7.2016 --- www.vatandasfikri.com
Kaynak: http://www.avukatmustafacicek.com/ceza-hukukunda-suc-ve-cezanin-sahsiligi-kurali/
|