|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
TÜRKİYE EKONOMİSİ 2020-2021 |
TÜRKİYE EKONOMİSİ
(Vatandaşa Ekonomi Raporu)
Ülkemiz ekonomisin de krizin ayak sesleri 2011 de 105 milyar dolar dış acıkla başladı, 2017 -2018 de devam eden ekonomik sorunlarımıza, 2019-20 de, bir de salgın sorunu eklendi ki adeta zorda olan işletmeleri, vatandaşları daha da zora soktu… Buna bir de sektör fetişizmi eklendi, inşaat ve otomobil, işte gelinen noktada durum yaşanılan durum, şimdi konumuz, buraya nasıl geldik, ne yaparsak çıkabiliriz…
2020 yılında, tüm dünya ekonomileri salgının yarattığı ağır etkilere karşı ekonomik önlemler almaya çalıştılar. Bunların başında, merkez bankalarının parasal genişlemesi (para basması) ve yüklü mali politika desteği piyasalara ve vatandaşlara yapıldı… Ülkemiz ekonomisi ise bu sürece hem yüksek döviz, hem de yüksek enflasyon, hem bütçe açığı, hem işsizlik, hemde olağanüstü akcelerin seçimden önce harcanması gibi kırılganlıklarla girdiği, ekonomimiz dünya ekonomisin de kırılgan beşli ünvanını aldı, bu nedenler başka ülklerle kıyaslayınca salgın destekleri yetersiz kaldı.. Sonra hatalara devam edildi, döviz rezervlerinin yönetmeliklerin, kanunların arkasından dolaşılarak satılması satılması, son olarak da ucuz, hatta çok ucuz taşıt ve konut kedileri verilmesi gibi ekonomik gibi hatalarla girildiği için, hükümetimizin atabileceği adımlar oldukça sınırlı kaldı… Bu arada 3-4 defa Merkez Bankası Başkanı Degiştirildi, sanırım hükümet, degiştirilme gerekçesini açıklamış ben gözden kaçırmışımdır.. Bütün bunlar ekonomimize güveni zayıflattı, güven sorunu diğer tüm sorunları tetikler…
Son başkan dönemine denk gelen, Kasım 2020 - Mart 2021 döneminde merkez bankacılığında yaşadığımız enflasyonla mücadelede doğru politikalar sayesinde ülkeye döviz girişi hızlanmış, öngörülebilirlik artmış, ülke risk primi (CDS) 550’lerden 300 baz puan seviyelerine düşmüş ve TL Ekim 2020’de gördüğü zirve seviyelerden geri çekilirken, emsallerine kıyasla en iyi performans sergileyen para birimi olmuş, değer kazanmıştı. Buna rağmen merkez bankası başkanını görevden alınmasına ekonomi çevreleri bir anlam verememiştir… Gerçi bir ülkenin parası, bütçe dengesiyle, borçluluk oranıyla, daha da önemlisi üretim gücüyle, ihracat gücüyle güçlü olabilir, borç alınan doların piyasaya verilmesiyle paramızın güçlü olacağı yanılgısından da kurtulmak lazımdır… Kronik olarak uzun yıllardır, dış ticaret açığı varken paramızın güçlü olması zor görünmektedir, rezervlerin Lirayı güçlü tutmak için harcanması rezervsiz kalınması demektir… Parasal olarak dış kaynağa ihtiyaç durulmasının nedeni ise dış ticaret açıkları (zararları) olduğunu artık anlamamamız gerekmektedir…
Türkiye ekonomisinin önemli sorunlarından olan dış finansman ihtiyacı, yani içeride üretim ve tasarrufla oluşturduğumuz kaynak yoksa, dış kaynak arayışı bulunamaması durumunda, kaynak sorunu var olmaya devam edecektir… Bu üretimsizliğin sonucu yüksek borçluluk oranları, yüksek işsizlik ve enflasyon olacak, bu ekonomik sorunlara çözüm bulunmadıkça bunlarla yaşamaya devam edeceğiz gibi görünüyor…2020’de sıklıkla başvurduğumuz ve son dönemde vazgeçtiğimiz, ucuz kredi, yada eksi faizle kredi (araba ve ev kredileri) ise ekonomik savurganlığın başka ayağını oluşturmaktadır… Öte Yandan yüksek faiz ile mevduat topla, düşük faizle kredi ver, yerine direk üretime teşvik vermek daha faydalı olacağını düşünebiliriz… Geçmiş dönemlerde gördüğümüz gibi henüz yüksek enflasyonu çözmeden, düşük faiz ve yüksek kredi artışı ile ekonomik büyümeye destek verme politikasına döndüğümüz takdirde, kısa vadede yüksek büyüme yakalamakla beraber, kırılganlıklarımızın(sorunlarımızın) daha da arttığı ve uzun vadede büyümenin daha şiddetli baskılandığı bir dönem yaşama riskimiz de göz ardı edilmemelidir.
2020 yılını %14.6 gibi üretilmiş bir enflasyonla bitiren Türkiye ekonomisinde, son 3 yıllık ortalama enflasyon %13.5 seviyesindedir. 2002-2013 döneminde enflasyonla başarılı mücadelenin ve doğru enflasyon hedeflemesi uygulamasının ardından, 2013 sonrası dönemde gereken mikro yapısal adımların atılamaması (gıda-tarım sektörü gibi), para politikası uygulamasında yaşanan hatalı adımlar (üretime teşvik ve kredi yerine araba ve İnşaata verilen ucuz krediler) sonucunda, enflasyon kademeli olarak yükseliş eğilimine girmiştir. 2018 ve 2020 döneminde yaşanan ödemeler dengesi kaynaklı baskı ve TL’de yaşanan ağır değer kayıpları da enflasyonla mücadeleyi oldukça zor hale getirmiştir. Öteden beri ithalatla fiyat istikrarı sağlamaya çalışan bir ekonomik anlayışla kronik dış acık veren bir ekonomi haline gelmemize neden olunmuştur…
Enflasyonla Mücadele
Yükselen enflasyon ve alım gücünün belirgin azalması ekonomide hem öngörülebilirliği hem de güveni azaltırken, yıllar itibariyle döviz fiyatları ve oranları da belirgin bir şekil de yükselmiştir. 2013 yılında %25’e kadar gerileyen dolar mevduat oranı (döviz mevduatların toplam mevduatlar içindeki payı) 2021 başı itibariyle %55’e yükselmiştir. Neredeyse her alan da ekonomimiz yarıdan fazla dolarize, (dolar ağırlıklı) bir ekonomi olmuş durum da.. Son yapılan yap işlet devret sözleşmeler de dolar üzerinden yapıldığı düşünülürse, dolar TL etkisi ekonomimizde eşit hale gelmiş durumdadır… Bu durum da ise basamadığımız yabancı paraların ekonomimizde ki etkisi arttıkça, para politikalarının etkinliğini azaltır. Bu söz konusu yabancı para döviz rezervlerinin döviz fiyatlarını kontrol etmek için harcanmış olmasının yanı sıra, Merkez Bankası başkanının sık sık değiştirilmesi son yıllarda TCMB para politikası inşa etme kapasitesindeki iyiden iyiye zayıflamasına neden olmuş durum da, bu nedenler enflasyonla mücadeleyi daha da zorlaştırmaktadır… Doğru iktisadi politika üretme becerisinin azalması sonucunda yapısal enflasyon yıllar itibariyle yükselirken aynı zamanda daha yapışkan (%12-14 bandında inatçı) bir seviyeye çıkmıştır. Mart 2021 itibariyle %15.6 seviyesindeki enflasyonun, 2021 boyunca artarak çift hanede gitmesini bekliyoruz. Son yaşanan değişiklikler ise tahminlerimiz üzerinde belirsizliği artırmıştır. Ayrıca kurumsal güvenlerin azaldığı bir ortama girilmiş, ister TÜİK, İster TCMB yönetimleri sık sık değiştirilerek bu güvenin sağlanacağı yanılgısı ise daha çok güvensizliğe ve güvensizliğinde ekonomik sorunlara neden olduğu ortadadır…
Kısa vadede en önemli ekonomik risk, özellikle 2020 son çeyrekten itibaren hızla artan global emtia ve gıda fiyatlarıdır. Bizim ekonomimiz mamül mal ithalatına bağlı hale gelmiştir… Öte yandan gıdada ve diğer emtia ürünlerin de arz kaynaklı enflasyonist baskıların arttığı bu dönemde, iktisadi faaliyetteki toparlanma global enflasyon üzerinde talep yanlı yukarı baskı da oluşturmakta. Bu çerçevede, 2021’in genelinde ekonomiyi canlı tutmak için yapılan parasal genişlemeler, krediler, destek ve teşviklerin üretici kanadına gitmemesi halinde (2020n de İnşaat ve Otomobil sektörüne gitmişti ) tüketime gideceği için enflasyonist bir baskıya dönebilir…
Ekonomimizin Dış Kaynağa Olan İhtiyacına Son Verilmelidir
Dış finansman ihtiyacı Bir diğer yapısal kırılganlık yaratan durum ise, ekonomide yıllar itibariyle artan dış finansman ihtiyacıdır. Toplam yıllık döviz ihtiyacının milli gelir içindeki payı 2013’ten bu yana %15’ten %30’a çıkmıştır. Yüksek enflasyon ve yüksek cari açığın yarattığı kırılganlık, risk primini (yurt dışı kredi taleplerinde kredinin sigorta pirimi gibi bir şey) yükseltirken, dış borçlanma maliyetlerini de yukarı çekerek dövize erişimi zorlaştırmaktadır. İçeride dolarizasyonda yükseliş sürerken, aynı zamanda dışarıdan sermaye çekmekte yaşadığımız sorunlar TL’de yıllar itibariyle devam eden belirgin değer kayıplarıyla sonuçlanmaktadır. Sadece 2021 yılında dış finansman ihtiyacı 220 milyar dolar (%30 GSYH) seviyesindedir. Turizm gelirlerininde olmayacağı varsayılırsa, bu kaynak ihtiyacı nasıl karşılanılacaktır?
2020 yılında global ekonomi, 1930 Büyük Buhran’dan sonra iktisadi tarihte emsali görülmemiş en derin resesyonu (Durgunluğu) yaşayarak, küresel ekonomi reel bazda yıllık %3.5 daraldı. G4 Merkez Bankalarının ve maliye politikalarının, duruma son derece hızlı ve güçlü verdikleri reaksiyon sayesinde ağır bir finansal krizin eşiğinden dönülmüş olsa da iktisadi faaliyette yaşanan hasar ve işsizlik halen derin seyretmekte, belirsizlik sürmekte. Bu belirsizlikleri biz nasıl aşacağız, zaten işsizliğimiz yüksekti, bu salgınla daha da yükseldi…
İşsizlik Sorunumuz
2020 yılının dördüncü çeyreği için %12,9 açıklanan işsizlik oranı ve yine aynı dönemde %24,6’ya ulaşan geniş tanımlı işsizlik hane halkı harcamalarına düşürücü yönde etki etmekte. Ayrıca, salgın nedeniyle uygulanan kısıtlamalar turizm sektörü başta olmak üzere hizmet sektörünü olumsuz etkilemekte, bu kaynaklardan gelen geliri de kısıtlamakta ve işsizliğe direk katkılar sunmaktadır.. İşsizlere geçimlik bir yardım nasıl yapılabilir, bunun üzerine düşünülmelidir… Belediyeler gıda yardımı yerine, toplu taşımada normal biletin üçte bir fiyatına ulaşım, su ücretlerinde, beşte bir oranın da indirimli faydalandırılması düşünülebilir… Asıl işsizlerin sorununu çözmek iş sahibi etmekle mümkündür, bunun için üretecek tesislerinin kurulması aynı zamanda işsizliğinde azaltılması demektir…İşsizligin nedenleri ve çözüm yolları üzerine düşünmeye devam etmek zorudayız!!
Neden Dış Acık Veriyoruz?
Dış Ticaret Dengesi, Neredeyse 50 Yıldır Acık Verdiği, Son 20 Yıldır İse İyiden İyiye Açıkların Normalleştiği İçin Artık Ticaret Acığı Diyebiliriz.
Pandeminin global ticareti çok ağır vurduğu 2020 yılında ihracatımız yıllık %6.1 daralarak 170 milyar dolar, ithalatımız da yıllık %4.4 artarak 220 milyar dolar olmuştur. Dış ticaret açığımız ise yaklaşık 50 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Artık Dış Acık kronik sorumuz olmuş durum da bu işte zirveyi 2011 yılında 105 milyar dolarla yapmıştık, acık vermeye devam ediyoruz… Dış açığın içeriğine baktığımız da şunları görüyoruz…
2020 yılında 37 milyar dolara yakın cari açığın 23 milyar doları net enerji ithalatından, 22 milyar doları ise net altın ithalatından kaynaklanmakta. 8 milyar dolar civarında da çekirdek cari fazlamız mevcut. Demekki enerji sorunumuzu güneş rüzgar, hidrolik (su basınç) yöntemlerine dayalı üreterek, yeni enerji kaynakları bularak, toplumumuzun ihtiyaç duyduğu teknolojik ürünleri, gıda ürünlerini üreterek hem işizligi hemde dış açığı ve baş belamız enflasyonu engelleyebiliriz… Son olarak ekonomik sorunlara eşitsizliklerin katkısı nedirle yazımızı bitirelim…
Sorunların kaynaklarından biri de uygulanılan liberal politikalar sonucu oluşmuş aşırı ekonomik eşitsizliklerdir, bizde biz deyim vardır “biri yer, biri bakar, kıyamet buradan kopar” emin olun o kadar kanıksadık ki… Eşitsizlikler artık zülme dönüştü, bu sorun ekonomik durgunluğu da işsizligide tetikliyor, oysa dünya nüfusunun yarısının mal ve serveti kadar, sadece en zengin 140 kişinin mal ve serveti olduğuyla ilgili araştırmalar var… Ülkemizde ise 250-260 bin kişi Milyarder (eski parayla trilyoner) olmuş durumdaysa toplumumuzun parası bu 250 bin kişide toplanmışsa, ekonomide durgunluk olmayacak da ne olacak ki? Bu eşitsizliklerle mücadele edecek siyasal, ekonomik, politikalar geliştirilmelidir ki… Küresel olarak insanlığın ürettiği en adile yakın şekilde de paylaşılırsa dünyada siyasal, ekonomik, sosyal ilişkilerin insani seviyesi artar, artsın dileriz.. Selam ve Saygılarımla…
Hüseyin Benek – vatandasfikri.com – 22.4.2021
Kaynaklar
1* TÜSİAD Genel Kurul toplantısına Sunulan'Türkiye Ekonomisi 2021" raporu file:///C:/Users/Pc/Downloads/2021-turkiye-ekonomisi_1617108127.pdf
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|