CİNSELLİĞİN, SINIRLANMASINDA SINIR!
Cinsel ilişkiye girmemeyi iffet saymak ile meşru cinselliğin yaşanması arasında ki fark üzerine toplumumuz yeniden, yeniden düşünmelidir.. Bunu nereden çıkarıyorum, insan cinselliği kimi psikologlara göre çocukluktan beri gelişirken, kimine göre ise ergenlikteki hormonal değişimle zirveye çıkaktadır… Hormonlar cinsel ilişkiye gir derken, toplumun bazı nakilci, nakliyeci alimcikleri vallahta, billahta cehennemlik olursunuz şunu yaparsanız bunu yaparsanız diye…. İyi uc marjinal yorumların yansımalarına dayalı olarak şekillenen bu cinsellik üzerinden, daha çok da kadın cinselliği üzerinden, kişinin bedeni ihtiyaçları, nefsi ihtiyaçları yok saymak insanın fıtratını, insanı yok saymak, fıtratını doğasını yok saymak ise insanı cendereye vurmaktır… İnsanımızı bu cendereden kurtaracak bir çıkış yolu bulmak zorundayız, bunu nasıl yapabiliriz derseniz, size Emir hocanın tespitlerine geçmeden önce , Emir hoca ülkemizde muhafazakar camianın içinden çıkan Avrupa da eğitimini alan, doktorasını yapan bir kişi olduğu için, onun hem bizi, hem de başka toplumları gözleyerek yazdığı uyarı ve önerileri dikkate almalıyız derim ve hocanın tespitlerine dayalı olarak benim yorumlarıma geçelim…
Genel olarak insanlarımızın, 10-15 yaşında cinsel duyguları uyanmasına rağmen, gençler, 25-30'larda, hatta son zamanlarda daha geç yaşta evlenilebiliyor… Bu arada bu gençler ne yapıyor, bu insanlar bütün isteklerine rağmen cinselliği yaşayamıyorlarsa nedeni nedir? Bu konu üzerine soru sormayalım mı, cevap aramayalım mı, hatta düşünmeyelim mi bile? İyide hormonları ne yapacağız beden salgılıyor duygular değişiyor, çoşuyor… Bu aradaki yıllarda cinsellik yaşanmazsa, ruhen ve bedenen sağlıklı nasıl kalınacak? Merak etmeyin kalınamıyor. Evlilik dışı, toplumsal olarak meşru olmayan ilişki yaşasalar toplumsal baskıya maruz kalıyorlar, yaşamasalar genetiğin, hormonların etkisiyle ne yapacaklarını şaşırıyorlar… Bırakın şaşırsınlar diyorsanız o şaşıranlar hepimiziz…
“Duyguların Aşırı Bastırılması Karakteristik zafiyetlere neden olur! Fikri Adil”
Bu sorun toplumuzun derin sorunlarından biri olmasına rağmen biz sorunun üzerini kapatmayı tercih ediyoruz… Ben 55 yaşındayım benden 10-12 yaş küçük bir arkadaşım hala bekaretiyle yaşıyorsa ve yakında da menopoza girecekse bu yaralanmış duygulara, bedenlere kim merhem olacak? Bu sorun ne bilimsel olarak nede siyasi olarak gündeme alınmıyor ve çözüm aranmıyor. Bu sorunu makuliyet için de cinsel sınırlara dayalı olarak ve bu alanda oluşan sosyolojik kuralların üzerine tekrar, tekrar soruna neden olmayacak çözüm önermeliyiz, aramalıyız…
Bu konu da muhafazakar kesim ise "kafasını kuma gömme" stratejisini izliyor, evliliği, bekareti, boşanmayı tabulaştırmışlar. Bu düzeyde tabulaştırmanın İslam'da ve Müslüman gelenek de yeri yok, sadece eskiden evlilikler neredeyse ergenlikle birlikte yapılıyormuş, şimdi 25-30 hatta 35 li yaşlarda yapılıyor bu yeni duruma göre yeni normlarımız olmalı diye düşünmeliyiz… 15-17 yaş arası cinsellik isteği doğuyor ve10-15 yaş neden cinsel perhiz yapılıyor, anlaşılır şey değildir… Bu aşırı cinsel sınırlanmalar ne Arap ve Fars gibi Müslüman toplumlarda da nede Osmanlı'da bu düzeyde sınırlı, kısıtlı yok sayılan durumda değildi, diyebiliriz…
Modern dönemde "örnek vatandaş" dayatması dindarlıkla melezlenerek din söylemini işgal etmiş, her taraftan "ideal Müslümanlığa" sanki cinsel perhiz yapılarak ulaşılır gibi algılanmasına neden olmuş… Bu neden gerçekleri görünürde yok saymasına rağmen, içten içe yıllar süren cinsel açlığın gençliği verimsiz ve dengesiz kıldığı gerçeğini görelim ve çözüm üretelim…
Cinsel enerji yaşamı sürdürme acısından temel yaşam enerjisidir, cinselliği bastıranlar/erteleyenler yaşamı bastırır/erteler, böyle kişiler de toplumlar da, cinsel doyumun yaşandığı toplumlarla bilimde, ekonomide, kültürde de rekabet edemez. Bizim edememe nedenimiz bu olabilir mi, bu bence önemli nedenler biri.. Nereye kadar bu nedeni yok sayacağız?
Toplumumuzda genç nüfusun ataletinde cinsel sıkışmışlığın rolü olduğu aşikar, ayrıca işsizliğin verdiği işlevsizlik de gençlerimiz arasında yaygın olduğunu söyleyebiliriz…
Bekaret takıntılı aileler, kişiler kadınlar ve erkekler gençlerin nasıl davranacaklarını şaşırmalarının nedeni olsa gerek, bu takıntı cinsel ahlakımızı iyiye götürdüğü tartışmalıdır… Belki de tam tersine neden oluyor olabilir, perde arkasında devasa bir azgınlık, riya, istismar, tecavüz manzaralarına yol açtığını düşünenlerin de sayısı az değildir… Kısacası İnsan tabiatına/fıtratına açtığımız savaşı kaybediyoruz, kaybedeceğimiz de belliydi…
Nikah" kelimesi Arapça "cinsel ilişki" anlamına geldiğini biliyormuyuz, yok cinsellik ihtiyaç olduğu yaşta nikah da ihtiyaç olur yada kişiler başka bir çözüm yolu bulur… Cinsellik yaşanabilen yaşta nikah da yaşanmalıdır, cinsellik biterse nikah bitmez mi? Boşanmak, bakir(e) ya da seksten mahrum kalıp ruh ve beden sağlığını kaybetmekten katbekat iyi değil midir?
Tek eşli ve uzun süren evlilikler, birliktelikler güzeldir, böyle evlilikler yapılmasının altyapısı her geçen gün azalmaktadır... Çünkü insanlar birbirlerine arızalı geliyor, ya birlikteliğin sorumluluğunu taşıyamıyor, yada aşırı beklentilere giriyor, hayal kırıklıkları yaşıyor… Belki bakir/bakire ama zihnen sağlıksız, ruhen kırılmış kişilerin birliktelikleri de sağlıklı olamıyor.. Sonuç olarak birbirlerini mutlu etmek yerine kırmaya devam ediyorlar… Bunları yazmayalım, konuşmayalım, nasıl daha iyi cinsellik yaşanır düşünmeyelim mi? Bütün bunları üst üste koyalım, insan fıtratını nasıl özgürleştiririz üzerine şapkamızı çıkaralım, (mevcut algıları aşalım) düşünelim… Son olarak..
Hayal aleminden, insanın fıtratını düşman ilan eden sapık düşünceden artık gerçek aleme geçiş yapalım. Gerekirse "çocuksuz deneme evliliklerini" konuşalım, nikahı ve boşanmayı tabu olmaktan çıkaralım, bağımsız kişilerin birlikteliklerini ayıplamayalım… Yoksa bekaretten önemli olan fıtratımızın yaşanması gibi dürüst bir özle yaşama mutluluğunu kaybediyoruz, bundan daha büyük kayıp ne olur ki? İnsanın tabiatını yaşanmasının önünde ki engelleri, sosyolojik meşruiyete dayalı çözümler üretmeliyiz… Bu konuda yeni maruflar ortaya koymalıyız, koyabilirmiyiz, tabiki konulabilir.. Koymak dileğiyle Selam ve Sevgilerimle…
Hüseyin Benek – 22.11.20
|