KASTAMONUDA SONBAHAR -3
(Cide Loç vadisi)
Sabahleyin saat 6 da Cide Loç vadisine gitmek üzere hareket ettik, saat 6.30 sıralarında Şen pazara ulaştık, Şenpazar da güzel bir ilce, dogasıyla ve sakinliğiyle yaşamak için uygun bir doğal bölgedir diye düşündük. Orada birine loç vadisine nasıl gideriz dedik, daga tırmanın sol yanınıza düşer diyerek, yol levhaları sizi yönlendirir dedi, biz yeri çok kolay bulduk ama, yol levhaları yol ayrımından daha önde olduğu için hangi yol loç vadisine gider de zorlandık, yön cihazımız ise yolu tanımadıgı için bizi yönlendiremedi. Biz yanlış yola girdik, bir mütdet ilerledikten sonra bir traktörcüyle karşılaştık, durdurup loç vadisinin yolunu sorduk yanlış yön olduğunu söyledi oradan geri döndük. Öbür yola girdiğimiz de Loç vadisi girişi levhasıyla 150-200 metre içerde karşılaştık. Buradan levhayla yön ve yol gösterme işinin Küre dağları Milli parkının çok yerinde eksik olduğunu gözlemlemiş olduk. Loç vadisine girdik, etkileyici bir vadi, genişliğiyle ve çevresindeki dik ve yüksek dağlarla ve aralarındaki kanyonlarla hep fotogğraflardan aşşina olduğumuz İsveç görüntülerine üç basar diye düşündüm. Oradaki çayın kenarına geldiğimizde ise Hes santral şantiyesi ile karşılaştık. Hes dik akan akarsuların, boru içine alınarak akış hızından dolayı elde edilen hareket enerjisiyle elektirik üretme yöntemi diye acılayabiliriz. Acıkcası o derenin bir boruya alınmasının bu deredeki doğal yapıya zarar vercegini düşündük ve üzüldük. Burada ki doğayı besleyen bu derenin dogadan koparılarak boru içine alınması bize çok akıllıca gelmedi, Deran bey, nasıl olur buradaki dogal yapıyı bozacağı aşagı yukarı belli olan bu yöntemi tercih etmek en son secenek olamalı iken, güneş, rüzgar enerjilerinden yararlanmak dururken nasıl bu yöntem kabul edilir, kimse tepki göstermez mi derken, baktık ki şantiyenin camları kırılmış, işin tanıtımını yapan levhanın üzerinede Allah belanızı versin diye yazmış vatandaşlar, çalışmaya tanık olmadık, ya durmuş, ya da bitmişti. Orada birkaç tane büyük boru gördük, hiçbir görevliyede rastlamadık. Bir iki fotoğraf çektiktikten sonra Cide ye gitmek üzere hareket edecektik ki, bir amca bize evinin bolkonundan seslendi, kolay gelsin gençler diye. Ben 45 yaşında olduğum için biraz hoşuma gitti ama amca 70 in üzerinde olduğu için biz genctik diye düşündüm. Hesi sorduk, oda burayı berbat edecekler gençler dedi, karşı durmuyormusunuz dedik, güçleinin yettiği kadar karşı durduklarını söyledi. Biz ona nasıl Cide ye gidebiliriz dedik oda geldiğiniz yoldan Şenpazarı istikametine giderek o tepedeki yol ayrımından sola dönerseniz Cideye gidelirsiniz dedi. Deran beyin, kafasına yatmadı epey bir yol inmiştik, geri nasıl çıkarız diye konuşurken bir Hacı amcayla karşılaştık, ona Cide yolunu tekrar sorduğumuzda bu vadi cideye kadar gider dedi. Tam teşekkür edip ayrılacakken, amca arabasını garaja geri, geri sokamadığı için, Bizden yardım istedi, ben araba kullanmayı bilmediğim için, Deran bey Hacı amacaya yardımcı oldu, otlardan kaydığı için biraz zahmetle arabayı garaja yanaştırdık. Hacı amcanın, Allah razı olsun, gazasız belasız yolculuklar dilekleriyle oradan geri döndük, vadinin içine doğru ilerleyerek Cide’ye ulaştık.
Cide’nin, hemen girşindeki Rıfat Ilgaz, evini ziyaret ettik, klasik bir Cide evi ve içinde Rıfat Ilgazın bazı eşyaları ve eserlerinin bulunduğu, yöreye özgü mobilyalarla döşenmiş bir evdi güzel düşünülmüş ve korunmuş, yapanlara teşekkürler. Orada ki ziyaretimiz bitti, çarşı içinde biraz dolaştıktan sonra Bartın ve Amasra, tarafına doğru rotamızı çevirdik. Buradaki çektiğimiz fotoğrafların baglantıları >KASTAMONUDA SONBAHAR -3 CİDE VE RIFAT ILGAZ EVİ (30 fotoğraf)
Yol, biraz virajlıda olsa çok zorlanmadan Amasraya ulaştık, orada biraz dolaştık, dolaştığımız yerlerden deniz kenarlarında çöpler atıldığını gördük, her yere çok rahat çöp atan bir toplum olduk. Sonrada belediyelere neden temizlemiyorlar diye kızıyoruz, at çöpü neden almadın diye kız belediyeye, çöpleri toplamaktan atmamak daha kolaydır.
Genel olarak iyi bulduğumuz Amasrada yol arkadaşım Deran bey, her zaman ki bonkörlüğüyle, bana balık ısmarladı, yanında kola ve salata ve manda yogurduna bal ve ceviz ilavesiyle yapılmış tatlı olan bir mönüye 60 lira para ödedik, neden böyle pahalı dediğimde ünlü bir balıkcı, markalaşmış bir şehir dedi, bende markalaşmak kazık atmayı mı gerektiriyor dedim gülüşmeler ve birkaç fotoğraf da çekerek oradan ayrıldık. İşimizin, eşimizin olduğu şehir olan Ankara’ya rotamızı çevirdik.
Böylece gazasız belasız bir yolculuk sevinci yaşarken, Deran bey, OGS sini evde unuttuğu için girişte ödemediğimiz paralı yol, üçretini çıkışta ödemek istedik, kenara park ettik, nasıl ödenmesi gerektiği ile ilgili araştırma yaparken, Deran beyde kenara park etmiş duruyordu, çevresindeki araçlar işini bitirip ayrıldığı için biraz yolun ortasında kalmıştı, ben ortada kalmışsın kenara alman gerekmez mi dedim, Deran bey kenara almak için geri gidiyordu ki daha dışardaki araç da aynı düşünceyele hareket etti ve iki araçın arka çamurlukları hafiften çizildi. Biraz rahatsız olmamıza rağmen sanki moralimizi bozmama kararı almışcasına rahat davranışlarla sorunu çözdük ve bu küçük kazayıda nazarlık sayarak Ankaraya ulaştık. Dinlenirkende bu Kastamonu da son bahar yazı dizisini yazdım. Çünkü bu güzelliklerden sizinde haberiniz olsun, belki şehirin verdiği monotonluktan ve yapay ortamlarından kaçmak isterseniz, dogaya sığınmak isterseniz, size bir yol haritası cizmek, kaçmak için bir adres göstermek istedim, hepinize selam ve sevgiler….
Hüseyin Benek
|