10 KASIM’DA ATATÜRK’Ü ANMAK
Atatürk, kurucu ve kurtarıcı liderimizdir, kurucu liderlerin en belirgin özellikleri bize yol göstermeleridir. Bu millet olarak bizde olduğu kadar, başka kurucu liderler de başka milletlere de, yol gösterir bütün toplumlar böyledir. Bizim içinde 10 Kasım, liderimizi anmak onun düşünceleri üzerine tekrardan düşünmek, gösterdiği hedefe ulaşma çabası içinde olmak demektir.
Atatürk’ün bize gösterdiği hedef ise, Cumhuriyet yolundan özgür vatandaşlar olarak Demokrasiye gitmek, toplumumuzu ekonomik açıdan, teknik açıdan, kültürel değerler açısından geleceğe hazırlamaktır. Bize gelecek yolunda, yol haritamızı gösteren kurucu liderimizin düşünceleri üzerinde durarak, onun düşüncelerini yaşatarak bu ölüm yıl dönümünde onun düşünceleriyle yaşamasını sağlamalıyız. Şunu unutmamalıyız ki kurucu liderler düşünceleri, kurdukları devlet ve oluşturdukları sistem yıkılmadan ölmezler. Buradan şu anlaşılabilir.
Atatürk’ü öldürmek bizim elimizdedir, bir bölümümüz bize Atatürk’ten kalan düşüncelerine, bize emanet ettiği cumhuriyete sahip çıkmaz, bir bölümümüzde başka sistem özlemleri içinde olursak Allah korusun bizim için hayati önemde olan Cumhuriyet ve devleti yıkılır. İşte o zaman kendi elimizle Atatürk’ü öldürmüş oluruz. Şimdi bize emanet ettiği cumhuriyetin bizi nasıl geliştirdiğine bakalım…
Doğu toplumları ve genelde de İslam toplumları geleneksel yapıdaki yönetim şekillerini değiştirememiş, bu nedenle vatandaş haklarından mahrum kalmışlardır. Doğuda birçok ülkeye gidenler görür, başka İslam toplumlarını ziyaret edenler görür, oradaki işleyiş bizdeki gibi değildir. Ülkemizde ve başka ülkelerde Cumhuriyet ve Demokrasi vatandaşlara kendilerini yönetenleri seçme hakkı vermiştir, bu hakkı elde etmek için çabalayan milletler vardır. Bu hakkı kurucu liderimiz biz çabalamadan vermek için adımlar atmış, yönetim oturdukça, insanlarımızın vatandaşlık, cumhuriyet bilinci geliştikçe daha da gelişerek günümüzde yaşadığımız şekli almıştır. Daha da gelişmenin sonunun olmadığı, yeni durumlar ve yeni gelişmeler karşısında, yeni kural ve değişim gelişim gibi bir sorumluluğumuzun olduğu unutulmamalıdır.
Bize günümüz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına düşen ise bize bırakılan sistemi yenileştirerek geliştirmektir. Nasıl mı, daha demokratik hale getirerek, daha iyi hukuk kuralları ortaya çıkararak, vatandaş ve devlet uyumunu sağlayarak dünyanın ve bizim konumumuzu iyi tespit ederek yaşadığımız toplumu dünyanın gelişmiş toplumlarının arasına sokarak Cumhuriyeti, Demokrasiyi geliştirirken yaşatırken aynı zamanda Atatürk’ü de yaşattığımız bilinciyle, bu bize emanet edilen değerleri yaşatmak geliştirmek gibi bir görevimiz vardır. Bu görev aynı zamanda toplumsal yaşayışın temelini oluşturur.
Toplumsal yaşayışlar, sistemler ve kurallar üzerinedir, kuralsız, kaidesiz toplum olunamaz, Cumhuriyet ve Demokrasi de şuanda insanlığın geliştirdiği en iyi yönetim şekillerinden biridir. Bu iyiye sahip çıkmak ise bizim en önemli amaçlarımız arasında olmalıdır.
Bu görevimizi yerine getirirken, Cumhuriyetin ve Demokrasinin içeriğinin bir bölümünü öncelikli kullananları paranoyakça düşman ilan etmek yerine, muhafazakar bir partinin kendi önceliğini uyguladığını düşünmek, yarın sosyal demokratların iktidarında sosyal demokratça öncelikleri yönetime taşımanın hakkı olduğu bilinci içinde olmamız, aslında Cumhuriyetin, Demokrasi yanının güçlendiğinin göstergesidir.
Cumhuriyet, üç şeyle güçlü olur, bir demokrasi, iki hukuk devleti ilkeleri, üç ise laikliktir. Bu üç kurala dikkat ettikçe Cumhuriyet gelişerek yaşayacaktır.
Gelişme ve Dünyada gelişmelere ayak uydurma değişimle mümkündür, değişim ise atıla düşenleri değiştirmektir. Bu düşüceler de olabileceği gibi, değişim, toplumsal hayatı düzenleyen kurallarda da kaçınılmazdır. Bu ise sürekli devrimle mümkündür, hayat her gün yeniden başlar, bazı hücrelerimiz ölür, yenileri yerini alır ve canlılık devam eder. Bu yenileşmeyi biz Cumhuriyete ve Demokrasiye taşıyabilirsek, ülkemizi, toplumumuzu gelişmiş ülkeler seviyesine, hatta öncü toplumlar seviyesine taşıyabiliriz. Bunun için Değişimci ve Devrimci bir ruh gerekmektedir, bu ruhta toplumumuzda vardır. Bunu kurucu liderimiz Atatürk, 30 Ağustos 1925’te Kastamonu’daki bir konuşmada dile getirmiştir.
“Arkadaşlar, Türk milleti çok büyük olaylarla ispat etti ki, yenileyici ve inkılapçı bir millettir. Son senelerden önceki senelerde de milletimiz yenilik yolları üzerine yürümüş, sosyal inkılaba girmemiş değildir. Fakat gerçek verimler görülemedi. Bunun nedenini araştırdınız mı? Bence neden işe temelinden başlanmamış olmasıdır. Bu konuda acık söyleyelim. Bir sosyal toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insanda oluşmuştur. Kabul edilebilir mi ki, bir kitlenin bir parçasını yükselttirelim. Diğerini görmezlikten gelelim de, kitlenin tamamı yükselebilsin. Olabilir mi ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin. Şüphe yok, yükselme adımları iki cins tarafından beraberce, arkadaşça atılmak ve yükselme, yenilenme alanında birlikte aşamalar kaydetmek gereklidir. Böyle olursa inkılap başarılı olur.
Mutlulukla gözle görülmektedir ki, bugün hareketimiz gerçek amaca yaklaşmaktadır. Herhalde daha korkusuz olmamız gerektiği açıktır. Kastamonu - 30. Ağustos.1925
Evet, korumuyoruz titizlikle cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkıyoruz, belki de bu kadar rahat tavırlarımız bazılarını rahatsız ediyor. Ama şunu biliyoruz, bir toplum iyiyi, güzeli bırakıp da yerine kötüyü çirkini getirmez diye düşündüğümüz için bu kadar rahatız. Toplumumuzun, vatandaşlık bilincine ve sağduyusuna güveniyoruz.
Bu güvenle geleceğe doğru emin adımlarla yürüyoruz, bilginin, aklın, bilimin Cumhuriyetin, Demokrasinin ve kurucu liderimizin gösterdiği yolda Ülkemiz, vatandaşlarını birliğe, çalışmaya ve sorumluluklar almaya davet ederek, Kurucu liderimizi saygıyla anıyoruz… Selam ve sevgilerimle…
|