KENDİMİ SORGULAMA, BEN NE KADAR BENİM?
İnsan taklitçi bir varlık, annesinden babasından, arkadaşlarından kısacası içine doğduğu toplumdan taklitle davranışlar, düşünceler, inançlar yol ve yöntemler alır, alırız. Hatta aldığımız şeyleri, o kadar özümseriz ki sanki ben icat ettim sanırız… İçine doğduğumuz toplumun kültürü dediğimiz şey bizi biz yapar, bir yere kadar da normaldir. Ama o bir yer neresidir, biz, nerede durması gerekir, benîn sınırı ile toplumun sınırları nasıl belirlenir, bunu kim belirler? İşte başka bir soru ve sorun daha… Ben benmiyim yoksa toplumun bana verdikleri mi? Yunus ben üzerine çok söz etmiş bir Ozanımızdır, bakın beni tanıma konusunda ta 1200 lü Yıllarda ne diyor? İlim ilim bilmektir/İlim kendin bilmektir /Sen kendini bilmezsen/Ya nice okumaktır… Evet, kedimizi bileceğiz, kendimiz olacağız ki içinde yaşadığımız insanlığa, topluma, takıma katkılar sunabilelim…
Kendim olmak, birey olmakla başlar, bu birey olma, olabilme imkanı içine doğduğumuz toplumun verdiği imkanlarla, sınırlarla belirlenir. Bazı toplumlar vardır bireyi, kişi haklarını, alanlarını önemser, bazı toplumlar vardır birey karşısında, toplumdan yana tavır alır, bireysel alanlar, sınırlar son derece dardır. Böyle toplumlar da benim, ben olabilmem için bu sınırları zorlamam gerekir, yoksa ben toplum olur ama birey olamaz. Birey olamayan ben nasıl olur? İşte kuşak çatışması dediğimiz belkide budur, içine doğduğumuz aile, toplum, inanç, düşünce bize bazı önermeler de bulunur, şu, şudur, bu budur, o odur gibi, biz bu, şu, o ları onaylarız veya ret ederiz… Bazı toplumlar bu ret edişlere kısmen izin verir, tam anlamıyla izin veren toplum yoktur, nedeni toplumsal birliktelik kaygılarıdır, nitekim haklıdırlar da… Toplumsallığın olabilmesi için kısmen de olsa, en az da olsa bir ortak dil, kültür, inanç, yasa yani norm gerekmektedir ki biz bir arada yaşayabilelim. İşte tam bu noktada toplumların bireyden yana, yada bireysel alanda, yani ben’in alanına bakışı bu sınırları belirler. Sadece toplumların mı bakışı belirler benim de, ben’e bakışım, kendi sınırlarımı genişletme çabalarım, ben olmak için toplumla çatışırım, toplum benim aykırı bulduğu yanlarımı törpüleyeme çalışır, ben beni muhafaza etmeye çalışırım, bence ben önemliyimdir, ama toplumca da toplum önemledir. İşte başka bir sorun ve soru daha ki önemlidir? Beni bilmek, korumak toplumsal hayatın için de ne kadar mümkündür, bunu yine üstat Yunus’a soralım mı? “beni bende demen bende değilim bir ben vardır bende benden içeri.” “beni sorma bana bende değilim, sûretim hoş yürür don'dan(Giysiden) içeri.” Konumuz toplum mu önemli kişi miyidi?
Ben derim ben, kişi sen dersin toplum, topluluk önemli…. Gerçekte kim önemlidir? Bence ikisi de önemlidir, sizde Nasrettin hoca gibi sende haklısın, sende dediğimi sanmayın, öyle kesin doğrular peşinen yargılar dönemi geçti, gri alanlar geniş olacak, esnek toplumlar, esnek kişiler ve esnek ben olmak zorundayım… Yoksa biri birini bastırır, bir birlerine olacak, yapılacak katkılar olamaz. Bu ne demektir, toplumun bastırdığı ben, ben olmaktan çıkar, sosyal bir varlık olur, toplum ne diyorsa onu yapar, ona nakledilenleri olduğu gibi kabul eder, hiç kendisi ben olamazsa, topluma ben olarak sunacağım katkılar yok olur. İşte bu nedenle siyah ve beyaz yerine kişisel alanların geniş tutulduğu, benin gelişeceği gri alanların olduğu toplumun fertleri toplumlarına daha çok katkılar sunduğu toplumsal bir vakadır. İnsanlık bunu tecrübe etmiş ve bunu yapabilen toplumlar gelişmiştir, yapamayanlar da hep eski doğruları üzerine patinaj etmiş, topluca yapılan bu patinajlar gelişme, ilerleme sanılmış liderlerin de siyaset aracılığıyla yönlendirmesine dayalı büyük alkışlar almıştır. Oysa bu ilerle değil patinajdır, bunu söyleyen ben olabilen fertler de, ya dışlanmış, yada toplumdan soyutlanmış, daha çok konuştuğu durumlarda da hapsedilmişlerdir… Genelde ben olabilenler filozoflar, aydınlar, veliler, bazı din adamlarıdır. Burada ben kendi hesabıma ne kadar benim sorusunu sorduğumda, %65 kendi toplumumum, %25 ben’im %15 de dünyalıyım, yani evrenselim… Bu oranlar nasıl olmalıdır derseniz ideal bir oran olamaz, kişiden kişiye, benden bene, toplumdan topluma durum değişir. Aynı şeyi birkaç arkadaş yan yana geldiğimizde fark ederiz… Hep fenerden/galatasaraydan/beşiktaşdan/trapzondan sadece bunlardan bahsedenler olduğu gibi, sadece siyaset, sadece dinden bahsedenleri görürüz, yani artık o benlikten çıkmış benliği ile dışardan verilen şey neyse, ben olamamış, o olmuştur. Bu kişi ve toplum için son derece tehlikeli bir durumdur, fanatizm doğurur, nefret doğurur, çatışma doğurur.. Bütün fenerlilere ölüm, bütün galatasaraylılara ölüm, bun ötekilere ölüm noktasına gelinirse kavgalar, şitdete dayalı çatışmalar kaçınılmaz olur. İşte bu nedenle beni bilen, benlere büyük ihtiyaç vardır, toplumsal yanlışlardan toplumları ben olmaya izin vermek kurtaracaktır, yoksa koyun misali hep beraber uçuruma düşeriz, bir ben bakın burada uçurum var diyorsa o beni, bireyi dinlemeliyiz. Deneyimlerimizin ben üzerine etkisine geldiğimizde ise şunlarla karşılaşırız…
Deneyimler bizim hayat tecrübelerimizdir, bizi, yani beni etkiler, benim tarihimin, beni etkilemesi gayet normaldir, ister kişisel tarihimizden ister toplum olarak tarihimizden dersler çıkarırsak, ben ve biz olma sorununu daha az yaşarız… Deneyimlerimiz bizi biz yapar, beni ben yapar, kime güveneceğimi deneyimlerimle öğrenirim, bu budur, ateş yakar, soğuk dondurur, yüzmeyi bilmiyorsan su boğar… Ben bir boğulma tehlikesi atlattım ve hala sudan korkarım, neden deneyimledim de ondan, aynı şey güven meselesinde de olur, en sevdiklerimizde, en yakın olduklarımızla da güven sorunu yaşarız, neden birkaç kez bizi kandırmışlardır, kandırılma deneyimimiz bizde yalan ihtimalini doğurmuştur. Deneyimlerin de ben ben olurken katkısı olumlu ve olumsuz olabilmektedir, benim yaşadığım boğulma deneyiminin suya karşı mesafeli duruşuma neden olması gibi… İşte deneyimler akletmeler, tecrübeler derken bizi biz yapar toplum oluruz, beni ben yapar kişi oluruz, yoksa ben olmazsa toplum büyük tehlike yaşar… Nasıl mı, aşağıda ki örnek yeter herhalde…
Koyun sürülerini bilenler bilir, biri uçurumdan atladı mı, diğerleri de onu takip eder, sürü telef olur gider, sürü değiliz biz, hepimiz bir toplumun ferdi olduğumuz kadar, benizde… Bunu ben olmayı başaramamak kişisel olarak da psikolojik sorunları tetikler, biz olmayı başaramamak ise aidiyet sorununun yaşanmasına neden olarak psikolojik sorun olurken, bana göre ben olamama sorunu daha büyük psikolojik sorun olmaz mı? Bunu nasıl aşarız, bence şöyle aşabiliriz, benden topluma doğru bir çıkış, toplumdan bana doğru bir geliş düşünelim… Ben yatak odam da ben, salonda biraz ailem biz, apartmanın merdivenlerinde biraz daha toplumum daha koyu bir biz, Okul da, camide, sinemada, otobüste tam toplumum benim alanım iyice daralmıştır… Şimdi sürekli toplum olarak yaşadığımızı düşünün, tam toplum olarak yaşamak da büyük gerilim doğurur, sürekli ben bir başıma yaşamak da gerilim doğurur. Bu aralarda geçişkenlikler olmalı ve çok kolay olmalı ki ben istediğim zaman beni, istediğim zaman toplumun bir ferdi olarak biz olabilmeliyim… İşte bunun için gri alanları çok olan toplumlar inşa edilmelidir, bunu inşa eden toplumların siyaseten demokratik ve laiklikle idare edilen toplumlar olduğunu görüyoruz. Kişi hak ve özgürlükleri denilen şey bu tür toplumlarda geçerlidir, diğerleri ya anarşist, yada faşisttir. Anarşist kuralı, lideri olmayan, faşist ise tam tersi lider, lider, otoriter toplum kuralları, liderin kuralları derken ben olamayan bir toplumsal düzeni işaret eder. İşte burada tam iki ucu da görmek mümkün, biri her türlü otoriteyi ret ederken diğeri de her türlü farklılığı beni ret emektedir… Ne kişi ben adına her şeyi yapabilmeli, nede kişi toplum adına yok sayılmamalıdır, bana göre makul olan budur, ama bir faşist veya anarşist olmadığım için benim makulüm bu olsa gerek… Makul ben nasıl olur, makul toplum nasıl olur?
Ben beni muhafaza etmem için çalışmalarım dirençlerim devam ediyor, şimdi 50 yaşındayım, bakın mücadele daha bitmedi, 14-20 yaş arası bu mücadele bitecek sanırdım, her konuda %100 haklıydım gri alanlarım yoktu, topluma karşı sürekli tepkili, isyan halindeydim… Ben olduğum yanılgısıyla başka bir düşünceden, inançtan etkilendiğim şey olmuştum, ben benim doğamı bana rağmen nasıl yok sayarım, bir dayatmadan kaçarken, yine beni yok eden, yok sayanların tuzağından kaçarken başka bir yok sayışların tuzağa düşmüştüm, savrulan toplumlardan savrulan kişi ve benler çıkıyordu, bana da öyle oldu… Bu nedenle esnek toplumlara, esnek kişilere ve benim dışımdaki olaylara, olgulara, varlıklara karşıda esnek bir ben inşaa etme çabalarım devam ediyor… Makul ben arayışlarımı sürecek… Beni hala tam anlamıyla bulamadım, tam yakaladım derken, bir de bakıyorum ki yeni bir ben daha… Çünkü insan yaşadıkça oluş halin de, olmaya devam ediyor, yani şu meşhur deyim varya, teneşir paklar diye… Ancak yaşam sona erince benin toplumla çatışması, gelişmesi, ben olma mücadelesi durur diye düşünüyorum. Ben beni tanımazsam ne olur?
Ben beni tanımazsam, beni bilemem, beni bilemezsem ise benim ihtiyaçlarımı fark edemem, benim beslenme, üreme, cinsellik, uyuma, doğal olaylardan korunma gibi, ben’e saygı duyamayanların saldırılarından korun gibi maddi, duygusal olarak sevme, sevilme, tadir görme, kendimi gerçekleştirme, hayata katkılar sunma hazzı gibi duygusal ihtiyaçlarımı keşfedemezsem… Bu keşfedemeyişimiz bizim beni, beni toplumun baskıları sonucu da oluşur ki, beni tanıyamamanın en büyük nedeni olsa gerek… İşte şu veciz sözlerle yazıya son verelim derim…
Ben Bensiz olamam, Bana bensiz kal demeyin,
Ben size, Varın Siz bensin kalın derim..
Biraz olsun Beni benle başa başa bırakın…
Çok karışmayın, Rahat bırakın ben beni aramaktayım…
Sessiz olun benim iç seslerimi bastırmayın,
Ne diyorum ki ben, Susun ben beni dinlemekteyim,
Bana ben olarak saygı duyamıyorsanız size hayırlı yolculuklar dilerim.
Ben sizi sizle baş başa bırakıyorum, size Saygı duyuyorum,
Sizde bana duyun, İşte O zaman Buyurun Hoş geldiniz derim…
Hep Birlikte Ben bana, Ben Size, Biz bize, herkes hepimize İyi yaşamlar dileyelim…
Beni arama ve tanıma çalışmalarımız devam edecek, bu bana ait bir arayıştır, sizde sizi, içindeki sizi arayın, dışardan gelenlere karşı biraz direnin ki ben, beni bulabilsin, tanıyabilsin, ben ben olanı, sizde siz olanı tanıyın bulun benle, kendinizle barışık yaşayayım, sizde sizle barışık yaşayın dilerim…
Fikri Adil --- 25.11.16 --- vatandasfikri.com
|