YARALI RUHLARIN YAŞAMA ETKİLERİ
(Ruhumuz, Vicdanımız Bizim İçin Fren, Denge, Adalet Sistemimizdir. Fikri Adil)
Ruh bize iyi ve kötüyü beden aracılığıyla yaptırır, iyi inşaa edilmiş ruhlar, iyiye, kötü inşaa edilmiş yaralanmış, yaralı ruhlarda kötülükler yaptırır.. Bunun nedeni nedir? Bence….
Ben kendi yaşadığım örneklerden size anlatsam konuyu anlatmama yardımcı olur mu acaba? Biz Kastamonu’nun bir köyünde büyüdük, bu köyde herkes birbirini tanır ve genel olarak da ne yapsak, ne yapılsa duyarız yada duyuruluruz, benim bir çocukluk arkadaşım vardı babası bunu birkaç kez çalıların içine attı, ben bu ne biçim baba dedim, babasız büyüdüğüm için onun babalı oluşuna imrenirdim, ama öğünden sonra imrenmedim… Çalılar dikenliydi, o dikenler arkadaşımın yüzüne gözüne batmış annesi onu temizlemek için baya bir caba harcamıştı… Şimdi bu arkadaşım daha hayatın başında en çok güveneceği, sevgi beklediği, merhamet beklediği birinden karşılık bulmayı bırak şiddet görürse ruh yaralanmayı bırakın ölür, ruhun ölümsüzlüğüne inandığımız için biz yarı canlı yaşar diyelim… Evet yarı canlıyla tüm bedenlerde yaşayan ruhlar bedenlerin, arzu ve isteklerine firen olamazlar, bu arzu, istek, hırs, nefret, kin bize kötülükler sevgi, merhamet, saygı, ilgi, merak bize iyilikler yaptıracaktır… Belki de biz bu birincilerle, ikincinin çelişkilerinden çatışmasından biz oluyoruz, biz arzularımızı, nefretlerimizi, kinlerimizi kontrol altına aldıkça, merhametli, seven, sevilen, güvenen, güven veren bu nedenle de paylaşmasını ve iyiliklere neden olmasını bilen biri oluyoruz… Acaba olabildik mi, bu soruyu ister günlük, ister haftalık soralım, belki de Tanrı bize onun için diyor ki tövbe et yaptıklarına, bizim kötülükler yapmamızı istemiyor, pişman olmamızı ve iyiliklere, güzelliklere neden olacak davranışlara dönmemizi istiyor… Biz bunu da hep şeklen yapıyoruz, bana kalırsa en büyük günah nedir derseniz, ben insanların mutsuzluğuna neden olmak ve diğer canlıların doğal yaşam alanlarına yaptığımız tecavüzlerdir… artık biz bunları günah bile saymıyoruz, hatta bazıları hak sayıyor, işte bunların ben yaralı ruhlar olduklarını düşünüyorum… Bunlar tövbesiz insanlar, tövbeyi sadece dinsel düşünmeyin, işlediğimiz kötülüklerden pişman olmak, olarak da düşünürsek belki tövbe günah kötülük ilişkini daha iyi karamış oluruz… Günah sadece Allaha karşı mı işlenir, yok, genel olarak insana karşı işlenir… Kandırırsınız günah, sömürürsünüz günah, sömürülen işçinin hakkı kul hakkı degilmi, yaralı ruhsanız değil, yaşananlara kılıf bulmuşsanız değil, ama bal hak gaspı var ama biz bunu kanıksamışız… Her neyse konuyu dağıtmayalım… Ne diyorduk, ruh yaralanması evet…Kısaca tanımlamak gerkirse yaralı ruhu, fireni patlamış yokuş aşagı kontrolsüzce giden komyona benzetebiliriz, yani bizim kontrolümüzü kaybetmize neden olan bir durumdur ruh yaralanması.. İşte mutsuzluklara neden olan bu kontrolsüzlüktür, yada ruhmuza rağmen aşırı baskılara dayalı dış kontrollerdir.. Bunlar beni, benden alır, ruhumuzu yaralar hayatın dogalolmayan akışına, beni kaptırır...
Yaralı ruhlar ya birde koskoca devletlerin iktidarını ele geçirirse ne olur? Ya büyük bir devletin gücünü ele geçirmişse ve o devlet de de güçler ayrılığı yoksa, yani firen denge sistemi yoksa, onu denetleyecek, sınırlayacak demokratik bir yapı yoksa… Artık o toplum başını beladan belaya sokmaya aday, acık bir toplumdur diyebiliriz… Buna iki örnek verebiliriz, birincisi hitler, ikincisi musolini toplumlarının ve dünyanın başını belaya sokan iki yaralı ruhlu siyasetçi… Ruhlar sadece dışardan yaralanmazlar bazen kendi cabamızla da ruhlarımızı yaralarız, bu nasıl olur derseniz… İç tutarlılığımızı kaybedersek, bu şu demektir diyebiliriz… Ben dinarım ama ahlak ve adalet eksikliğimi fark etmeme rağmen bunu umursamazsam… ahlaksız, adaletsiz din ve dindarlık olmaz… O zaman bu çelişkiyi nasıl kapatacağım bu adaletsizliğime ve ahlaksızlığıma maruz kalanları küçülterek, önemsizleştirerek hatta bazen kafir diyerek ki o iç benim deki çatışmaya su serpmiş olacağım… Ruh yaralarıma bu düşünceleri merhem yapacağım olmaz, vicdanın hem kendisi, hemde merhemi adalet ve ahlaktır, bu dinimidir, evet dini olan da felsefi olanda vardır… Sen/ben bunu nereden alacaksak alalım ki, alki vicdan ve ruh yaralarımıza merhem olsun… Bunları yapmazsak bu yaralı ruhlar sakat kalırlar, bu sakatlıklarımızla vicdan ve adalet dengelerimizi kaybeder yarım bir yaşama neden oluruz… Bu olamayışlarımızla, yarımlıklarımızla, yaralı ruhlarımızla hem kendimizi hemde birlikte yaşadıklarımızı mutsuz ederiz… Bu mutsuzluklar çoğalır ve hayatın içine ederiz…
Oysaki kimse mutsuzluk istemez, kederden, gamdan kaçar mutlulukla, neşeyle yaşmak ister, biz istiyormuyuz, o zaman kimsenin ruhunun yaralanmasına neden olmayalım, tabiki kimsenin ruhumuzu yaralamasına izin vermeyelim… İçimde ki ben olan o ruhu koruyalım, oda bize güzel şeyler yaptırsın… Olaki kazara yaralanırsa da onu dini, felsefi, kültürel, sentezlere dayalı olarak, bk hayatın güzlelikleri de var yaşamalıyız diyerek yeniden sağaltalım ki sağlıklı ruhlarla, sağlıklı yaşayarak mutluluklara güzelliklere sevgiye saygıya iyiye ve adalete neden olalım… Olabilirmiyiz, çalışırsak neden olmasın, yeter ki mücadele edelim, mutlu olursun, mutlu edersin, bunun için mücadele bile bir mutluluk verir, mutluluk arayışına dayalı olarak kendimiz önemli sayarız, neden mutluluk, barış, sevgi için çalışan bir ruhumuz ve bedenimiz var… Yarınlar mutluluklara ve barışa gebedir umuduyla, sağlıklı doğumlar beklemekteyim… Selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil. 26.12.16 --- vatandasfikri.com
|