İNSANIN KURTLARI
İNSAN KURTLARININ VERDİĞİ MUTSUZLUKLAR
İnsana, dolayısıyla insanlığa zarar veren yine insana özgü davranışlar var, bunlar bize, için de yaşadığımız topluma ve çevreye zarar veriyor. Bu zarar sanki bir ağaç kurdu gibi ağacın içini yavaş yavaş, hissettirmeden oyarak, o koskoca ağacın devrilmesiyle sonuçlanan duruma çok benziyor…. Küçük bir rüzgârda,( ekonomik krizlerde, doğal sorunlarda, kişisel sıkıntılar da) içi boşaltılmış ağaç gibi insanlık bu kurtlar yüzünden devriliyor… Bu kurtlara karşı nasıl önlem alırız derseniz? Önce biz insanlığın içini çok yavaş kemiren bu kurtları fark etmemiz lazımdır, bunları nasıl anlayacağız, nasıl teşhis edeceğiz derseniz, aslın da hepimiz biliyoruz, bunların zararlarını yaşıyoruz, ama biz hep karşıdan gelen kurtların zararlarını gördüğümüz için o zararları hissediyoruz, bizim içimizdeki kurtlarla karşımızdakine verdiğimiz zararları göremediğimiz için bizim insanlığımızı erezyona uğratan kurtlarımızı göremiyoruz.. Uyanık olmak lazım, hem de bu kurtların iç kemirişlerine karşı çok uyanık olmak zorundayız… Bunlar nedir derseniz, bence şunlardır, siz izleyin size ve başkalarına ne zarar veriyorsa onları da bu insanlık kurtları olarak ekleyebiliriz… Ancak biz insanlar, bunun bizi içten içe yemesinin önüne bunları çok iyi tanıyarak geçebiliriz…
Birinci kemirgen “DEDİKODU” dedikodu tam da bahsettiğimiz sinsi bir insanlık kurdudur, nasıl mı bizim olmadığımız yerler de bizi kemirir, bize savunma hakkı tanımaz, dedikoduyu duyanların bir de inanmaya eğilimleri varsa, vay halimize, bizi yer bitirir, biz biterken insanlık nasıl ayakta kalır… Savunma hakkı olmayan insanların mahremlerini veya yalana dayanan iftira vari dedikoduları yaymayarak bu kurdun biz insanlara daha az zarar vermesini sağlayabiliriz…
İkicisine geldiğimiz de ise “KUMARDIR” bu öyle bir illettir ki, benim iki tane iş arkadaşım intihar etti, biriyle konuştum, neden bırakamıyorsun diye, bana dediği, bırakmak istiyorum, ama öyle bir oyun ki, kazanma ve kaybetmenin belirsizliğinin verdiği heyecan beni bu illete devam etmeme neden oluyor dedi… Önce ekonomik düzeni, sonra aile düzeni bozuldu, bu ikisi bozulunca iş yerinde de sorunlar çıkarmaya başladı, daha sonra işten atılmak üzereyken intihar etti… Kumar kurdu onu yedi bitirdi, yok etti, biz insanlar onu o kurtla baş başa bıraktık, o insanlığın bu kurdu karşısın da kaybetti, o kaybederken biz kazandık mı? Biz de insan olarak kaybediyoruz…
Üçüncüsüne geldiğimiz de ise “YALAN VE ALDATMA” diyebiliriz, bu öyle kurt ki önce, insanın insana olan güvenini yok ediyor… Hayatın için de çok yaşanıyor, hem biz yalanlarla aldatıldık hem de çevremizde ki kişilerin aldatılmasına tanık olduk… Hepimiz bu yalan ve aldatmalara maruz kalırken aldatmayanları da için içine sokarak, aldatma ihtimallerini hesaba katarak herkesi aldatma ihtimali olanlar olarak değerlendiriyoruz ki, herkesin, herkese güveni yok oluyor… Karşımızdakine olan güveni yok eden bu yalan ve aldatma kurdu güven duygularımızı kemirdikçe içimizi boşaltıyor… Güvensizligin de başka sorunları beraberin de getirdiğini biliyoruz, en çok neden olduğu sorun ise yaşanacakları, olacak iyi şeylerin olmamasına, yaşanmamasına neden olmamasıdır ki… Önlem almak lazım kimden başlayacağız derseniz ilk olarak kendimizden kimseye yalan konuşmayacağız, kimseyi aldatmayacağız ki, kimse mağdur olmasın biz kurt olarak karşımızdakinin içini kemirmeyelim ki, kimsede bizim içimize kurt olarak girmesin… Bazı durumlar da ilk kendimizden başlamak gerek…
Dördüncü Kemirgen Kurt nedir derseniz, hangisini alacağımı şaşırdım, çalmak mı, zorbalık mı desem, (ZORBALIK) zorbalığı dördüncü olarak ele alalım… Güçlülerin, siyasal sistemlerin, büyüklerin güçsüzlere, vatandaşlara, küçüklere uyguladığı hukuka, adalete, vicdana ters olarak hakkı olmayanları talep etmesi verilmemesi durumun da zorla almasıdır. Bunu iş yerlerin de, trafik de, evde, sokak da neredeyse her yaşta, her ortam da yaşarız, yaşanır… Örnegin ilkokul çocuklarının yarısı zorbalığa maruz kalırken, çalışanların %30’unun zorbalığa maruz kaldığı söylenmektedir… Bu oranlar bu içimiz kurdunun nasıl çok çalıştığının göstergesidir…. Bu ne kadar çok çalışırsa, biz insanlar insanlıktan o kadar çıkarız, ister biz zorbalık yapıyor olalım, ister maruz kalıyor olalım sonuç da insan, mağdur olmaktadır, mağduriyetleri engellemenin yolu içimizde bu kurtları öldürmekten geçmektedir…. Zorbalık kurtlarına ölüm…
Beşinci kemirgen nedir diye düşündüğümüz de bana göre, (ALKOL/UYUŞTURUCU) diyebiliriz hatta bunları ilk sıralara koymamız gerekirdi, bu kurtları da ihmal etmemek gerek… Bu kurtta maruz kalanlar genel olarak ilk kendilerine zarar veriyorlar daraldıkça ailelerine, daha sonrada topluma… Nasıl sorun çemberi genişliyor derseniz kişi önce kendi kendini ne ekonomik nede ruhsal dengede tutamıyor, alkol ve uyuşturucu fiziksel ve ruhsal dengeyi bozuyor… Bu arada alıştığı madde pahalıysa ekonomik olarak ailesini mağdur etmeye başlıyor, ailede işin içinden çıkamıyor… Hem yaşamsal masrafları, hem tedavi masrafları hem de uyuşturucuya ulaşma masrafları kişinin ve ailenin tolerasyonunu felç ediyor… Sonuç akraba, çevre, ilişkiye geçilen herkes uyuşturucunun mağduriyetini yaşıyor, kimi zaman gasp, kimi zaman hırsızlık, kimi zaman da zorunlu yardımlar olarak bu kurtta toplumu ve insanı kemiriyor… Bu kurdu öldürmenin yolu nedir derseniz, insanların hobilerini, spor, tiyatro, sinema, müzik, siyasal ve sanatsal, sosyal etkinliklerle, ilgilerini sevgilerini yaşayacak ortamlar oluşturarak yaşanmasının önü açılması gerek derim… Uyuşarak mutluluğa ulaşılamayacaktır…
Altıncısına geldiğimizde ise karşımıza “ÇALMAK” çıkıyor, evet çalmak, nedir? Başkasına ait olanı gizlice, izinsiz almak, evet bizim olanın rızamızın dışın da alınmasını istemeyiz, üzülürüz alanı affetmeyiz… Sadece çalmak malla mı olur, hayır maddi olabileceği gibi manevi de olabilir, yani sizin duygu ve düşüncelerinizi, sanat eserinizi de, çalabilirler… Bu nedenle hırsızlığın her türlüsü, her sistem de, düşünce ve inanç da yasaklanmıştır… Buna rağmen önüne geçilememektedir, şifreler, kilitler, anahtarlar, kasalar depolar, yüksek ve kalın duvarlar, tel örgüleri, alarmlar, güvenlik görevlileri hep bu hırsızlıkları engellemek içindir… Henüz eğeleyemediğimize göre hırsızlar başarılı oluyor demektir… Bunun için ne yapılabilir derseniz, bence H.z Muhammed’e kulak verelim derim… Taa, 14 asır önce ne demiş ve hala da geçerli bir kural “ Zekatınızı verin ki, malınızı koruyasınız” Bunu şöyle genişletebiliriz, malları, paraları en zenginde birikecek sistemlerden vaz geçin, çalışanlarınızın ücretini hakkıyla, zamanın da verin, karınız arttıkça çalışanlarınızın da ücretini arttırın, gelir dağılımını adaletli hale getirin, toplumda kimse açlığından değil başka nedenlerle çalsın ki… Ondan sonra hırsızlara daha ciddi cezalar verilebilsin… Baklava çalan çocuklara ceza hala gündemimiz de değil mi? Ayrıca bu olay, büyük hırsızlık yapana büyük, küçük hırsızlık yapana küçük cezaların da gerekliliğini ortaya çıkarmıştır… En büyük hırsız kim derseniz bana göre kamu görevlisiyken, üstelikte maaş alıyorken rüşvet alan, kamu malını çalan ve kamu üzerinden çıkar sağlayanlardır… Bu hırsızlık en büyük hırsızlıktır diğerleri bunun yanında devede kulak kalır… Bu kurdu da temizlemek gerek ki, insanlar daha insani ortamlarda yaşasın…
Kurt mu arıyorsunuz, insan, gerçekten de doğada ki en tehlikeli yaratık halindedir, neden aklıyla iyi şeylere neden olamazsa kötü şeylere neden olur, yedinci Kurt ise “ÇEVRE KİRLİGİDİR” evet çevre kirliliği hem doğadaki diğer canlılar için büyük bir tehlike, hem de insanın kendisi için çok büyük tehlikedir… Diger canlılar doğadan yararlanırken doğaya zararları sınırlı oluyor, ama biz içimizde ki kontrol etme, kar etme, sahip olma hırslarını kontrol edemiyoruz… Her şeyi bazen insanı bile bu kar ve çıkar için kurban ediyoruz… Doğayı kurban etmek ise bindiğimiz dalı kesmektir… Dünyayı bir ağaç olarak düşünün, her dalını da irili, ufaklı ülkeler olarak… Bu ağaca zarar verecek davranışlar bu ağacın tüm dallarına zarar vermez mi? İşte bu ağaç çevre, çevre dünyayı oluşturmaktadır bu çevreye her zarar verişimiz, bizim içimizdeki kurdun yönlendirmesiyle olmaktadır… Bu içimizde ki kurdu öldürelim… Bozkurtçular bana kızmasın bahsettiğimiz kurt bizim efsanemizdeki rehber bozkurt değil, zararlı kurttur…
Sekizinci kurda geldiğimizde bütün bu kurtların sonucu olarak gerilen insan içine darlık veren kurt, “GERGİNLİK “ diyebiliriz, gerginlik aslında yalanın, dolanın, zorbalığın, dedikodunun uyuşturucunun uyuşukluğundan uyanınca yaşanılan bir sonuçtur… Bunun için çok paranoyakça olmamak kaydıyla kendimizi koruyacak kadar önlemler almalıyız… Koruma duvarını lüzumundan fazla örersek, bu sefer de bize dost olacaklar, mutluluk verecekler de ulaşamaz işte o zaman da gerginlikten kurtulalım derken daha derin bir gerginliğe düşeriz, düşüyoruz da… Bunu fark ettiniz mi, duvarlarınız sizin dostlarını engellemeyecek, size zarar verecek insan kurtlarını engelleyecek seviye de olmalıdır… Koruma duvarları, kalkanları dostları tanıyacak geçiş üstünlüğü verecek şekil de olmalıdır…
Dokuzuncu kurt ise, (ESTETİK) kaygıların bize yaptırdığı saçmalıklardan beslenmektedir, kimimiz burnumuzun büyüklüğünden, kimimiz penisimizin(Yarak) küçüklüğünden kimimiz dudaklarımızın inceliğinden kimimiz göğüslerimizin küçüklüğünden kimi de büyüklüğünden, kimi de kelliğinden şikayet ederek… Dokuzuncu kurdun, saygımızdan solumuzdan girmesine izin veriyoruz… Kimi dövmelerle, kimi hızmalarla, kimi küpelerle deldiren deldirene… Bana göre en lüzumsuz kurt, en kolay engelleyebileceğimiz kurt… Ama bazıları bu kurdun bile esiri olabiliyor… Kurtları kurt bilerek engelleme bilincimiz olmasını umut ediyoruz…
Benim dikkate sunacağım son kurt, onuncu kurt ise (ŞİDDET) eğilimlisi olmamıza neden olan kurttur, tartışmayla, konuşarak, düşünceyle, diplomatça çözülecek sorunları bile şiddetle çözenlerin içinde bu kurtlardan kaynamaktadır. Bizi şiddet eğilimlisi yapan kurtlarla mücadele ederek bu kurtları ancak saldırı anında cevap verecek seviyeye indirilmesi gerekiyor… Bunun için içimizdeki savaşçı kurtlarla barışçıl kurtları dengelememiz, hatta barışçı kurt sayısını artırmamız gerekiyor… Buradan şu anlaşılıyor her kurt zararlı değil, iyiliğe, güzelliğe, mutluluğa hizmet eden kurtlarda var… Bizim mücadelemiz zararlı, kötülüklere neden olan kurtları en aza indirme mücadelesidir… Bunun için ister inanç, ister düşünce fanatizminin tuzağına düşmemeliyiz ki şiddet kurlarından kurtulabilelim derim…
Kurtlarla genel olarak mücadeleye geldiğimiz de ise karşımıza şu çıkıyor, bir defa bana yapılmasını istemediğim her şeyi karşımdakine yapmamam gerektiği bilinci… Evet, ben rahatsız oluyorsam oda olacaktır, beni üzen onu da üzecektir, beni mutsuz eden onu da edecektir… Bana en büyük kurt, en büyük günah nedir derseniz insana verdiğimiz mutsuzluk derim, evet insanın hayatını çalmaktır mutsuz etmek… Yalnız burada bir ayrıntıyı öyle bir kaçırıyoruz ki, mutsuzluğumuzun nedenini göremiyoruz… Nedir bu derseniz, bence, bir bizim karşıdakilerden beklentilerimizden dolayı mutsuz oluşumuz, iki karşıdakilerin bizden beklediği ile mutsuz oluşumuz, üç bu beklentilerin mutluluk verecek seviyede dengelenemesin sonucu ortaya çıkan mutsuz hayatlar… Biz beklentilerimizi ayarladık diyelim, karşıdakini mutsuz etmeyecek, bizi mutlu edecek bir denge bulduk… Karşıdakinin beklentilerini bizi mutsuz etmeyecek seviyeye nasıl çekerek dengeleyeceğiz o daha bir zor durum… Olsun zorda olsa bunu başaracağız, başarmalıyız, ödül çok büyük çünkü mutlu olacağız… Mutlu olmak için kurtlarımızdan kurtulmak gerek, bu kurtlar belki bizim için azda olsa geçici rahatlamalar sağlasa da uzun vadede hem bizim başımıza bela hemde içinde yaşadığımız toplumun… Ben insan insanın kurdudur sözüne inanmak istemiyorum, insan insanın dostudur olsun umut ediyorum… Ya siz….
Fikri Adil --- 4.10.16 – www.vatandasfikri.com
|