SOSYAL KRİZLERİN TEMELLERİ
Bir toplumda bir alanda kriz varsa örnegin alanına göre, ekonomik kriz, tarımsal üretim krizi var, tarımsal kriz denir, saglık da kriz varsa, siyasette kriz varsa, dini düşüncede kriz varsa, alamnına göre krizi deriz… Ailede, mahallede kriz varsa, köyde, beldede, ilçe ve ilde, ülkede kriz varsa, genel bir toplumsal kriz ile karşı karşıyayız demektir.. Buna sosyal kriz, hatta dünya genelinde sorunlar evrensel krizlere acık hale getirmiş toplumları, bunun için sosyal kriz, küresel kriz, makro kriz diyebiliriz… Örnegin göç ve iklim sorunu makro soruna, krize örnek, hem ülkeler hemde kişiler arası ekonomik eşitsizlikler başka bir örnek toplamda, ekonomik, ekolojik, sosyolojik kriz sarmalına makro olarak giriyoruz yada algılarla tam hissedemedik girdik içindeyiz yaşıyoruz… Dönelim toplumumuza, Ekonomik kriz var mı, yok diyeni döverler, siyasette kriz varmı bence var, sizce yok mu, ekolojik denge, yani iklimsel sorunlar var mı hissediyoruz var… Bunların çözümü nedir derseniz? Bu önemli sorunları ne siyasetçilere nede bürokratlara bırakmayalım, hep beraber çözüm aramalıyız derim… Şimdi krize neden olan davranışlara bakalım, sonra çözümü hep beraber arayalım, nedeni bulursak çözüm nedenin içinde olabilir… Ekonomik krizlerle başlayalım mı?
Ekonomik krizin nedenleri nedir, üretim, maliyet, tasarruf, paylaşım, tüketim dengesinin bozulmasıdır, bu nasıl dengeye gelir, hepimiz biliyoruz, neden yapmıyoruz, yapamıyoruz bu dengesizlikten beslenen, siyasal destekli rantçılardan (kişisel çıkarcı) dolayı, bu nedenle ekonomik sorun her gecen gün çözümü zor bir buğrana doğru evriliyor, mevcut yaşayan kuşaklara ekonomik eşitsizliklerin fakirliğini yaşatıyoruz, gelecek kuşaklara da üretimsizlik, borç mirası bırakıyoruz diyebiliriz... Çözümü ihtiyaç için üretim ve zenginlik kaynaklarını verimli kullanmak..
Siyasal krizden bahsetmeye gerek var mı, azda olsa bahsedelim, siyasal krizin nedenleri nedir, parti içinde baskın grupların, otoriter liderliğin nitelikli siyasetçileri yemesi, siyasetin dışına atması diyebilirmiyiz? Dedik gitti… Sonra parti aracılığıyla bunların liyakati bozacak düzeyde kurumlarda yönetime gelmesidir de diyebiliriz… Sosyal kriz temellerine bakmaya devam edecek olursak..
Ailenin, yaşam alanı mahallenin krizinden de bahsetmemiz lazım, dayanışmacı göçebe köylülüğüne dayalı kültür ile şehre gelen aileler, kişiler, burada komşuluk ilişkisini gerçekleştiremediler diyecegim ama… 3 kuşak şehirlilerde bu sorun köy kültüründen gelenlerden daha fazla olduğunuda görebiliriz… Nedeni nedir, aşırı karşıdan beklenti, kişisel tercihlere, alanlara çok müdahale, çok dedi kodu olabilir.. Dini lan kriziyle devam edelim mi?
Sonra teolojik doktrin sorunları ve rivayetlere ve başka kültürel kotlara dayalı teolojik yorumların dayatmaların dinden uzaklaşmaya neden olması da kriz nedenleri arasındadır… Devlet vatandaş ilişkilerinde durum nedir?
Öte yandan devlet vatandaş ilişkilerindeki devlet kurumlarının baskın tavırları, tüm bunlar temel bir toplumsal bilince dayalı uyumun olmamasına neden olabilir. Bu ise toplumda yaşayanların birbirine karşı güvensizliğini tetikler… Örnegin yaşadığımız devletin vatandaşı olmak yerine, buna aidiyet hissetmek yerine, alt bir kültürel veya etnik kimliğe aidiyet hissederek nasıl toplumsal hayata katılmak daha zor olmaz mı? Kabilecilikle vatandaşlık arasındaki farkı demekki toplumumuza anlatamamışız, anlattığımızda bu sorunları aşmaya başlarız.. Bir kabile, bir aşiret, bir etnik kimlik veya kültürel, dini kimlik vatandaş olarak görev ve sorumluluklarımızı engelleyecek seviyedeyse, içinde yaşadığımız topluma nasıl katkı sunabiliriz… Bütün bunların yanı sıra…
Bu durumlar sosyal krizlere temel teşkil ediyor, aksi bir zihniyet dönüşümüne neden olarak toplumun geneline, yeni fertlerine genel kabul, görgü ile birlikte aktarılması hususunda yetersiz kalıyoruz diyebiliriz… Aktarılmaması durumda rıza üretememe, acelecilik, milli burjuvazi, milli aydın/entelektüel yetersizliği ve entelektüellerin, yarım aydın olarak sadece kendi grubunun zihniyet inşasına özen göstermesi, genel toplumsal ölcüleri ve vatandaşlığı önemsememesi gibi sorunlarıda sosyal kriz nedenleri arasına ekleyebiliriz… Krizleri nasıl aşabiliriz?
Ülkemizde nitelikli, vizyon sahibi ve ahlaklı, hukuki ve insan haklarına saygılı, ekonomik eşitsizliklerden beslenen degil bunun toplumsal soruna neden olacağı bilincinde olan bir burjuvazi, sermaye grubunun olması gerekir… Bu olmazsa krizleri aşmamızı sağlayacak zihniyet dönüşümü için gerekli entelektüel yatırımlar finanse edilemez… Devlet nasıl sermayeyi destekliyorsa, toplumsal yaşayışa katkı sunacak entelektüel faaliyetlerde desteklemesi gerekir… Bu yatırımların, çalışmaların iktidar denklemlerine tehdit olarak görülmeyecek şekil de, siyaset üstü kültürel degerlerin inşasına neden olacak bir akademik, sosyal, ekonomik, siyasal, medyasal, anlayışın da var olması gerekmektedir…
Ülkemizdeki yeni muhafazakar zenginlerin ve güçlü siyaset sınıfı ise köylülük ve görgüsüzlük gerilimi arasında kaldıkları görülmektedirler… Bütün bunların toplumsal yaşama etkisi ekonomik ve sosyal eşitizliklerin körüklenmesi olarak yansımaktadır. Devletin gücünü eline geçiren her grup karşı grubu hain, düşman, öteki, yabancı işbirlikcisi ilan ederek baskı ve ayrımclığı meşrulaştırma egiliminde olduğu… Uzun süre aynı partinin iktidarı dönemlerinde bu durumun vatandaşlık bilincini yok ettiğinide bu sosyal krizlerin nedenleri arasına ekleyebiliriz, bunların tersinin yapılması halinde sosyal krizden çıkış için adım atılmış olacaktır… Sosyal krizlerin temellerine bakmaya devam edersek şunları görürüz…
Ülkemizdeki yeni zenginlerin, uyanık, çıkarımcı, taşra tüccarlarının bu sorumluluğu yerine getirecek siyasi, sosyal, ekonomik özgür alanları ve gelecek öngörülerinin ne yazıkki mevcut olmadığını görüyor, toplumuz adına üzülüyoruz.. Bir arabaya 18-20 milyon verirken yanında çalışanlara 17 bin lira vermesini, vergisini düzgün ödemesini kendinden fedakarlık sayabiliyorlar… Sosyolojik krizin nedenlerini besleyen nedenlere bakarak devam ediyoruz, her pararagrafda bir çözüm önerisi sunarak çözümü nedir, üzerinede düşüncemizin olmasına özen gösteriyoruz. Son olarak çözüm konusunada ışık tutmaya çalışacağız.. Rızaya dayalı toplumsal konsensüs/uzlaşma için egitim tuvalet egitimiyle başlaması, komşunun bizim ülkemizin vatandaşı olduğunu saygıyı hak ettiğini, toplumsal kuralların hepimiz için gerekli iyiler olduğunu, mesleki ve vatandaşlık sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerektiğini anlatamazsak, anlamazsak ki, sanki öyle oluyor… Sosyal krizler devam eder gider….
Geleneksel aile egitim sistemimizde bazı sorunlar barındırmakta, örnegin kız çocuklarına gerekli değer verilmemekte, aile dışındakiler yabancı sayılmakta, kendi dini ve etnik grubumuzun dışındakiler sürekli kötülenmekte… Toplumsal uyum, uzlaşma yerine neredeyse 3 yaşından itibaren iyi nedir ve kötü nedir öğretme yerine ayrıştırma bilinci kazandırılamamakta, bunun yerine başka gruplar toptan kötü bizimkiler toptan iyi mesajları verilmektedir… Sadece biz iyiyiz, kötü ise hep dışarıdadır, anlayışı yerleşmektedir, bizim aile, bizim lider, bizim dindaşlar, siyasaldaşlar hata yapmaz, hep başkaları yapar… Birey olma özgüveni telkin ediliyormuş gibi olsada sakat bir anlayış inşa edilmemektedir… Sonra bir anlayış için geçmiş zaman, yani tarih, bugün yaşanılan an, gelecek tasarrufu için saglıklı bilgiler gerekir, biz rivayet ve hikayeleri, mecazları, abartıları gerçek sanıyor ve ona göre bir iyi kötü algısı gerçekleştiriyoruz… Bu durum ise iyi, kötü anlayışımızı sakatlıyor…
Bu sakatlıklar, yıkılan tarih anlayışına neden oluyor, burada zihinsel temel oluşması sakatlanıyor, sonra yok edilen sosyal yaşam, yok edilen dogal yaşam, yok edilen kişisel alanlar, sadece siyasal amaçla kullanılan değerler deger olmaktan cıkıyor bir siyasal grubun siyasal amaçlarına hizmet ettiriliyor ve ahlak erezyonu toplumsal krizleri tetikliyor… Kendi degerlerini siyasal amaçlar için kullanan ve bu degerlere göre yaşadıklarını sanan grup eleştirileride kabul etmiyor, eleştirenleride düşman ilan ederek toplumsal krizlerin çıkış manivelası olacak degerleride, eleştiriyle gelecek olan iyi düşünceleri de yok ediliyor.. Kendileriyle aşırı bir benzeşme içinde olduklarını sanan gruplar, siyasal otoritelerin, liderlerin, dini gruplar adına konuşanların, yanlış kararlarını göremiyor, görse bile hesap sorulamıyor, ikaz edilemiyor… Sürekli talan ve ganimet kültürü üzerine zihniyet oluşturanlar, toplumsal sorunların kaynagını oluşturuyorlar… Bunları yapmaya devam ettikce sosyal krizlerimiz devam edecek gibi!! Sosyal krizlerin temelini şunlarda oluşturuyor olabilir, üzerine düşünmememiz gerekir..
Göçebe kültürü, yani nasıl olsa başka yere taşınacağız anlayışı, yeri sahiplenememe, onun dogal ve sosyal alanlarına saygı duyma anlayışının ve kişisel toplumsal davranışlara dönüştürülmemesine neden olabilmektedir.. Aklın geregine göre ve sabit degerlere, geleneğe dayalı mekan ve zaman algısı çökmesine neden olmuş olabilir… Bu anlamda ister ailede, ister mahallede, ister bir siyasal grupda çıkar işbirlikleri agır basar hal almış.. Dogal ve sosyal yaşam için sürdürebilir politikalar yerine kısa vadeli politikalar üzerine sakat bir anlayışs inşa edilmiştir. Bu zihniyetteki siyasetçi, tüccar ve mahalleli için kamu kaynakları rantı engin bir denizdir, yemeyen domuzdur, ahmaktır… Siyasette bakış sadece bunların kurnazca paylaşım sorunu olarak bakmaktır. Sonuç hazine rantının, denizinin bitmesi ve çevre felaketi olarak bize ve sonraki nesillere miras bırakmakta olduğumuzun bile fakında degiller… Kısaca çözüm önerilerine gelince, her bahsin içinde az çok degindik ama sonuç bölümünde deginmek yazınsal gelenektendir… Buyurun..
İçine kapalı fıkıh, siyasal düşünce zihniyetinin yerine ‘öteki’ ve yabancı gördüğü düşünce, felsefe, kültür ve sanata, din adına konuşanlar, tarafından muhafazakâr tüccarların, devletin, hükümetlerin, akademiyanın otonom olarak bilimsel, egitimsel alanlara yatırımlar yapmasının teşvik edilmesi, halinde krizden çıkış adımı atılabilir…
Mevcut zihniyetin, olduğu gibi sadece ahiret inancı yerine, dünyada da iyi yaşam arayışı gibi daha geniş ve ufki bir önce dünya, sonra ahiret inancının yerleştirilmesi. Böylece nitelikli kültür sanata dayalı sosyal sermaye birikiminin sağlanarak sosyal krizden cıkış için adım atılabilir… Krizden cıkış için başka ne gerekli deseniz…
Krizin çıkış anahtarı, nitelikli, siyasetten ve devlet rantından beslenmeyen toplumsal dinamikleri dikkate alan sermaye sahiplerinin, yani burjuvanın oluşturulmasıdır da diyebiliriz.. Başka…
İster düşünsel, ister bilimsel, ister sosyal, siyasal kültürel katma değer üreten kültürü inşa edecek olan, mekan ve zaman sürekliliğine sahip çıkarcı, bireysel çıkar zihniyetini aşan bir anlayış üzere kişisel ve toplumsal anlayış inşa ederek… Bir çok alanda aynı anda bu sosyal krizlere neden olan anlayışlarla top yekün mücadele kararı krizden cıkış rehberi olabilir…
Örnegin, bilimsel alanlar, mimari, şehircilik, çevre, sanat, estetik, ticaret ve siyaset anlayışının bu doğrultuda ciddi reformlarla yenilenmesi gerekmektedir. Aslında yenilenmek yerine geçmiş, bugün gelecek bilgileri sentezleyerek sosyal krizleri aşabilecek anlayışlar oluşturulabilir de diyebiliriz… Buna nereden başlamak gerekir derseniz..
Kişide ailede, okulda, akademiada, kışlada, Aileden internet içeriklerinden başlayarak eğitim degerlerinim yeni toplumsal ve evrensel ölüclere göre şekillendirilerek İyi ve kötünün neliğinin sağlanması, daha iyi olana ulaşmanın amaç olduğunu bu amaçı gerçekleştirecek düşüncelerin o, bu demeden bizim için yararlı düşünceler olduğunu toplumsal tabanın anlayışı yaparak sosyal krizden cıkabilir..
Bu maddeleri çoğaltmak mümkün, hatta dini düşünce alanında reformistler var, felsefecilerimiz var, nitelikli siyasilerimiz var, Daha önce de yukarda belirttiğimiz gibi, çözüm reçeteleri aslında belirlenen sorunların özünde saklıdır, sorunun nedenini anlayınca çözümünü de anlayabiliriz, bunu sadece tahlil etmek gerekir… Sonuç olarak bunlar bize bilişsel tutarlılık, birbiriyle çelişmeyen düşüncelere, tutumlara sahip olma ya da yine birbiriyle çelişmeyen biçimlerde hareket etmemizi saglayarak krizden çıkılabilir… Buna bilişsel tutarsızlığın yerine tutarlılığa, uyumsuzluğa karşı uyumluluk, ahlaki ve hukuki degerlerde denge için toplumsal bilinç inşası ile cıkış mümkün olabilir… Bunun için hem sosyal sermaye hemde birikim var yeterki isteyelim… Bu tutum değişikliğinin oluşturduğu güçlerin, sosyal sorunları aşmada bize güç verebileceğini de unutmayalım… Son söz…
Sosyal sorunları çözmek için en küçük sorumluluk duyan herkesi işbiligi yapmaya çağırıyor, öncelikle birlikte yaşadıklarımızı, yanlışı gören ve çözüm önerisi sunanları dinleyen kişiler ve toplum olmanın gereginin altını çiziyor… Devletin icra gücünü kullanan siyasileri, mahalleyi ikna edebilecek, kendilerine güvenilen entelektüelleri, din adamlarını, siyasetçileri, kanaat önderlerini, toplumsal, kamusal düşünen nitelikli sermaye ile birlikte hareket ederek sosyal sorunları aşabiliriz umuduyla.. Selam ve Sevgilerimle...
Fikri Adil vatandasfikri.com 11.11.2024
Kaynaklar
|