RUHUNU KAYBEDEN MİLLET (TOPLUM, ULUS)!!!
Milletlerin de, onları oluşturan kişilerin ruhu vardır, bu ruh kültür denen olguyla onlara o kültütürün iyi/güzel olarak kabul ettiğini yapmayı veya ona kötü, çirkin kabul ettiği şeylerin yapılmamasını önerir. Kültürün ruhu bize onu veya bunu yaptırır yaptırmaz, bu sohbetimiz bunun üzerine olacak, biz ruhumuzu mu kaybettik? Adalet ve ahlak anlayışımız yıprandı, ayıplarımız, günahlarımız, helallerimiz haramlarımız, belirsizleşti bize ruh veren kültüre ne oldu, büyük bir kültürel kaos mu yaşıyoruz? Ne yazık ki öyle görünüyor…
Nereden çıkarıyorsun diyorsanız, degerlerini, kültürünü, inancını, dilini hızla kaybeden toplum olduğumuzu hepimiz görüyoruz, bu hızlı çözülüş biz de bazı sorunlara neden olmaktadır, bunları ben ruhumuzu kaybetmemiz olarak degerlendiyorum, siz başka bir şekil de degerlendirebilirmisiniz. Toplumumuza baktığımız da kültür de erezyon olduğu muhakkak…
Kültür toplumlara ruh verir. Fikri Adil
Evet ruhunu kaybeden toplum ne yapar? Hakkına hukukuna, ürettiğine bakmadan sadece ve sadece talep eder, verilmediğin de isyan eder…
Toplumsal ilişkilerin de saygıyı sevgiyi ve buna dayalı olarak da birbirine karşı güvenlerini kaybederler. Başka ne yapar bütün adaletsizliklere seyirci kalır, ahlaksızlığı yolsuzluğu ve usulsüzlüğü es gecer. Bunları düşünmez sadece kadın bedeni üzerinden günahlar icat eder, kim kimle yatmış, kimin neresi ne kadar görünmüş gibi şeyleri düşünür… Ticaretlerin de yeter ki satabilsin kar marjları, fiyatları fahişmiş, fahiş demek miş umursamaz… Kendi çalışanları açlık ve yoklukla yüz yüzeyken, toplum da imkansızlık içinde yaşanırken O, eline gecirdiği imkanlarla lüks yaşamaktan hiç çekinmez…
Farkındamıyız bilmiyorum, büyük küçük, bilen bilmeyen, dürüst düzenbaz, saygın düşkün arasında ki farkı ruhumuzla birlikte kaybetmişizdir.
Aile, akraba, komşu ilişkileri, millet, ulus, ümmet gibi aidiyet duyguları kaybolmuştur, vatandaşlık duygusunu da bunların yerine koyamamışızdır…
Kısacası yaptığımız her şeyi haklı görür durumdayız, bu hayra almet bir iş degildir, nasıl yaparız da geri hızlı çöküşü ruhumuzu bularak tekraren diriltebiliriz?
Bunun için kendi tarihimizi iyi öğrenecegiz atalarımız yaptığı iyi şeylerin daha iyisini yapacak, yaptığı kötü şeylerden uzak duracak kadar tarih bilincimiz olacak… Biz de varmı, sizce?
Siyaseti adam kayırma sanatına dönüştürüldüğümüzü görelim artık, bu alanda ki ayak oyunlarını, öne geçmek için yapılan alavere dalavereleri yarından tezi yok, yok edecegiz ki yerine demokratik seçimlerle milletin temsilcileri seçecegiz ki, bu alan da ki erezyonların da da önüne gecebilelim. Oysa ki siyaset ülke ya yönetmek, ya da yönetmeye aday olmak degilmidir? Ülke yönetimine aday olan kişilerin seçimi bu kadar tesadüflere bırakılabilir mi? Ruhunu kaybeden toplumlar da bırakılabilir…
Ekonomiye bakınca yap satıcılık, komisyonculuk dışın da ne yapıyoruz sorusuyla başlayalım… Ne yapıyoruz, bina yapıyor, bina satıyoruz, başka ülkelerin ürettigi otomobilleri toplumu borçlandırma pahasına satılması için ortam hazırlıyoruz. Böylece tasarrufa, yatırıma gidecek bu paraları yüksek yüksek alametler dikerek, lüks lüsk araba sevdasına harcıyoruz… Asgari ücretle çalıştırdığımız insanların, sigorta primlerini düzgün yatırmıyor, ücretlerini zamanın da ödemiyoruz… Bu paralarla lüks harcamalar yapıyor dönüp kendi ayagımıza kurşun sıkıyoruz… Ruhunu kaybeden toplumlar da patron çalışanlarını düşünmez sadece kendi lüksünü düşünür, istisnai durumlar olabilir bunları dışında tutarak ruhsuz toplumu besleyen en önemli iki kaynakdan birisi ekonomik çarpıklıklardır… İkincisi ise siyasette ki yozlaşma…
İnanç alanın da sorunları ise daha da derin, biz dini üç beş ibadet şekline indirmişiz ki din bu mu? Sorusu üzerinde ciddi ciddi durulması zamanı geldi de geciyor bile… En dindarı ve dinsizi arasında ki ahlak ve adalet farkı ne kadardır, dindarların adaletsizlik ve ahlaksızlık yapma olasılığı nedir? Günah nasıl olsa dövbe ederim diyerek işlebilecek kadar basit hale nasıl getirilmiştir? Haramdan sakınma, helal alanlar da yaşama gibi sorumlulukları nasıl unuttuk?
İman etmek bize ne gibi sorumluluklar yükler gibi sorular üzerine çok titiz durmamız ve bizim tahrikatın dışında ki kaynaklara da bakmamız gerekmez mi? Laikliğin dinsel çatışmaları engellediğini batıda ki meshep catışmalarını önlediğini görerek biz Müslümanlar da laikligi hem meshepsel farklılıklara dayalı çatışmaları, hemde farklı inanç sistemlerine dayalı farklılıklara alan ayırmak için, yaşam tarzlarına saygı gerektiği bilinci üzerinde durmamız gerekmez mi? Din nedir sorusuna cevabı veren ünlü düşünür ve yönetici, A. İzzet Begoviç in ifadesiyle cevap verelim ne dersiniz? Din iman ederek ahlak ve adalet üzere iyi ve güzel işler yapmaktır… Biz ne kadar iyi ve güzel işleri ahlak ve adalet üzere yaptık? Sorusunu bize degerlendirten kültürün verdigi ruhtur, ya ruhumuzu kaybettikse!!!
Üzerinde yaşadığın vatan topragının sana nasıl emanet edildiğini, bu emaneti nasıl koruyabilecegimizi, korumayı bırakın nasıl daha iyi imar edecegimizi, nasıl teknik ve teknoljik gelişecegimizi, nasıl ihtiyaçlarımızdan fazla üreterek başka toplumlara satarak toplumsal refahımızı artırırız sorularını bize milli, ulusal, vatansever, vatandaş, ümmet bilinciyle donan mış ruh sordurur.
Biz bu ruhu ortaya cıkaralım, çüm ki bu ruh, toplumsal, kişisel vicdanların bir yerin de, derinlikler de duruyor bunu ortaya çıkaralım ve bu ruhla ruhlanarak yarından tezi yok bu ruhun enerjisiyle çalışalım, üretelim, paylaşalım, Ahlak ve Adalet üzere daha iyiyinin ve daha güzelin arayışları içinde olalım dilek ve temennilerimle…
Selam ve saygılarımla…
Fikri Adil – Mart 15 – www.vatandasfikri.com
|