ANLAMADIK//ANLATAMADIK!!
Biz ne anlıyoruz ne anlatabiliyoruz, neyi anlamıyoruz, neyi anlatamıyoruz hiç düşündük mü? Valla düşünsek iyi ederiz, yoksa gerildikçe geriliriz, gereriz…
Neyi anlatmıyoruz, neleri anlamıyoruz, dersek önce iğneyi kendimizi batıralım neyi, kimi anlıyoruz, anlamadığımız aynı dili (sevgi Saygı, Hoşgörü dili) konuşmadığımız kişilerden bizi neden anlamasını bekliyoruz? Kendimize iğneyi batırmadan, hemen onlara çuvaldızı batırıyoruz? Söylediğimiz sözün, yaptığımız hareketin nasıl bir etkisi olacağını düşünmeden, taşınmadan söylüyoruz, yapıyoruz!!!? Hele bir de sosyal medya alışkanlığı oldu ki grup halinde karşı tarafa küfür, hakaret farz gibi algılanıyor… Bunların hepsi iletişim kazalarına, iletişim kazaları yanlış anlaşılmalara, yanlış anlaşılmalarda, yanlış düşüncelere neden oluyor sonuç olarak istenilen amaçlar gerçekleşmiyor… O zaman akla şu geliyor biz amaçsız mıyız, insan amaçsız olabilir mi? Her neyse, gelelim neyi anlamıyoruz, neyi anlatamıyoruz üzerine kısa bir düşünmeye…
Düşünelim kişisel olarak neyi anlatamıyoruz, sevgimizi, neyi anlamıyoruz sevgileri işte size kişisel alanda sorun… Yine kişisel alanda sorumluluklarımız nedir, her sorumsuz davrandığımızda birileri bizim yerimize onu yapmak zorunda kalıyorsa, bu ister anamız/babamız, ister karımız/kocamız, ister kardeşimiz/arkadaşımız olsun anlamıyorsak, anlatamıyorsak sorun yaşamaz mıyız?? Bu kişisel alanda anlamadıklarımız ve anlatamadıklarımız bunlar bizi tanıyan insanlar, birçoğu bizi seven insanlar, sorumsuzluklarımıza katlanacaklardır, aslında katlanılacak bir kişi olmamalıyız değil mi? Ya bir de toplumsal alan ki, topluluklar arası ilişkilerde bunlar iki katı yaşanıyorsa, toplumsal sorunlara neden olmaz mıyız, o sorunları hep beraber yaşamaz mıyız, yaşarız… Toplum olarak neleri anlamıyor, anlatamıyoruz?
Devlet vatandaş ilişkilerinde, devlet vatandaşını, vatandaş da devletini anlamıyor, anlasa saldım vergi, mevlam kayıra demez, sigara ve alkolün içine yarı yarıya vergi bindirmez, alışkanlıklar üzerinden vatandaşını sömürmez…. Vatandaşların arasında geliri düzgün olanlar, devlet kurumunun gerekliliğine inansalar, devleti anlasalar vergi kaçırmazlar… Vatandaş rahatsızlığını belirtip tepki gösterince üzeri biber kazı sıkmaz devlet, yalnız vatandaş da tepki gösterirken, kamu araçlarına zara vermez… Gelelim başka bir alana, her alanda sorun varya, ekonomik, sosyolojik, teolojik, ideolojik hangi alana el atsak, bir anlamam, bir anlatamam hali var… Yoksa biz birbirimizi hiç dilemiyor muyuz, tanımaya çalışmıyor muyuz, o zaman siz bir şey söyleyeyim mi kendimize, ülkemize yazık ediyoruz…
Ekonomik olarak anlamama/aşılmama haline baktığımızda ne kiracı ev sahibini, nede ev sahibi kiracıyı anlıyor, ne patron işçiyi, nede işçi patronu anlıyor, ne amir memuru, ne memur amiri anlıyor… Bir haksızlık, bir hukuksuzluk almış başını gidiyor… Ben rahatsızlık veren patronların işçileri, işçilerin patronu anlamama haline değineceğim.. Ama daha çok patronların işçileri, anlamama hali üzerinde duracağım, neden? Patronların işçileri işten atma hakkı var, ama işçilerin patronları işten atma hakları işsizliğin bu kadar yüksek olduğu yerde yok… Belki Almanya gibi ülkelerde olabilir… İşçi 1603 lira alıyor, patronun sadece lüks araba maliyeti, ailesiyle birlikte 1.603.000 TL belki de daha fazla… Anlasa işçisinin ekmeğinden kesip böyle bir şey yapar mı? Bunu eski parayla düşünün yazıyla yazıyorum, (bir trilyon altı yüz üç bin lira… Araba maliyetini 800 bin liraya düşürse (seki yüz milyar liralık) araba alsa geriye kalan parayı işçisiyle paylaşsa, paylaşmış olsaydı ülkede ekonomik daralma ve kriz olmayacaktı… Devletin ekonomik hataları, devlet hata yapmaz, devleti idare edenler hata yaptırırlardı… Devleti idare edenler verdiği teşvikleri gerektiği kadar, gerekli yerde, teşvik verilen alanda sonuç alacaklara vermiş olsaydı, üretim artmaz mıydı, artardı, demek ki yöneticiler ekonomik olarak hangi alanı destekleyeceğini bilmiyor, anlamıyor, ondan sonrada ekonomik sorun gelince bu sorun nereden çıktı diyoruz… Ya daha birçok konu var, sosyolojik, teolojik, ideolojik anlamamalar üzerine duracağız, buradaki sorunları kısa kesiyoruz, siz üzerine düşünün öneriyoruz…
Teolojik(Tanrı bilimi) çok kullanmadığımız bir kavram, Fransızca kökenli, sırf ses uyumu ar diye kullandım, kişiler öteki kişiyi, tahrikâtlar farklı tahrikati, mezhepler diğer meshebi, dinler başka dini anlamazlar… Herkes kendi kabulüne göre, yorumuna dayalı dini inancı ve düşünceyi en ala, diğerini de en kaka ilan eder… Bu anlamamaya ve anlaşılmamaya dayalı bir durumdur, senin inancın, düşüncen yorumun iyi ise, iyi yaşa örnek ol, herkes zaten seni örnek alçaktır.. Yani dini düşünce ve inanç dayatmayla olacak iş degil, ahlak, adalet, yardımlaşma, paylaşma gibi dinin de emrettiği iyi, güzel, doğru, yani bizim dinimiz üzerinden düşününce sratilmüstagim üzere yaşayarak dinimizi, dini yorumumuzu anlatabiliriz, bu arada başkalarınınkilerini de anlamaya çalışmalıyı unutmamalıyız… Bu alanı da kısa tutmak zorunda kaldım, siz konu üzerine zamanınız oldukça araştırınız, öneririm… Gelelim ideolojik anlaşılmamalara, bu son alan olsun, kalan olan sosyolojik anlaşılmamalar üzerine de siz, düşünün önerimle…
Dünya genelinde iki kutuplu bir siyasete kaynaklık eden ideolojiler vardır, ama bunun onlarca tonu vardır, bunlar sağ ve soldur… Sağ genel olarak gelenekseldir, muhafazakardır, dini önemsiyormuş gibi yapar, sermayeyi ve devleti destekler, yanlısıdır… Sol ise daha çok sosyal demokratlar patron yerine çalışanın, yoksul kesimlerin, değişimin, devlet vatandaş gerilimlerinde vatandaşın yanındadır… yani güçsüz olanlar adına politika üretmeye, yapmaya çalışırlar… Bu böyle bilinmelidir, uygulamalardaki yanlışlar ideolojilerin değil onu uygulayan kişilerin yanlışlarıdır… Örneğin asgari ücrete zam yapılacak tüm sol ve sosyal demokratlar asgari ücretlinin yanında yer alır, sağcılar ise patron, devlet, işçi arasında dengede durmaya çalışırlar… Biri, birine göre iyidir, diğeri diğerine göre iyidir, bu iki siyasi düşüncenin rekabetinden demokratik seçimlerde yarışlar ortaya çıkar… Aslında birbirinin söylemleriyle bir toplumsal denge oluşturlar, birbirlerine saldırmak yerine adilce rekabet etseler, sokak dili yerine, daha rafine bir siyasi dil kullansalar.. Hatta zaman zaman iftira atmasalar, dedikodu yapmasalar, bunların üzerinden siyaset yaparak toplumu germeseler… Birbirimizi anlamaya çalışsak, demokrasimiz daha iyi işleyecek, ülkemiz daha yönetilecektir… Unutmayın siyasal rekabetin nedeni sadece kazanmak degil ülkeyi, devleti daha iyi yönetmek, daha iyi yönetecekleri seçmektir… Bunu, bunları anladığımızda toplumsal sorunlar emin olun azalacak, daha iyi yaşayan bir toplum olacağız.. Anlamak ve anlaşılmak dileğiyle, Selam ve Sevgilerimle…
Fikri Adil – 8.12.18 – vatandasfikri.com
|