MESHEP//MİLLET OLGUSU
ALVİLER/SUNNİLER
Ülkemizde dini inanışı farklı yorumlayan birkaç grup dan ikisi bunların birincisi sunniler neredeyse kültürel geçmişlerine islamla tanıştıktan sonra sünger çekmişler ve bu geçmişi büyük oran da yok saymışlardır. Alevilere gelince ise onlar da kültürlerinin üzerine yeni karşılaştıkları dini inanışları bir şekiliyle giydirmeye çalışmışlar, ama kültür giysisi dingiysisini bastırmış... Şimdi bu iki grubuda da genel yargılamanın dışın da kalan bir sünni ve alevi bulunmakla birlikte, ama kişisel olarak bu topluluklara baktığım da gördüğüm budur…
Hangisi iyidir dersek ikisinde de sıkıntılar vardır derim, bazıları bana tepki gösterir biliyorum, ama onlar kabüllerinin için den düşünüyorlar. Ayrıca oluşturulan bu ortama dogan belki de 10’uncu göbek Türkler, yada Anadolu da yaşayan farklı etnik kökene dayanan kültürel kimlikleriz...
Dini kabullerimiz için kültürden, kültürel kabullerimiz için dinimizden vaz geçmemize gerek olmadığını dinimizin Kitabını uygun bir çeviriden okursak anlayacagımızı umut ediyorum… Dede bunu dedi, İmam, şeh bunu dedi den çok Kuran ne dediyi anlama zamanı geldi ve hepimizin evinde Kuran mealleri veya tevsirleri var, bazılarımız da Arabca yı okuyup, anlayabiliyoruz. Bu Kurana dayalı yeni anlayışa göre kendi algılamamızı oluşturarak yıllar önce olaganüstü durumlara göre inşaa ettiğimiz dini yorumları, dine yaklaşımlarınızı yeniden derunine okuyarak kendi iç algımanın topluma yasnıdığı sorunları çözerek, aşmak durumudayız.
Evrensele, İnsanlığa inen dini kendimizce yorumlarsak, bunun sonucu ulaştığımız düşünceleri daha kendi toplumumuza dahi tam olarak, anlatamamış, kabullenmesini sağlayamamışken, başka toplumlara bu düşünceleri nasıl anlatacagız, kabullenmelerini sağlayacagız. Yorumlayanın kendi kültürel olgularıyla okuduğu ve Kuran dan çıkardığı yorumları dünyanın öbür ucunda ki kültüre bu yorumu nasıl anlatırız? Evresele acılırken bunun ilk kaynagı Kuran olamalı, kutsal Kitabımız Kuranı daha yalın okumalarla, yorumlardan sıyrılarak okuyarak, bu mesajı insanlığın anlamasına yardımcı olmalıyız. Buna örnek vrmek gerekirse Prof.Dr. Hayri Kırbaşoğlu hocanın yazdığı yeni bir İlmihal olan “Ahır Zaman İlmihalini” okuyarak bunu daha da geliştirerek, dünyaya dinimizi bu yeni yaklaşımla yaşamalıyız, başkalarının kabullerine sunmalıyız. Bu haliyle devam etmemiz zor görünüyor, biz bile kendi aramız da derin ayrılıklar yaşamaya devam ediyoruz/ederiz…
Dinimizi, içinde bulunduğumuz asra dayalı okuma, alğılama yeni algılamaya dayalı tebliğle, dinimizi için de yaşadığımız asra hitap ettirmek demektir… H.Benek
Bunun gerekliliğini anladık sanırım, dünyanın Müslüman algısına bakınca bu algılamanın nasıl sıkıntılara neden olduğunu görüyor, bırakın dinimize yeni davetlerle katılımları, siyasi ve meshepsel çatışmalara dayalı olarak müslümanlar olarak birbirimizi öldürerek sayımızı azaltıyoruz bile... Yaşayanlar da yaşadığının farkına varamayacak kadar ya şitdet sarmalın da, ya da bir zalimin baskısı altın da inim inim inliyor. Oysaki din yaşatmayı emreder, din adaleti ve ahlakı emreder, bizden bu üç temel toplumsal dinamigi uygulamamızı ve bunlar üzerine yaşamamızı ister…
İslam toplumlarına baktığımız da ise genel olarak ya siyasi ya da meshepsel veya aşiret ayrımlarına dayalı çatışmalar görüyoruz. Bunu aşmanın yolu ise dini algılamalara ve yorumlara toplumsal alan da kendini ifade etme hakının tanınmasıyla sağlayacagını düşüncesinin yanısıra, bizim ülkemiz İslam toplumları arasın da daha şanslıdır diye düşünüyorum…
Burada yaşayan biz T.C vatandaşları vatandaşlık temelin de eşitiz, laikliği, demokrasiyi iyi kötü uygulayabiliyoruz. Bizler topluluk olarak önce kendi farklılıklarımızı degerlendirelim, ardından da bu farklılıklarımızı birbirimize tehlike olarak degil onun, dinini ve kültürünü böyle anladığını düşünerek saygı duyarak, bizde kendi yorumumuza ve algımıza saygı bekleyecegiz…
Bu durumu acıklamak için Millet din kavramı ile düşünürsek, burada millet olma bilinci kültürü temsil eder, geleneksel kendine has inanışlarıyla hepsini aktarmaya anlamaya yarayan dilliyle nasıl ki dinimiz için dilimizden vaz gecemiyorsak, kültür de böyledir.
Biz aslın da kişi olarak dilin, kültürün, dinin harmanıyız, kimimiz de din agır basar, bu kimliğimiz öne çıkarken, digerimiz de kültür agır basar, sazıyla, sözüyle giyim, kuşamıyla kendi kültürünün izlerini diniyle harmanlamış kendine özgü bir dinsel yorumla ne kültüründen vazgeçmiş ne de dininden…. Bun da dengeyi sağlayabildikce toplumsal barışımız daha da pekişecek, fitne ve fesatın bozamayacagı kadar sağlam olacaktır…
Bunlar toplumsal düşündüğümüz de normaldir, bir toplum her ne ile karşılarşırsa karşılaşsın bunu aşarken çeşitli seviyeler de algılar, bu şu demektir yaratılıştan kaynaklı farklılıklar dini ve kültürü algılamaya da yansır. Söz konusu din ise biri İbadet konusunu önemserken digeri amel, eylem konusunu önemseyebilir, bunun için karşılıklı suçlamak yerine, suçlayıcı dilin düşmanlığı yerine algıya, farklı yorumlama, kültürle, dinden gelen bize yansıyan, bizim algılarımız olarak düşündükce…
Bu algılamalarımızın yaşam tarzlarımıza davranış, tavır olarak giren bu iki unsuru(Din, kÜltür) ne yok sayabilriz. Bizim bu degerlerimizi çatışma kaynagına dönüştürerek toplumsal barışa hizmet edecek din ve kültürü ayrışmaya ve sorunlara hizmet eden hale getirme hakkımız yoktur.
Kültür, bizim daha iyi yaşam arayışımızın davranışlarımıza yansımalarıdır, daha iyi yaşam arayışlarına devam edebilmek ve tesis edebilmek için inancın da, kültürün de destegine ihtiyacımızın olduğunu kacınılmazdır… Kacamayacagımız şeylerden kurtulmaya çalışmak kendimizle paradoksa/çelişiklige düşmek demektir. Bu ise hem kişisel hem de toplumsal sorunların kaynagını oluşturur, oysa kültür de, din de, dini algılamalar da toplumsal sorunları aşmak için bizim yardımcılarımız, hatta olagan üstü durumlar da sıgınaklarımızdır. Bu iki temel toplumsal dayanagı daha iyi toplumsallaşmaya hizmet eder hale getirmek dilegiyle selam ve sevgilerim…
Fikri Adil—www.vatandasfikri.com- Şubat 14
|