|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
EKONOMİK DÖNÜŞÜM |
EKONOMİK DÖNÜŞÜM
Ekonomik dönüşüm, denilince ekonomistler ne anlar bilemem, ama ben şunu anlıyorum. Yıllar yılı bir ekonomik modelle piyasanızı düzenliyorsunuz ve iyi sonuç alamadığınızı fark ediyorsunuz. Çare ekonomik dönüşüm, degişim, yapılandırma ne derseniz deyin ama mevcut yöntemlerin sonuç vermediğini gördüğümüzde dönüşüm kararı kaçınılmaz olacaktır.
Şimdi uyğuladığımız ekonomik modele bir bakalım.
Öncelikle daha kolay anlamak için piyasayı iki ana sektöre ayıralım, birine A diyelim, birinede B, ne yapıyor piyasadaki ekonomik aktörler.
A- İmalat ve üretim olsun B – Hizmet sektörü ve kamu
İmalatda kileri sanayi ve tarım diye alt iki gruba ayıralım ne üretiyorlar ona bakalım.
Her dönüşümde ilk akla gelen işçilik maliyetlerinin yüksekliği olmaktadır, oysaki ürünlerin içinde işçilik maliyetleri ortalama 1/5 civarındadır ki bu maliyet normal sayılır. Diger giderler ise enerji, hammadde ve cari giderlerdir. Bunların içinde de cari giderleri azaltmak aslında işiçilik giderlerini azlatmaktan daha kolay ve mantıklı görünmektedir. Luzumsuz degiştirilen mobilyalar, bilgisayarlar, araçlar, paronun lüks sevdası yüzünden bindigi arabayı ortalama her yıld degiştirmesi, aile ferlerinin hepsinin kral gibi yaşaması cari giderlerin daha kolay azaltılabileceginin işaretleridir.
Ayrıca birçok sanayi ve hizmet kuruluşunun asıl faliyet alanı dışındaki faiz, ve fon gelirlerinden neredeyse faaliyet alanı kadar kar ettikleri düşünülürse sanayimizin daha kolay para kazanılan alanlara doğru yöneldiğini düşünebiliriz. Bu alanlarda hizmet ve faizden yararlanma alanları olduğu düşünülürse dönüşüm istenilen yönde degil istenmeyen yönde yaşanmaktadır. Dönüşüm ranta ve faize doğru degil üretime ve yatırıma yönelik olmalıdır. Başka sorun ise ar-ge faliyetlerinin azlığı, markalaşamama, kendi teknolojisini üretmemedir ki ciddi maliyetlerle karşılaşmaya neden olmaktadır.
Sanayimiz kendi teknolojisini, modelini ve markasını ortaya çıkaramadığı için, taknolojidede geri kalmıştır, günümüz teknolojisine gecememiştir. Modeller dizayn edememiş, ortaya koyamamış, başkasının modelleri üzerine montoj yaptığı için üçüncü dünya ekonomileri görüntüsündedir. Model üretemeyenlerin marka olarak piyasada yer almaları hayli zor olacağı içindirki, piyasamız yabancı markaların adeta işgalindedir. Hem teknolojimizi, hem modellimizi ortaya çıkarmak hemde markamızla pazarlara girmek bu doğrultuda ekonomimizi dönüştürmek ülkemizin ve vatandaşlarımızın yararına olacağı kanatini taşımaktayım. Sanayide durum budur, tarımda ise durum günbe gün kötüye gitmektedir.
Tarım sektörüne geldiğimizde ise bu sektörü tarım ve hayvanclık diye ayırarak bakarsak daha iyi incelemiş ve sektörle ilgili düşünceler ortaya koymuş oluruz. Şimdi tarımda ki gelişmelerin biraz iklimden biraz da maliyetlerden kaynaklı olumsuz olduğu hepimizin malumudur. Bir tarım ürününü ithal ederken, ülkemizdeki bu ürünü üreten üreticilerin durumunu yok saymak adeta bindiğimiz dalı keserek ithalata mahküm olmaktır. Son olarak hayvanlarımızı besleyecek kadar saman ve yem sorunu nedeniyle ot ithal ettiğimizin haberleri gazetelerden ve televizyonlardan edindik. Tarımdaki gerilemenin en gözle görülür göstergesi sanırım bu olsa gerek, daha düne kadar yakılan samanların bugün bulunamaması ve ithal edilmesi ne demektir?
Hayvancığı geldiğimizde daha önceki yıllarda ithalat baskısıyla karşılaşan hayvan üreticileri bu yıl ithalatın engellenmesiyle rahatlayacakları düşünülürken, yem ve saman maliyetleri nedeniyle bir kış hayvanlarına yedirecekleri yem ve saman bazı durumlarda hayvanlarının değerinden daha fazla olduğu gözlemlenmektedir. Durum gercekten de vahimdir ve dönüşüm kacınılmazdır.
Ne yapılabilir, öncelikle hayvancılğımızı ithalat baskısından kutararak işe başlamalıyız. İkincisi ise girdi maliyetlerini öncelikle aracıların tekelinden kurtarak azalmalıyız, sonra vergilerden arındırarak, teşvikleri tarım ve hayvancılıkta üretilen ürün üzerinden yaygınlaştırarak bu iki alandaki dönüşüm sağlanabilir. Dönüşüm için bakanlık dahil olmak üzere, meslek odaları ve bizzat işin içinde olan çiftçi ve hayvan yetiştiricileriyle görüşerek dönüşüm konusunda düşünceler geliştirilebilir.
Bütün bunları üst üste koyduğumuzda, her alanda ciddi dönüşümlere ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin egitim, dediğimizde okul degil dersane anlar olduk, sanayi dediğimizde, başkalarının modellerini ya montaj eden, yada ithal eden anlıyor olduk, hastane dediğimizde artık para kazanılacak önemli sektörler listesine girdi, ekmek kadar önemli olan sağlığın bu kadar ticari meta yapılması, sağlık=para alğısının oluşması toplumsal sorunların en çetini ile vatandaşlarınızı baş başa bırakıyoruz demektir.
Hizmet
|
%65
|
Sanayi
|
%23
|
Tarım
|
%12
|
Tarım ve hayvan üzerine düşününce üreticileri ya ithalatcıların haksız rekabetine kurban ettik. Öte yandan ekonomimizi ranta, arsa simsarcılığına, üç bina yap köşeyi dön, yap satcılığına teslim ettik. Ev lazım olduğu kadar fabrikada lazım olduğunu unuttuk, fabrika lazım olduğu kadar teknolojik gelişmenin alt yapısı olan AR-Ge ye de ihtiyaç duyduğumuzu unuttuk. Teknolojiye ihtiyacımız olduğu kadar, hatta daha çok beslenmeye ihtiyaçımız olduğunu unutmayalım ona göre tarım ve hayvancılığımızı da ihmal etmeden, ekonomik dönüşümü planlamalıyız.
Ekonomimizi hizmetden, sanayi ve Tarıma doğru bir dönüştürerek tüketim degil üretim ekonomisine dönüştürmeliyiz. İlk etapda karli gibi görünsede, tüketim üserinden vergilendirmek, tükettiklerinizi birde kendiniz üretmiyorsanız nihai olarak zarardasınız demektir.
Şu anda tarım ve sanayi sektörümüzün toplamı hizmet sektörünün toplamının yarısı kadar görünmektedir, hizmet sektörü üreten bir sektör degil, üretim üzerinden gelişen sektör olması gerekirken sanki ülkemizde tersi bir durum söz konusudur. Bu taploda gördüğümüz durum, sanayi, tarım, hizmet sektörü olarak dönüşmek zorundadır. Yoksa iyilik sanılarıyla uyumaya devam edersek, uyandığımızda keşke uyanmasaydık der, uyandığımıza üzülürüz. Hadi halk bir mütdet uyuyor, ama yönetici ve düşünürlerin, ekonomi uzmanlarının iyilik sanısı içinde olmaları hayra alamet degildir. ‘20-30 yıldır dış ticaret acığı veren bir ülke ekonomisi, her yıl 5-9 milyar dolar borçlansa en az 300-400 milyar dolar borç yapmış olmalıdır diye kabataslak tahminde bulunuyorum.
Ekonomide ithalattan ihracata doğru dönüşüm gerekmektedir. Bu yapılan yollar kadar, evler kadar önemli bir dönüşümü gerektirmektedir. Evin olmuş içinde beslenme sorunu yaşarsan, ısınma sorunu yaşarsan evim var diye sevinemezsin, şimdilerde 350-400 lira ısınma ücreti ödeyen bir sabit gelirli birazda borcu varsa ne yapar, yönetenler düşünmeli degil mi?
Degişim yönü bellidir, daha üreten ekonomi, daha çok ihracat, daha adil paylaşım, saglık, eğitim, barınma, ulaşım, güvenlik gibi temel hizmetlere kamu eliyle yapılarak kar hırsıyla bu alanlarda vatandaşların sömürülmesinin engellenmesi ekonominin temel dönüşüm yönünü belirlemelidir. Bu dönüşüm gerekliliğini daha yakından görebilmek için size 2012 dış ticaret verilerini veriyorum lütfen iceleyiniz ki durumumuzun pek içler açıcı olmadığını görerek önlemler alalım.
2012 dış ticarat acıgı ay ay
Aylara göre Dış ticaretdeki acık
|
Aralık 2012
|
-7 178
|
Kasım 2012
|
-7 172
|
Ekim 2012
|
-5 581
|
Eylül 2012
|
-6 964
|
Ağustos 2012
|
-5 994
|
Temmuz 2012
|
-8 002
|
Haziran 2012
|
-7 204
|
Mayıs 2012
|
-8 617
|
Nisan 2012
|
-6 641
|
Mart 2012
|
-7 468
|
Şubat 2012
|
-6 038
|
Ocak 2012
|
-7 116
|
Aralık 2011
|
-8 116
|
|
|
Bu önlemler neler olabilir?
- Hammaddesi yurt içinde olan sanayi kollarına agırlık verilerek yatırım önceliklerinin belirlenmelidir.
- Temel ihtiyaçların karşılanması, ithalatınönlenmesi bakımından yapılan yatırımlar dikkate alınarak özel ğirişimcilerin desteklenerek ihtiyaç olan alanlarda yatırım yapmasına özendirilmesi.
- Yatırmcılara kredi sağlayacak kaynak mekanizmasının oluşturularak, yatırım tüketim kredisi arasında maliyetin yatırımlar lehine dahada düzeltilmesi,
- İthal edilen günlük ihtiyaç mallarının ülkemizde üretimine öncelik verilmesine ve böylece ithalatın azaltılmasına çalışılmalıdır.
-Önemli kuruluşların öncelikle devletin sonra yerli sermayenin elinde olmasına özen gösterilmelidir.
- Sanayii de olsun tarımda olsun teşviklerin öncelikli alanlarının iyi tepiti, sonra teşviklerin yerinde ve uygun kullanılmasının denetimi yapılmalıdır.
-Özellikle gümrük tarifelerinin ve vergilerin yerli sanayiyi korumaya yönelik düzenlemelerin yapılarak yeni bir kalkınma modelinin belirlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
- Ülkemizde üretilen ürünlerin her aşamada teşvikle, vergi istisnalarıyla, karada ve denizde ucuz taşınmasıyla desteklenerek ülkede üretimi yapılan ürünlerin önceliklendirilmesi.
- Sanayi, Tarım, Bilişim gibiuzmanlık alanlarıan yönelik kaynak sağlayan sektör uzmanlığı olan bankaların kurulması, mevcut bankaların görevlendirilmesi gerekmektedir.
-Ülkemizdeki işsizliğin engellenmesi için öncelikle kaçak yabancı çalışanların polisiye tebbirlerle çalışmasının engellenmesi, 8 saati aşan uzun çalışma saatlerinin bakanlık müfettişlerince denetlemelerle vardiyelere ayrılarak yeni iş alanlarının yaratılmasına ihtiyaç vardır.
-İthal edilen lüks tüketim malları, yatırım malları, ihtiyaçmalları ayrı ayrı ve aralarında belirgin farklı vergilendirilerek lüksün engellenmesi, ihtiyaç mallarının ülkemizde üretilmesi, yatırım mallarının ise önceliklendirilmesi sağlayacak ürünlerin sınıflandırlmasına ihtiyaç vardır.
-Böylce ithalatın önüne gecebilir, yerli sermaye ve ekonomiyle, büyüyerek dünyadaki yerimizi alabiliriz. Yoksa sanal büyümelerle oyalanarak teselli ederiz kendimizi. Teselli iyi hissetmemize neden olur ama uyanarak önlem almamızı da engeller. Bu engellerden dolayı ekonomik dönüşüm kararları alamayız. Dönüşüm kararları için cesaret, kararlılık ve ekonomik olarak ülkemizi işgal eden emperyalistlerle çatışmayı göze almak gerekir, kim alacak acaba???
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|