TUZAK KAVRAMLAR
Evet, tuzak kavramlar, bu tuzaklar bizi düşünce tuzaklarına düşürmek için icat edilmiş iyi ambalajlarla bize sunulmuş kavramlardır… Örnegin Medeniyetler çatışması, tarihin sonu gibi, hilleyi şerriye gibi…. Bunlar birileri tarafından kullanılmak üzere icat edilmiştir demeyelim ama kullanılmaktadır… Hem algılamada hem de sunumda kavramların gerçek anlamlarıyla değerlendirilmesi gerekmesine rağmen hem sunanlar olarak, hem de anlayanlar olarak kavramları algılamada tuzaklara düşüyor olabiliriz, bunun üzerine düşünemeye varmışınız? Nasıl? Buyurun…
Örnegin medeniyetler çatışması tezini ileri süren düşünce mensubu neden medeniyetler rekabeti demez, medeniyetler rekabeti dendiğin de karşısında rekabet edecek kadar güçlü bir medeniyet olduğunu kabul etmiş olur… Çatışma da ise işgallere, saldırılara meşruiyet arayışı olabilir mi? Çok da niyet okuyuculuğu yapmak istemiyorum, ama ekonomik gücünüzün zirvesindeysiniz, silahlı gücünüzün zirvesindeysiniz, dünyaya psikolojik üstünlüğünüzü kabul ettirmişseniz ve çatışmadan bahsediyorsanız, bizi çatışmaya çekmek istediğinizden şüphe deriz, etmeliyiz, etmememiz sizce normal mi? Sonra medeniyet çatışmaz, inşaa eder, kültürün katkısıyla medeniyet olunsa da, medeniyetler döner büyük kültürel dönüşümler, gelişmeler inşaa eder.. Medeniyet şehirler, ülkeler inşaa eder, teknik teknolojik gelişmeler ortaya koyar, şimdiki moda deyimle inovasyon (yenileşim) neden olurlar, bizim medeniyetimiz bin yıldır biraz medeni olmaktan çıktı… Çünkü Bedevilerin idare ettiği coğrafyalar da medeniyet olmaz, gelişemez… Kültürümüz, bilimimiz, sanatımız, edebiyatımız bedevi gölgesin de kaldı.. Bunu bedeviler yapmadı, kavram olarak düşünün yönetimler Bedevileşti, bütün kültür ve bilimsel alanlardan dar alanlara, yani iktidarlarını güçlendirecek alanlara, siyaseten otoriterlik sergileyecek alanlara kayıldı, medeniyetimizin rekabet yeteneğini öldürdüler… Yani bizim adamlarımız öldürdü, biz hep düşmanı dışarda ararız, sen kapıyı açık bırakırsan Ali de girer Velide girer medeniyet dengeni bozar, magazin ve modayı medeniyet algılatır… Ondan sonrada bize gelin medeniyetler çatışması yapalım derler ve son kırıntıları da işgallerle hallederler… İkinci kavram üzerine duralım mı, gerçekten de yaşam bitti de tarihin sonu mu?
Tarihin sonu, ya yaşandıkça yaşam da, tarih de devam eder, ilk okul çocuklarına sorsan bunu söyler ebeme sorsan kıyamate kadar devam edecek tarih der… O zaman neden bu kavramı ortaya atıyorlar, artık kapitalizm, liberalizm öylesine hakim oldu ki kendi tarihimizi artık sizi dikkate almadan yazacağız, sisin için tarih bitti, siz bitkiler gibisiniz mi demek istiyorlar? Yani sizin için tarihin sonu, o kadar başarısız oldunuz ki, tarih yazamazsınız, bizim için ise başlangıcı demek mi istiyorlar acaba? Olabilir.. Evet başarılımıyız, tarih yazabilirmiyiz ne yazık ki yok!! O zaman adamlar haklı bizim acımızdan neredeyse 400 yıldır tarih koskocaman sıfırdır… Şunu kabul etmek gerekir ki, edilgen durumdayız tarih yazmak için etkin olmak gerekmez mi? Evet gerekir, tarih nasıl yazılır, büyük ve yeni alt yapılar yaparsın, vatandaşını daha iyi yaşatırsın, yaptı diye tarih yazar… Yeni icatlar, yöntemler yaparsın tarih yaptı diye yazar, bunları sık sık yaptıkça tarih kitabının öneli bir bölümünü işgal ederiz tarih bizi yazmış olur, tarih yazmış oluruz… Yazabiliyormyuz? Siz karar verin…
Hileyi Şerriye Kavramına geldiğimiz de ise şunu görüyoruz: Kelime anlamı itibariyle "meşru çare, hukukî çözüm yolu" demektir. Aynı anlamda, mahreç ve hile kelimesinin çoğulu olan hiyel de kullanılmaktadır. Dinî bir kavram olarak, yasaklanmış bir sonucu elde etmek amacıyla, şekil bakımından kurallara uygun bir işlemi vasıta etmek; fiil ve işlemleri dış görünüş ve şekil itibariyle kurallara uygun hale getirmek şeklinde tanımlanabilir. Dinî ve hukukî kurallar, toplumsal hayatı düzenlemek amacıyla, bireylerin davranış ve hareketlerine birtakım kısıtlamalar getirmiş; bazı yükümlülükler koymuştur. Ancak fert çeşitli düşüncelerle bu hükümlerden kaçmak isteyebilir. Bu ihlalin doğrudan meydana gelmesi dinî ve kanunî müeyyideyi de gerektirdiğinden, fert hem isteğine ulaşmak ve hem de müeyyideye çarptırılmamak için kanuna karşı hileyi çıkar yol olarak görür. Kurallara karşı hile, genel olarak meşru vasıtaları kullanarak gayrimeşru sonuçlara ulaşmak ve meşru vasıtalarla meşru sonuçlara ulaşmak şeklinde olabilir. Hanefîlere göre, bir hakkı veya dinî bir hükmü iptal etmeyen, meşru yollarla meşru neticelere ve helallere ulaştıran, günaha düşmekten kurtaran hileler caiz kabul edilerek, yapılan bu hilede hem ulaşılan sonuç, hem de vasıta helal diye düşünülür… Ancak meşru vasıtalar kullanılarak gayrimeşru neticelere ulaşma kastıyla yapılan hile caiz değildir. Bu tür hilelerle ilgili olarak İmam Azam, insanlara hile öğreten müftünün hacr altına alınıp bir daha fetva vermesine mani olunması gerektiğini, talebeleri Ebû Yusuf, zekatı iptal etmek amacıyla hileye başvurmanın helal olmadığını, H.z Muhammed de, hakkı iptale götüren hilelerle Allâh'ın hükümlerinden kaçmanın mü'minin ahlâkından olmadığını söylemiştir. (Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Kavramlar Sözlüğü)
Ben bu hileyi şerriye kavramının kişilerin dini yaşamlarını kolaylaştırma da hiç kullanılmadığını, hatta insanları din üzerinden zapturap altına alarak yaşanılan olumsuzluklara karşı tepkisiz hale getirmek için bırakın hilleyi şerriyeyi neredeyse yeni günahlar icat edecek kadar, gözünü karartarak toplumun siyasal otorite karşısında yok sayılacak kadar, kurallarla kişileri bağlamak için hileler yapıldığını tarihi ince okumalardan anlıyoruz… Bu kavram iktidarların elini güçlendirdi daha da kötüsü iktidarların adaletten uzaklaşmasına neden olarak iki olumsuzluğu beslemiş görünüyor.. Yani vatandaş söz konusu olunca bütün kuralları sertçe hayatları zorlaştıracak şekil de uygula, namaz da ayağının başparmağını kırmazsan, namazın mekruh olur de, sakat olur de… Ama öbür yandan iktidar icraatları söz konusu olunca hilleyi şerriye kavramını sonuna kadar yozlaştırıncaya kadar kullan…
Tuzak kavram olarak birçok kavram kullanılmaktadır, bu gibi durumlardan dar grup çıkar sağlarken büyük çoğunluk kaybetmekte haksızlığa uğramaktadır. Haksızlık adaletsizlikse bana göre öyle, örnegin dini düşünürsek, din bir kaç neden için vahiy edilmiştir biri Allah’ın varlığına birliğine iman ikincisi adalet, ahlak üçüncüsü ise insanlar için dünyada iyi, güzel hayırlı işler işleyenlerin ödüllendirileceği haberi… Biz bunları geçer de ayrıntılar da bile hileye baş vurarak Allah’ı kandırma yoluna seçiyoruz gibi bir hal içindeyiz.. Efendim üç kere boş ol deyince boş oldun hikayesi, nikah hileleri, aşırı kar ve faiz için acılan acık kapılar,, iktidarınızı korumak için insanlarınızı öldürülebilirsiniz gibi… Sizden ricam tekvir hakkı üzerine de siz düşünün, tekvir kimin hakkı…
İşte kavramların tuzak olarak, silah olarak kullanılmasına üç örnek verdik daha da çoğaltabiliriz, siyaseten demokrasiyi düşünün bütün liderler demokrat, ama vekil ve belediye başkanları adaylarını kendi istedikleri kişilerden seçerler, toplumun istediğini değil… Oysa ki demokrasiler de parti örgütleri ön seçimle adaylarını seçerler… Demek ki kavramları gerçekliklerinden koparıyor, tuzak olarak kullanıyor insana, topluma çevreye hizmet etme gibi amaçlarından koparıyor bana hizmet ettiriyorsam… O zaman başkalarının da aynı hakkı kullanma hakkı doğmaz mı? Kavramları kavramın içeriğine göre kullanmak, anlamak ve yaşamak, tuzak kavramlar karşısın da uyanık olmak dileğiyle… Selam ve sevgilerimle..
Fikri Adil – 2.11.16 – vatandasfikri.com
|