DİN NEDİR?
Birçok topluluk, insanların bir arada yaşaması konusunda birleştirici ve kutsal saydıkları inanç ve pratikler sistemlerine din diyebiliriz. İnsanlar anlayamadıkları doğal olayları, durumları, gizemsel nitelikteki güçlere dayalı olarak anlam vermelerine, bu anlamları kutsal kabul ettikleri sistemler de diyebiliriz… Bunların kurumsallaşarak kurallar kurumlar, törenler, ibadetler, simgeler biçiminde kişisel ve toplumsal hayata yansımasına, ilahi olduğuna inanılan ilkeler ve kurallarda diyebiliriz… Bunlara bazı kişilerin aşırı bağlanarak inanç ve ülkü haline getirilerek yaşanması veya yaşanması hayal edilen duygu ve düşünceler de diyebiliriz…
Din, genel olarak Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren kişisel ve toplumsal ilkeler içeren bir kurumsal ve inançsal yapılardır da diyebiliriz… Bu yapıların din bilgisi inançları kuralları, kurumları, törenleri ve sembolleri biçiminde toplayan, sağlayan düzenli bir sistemdir de diyebiliriz… Bizim acımızdan din, vahiyle geldiğine inandığımız, bu inanç üzere bağlandığımız düşünce, inanç veya ülkü, kült, ibadetler de diyebiliriz… Neden bu kadar tanımı aynı anda verdik, sosyal bilimlerde herkesin sosyal bilimcisi, herkesin hoşuna giden tanımlamayı yapar, ya hoşuna gitmeyenler, onlar zaten bizden değiller ister sever, ister sevmezler onlarda kendi tanımlamasını yapsın diyemeyiz, dememeliyiz… Kavramlarda, tanımlamalarda aşağı yukarı da olsa anlaşmamız icabet eder ki, burada ciddi bir eksiklik içinde olduğumuzu görüyoruz… Dine dönerek devam edelim mi?
Din olgusunun, mağara resimlerinden hareket edecek olursak 40.000 yıldır insanlık yaşamında var olduğunu görüyoruz… Öte yandan ülkemizde 3-4 yıl önce keşfedilen göbekli tepe kalıntılarından hareket edersek 11.000 yıldır var olduğunu ve Göbekli Tepe kalıntılarında tapınak için alanların tahsis edildiğine tanık oluyoruz… Öte yandan şunu da belirtmekte yarar var, her dinin Tanrı anlayışı da farklı olabiliyor, çok tanrılı dinler olabileceği gibi bizimde içinde yer aldığımız, inandığımız tek Tanrılı (Allahlı) dinler Yahudilik, Hristiyanlık ve dinimiz İslamdır… Kurgusal tanrıların, hayvanların kutsandığı tanrılara kadar insanlar öyle çok şeye inanmışlar ki, inanırlar ki, bu inançlar karşısında insan şaşkınlığını gizleyemez… Vahiye dayanan dinimiz bize makul gelmektedir, biz dini yaşantımızı Kurana dayalı bilgilerden öğrenmekteyiz ve Peygamberimizin uygulamalarından görmekteyiz ve onun davranışlarına sünnet diyerek günümüz de uyabildiğimiz ölçüde uymaya çalışmaktayız.. Bütün Peygamberli ve önderli didarlarda bunu yapmaya çalışırlar… Dinleri eleştirecek olursak, neleri eleştirebiliriz derseniz?
Dinin ister kurgusal olanları, ister bizim dinimiz gibi Peygambere gelen vahiye dayalı olanı olsun, şu hataya düşmektedirler… Dinler, Peygamberler kutsal sayıldıkları için onları bu eleştirinin dışında tutarak, dinleri günümüz ihtiyaçları için yorumlayarak dini bilgi üzerinden toplumsal normlar çıkaranları eleştirmemiz daha isabetli olacak, daha az tepki çekecektir… Bu yorumcular adalet sağlayacak bir şekilde yorumlamak yerine, bizim dinimiz üzerinden düşünecek olursak, aynı zamanda maun süresi üzerinden okuduğunda da dini olan, güçlülerin karşısında hak kayıpları yaşayan güçsüzleri koruma ruhu olan dini, güçlüleri lehine, güçsüzlerin aleyhine yorumlarla… Dinleri güçlülerin kanunu haline getrmiş bulunmaktadırlar, oysa din iktidarları sınırlayan, devlet karşısında vatandaşı, patron karşısında işçiyi koruyan bir hukuk kaynağı olabilsin… Öylemi?
Uç bir örnek olacak ama kardeş katli vaciptir fıkıhmı diyelim kanunu mu diyelim bilemiyorum, hukuk v adalet olmadığı ortada… İslam dininden nasıl çıkarılır, güçlüler ve iktidar sahipleri isterse onların memuru olmuş din adamları çıkarırlar… Oysa din Firavunların, Nemrutların, Belamların güçlerine dayalı zulmüne karşı halkı korumak için gelmiştir… Nasıl olurda iktidarların oyuncağı olur? Ne yazık ki her dönem de, istisnalar dışında, onlar genellikle öldürülmüşlerdir, cezaevlerinde, zindanlara da yaşamışlardır… İktidar alkışlayıcı, güç sevici din adamları iktidarlardan nemalanmak için dini iktidarların istediği gibi yorumlamışlardır… Biz gerçek dindarlar bu durumu kutsal kitaplar üzerinden hareketle tersine çevirmeliyiz ki, din gerçek din olsun, iktidarların, ileri gelenlerin oyuncağı olmaktan kurtulsun, kurtarabilelim… Yanlış veya aşırı yorumlarla, dinlerin temel ruhuna ters bir şekilde mevcut tüm olumsuzlukları, adaletsizlikleri nerdeyse meşru sayacak kadar, zulümle mücadeleyi değil sabrı önermektedir, kaderindir, yazgındır razı ol denmektedir… Din iktidarların yaptıklarını meşrulaştırma aracı değildir, din iktidarı, güç odaklarını sınırlandırmak üzere ahlak ilkeleridir, bu bilinçle dine, dini düşünceye yaklaşmalıyız yoksa… Dinimizi sadece ibadet etme seviyesinde yaşarız, zaten iktidarlarda bunu ister dindarlardan… Hristiyansan Pazarları kiliseye git, Yohudiysen Sinagog’a git, Müslümansan Camiye.. Toplumsal hayattan uzak dur, siyasal hayattan sakın ha uzak dur, Padişah ve Krallık döneminde siyasette uzak durmayı anlarım da, demokraside yönetim işlerine katılmak bence Dindara farzdır.. En iyi sınav işleri siyaset, yönetim işlerinde olmaktadır… Adalet, liyakat, üretim, imalat, hizmet siyaset ve ticaret ile daha yaygın yapılarak ahlak ve adalet sınavını verilerek hesap gününe ulaşma amacında olan dindar kişi örnek dindar olacaktır… Oysa günümüzde ki gibi birçok dindarın maddiyata, güce, siyasal hırsa kapılarak ahlak ve adaletten uzaklaşmalarına dayalı olarak sınavı kaybetmeleri de örnek gösterilebilir… İktidarlar, yönetimler pasif dindar vatandaş isterler, çünkü adalet ve ahlak kuralları dışına çıkışı hiçbir dindar, hiçbir gerekçeyle hoş göremez. Dindar kişi kendi akrabası bile olsa, yanlışa, zulme, haksızlığa tepki gösterir, gerçek dindarlık bunu gerektirir… Dinler amaçlarını gerçekleştirebiliyor mu, sorusuyla yazımıza son verelim… Cevabı verelim mi, yoksa herkes cevabını kendimi arasın?
Şimdi geçmişte laiklik öncesi Kliselerin yaptıkları, fanatik/nefret dolu dini yorumların insanlara yaşattıkları, Allah’ın ve dinlerin amacı olabilir mi? Kendi yorumlarına dayalı kanunları Allah’ın kanunları diye toplumları cendereye vuran iktidar sahiplerinin yaptıkları Tanrının din gönderme amacı olabilir mi, ne yazık ki bunlara tanık oluyoruz… Din üzerinden fahiş fiyatlarla ticaret yapanlara tanık oluyoruz ve diyoruz ki, tüm müminlerin dinlerini iktidar sahiplerinin ve sermaye sahiplerinin kullanımından kurtarmaları için mücadele etmeleri gereğini hatırlatıyoruz… Din kurumsallaştıkça, siyasal sistemler dine yorumlarla veya direk olarak müdahale ettikçe, din kişilerin özgür iradelerini, bireyselliklerini yok edecek kadar kişisel alana müdahale etmeye devam edecektir… Oysa din hesap gününde hesap soracaktır, yer yüzü iktidarları kendi çıkarlarına ters düşenleri kafir ilan ederek hemen kendi yorumlarına dayalı olarak, din adına cezalandırabilmektedirler… Bu durumların farkına varan vatandaşlar demokrasi ve laik gibi kişi hak ve özgürlüklerini, iradesin önemseyen siyasal sistemlerle, dinlerini daha sağlıklı yaşamayanın yollarını aramaktalar ve birçok dindar bunu başarmış durumdadır… Ayrıca dini yorumların ve dinlerin çatışmasını da demokrasi ve laiklik minimize etmiştir… Merdiven altı dini eğitimin etkisinde olan vatandaşlarımızı da tahrikâtların, dine dayandığını iddia eden iktidarların irade gaspından kurtarmak dileğiyle… Selam ve Sevgilerimle…
Fikri Adil – 23.5.2020 – vatandasfikri.com
Kaynaklar
1* Sosyolojide Temel Kavramlar – Anthony Gıddens – Phılıp W. Sutton
2* TDK - Sözlüğü
3* Dil Derneği - Sözlüğü
|