|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
ÜLKEMİZİN SORUNLARI |
ÜLKEMİZİN TEMEL SORUNLARI
Sorunlar genel olarak bizim potansiyelimizi kullanmamıza zarar verirler, bizi eksiltirler, bu eksiklikler bizi ve dolayısıyla yaşadığımız toplumu mutsuz eder. Hele hele sorunların önemi karışmış, öncelik sonralık ilişkisi toplumsal zihin tarafından algılanmaz olmuşsa, ALLAH korusun sorunların çözümünü bulamayız.
Şöyle düşünelim her gün onlarca vatandaşımızı trafik kazalarına kurban etmekteyiz. Bu sakat kalanlar ve can, mal kaybı dikkate alınınca en önemli sorunumuz gibi duruyor. Bu kazalara iş kazalarını da eklersek sorunun büyüklüğü ve çözüm konusundaki duyarsızlığımızı anlayamıyorum.
Bunların çözümünün ehliyet alanların zihnen, bedenen, ruhen eğitimlerinden geçtiğini ben nacizhane görebiliyorum da devletimizin yöneticileri ve kurumları görüyordur. Bu sorunlarla ilgilenen sanırım 70-80 dernek, vakıf ve kamu kuruluşu var, bunlar kendi aralarında iletişim içinde değiller ki sesleri istenilen şekilde çıkmıyor. Sorumlular görüyordur mutlaka ama sorun önceliğini kaybetmiş toplumlar sorunlar çıkarır onlarca yıl onlarla uğraşır. Türban sorunu böyle bir sorundu yıllarca bizi oyaladı gerçek sorunlarımızı bize unutturdu. Oysaki türban taktığı veya takmadığı için kimse ölmüyordu ve günah olduğu düşünenler acısından da tövbesi mümkün bir günahla, telafisi mümkün olamayan canlara mal olan trafik kazalarının aynı değerlendirilmesi hatta kazaların değerlendirilmesinin sadece istatistikî bir değerlendirme dışında sorun değerlendirilmiyor veya değerlendirmeler bir kamu kuruluşunun dolabında rafta bekliyor. Belki de bu sorunun çözümü konusunda düşünce üreterek bir rapor halinde sunan akademisyenin raporu bir siyasetçinin sumeninin altındadır. Bu sorun ne zaman gündemimize gelecektir?
Sen düşünen ve duyarlı olan vatandaş toplumsal sorunlar için elini taşın altına koymaya karar verdiğin zaman. Toplumsal sorunlar bizim kişisel sorunlarımız olmayabilir, ama içinde yaşadığın toplumda her olay seni, öyle veya böyle bizi etkiler. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşarsa bir gün ALLAH korusun sana da, bana da dokunur. Trafik kazası da öyle, şimdi size bir akrabamın yaşadığı kazayı anlatayım kişilere nasıl dokunuyor. Bu akrabamız 22 yaşında üniversitede okuyordu, okuluna giderken bindiği minibüs buzlanan yola hızlı girdiği için araç takla atmış ve akrabamız olan gencin beli kırılmış ve şu anda belinden aşağısı felçli tutmuyor. Yolu tuzlamayan, o yola hızlı giren acaba bir sorumluluk hissediyor mu?
Ehliyet alan herkese şu anlatılır kazaların %95 insan hatasından %5 de araç ve yol bence hepimiz hatalıyız, kimimiz olgunlaşmamış çocuğuna araba alarak veya vererek, bazılarımız trafik kurallarını hiçe sayarak, kişisel tatminsizlikleri sürat yaparak tatmin etmeye çalışarak, kimimiz alkolün kontrolsüzlüğüne rağmen araç kullanmaya kalkarak, bir başkamız aracını yol ve iklim şartlarına uygun hale getirmemesinden kaynaklı adeta trafik terörüne destek olmaktayız. Bu ihmallerden birilerinin canı yanıyor, sıra size geldiğinde mi aklınızı başınıza alacaksınız? Bizim başımıza gelmeden trafik kurallarına uyalım, aracımızın bakımını yapalım, günlük trafik işleyişinde birbirimizin hakkına saygı duyalım der kazasız belasız bir trafik de yaşamanızı dilerim.
Ülkemizin önemli bir sorunu da işsizlik görünüyor; bu sorun birçok adaletsizliği de beraberinde getiriyor. Bu öyle bir sorun ki milli pasta olan milli gelirden pay almanıza veya alamamanıza neden olmaktadır. Bu bize sıkça hatırlatılan şu atasözünü aklımıza getirmektedir. ‘’ Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar’’ evet iyi bir paylaşım sistemi kuramazsanız kıyamet kopar. Nasıl mı, açların halinden anlamayan tokların tadını açların kaçırmasıyla, tokların tokluklarından bunalıma girmesiyle, aşırı beslenmeye dayalı hastalıkların kolesterol, şeker, kalp gibi hatalıkların tokların kıyameti yaşaması açlık yoksunluk gibi şeylerin de fakirlere kıyameti yaşatması, neden görüldüğü gibi herkes için kıyametin yaşanmasına neden olmaktadır. Paylaşarak toplumsal düzene katkı sunabiliriz.
İşsizliğin çözümü nasıl olabilir, herkesi kamu kuruluşuna alarak mı çözeceğiz bu sorunu, yoksa işsizlik maaşını asgari ücretin 3/2 seviyesine getirerek mi? Yoksa patronların yasaları hiçe sayarak bir kişiyi iki kişi gibi çalıştırmasına göz yumarak mı? İşçi sabah işe giriyor, ne zaman çıkacağını yasaların belirlemiş olduğu iş günü 8 saattir, ülkemizde artık kanıksanmış itirazda edilmeyen adeta kabul edilmiş uzun çalışma saatleri var. Ama görülen, yaşanılan bunun tam aksidir, bazı işçiler 10-12 saat çalışmaktadır. Aldığı ücret asgari ücrettir, 680-710 bu kişiler evliyse evine nasıl zaman ayıracak, sevgilisi varsa nasıl zaman ayıracak, bunu yasa koyucular düşünmüş ama uygulayıcılar, denetleyiciler, patronlar düşünmemişler düşünmüyorlar. Belki de toplumsal sor unların bir bölümü de bundan dolayı çıkıyor, evladıyla ilgilenemeyen ebeveynlerin evladını sokaklar yetiştiriyor.
Bu fazladan, angaryadan,(angarya çalışmalar iş yasalarını bırakın anayasada yasaklanmıştır) çalışma da işgücü piyasasına işsizlik olarak yansıyor, çünkü bir kişiyi patronlar iki kişi gibi çalıştırıyorlar. Bizi yönetenler de yasaların hiçe sayılmasına göz yumuyorlar. Daha nereye kadar yumacaklar bilemiyorum. Biz tepkisiz kalırsak göz yummada devam edecek kanaatindeyim. İşsizliği körükleyen en önemli nedenler arasında belki de ülke olarak her şeyi ithal etmeye alışkın oluşumuzun da önemli katkısı olduğunu düşünmekteyim. Bir aralar fuhuş için kadın bile ithal ettik, bu ülkeye yazık edildiğinin farkına varmadan. İthal araba, cep telefonu, parfümü, doğal gazda dahil petrolüne anladım bir bölümüne teknoloji, bir diğerinde kaynak gerekiyor, ama buğday, pirinç, mısır için tarla gerekiyor ve bizde yokmu? Bu saydıklarımı bizim işçiler üretse bizim insanımız iş sahibi olsa kötümü olur. Bence iyi olur e yapalım olsun o zaman bizi, sizi tutan nedir?
Üçüncü sorunumuz gündemimizi de meşgul eden Kürt sorunu diye adlandırılan sorunumuzdur. Bizde tepki gösterme ve tepkilerdeki haklılıkları görebilme yeteneği, vasıfları olgunlaşmamıştır. Tepki gösterecektir, kendi topluluğu dışından gelecek her öneri hainlerin önerisidir. Tepki gösterenler ise sistemi bozmaya çalışan hainlerdir. Kim haindir birbirini dinlemeyenler, birbirini hain ilan edenler, haklı tepkileri duymayanlar, tepkisinin dozunu ayarlayamayanlardır. Yapıcı değil sorunları tırmandırıcı ifade edenler, siz ne yapmaya çalışıyorsunuz. Bir topluluk var ana dilini konuşmak istiyor, engel ne yasalarmış, değiştir kardeşim. Kendi çocuğuna istediği isimi vermek istiyormuş versin kardeşim. Efendim ülke bölünürmüş, n harfine ye en diyenler bölmüyor da kendi ana dilini konuşanlar mı bölecek. Yapmayın etmeyin yanlış da ısrar etmeyin.
Efendim T.C bizi sömürüyor, ne sömürmesi kardeşim siz T.C yi sen sömürüyorsun, milli gelire katkınızı ve milli hazineden aldığınız payları bir kontrol edin bir zahmet nasıl bir dengesizce hazineden pay aldığınızı görürsün. Böyle giderse siz bölünmek istemeseniz de diğer vatandaşlar sizi ayrılmanızı istemeye başlayacaktır, bu noktaya gelmeden bu sorunu çözelim. Liberalleri düşünün ekonomiye yük her şeyi kapatmaya, özelleştirmeye satmaya atmaya çok rahat karar verebiliyorlar. Sizin yaşadığınız illerde genel bütçeye ciddi yük ve siz kalmış T.C burayı sömürüyor diyorsunuz. Siz hiç muhasebe yapmazmısınız. Kültürel baskıyı anlayabilirim ama ekonomik sömürü hikâye ben anlayamıyorum sizde inanmayın. Kültürün üzerindeki baskı son iktidarla kalkmış görüyor, daha da kalkacağı belli ama şiddet varken askerler ölürken bu hükümet daha fazla adım atamaz ve atmamalıdır. Sorunlarımızı çözmek istiyorsak çözüm önerileri ve çözüm üretmeliyiz şiddet değil.
Sorun çözme yeteneği toplumları belalardan kurtarır, tersi de belaya davetiye çıkarır. Her sorunda böyledir, ister kişisel terseniz toplumsal olsun önce sorunun kaynağını bulacağız. Bu sorunda kaynak nedir, o bölgede yaşayanlar neden şikâyetçi ana dilerini konuşamamaktan mı çözümü ne bunu toplumun diğer fertlerini de dikkate alarak çözüm üretmek bu yasakları kaldırmaktır, kalktı da. Kim yapacak bunu tabiî ki yasama, yasaları düzenleyerek, kim yapacak bunu bu sorunu yaşayanlar onlarda makul taleplerle masaya oturacak sorunu çözme niyetlerini masaya koyacaklar, her şeyden önce silahı bırakacaklar masaya oturanların silahla işi olmayacak yoksa sorun devam eder vatandaşlarımız ölür istiyorsunuz anlaşılacak ve yavaş, yavaş siz şiddeti artırırken tabanınız barış isteyenlere kayacaktır. Soruna kaynaklık eden malzemeniz azaldı sizde farkındasınız artık. Zaman barış, barış çözüm çözüm deme zamanıdır. Yoksa bu güzel insanlara ve güzel ülkeye yazık ederiz. Bu toplumsal şiddetin yanı sıra birde bireysel şiddet var ki oda başka bir toplumsal yara.
Vatandaşların aralarında ve daha çok güçsüzlere ve kadınlara uygulanmaktadır. Bu sorun o hale gelmiştirdirki artık gün geçmez bir kadın sokak ortasında dövülmesin, öldürülmesin her gün yaşanır olmuş bu insanlık dışı olaylar. Bunun önüne nasıl geçilecektir. Öncelikle erkekler kadınların sahipleri, degildir, kendileri gibi canları ruhları ve istekleri vardır. Bu kabul edilecektir erkekler tarafından başka çaresi yoktur. Ya edilmese o zaman cezalar devreye girecek ve bunu yapan erkekler ibretlik bir şekilde cezalandırılacaktır. Ceza çok insani degil ama hareketler çok hayvani, hiçbir hayvan gördünüz mü dişisine böyle işkence eden, öldüren ben görmedim kızgınlık zamanı da denilen üremek maksadıyla çiftleşirler. Erkekler yine kendi aralarında ben çiftleşeceğim sen çiftleşeceksin diye sorun çıkarırlar ama bu sorunlar karşılıklı kurlarla dalaşmalarla çözülür. Hayvanlar alemini bile geçtik bu dalaşmalar bizde ölmeye öldürmeye kadar gider. Hele, hele bir de kadın birlikte olmak istemezse daha bir öfke daha bir şiddet hakkı görür kendisinde. Oysaki peygamberimiz hayırlınız kadınlarınıza iyi davrananız dememişmiydi. Evet demişti ama %98 inin Müslüman’ım dediği bu toplumda kadına şiddet bu kadar yaygın olur anlayamıyorum. Buraya kadar hep suçlu erkek dedik ama kadınlarımıza da düşen şeyle vardır.
Bunlar nelerdir, öncelikle kendilerine güvenecekler, sadece korunma ve ekonomik kaygılar yüzünden rast gele evlilikler yapmayacaklar. Böyle evliliğe aileleri zorlarlarsa direnecek evlenmeyecekler. Kendi hakları mirastan, paradan, kariyerden iş fırsatlarından geri durmayacaklar. Erkek çocuklarını yetiştirirken kadınlara saygılı ve onların haklarını koruyan kimseler olarak yetiştirecekler. Her erkeğin ilk eğitimcisi sonuçta bir kadın olan annesidir. Yani biz erkeklerde bir sorun varsa bu birazda kadınlarımızın bizi yeterince kadın sever ve kadın haklarına duyarlı yetiştirmeyi ihmallerindendir. Bu ihmal kalkacak ve cezalarda biraz artacak erkekler biraz biraz halterini bilerek kadınların haklarına saygılı olan kimseler olacaklar. Bunların yanı sıra ekonomik sorunlar bu sorunları temel tetikleyiciler olarak gözükmektedir.
Ekonomik sorunlarda birbirine bağlıdır, mesela üretmemekle cari acık, cari açıkla işsizlik, işsizlikle toplumsal olaylar, bir birini besleyerek desteklerler. Biz tersini yapacağız, üreterek cari açığı azaltacağız, üretmediklerimizi ise gerektikçe, zorunlu oldukça kullanacağız, buna enerji ithalatını örnek gösterebiliriz. Ülkemizde ne petrol, nede doğalgaz kaynağına şu ana kadar ulaşılamamıştır. Bu ithal ürünleri çok keyfi harcamak ülkemize ve bize çok pahalıya malolmaktadır. Bu maliyetli iş bizim dış ticaret açığı ve borcumuzu artırmaktadır, dış borç demek faiz ödemek demektir. Faiz ödemek demek almadığınız bir mal ve maliyet için ödeme yapmak demektir. Biz Nasrettin Hoca hikâyelerinde bindiği dalı kesen ve sonra düşmesini hocanın bilgeliğine bağlayan ve ne zaman öleceğim Hocam diyen cahile benziyoruz. Dış ticaret açığı bugünün sorunu değil yıllardır ben burayım diyen bir sorun diğer kronik sorunlarımız gibi. Bu sorun ya ihtiyaçlarımızı üreterek, yada tasarruf ederek az tüketerek çözülecek bir sorun, ama tüketmeye alışmış topluma siyasetçiler oy kaygısıyla az tüketin diyemiyor anlaşılan.
Üretmiyoruz, tamam anladık ama bir o kadar da ihtiyaçları aşan tüketim içindeyiz. Ağustos böceği misali tüketimin verdiği hazla hep şarkı söylüyor ve kışa hazırlık yapmıyoruz. Ekonomik anlamda kışlar krizlerdir, krizler hemen gelmezler, renkler verirler, onlarca yıldır verdiği renk gibi dış ticaret açığı ve buna bağlı işsizlik buna örnektir. Kısa vadeli borçlar ve döviz rezervi başka bir örnektir. Döviz girişi ve çıkışı başka bir örnektir. Siz bir esnaf olduğunuzu düşünün, kasanızda 2012 yılı için 90 milyar dolar var, 2012-2013 yıllarında ödemeniz gereken borç 60 milyar dolar, alacağınız mallarda 150 milyar dolar, sattığını mallarda 95 milyar dolar, durum iç açıcı değil, 25 milyar dolar açığınız var demektir. Borlarınız çevirebilmeniz karşılaması güzel, ama bir iki yıllığına tamam ama üç beş yıl bu acık taşınmaz hal alır. (Yukarıdaki rakamlar modelize edilmiş rakamlardır)
Kasamızdaki para yetiyor borcumuza, amenna ama, ithal ettiğimiz malla, ihraç ettiğimiz mal arasındaki farkı ve yatırım yapmak istersek ne yapacağız, bu nedenle önlem almak zorundayız. Ya halkımızı uyararak yada ithal ürünlerin muadilini alternatifini üreterek, yada İthal mallardan tüketim ağırlıklı olanlarına vergiler koyarak, döviz fiyatlarını artırarak artık diyemiyoruz nedeni bazı temel ihtiyaçlarında doğal gaz, petrol, ilaç, silah gibi ithal edilişi bu mekanizmayı dikkatli kullanmaya itmektedir ülkemiz ekonomisinden sorumlu olanları, haklılarda. Ama sorun belli çözümüne de oda yapılmasa sorun büyüyecek, bu sorunu bugün çözmek için bir enerji harcıyor ve maliyete katlanıyorsak yarın, öbür gün iki enerji ve maliyete katlanacağız. Acı ilacı nasıl olsa içeceğiz ama zamanında içmek bizi daha çabuk sağlığa kavuşturacaktır. Yunanistan örneğinde olduğu gibi olmasın ilaç içilecekse içilsin, bu ilacın içileceği hem siyasiler hem de halk tarafından kabul edilmelidir. Yunanlı komşularımız acı ilacı zamanında içmiş olsalardı bir doz içeceklerdi, sonra bir bucuk doz içtiler. Bütün bunlar sorunları görme ve müdahale etme, çözüm üretme ve bu çözümlerde anlaşmayı gerekli kılacak siyasi irade ve halkın siyasi iradenin çözümlerine güven duymasıyla aşılacaktır.
Akıllı topluluklar, başkalarının tecrübelerinden yararlanarak toplumsal sorunları gören toplumlardır. Fikri Adil
Sorun çözme yetisi hem kişilerde hem de toplumlarda gördüğünüz gibi görüp çok önemlidir. Yaşadıkça sorunlar çıkacaktır, önemli olan bu sorunları önceden görmek ve sorunlara uygun çözümler bulmaktır. Sorunlara çözüm üretebilmenin temelinde sorunları çözme niyeti yatmaktadır. Niyetimiz sorun çıkarmak mı, sorunumu çözmektir bunu iyi belirlemeliyiz. Çözümsüz ne bir problem nede sorun vardır sorunu ortam veren çözümünü de vermiştir. Yeter ki biz sorunlarımızı kabullenebilelim. Selam ve sevgiler…
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|